Doç.Dr. Ömer Kul

Doç.Dr. Ömer Kul

İşgalin 71. yılında 'Vatan için vatandan ayrılanlar'

1949 yılının Eylül ayı…
İşgalin 71. yılında 'Vatan için vatandan ayrılanlar'

1948 yılında Çin iç savaşından galip çıkan Mao Ze-dong liderliğindeki Komünist birlikler merkezi Çin'de iktidarı ele geçirmiş, iktidarda bulunan Çan Kay-şek ve ekibi ise Formoza yani bugünkü Tayvan'a yerleşmişti.

Yeni dönemin nelere gebe olduğu üç aşağı-beş yukarı tahmin edilebiliyor, can sıkıcı bu durum için Doğu Türkistanlılar hâl çaresi aramaya gayret ediyorlardı.

Doğu Türkistan'da askeri iktidarı elinde bulunduran Çinli General Tao ve siyasi iktidarı temsilen Tao'nun sözünden çıkmayan Burhan Şehidi yeni dönemde pozisyonlarını güçlendirebilmenin yollarını aramakla meşgul, halk ise bir nevi panik halinde idi.

1. Dünya savaşı sona ermiş, galip devletler dünyayı kendi aralarında pay etmiş ve çift kutuplu yeni dünya düzen bir nevi kurulmuştu. Hindistan'dan Pakistan diye bir devlet çıkarılmış, Moğolistan'ın bağımsızlığını Guomindang/Milliyetçi Çin Partisi tanımış, Doğu Türkistan ise ABD, İngiltere ve Rusya marifetiyle Çin'e peşkes çekilmişti.

Doğu Türkistan ve Doğu Türkistanlılar tarihin belkide hiçbir devrinde olmadığı kadar yalnız ve biçare idi.

Böyle bir dönemde Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de bir araya gelen Doğu Türkistanlı milliyetçi/mukaddesatçı liderler (Dr. Mesut Sabri Baykozi, Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekin, Canımhan Hacı, Hadıvan Hatice hanım, Alen Wang, Osman Batur'u temsilen Nurgocay Batur, Alibek Hakim yani Manas gurubunu temsilen Adil beyler ki hepsine gani gani rahmet olsun) durum değerlendirmesi yapar ve bir yol haritası çıkarmaya gayret ederler.

İlk etapta "Mao'nun komünist birliklerine karşı mücadele edip-edilemeyeği" konusu masaya yatırılır.

4-7 Eylül 1949 tarihlerinde yapılan toplantılar neticesinde; büyük devletlerin alacağını aldığı ve yeni dünya düzenin kurulmaya başlandığı böyle bir dönemde hiçbir uluslararası desteğin de alınamayacağı apacık ortada dururken buna bir de modern ve hızlı hareket edebilen Mao'nun Komünist birliklerinin yüksek techizatlı askeri gücü karşıda fiili bir mücadelenin sadece halkı daha da perişan edeceği kanaatine varılır.

Silahlı bir mücadeleden netice alınamayacağı kararı üzerine bu olumsuz durumdan kurtulabilmenin ve Doğu Türkistan davasının başta BM olmak üzere uluslararası bir hüviyete kavuşturularak çözülmesi gayesiyle adına Mehmet Emin Buğra beyin ifadesiyle "Vatan için Vatandan ayrılma" konusu müzakereye açılır.

Müzakereler çok uzun sürmez ve "Vatan için Vatandan ayrılacaklar" toplu olarak göç etmeye karar verirler. Liderler bunun akabinde göç güzergahlarının nasıl olacağı hususunu müzakere etmeye başlar. Toplantıya katılan Kazak Türkleri ileri gelenlerinin teklifi Komünist birliklerin mekanize olması hasebiyle dağ yolunu kullanmanın daha sağlıklı olduğu, Uygur liderlerin görüşü ise gidilebilindiği kadar araçları kullanmanın ülkeyi daha kısa sürede terk etmeye fırsat vereceği, bunun da yakalanma riskini azaltacağına dair olmuş, yapılan müzakereler neticesinde iki farklı güzergahtan yani Kazak Türklerinin dağ, Uygur Türklerinin ise gidilebildiği kadar motorlu araçları kullanarak akabinde yola at ve develerle devam edilmesi kararlaştırılır.

