Neler çektim neler, bu saçlarımdan..!
Okul Müdürü olarak görev yaptığım Başakşehir’de İlçe MEM vasıtasıyla tüm müdürler olarak Bakanlık Müfettişinin vereceği mecburi "Muhakkiklik Semineri" için bir hafta boyunca re'sen görevlendirilmiştik. Aile fertlerimin bile henüz fark etmediği son zamanlarda yaptığım üzerimdeki bir küçük değişikliği müdür arkadaşlarımdan kendisini çok sevdiğim birisi anlamış olacak ki yanıma yaklaştı ve; "Müdürüm sen de bir değişiklik var, eski halinden daha farklı görünüyorsun. Uzun zamandır verdiğin kiloları ve zayıflamış yeni halini zaten biliyoruz ve bu haline de aşinayız. Ama bu başkaca bir durum. Sanki saçlarını düzleştirmiş gibisin." diye soruverdi.
Kıymetli arkadaşıma dedimki: "Yok, hocam saçlarımı düzleştirmedim, lakin üniversite yıllarımdan beri taramakta olduğum saç yönünü değiştirdim. Yani üniversiteden bu yana sağdan sola doğru yatırarak taradığım saçlarımı, soldan sağa doğru taramaya başladım" dedim.
Müdür dostumla aramızdaki bu sohbet bana, eğitim tarihimizde çok önemli bir yeri olan bu "saç" meselesi üzerinde biraz düşünüp bir yazı kaleme almam gerektiğini hatırlatmıştı. Ben de iş bu saç meselesinden yola çıkarak insan eğitimin "tabiiliği" üzerine bir deneme yazmaya karar verdim.
Şimdiden söyleyeyim. Saç meselesinden yola çıkıp da "eğitimin tabiiliği" hususuna yazı nasıl bağlanacak? Doğrusu bu mevzuu da ben de sizler kadar merak içindeyim. Sorunun cevabını hep beraber yazıyı sonuna kadar okursak göreceğiz anlaşılan..
Gençliğini 90’lı yıllarda yaşamış erkekler olarak kişisel bakım deyince zaten daha çok saçlarımız üzerinde yoğunlaştığımız bir neslin çocuklarıyız. Bu sebepten naşi halen olduğu gibi lise yıllarımda da saç mevzuu benim için hep ciddiyetini korumuştur.
Lise yıllarımda oldukça ihtimam göstererek saçlarımı yukarı tarıyor ve biraz alnıma doğru da çekerek perçem yapıyordum. Bu saçlarımı dikine tarama alışkanlığım da beni hem okul idaremizle ve hem de kimi öğretmenlerimizle hep karşı karşıya getiriyordu. Zira bu şekilde tarayınca saçlarım; tabii ki bana göre değil ama idareye göre, gereğinden fazla uzun gözüküyor, ben de kısa saçı sevmediğimden saçlarımı fazla kısa tutmayınca durum okul idaresi ve öğretmenlerim açısından tahammül ve tolere edilmez boyutlara ulaşıyordu. Haliyle olan yine bana ve saçlarıma oluyordu, çünkü ben normal yollarla saçlarımı idarenin beklentisine uygun olarak kısaltmayınca onlar eğitimciliklerinin yanında zoraki berberlik faaliyetlerine (!) de girişiyorlardı. İşin kötüsü denemeyi de bizim saçların üzerinde yapıyorlardı.
Hiç unutmuyorum bir defasında daha pazar günü saçımı kestirmişim ve bunun verdiği rahatlıkla sabah içtimaına da gönül rahatlığıyla katılmışım. (Saçımız ya da kıyafetimiz uygun olmadığında içtimalara katılmaz, öğrencilerin tamamının sınıflara alınmasından sonra kaçak/göçek de olsa derse girmenin bir yolunu bulmaya çalışırdık.) İnkılap Tarihi hocamız olan ve 11/B olarak sınıfça çok sevdiğimiz (Hem İnkılap Tarihi dersini bir İmam Hatipli olarak bizim beklentimize uygun bir şekilde resmi iddiaların ötesinde anlatması, hem de halden anlayan tavırları münasebetiyle) Abdurrahman Şahin beni saçlarımın uzunluğu dolayısıyla çevirmişti? Çevirmekle kalsa iyi. Elindeki makasla saçlarımın tam orta yerinden o zamanki öğrenci deyimiyle bir de "tren yolu" açmıştı. Saçlarımdaki bu dibine kadar orta yerden açılan makas izlerini gizlemek için neler çektiğimi tahmin derseniz artık.
Üniversiteye geçince bende; belki de daha entelektüel bir görünüm elde ederim kaygısıyla, o zamana kadar yukarı doğru taradığım saçlarımı sağdan sola doğru ve ayırarak tarama alışkanlığı baş gösterdi. Üniversitedeki çaylak günlerimiz diyebileceğimiz bu günlerde belki de rahmetli Haluk Dursun Hoca’nın gözüne daha iyi girmenin yollarından biri olarak düşündüğüm takım elbiseli,kravatlı giyinme alışkanlığımın tabii bir uzantısı da olabilirdi bu yeni saç tarzım. Neyse ki uzun sürmedi ama lisedeki gibi de yapmadım. Artık saçlarımın yukarı taranmış ve alnıma doğru perçem düşürülmüş haline de dönmedim. Orta yolu buldum. Sağdan sola biraz yukarıya doğru zorlayarak ama zinhar ayırmaksızın saçlarımı taramaya başladım.
Belli bir kısalıkta sorun çıkarmayan saçlarım uzayınca başıma epey dert oluyordu bu yeni tarama şeklinde. Ben de çözümü saçlarımı jöleleyerek zapt u rapt altına almak da buldum. Bu jöle işini de "kırkını geçince yoldan çıkanı teneşir paklar" denildiğin midir bilmem kırkımı geçince terk ettim.
Belkide saçlarımın bana yaşattığı bu zorluklar yüzünden berberlerle de aramın iyi olduğu söylenemez. Hele işini yavaş yapan, gevezelikten bir türlü eli makasa gidip de beni bir an önce, mahkûm olduğum koltuktan halas eylemeyen berberlerden ise hiç hazzetmem. Böyle ağzından fazla eli iş yapan berber bulmakta zorlandığım için de bazen 2-2,5 ayı buluyor berbere uğramadığım zamanlar.
Yukarıda yazının iptidasında bahsettiğim muhakkiklik seminerinden önceki hafta işini diğerlerine göre daha çabuk yaptığı için tercih ettiğim her zamanki berberime uğramıştım. Sürekli saçımı kesen dükkân sahibi usta yoktu. İşçi durumunda olan bir diğer usta beni karşıladı. Koltuğa buyur etti. Müdür olduğumu biliyor olmalı ki ;“ Hocam hayli uzamış saçlar, nasıl kesmemi arzu edersiniz? dedi.
İşte hayatta en sevmediğim sorulardan birisi bana yine sorulmuştu. Çünkü şimdiye kadar ki ömrümde ne ben bu soruyu tatminkâr cevaplayabildim. Bittabi ne de benim cevabımı berberler tam anlayabildi. Bu sebepten nasıl olsa tam olarak tarif edemeyeceğim diye her zamanki kestirme cevabımı vererek; "Kısaltıver ustacım, zira gördüğün gibi kıvrılıyor saçlarım" deyiverdim.
Peki, berber ustası; benim en azından yirmi yıllık çilemin cevabını vermiş olduğunu hiç de farketmeyerek, ne dedi biliyor musunuz? "Hocam siz saçlarınızın tabiatına ters davranmışsınız şimdiye kadar..!"
"Nasıl yani ustam?" dedim.
- "Nasılı şöyle hocam! Sizin saçlarınızın fıtratı soldan sağa doğru taranmaya müsait. Oysa siz saçlarınızı sağdan sola doğru tarayarak saçlarınızı fıtratının dışına çıkmaya zorluyorsunuz. E haliyle de saçlarınız bu fıtratlarının dışına zorlanma işine "kıvrılmak" suretiyle karşı koymaya çalışıyorlar. Saçlarınızın daha "düzgün" durmasını istiyorsanız onların tabiatlarını zorlamayın. Saçlarınızı fıtratlarına, tabiatlarına uygun olarak soldan sağa doğru tarayın ki onlar da size boyun eğsinler." dedi.
Ve ben de o gün bugündür kendimi de saçlarımı da üzmüyorum. Saçlarımı tabiatlarının elverdiği şekilde, onları üzmeden, kırmadan onların fıtratlarına uygun olarak soldan sağa doğru tarıyorum. Böylece de saçlarım kıvrılmak suretiyle "çıkıntılık" yapmadan eskisine oranla daha ehlileşmiş gibi gözüküyorlar. İşte müdür arkadaşımın bahsettiği bendeki bu yeni halin cemaziyülevveli de budur. Şimdi kıssadan hisse kabilinden gelelim benim ve saçlarımın bu yeni halinin "eğitime" ve "eğitimin insan tabiatına uygun olması gerektiği" kaziyesiyle ne tür bir irtibatının olduğu meselesine. Gelmesine gelelim ama sütunda yer kalmadı. Daha yazmaya devam edersek de sevgili mürettibimiz bana "Hocam yine kısa yazmamışsınız, ne olur biraz daha kısa yazın" diye yine ikazda bulunacak.
Öyleyse ne diyelim, artık arif olan anlar. Hem ataların da buyurduğu gibi: "Sözün tamamı akıllı olanlara söylenmezmiş" zaten değil mi efendim..?
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.