Araf
Araftakiler cennetlikleri ve cehennemlikleri görebilirler ama cehennemden yüz çevirirler. İslam dininde bu kavramın adı Araftır. Diğer dinlerdeki benzer yerler için de Türkçede anlam ve kullanımının oturmuş olması sebebiyle, bu adın kullanıldığı olur. Her inançta Araf anlayışı farklıdır. Sözcük olarak, Arapça "kum tepesi" anlamındaki "urf"un çoğul halidir.
Araf sözcüğü, sur, dağ gibi yüksek yer ya da burç anlamına gelen “arf” kelimesinin çoğuludur. “İrfan” (bilmek) ve buna bağlı olarak “marifet” sözcüklerinin kökeninden geldiğini kabul edenler de vardır. Araf, aynı zamanda Kuran-ı Kerim’in yedinci suresinin de adıdır. Araf sözcüğü ile İslamiyet’te daha çok cennet ile cehennemi birbirinden ayıran bölgedeki surun yüksek kısımlarının adı olarak anlaşılmaktadır. Fakat bu kavram, birçok din bilgini ve âlimler tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır.
(İsim) İslam dininde cennet ile cehennem arasında kalan yer, geçit. Arapça kökenlidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, Araf kelimesinin muhtevasına dair kesin bilgiler yoktur. Çünkü Kur’an’ı Kerim’de Araf için buyurulan emirlerin dışında ne bir rivayet ne de hadis mevcuttur. Kur’an’ı Kerim’de Araf için “ Cennet ile Cehennem arasındaki yer” ifadesi buyurulmuştur. Bu da Araf’ta kalan insanların Cennet’i isteyeceği, Cehennem ’den korkacağı ve Allah’a burada tövbe-i istiğfar yapacakları anlaşılır.
İslam'da Araf
İslam dininde Araf, cennet ile cehennem arasındaki tepenin adıdır.
Günah ve sevapları eşit olduğundan cennet ya da cehenneme giremeyenlerin bekletildikleri yer olarak bilinen Araf'ın İslam dininin kutsal kitabı Kur-an'daki tasviri şöyledir:
46- İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A'raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: 'Selam size' derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır.'
47- Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: 'Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma' derler.
48- Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: 'Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı.'
49- 'Kendilerine Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız.
Cennetliklerle cehennemlikler arasında bulunan bir örtü ya da duvarın en yüksek tepesi olarak nitelendirilir.Bu tepelerde,cennetlikleri ya da cehennemlikleri alametlerinden tanıyan kimseler olan Ehli Araf bulunur
Musevilikte de “Araf” öğretisi bulunmaktadır. MÖ 2 nci ve 1 nci yüzyıllardaki Musevi inançları buna kaynaklık eder. Benzer şekilde Hristiyanlıkta da Araf inancı mevcuttur. Hristiyanlıktaki Katolik inancı, Protestan inancına göre daha fazla Araf inancına yer verir.
Kilisenin ilk dönemlerinde birçok ilahiyatçı arafın varlığına inanılmasını zorunlu sayıyorlardı. Fakat, Ortaçağda Lyon ve Floransa konsillerine; daha sonra Reform Döneminde Trent konsiline değin “araf öğretisi” resmi biçimde tanımlanamadı. Arafın yeri, süresi ve burada uygulanan cezaların niteliğine ilişkin sorular ise Hristiyanlıkta da günümüze değin cevaplandırılamamıştır. Arafın varlığı Kitabı Mukaddes’e aykırı görülerek özellikle Protestan, bazı Ortodoks ve Doğu Hristiyanlığının Süryaniler, Nasturiler gibi bazı bağımsız kiliseleri tarafından inkâr edilmiştir. Yine de Doğulu Hristiyanların çoğu, yaşayan iman sahiplerinin dua ve iyilikleriyle ölülere yardımcı olacağına inanır.
Araf sözcüğü, sur, dağ gibi yüksek yer ya da burç anlamına gelen “arf” kelimesinin çoğuludur. “İrfan” (bilmek) ve buna bağlı olarak “marifet” sözcüklerinin kökeninden geldiğini kabul edenler de vardır. Araf, aynı zamanda Kuran-ı Kerim’in yedinci suresinin de adıdır. Araf sözcüğü ile İslamiyet’te daha çok cennet ile cehennemi birbirinden ayıran bölgedeki surun yüksek kısımlarının adı olarak anlaşılmaktadır. Fakat bu kavram, birçok din bilgini ve âlimler tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır.
(İsim) İslam dininde cennet ile cehennem arasında kalan yer, geçit. Arapça kökenlidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, Araf kelimesinin muhtevasına dair kesin bilgiler yoktur. Çünkü Kur’an’ı Kerim’de Araf için buyurulan emirlerin dışında ne bir rivayet ne de hadis mevcuttur. Kur’an’ı Kerim’de Araf için “ Cennet ile Cehennem arasındaki yer” ifadesi buyurulmuştur. Bu da Araf’ta kalan insanların Cennet’i isteyeceği, Cehennem ’den korkacağı ve Allah’a burada tövbe-i istiğfar yapacakları anlaşılır.
İslam'da Araf
İslam dininde Araf, cennet ile cehennem arasındaki tepenin adıdır.
Günah ve sevapları eşit olduğundan cennet ya da cehenneme giremeyenlerin bekletildikleri yer olarak bilinen Araf'ın İslam dininin kutsal kitabı Kur-an'daki tasviri şöyledir:
46- İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A'raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: 'Selam size' derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır.'
47- Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: 'Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma' derler.
48- Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: 'Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı.'
49- 'Kendilerine Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız.
Cennetliklerle cehennemlikler arasında bulunan bir örtü ya da duvarın en yüksek tepesi olarak nitelendirilir.Bu tepelerde,cennetlikleri ya da cehennemlikleri alametlerinden tanıyan kimseler olan Ehli Araf bulunur
Musevilikte de “Araf” öğretisi bulunmaktadır. MÖ 2 nci ve 1 nci yüzyıllardaki Musevi inançları buna kaynaklık eder. Benzer şekilde Hristiyanlıkta da Araf inancı mevcuttur. Hristiyanlıktaki Katolik inancı, Protestan inancına göre daha fazla Araf inancına yer verir.
Kilisenin ilk dönemlerinde birçok ilahiyatçı arafın varlığına inanılmasını zorunlu sayıyorlardı. Fakat, Ortaçağda Lyon ve Floransa konsillerine; daha sonra Reform Döneminde Trent konsiline değin “araf öğretisi” resmi biçimde tanımlanamadı. Arafın yeri, süresi ve burada uygulanan cezaların niteliğine ilişkin sorular ise Hristiyanlıkta da günümüze değin cevaplandırılamamıştır. Arafın varlığı Kitabı Mukaddes’e aykırı görülerek özellikle Protestan, bazı Ortodoks ve Doğu Hristiyanlığının Süryaniler, Nasturiler gibi bazı bağımsız kiliseleri tarafından inkâr edilmiştir. Yine de Doğulu Hristiyanların çoğu, yaşayan iman sahiplerinin dua ve iyilikleriyle ölülere yardımcı olacağına inanır.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.