Alınan kadar 13 Eylül'de Canımhan Hacı'nın, Osman Batur ile buluşmak üzere Urumçi'den ayrılarak tarihin en dramatik göç hadisesini girişmesi ile başlar. Akabinde Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin de Urumçi'den ayrılır. Hemen hemen aynı dönemde Manas/Savan'da bulunan Kazak Türklerine liderlik eden Alibek Hakim de adamlarıyla beraber Lopnor üzerinden güneye inmeyi planladıkları en riskli göç güzergahı için yola çıkar. 

Onbinlerce insanın kafileler halinde 1949 yılının Eylül ayı ortalarında başlattıkları hicretten çok değil 15 gün sonra Doğu Türkistan'da iktidarda bulunan General Tao ve Burhan Şehidi, Mao'ya telgraf çekerek Doğu Türkistan'ı altın tepsi de ÇKP yönetimine peşkes çeker.

Yoluna devam eden göç kafileleri için ise bundan sonraki süreç çok daha ağır geçmiş, bir taraftan Urumçi'de iktidarda bulunanlar bilhassa kafile liderlerini Komünistlere teslim edip paye alabilmek için ülkeden çıkışlarını engellemeye, diğer taraftan da ÇKP yönetimi halka gözdağı vermek için liderlerini yakalayıp düzemece mahkemelerde idam etme yarışına girer.

Çileli, bir o kadar da insanların hayatlarını veya uzuvlarını kaybettikleri meşakkatli göçün ilk etabı Keşmir'in Şrinagar vilayeti Safakadal göçmen evine sağ salim gelebilenler için tamamlanır. Lakin yolculuğa dayanamayıp geri dönenlerin de olduğu kafilelerden en zor durumda olanı Osman Batur ve arkadaşları idi ki, Komünist birliklerle girilen çarpışmaların ikicisinde 1948 Hükümetinin Maliye Bakanı olan Canımhan Hacı yakalanmış, sonuncusunda ise Osman Batur, kızı Azapay ve diğer adamlarıyla esir edilerek Urumçi'ye getirilmişti.

Doğu Türkistanlı liderlerin önceden tahmin ettiği üzere düzemece mahkemelerde düzemece dosyalar üzerinden yargılanan liderler teker teker, halka korku salmak gayesiyle de mecburu seyretmeye zorlanarak, idam edilmeye başlanır. Osman Batur ve Canımhan Hacı gibi, müzakerelerde bulunan ama göçe katılmayıp "başıma ne gelirse memleketimde gelsin, yaşım ilerledi" diyen 1947 milli hükümeti başkanı Dr. Mesut Sabri Baykozi de şehid edilenler arasında yerini alır. 

Doğu Türkistan'da artık Komünist rejim varlığını acımasızca kabul ettirebilmek adına önüne geleni ortadan kaldırmaya, topluma liderlik edebilecek veya yanlış uygulamaları eleştirebilecek kim varsa yok edilmeye başlanır. 1951 yılına kadar on binlerce insanın darağaçlarında sallandırılması veya kurşuna dizilmesi halka mecbur seyrettirilir ve bir korku iklimi oluşturulur.

Bir taraftan Lopnor ve Bisan dağı güzergahından Komünist birliklere yakalanmadan önce Gasköl'e akabinde buradan Hüseyin Teyci ile buluşan kafilelerle yola devam ederek Hindistan'a çıkmaya gayret ederler. Bu gurup içinde hayatta kalıp kalmama tamamen tesadüflerle dolu bir yolculuk sonrası büyük kısmı Hindistan'a ulaşır.

Safakadal’da bulunan göçmenlere ise Hindistan hükümeti bir an önce ülkeyi terk etmeleri, bu sebep yüzünden ÇKP yönetimiyle aralarının bozulmasını istemediklerini iletir. Tekrar bir araya gelen liderler yeni bir yol haritası çıkarır ve "madem vatanımızdan vatanımız için ayrıldık bari kutsal mekanlara yakın olalım" düşüncesini Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin'e ifade ederler.

Halkının isteklerini kabul eden Doğu Türkistanlı liderler İsa Yusuf Alptekin'i görüşmeler yapmak üzere Suudi Arabistan'a gönderir. Lakin ne Suudi Arabistan ne de akabinde gidilen Mısır bu yönde insani yardımı, aynen günümüzde Suriyeli mültecilere yaptıkları gibi, kabul eder.

Keşmir'de perişan halde bulunan göçmenlere ilk yardım eli, Dünya Kiliseler Birliği tarafından uzatılır. Suudi Arabistan'da mukim Doğu Türkistanlıların topladığı zekatlar ise biçare göçmenlere dağıtılır.

Hindistan'da duramayacaklarına kanaat getiren göçmenlere İsa Yusuf Alptekin Türkiye'ye gitmeyi teklif eder. Görüşmeler yapılmak üzere de İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra Ankara'ya gelir. Ankara'da Milliyetçiler Derneği üyeleri tarafından karşılanan Doğu Türkistanlı liderler hummalı bir çalışma ile 1-1,5 ay gibi kısa bir sürede Bakanlar Kurulu'nun aldığı bir kararla 1850 Doğu Türkistanlının Türkiye'ye iskanlı göçmen olarak gelişleri kabul edilir.    

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugün de olduğu gibi, herhangi bir karşılık beklemeden, mazlumun elinden tutar ve göçmenler Kayseri, Manisa, Niğde ve İstanbul'un farklı ilçelerine, işgalden tam 3 yıl sonra, 1952 yılı Eylül ayı itibariyle yerleştirilmeye başlanır.

Gelenlerin hayata tutunması için hiçbir şeyleri kalmamasına rağmen bir taraftan Devletin alicenaplığı, bir taraftan da Türk milliyetçi ve muhafazakarlarının yardımları ile yeni bir hayata atılır.

Yokluk içerisinde ama vatanlarından vatanları için ayrıldıklarını hiçbir zaman unutmayan göçmen Doğu Türkistanlılar kısa zamanda hem çalışkanlıkları hem dürüstlükleri hem de birbirleriyle dayanışma içerisinde olmaları dolayısıyla kısa sürede iaşe ve ibadelerini karşılamaya, liderleri marifetiyle de davalarını önce Türk kamuoyuna, akabinde uluslararası teşkilatlara taşıma gayretinde olurlar. Dergi çıkarmak, konferanslar vermek, devletin ilgili birimleriyle irtibat kurarak durumlarını arz ve taleplerini iletmek üzere hummalı çalışmalar neticesini verir ve 1960 yılında, halen İstanbul Zeytinburnu'nda çalışmalarına devam eden Doğu Türkistan Göçmenler Derneğini İsa Yusuf Alptekin başkanlığında Hacı Osman Taştan başkan yardımcılığında kurarlar. 

Yokluk içerisinde birlikten kuvvet doğar şiarıyla başlanan ama sadece davaya nasıl hizmet edebilirim düşüncesinde olan ilk nesil Doğu Türkistanlılar Türk toplumu nezdinde de kısa zamanda hüsn-ü kabul görürler.

Okumuş ve eğitimli adamları olmamasına rağmen samimi mücadele azmi kısa zamanda ülke kamuoyunda Doğu Türkistan meselesinin konuşulup tartışılmasına, uluslararası konferanslarda bildiriler sunulmasına, basın yayın faaliyetleriyle de okur-yazar kitlesine ulaşır.

Gördüğüm şudur ki Doğu Türkistan'dan yani ata yurdumuzdan anayurdumuza gelen birinci nesil Doğu Türkistanlıların tamamı davalarında samimi ve hayatlarının sonuna kadar davalarından ödün vermeden hayatlarını tamamlayıp ebedi aleme göç ettiler.

Ruhları şâd olsun, ümid ederim 2021, işgalin sonu ve ata yurdumuz Doğu Türkistan'da zulmün bitiş senesi olur.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı