Ekonomik Kalkınma yolunda markalaşma ihtiyacı…

Dünyanın herhangi bir yerinde Türkiye denince akla ne gelsin istiyoruz?
Ekonomik Kalkınma yolunda markalaşma ihtiyacı…
Mesela;
Antalya denince üst sınıf bir tatil keyfi,
Giresun denince fındık,
Isparta denince gül ve lavanta,
İstanbul denince finans, teknoloji ve tarih,
Bursa, Erzurum denince kayak,
Hatay, Van, Mardin denince tarih ve kültür,
ve daha birçoğu…

Bunları istiyoruz; çünkü ülke olarak biz bunu hak ediyoruz.

Ancak uluslararası bir marka haline gelmek için yalnızca doğal kaynaklara, insan gücüne, tarih ve fikre sahip olmak yetmiyor.

Peki marka olmak için ne gerekiyor?

Bir alanda birbirini tamamlayan kişiler ve kurumlar arasında ağların oluşması, rol modeller, rekabet, deneme-yanılma-gözlem yapabilecek bir ortam, bilgi birikimi gerekiyor.

İşletmeci bilim adamı Michael Porter bu ekosistemi “küme” (“Cluster”) olarak adlandırıyor.

Bunu bir örnek üzerinden aktarmak daha anlaşılır olur kanaatindeyim.

Hollanda’da “çiçek kümelenmesi” oluşmuş ve dünyada çiçek denilince ilk akla gelen Hollanda…

Öyle ki Kolombiya ve Kenya’yı geride bırakmış durumda.

Nasıl mı yapmışlar?

Çiçekçiliğe lale ile başlamışlar, lale tohumlarını ilk olarak 1570’de bizden götürmüşler.

Daha sonra lale ve diğer çiçek türlerinin çeşidi, dayanıklılığı ve kalitesini artıracak yöntem geliştirmişler. Bu çiçeklerin toptan olarak üreticilerden alınması için iki tane müzayedeci kurum oluşturulmuş,

Çiçek üreticilerinin haklarını koruyan bir birlik,

Çiçeklerin seralarda yetişmesi için gereken sermayeyi sağlayacak devlete ait bir tarım kredi bankası ve devlet teşvikleri,

Sonra bu çiçekleri depolayıp dünyanın her yerine dağıtacak lojistik firmaları,

Çiçeklerin kalitesi ve çeşitliliğini artırmak için üniversite ve araştırma kuruluşları,

Bu alanda “özelleşmiş” bir kamu kurumu,

Çiçeklerin sertifikasyonu için bir kuruluş,

Üretimin çevreye verdiği zararı denetleyen farklı bir kamu ofisi,

Çiçeklerin anlık müzayedesi ve dağıtımın takibi için gereken teknolojik altyapıyı sağlayacak teknoloji firmaları vs.

Hollanda bu iş için altı tane tarım eğitim enstitüsü,

Yedi tane bölgesel eğitim merkezi açmış,

Üniversitelerinde “Yiyecek ve Çiçek Yönetimi” adında bölüm açmış,

Enstitülerinde okuyan üç binden fazla öğrenci yalnızca çiçek alanında “özelleşmiş”. 

Sonuç; hâlihazırda yılda dört milyar doları aşan bir kesme çiçek ihracatı….

Biz de ar-ge merkezleri ve teknoparklar açıyoruz.

Amaç; firmaların üniversiteler ile işbirliği içerisinde ar-ge yapıp yenilik üretmesi, yeni şirketlerin kurulması, kamu kurumları ile sinerji yaratılması…

Tabii ki küme yaklaşımının temeli birbirine muhtaç kişi ve kurumların “coğrafi yakınlığı”ndadır.

Tabii ki aynı kümede yer alan firmalar arasındaki rekabet daha fazla gelişmeyi de beraberinde getirir.

Ancak bizde eksik kalan bir şeyler var…

Kümelenmenin temel mantığı, “bağlantılı noktalar arasında kurumsal, ticari ve kişisel ağların oluşturulması”dır.

O yüzden aynı binada yer alsanız dahi bu ağ oluşmadan bir sinerji yaratmak mümkün değildir.

Bu nedenle de, uluslararası bir marka olmak, resme büyük çerçeveden bakmayı ve çok yapılı bir ekosistem oluşturabilmeyi gerektiriyor.

Eşsiz bir tabiat ve coğrafyaya sahip olduğumuz kesin…

Çok etkin çalışan kamu kurumlarına sahip olabiliriz, güçlü bir finans sektörüne; kaliteli üniversitelere sahip olabiliriz.

Marka olabilmek için ne yazık ki bunlar yetmiyor.

Marka olabilmek için mutlaka ve mutlaka “özelleşmek” gerekiyor; kapasitemiz paraleli alanlara özgü yatırım yapmak, işgücü oluşturmak, teşvik etmek, gerektiğinde hatta daima denetlemek…

“Markalaşmaya” bir başka alandan bakacak olursak;

Dünya ortalamasına göre matematikte çok iyiyiz.

Üniversitelerimizin mühendislik bölümleri oldukça kaliteli eğitimler veriyor.

Peki niçin bir “yazılım kümemiz” yok?

Mesela Güney Afrika bir yazılım kümesi oluşturmaya çalışırken, biz bu “kümeleşme” olgusuna katılamıyoruz.

Niçin üniversitelerimiz ilk 500 sıralamasına bile giremiyor?

Bizim de üzümlerimiz çok iyi ama dünyadaki en iyi şarapları Fransa ve Kaliforniya üretiyor.

Dünyaca ünlü giyim markalarına üretimi biz yapıyoruz ancak markanın getirdiği kar marjından faydalanamıyoruz.

Ki, katma değerden çoğu kez en fazla payı alan kısım da bu…

Tüm bu örnekler gösteriyor ki: “Kendi yağımda kavrulayım” şeklindeki dar, sığ, yerel ve içe kapanmacı zihniyetten kurtulmalıyız.

Üretimde acımasız ve yaratıcı küresel rekabetin had safhaya geldiği dünyada “kendi yağımız” kavrulmak için yetmiyor ve bizi geri kalmışlık girdabında kronikliyor.  

Çünkü herkes ve hepimiz bilmeliyiz ki; işbirliği kurarak daha iyiyi daha etkin üretmek, rekabet etmenin düşmanı değildir…

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı