Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul
"Görmedim, gezmedim, sevmedim, böyle bir yer.
Sade bir semtini sevmek bir ömre bedel…"
İstanbul ile alakalı hislerini bu şekilde ifade etmiştir Üstad Münir Nurettin Selçuk. (Güfte: Yahya Kemal Beyatlı)
Hatta, icra eder iken, İkindi ezanına denk geldiği için, şarkın girişine de o uhrevi duyguyu katmış, tabii, ezanı almamış, andırmıştır.
Ama bugün, öyle demiş ya bir şair, bugün gel de o İstanbul'da insan bul.
Kaybettik, kaybediyoruz.
Hayır, seçim meselesi değil.
Eskiden İstanbul maneviyatın da başkenti idi.
Anadolu'nun çeşitli yerlerinden, insanlar gelir, medreselerde, tekkelerde diz çöker, ilim, irfan talim ederler ve döndükleri memleketlerini de irşad ederler idi.
Sıralamada, Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul olarak gelir, kutsal mekanlarda.
Ve biz, işte bu İstanbul'u kaybettik, kaybediyoruz.
Suni neon ve led ışıkların çirkin gölgelerinde, AVMlerin sanal ortamlarında kaybolduk, Batının şiarına bakıyoruz.
Halbuki İstanbul kaybeder ise Türkiye kaybeder, Türkiye kaybeder ise İslam Dünyası kaybeder.
Ve tam da böyle oldu, oluyor.
Öz değerlerimizi bitmek bilmeyen bir kültür emperyalizminin karşında kaybediyoruz, gün be gün.
Büyük bir ahlaki erozyon ve sosyal demagoji, bunun acı faturası olarak karşımıza çıkıyor.
İbn-i Haldun, İbn-ül Arabi'siz, Cemil Meriç'siz, Abdurrahim Karakoç'suz, Necip Fazıl'sız, Şeyh Edebali'siz bir eğitim ile yoğruluyor gençler.
Yerine İmanuel Kant, Schiller, Goethe, Aristoteles, Marx, Engelsler, yeni moda Dan Brownlar ile eğitiliyor.
Tarihimiz, Mete Han, Bilge Kaan, Oğuz Han, Süleyman Şah, Ertuğrul Gazi, Boğaçhan, Kılıçarslan, Battal Gazi, Ulubatlı Hasan gibi sayısız kahramanlar ile dolu iken, gençler Rambo'yu mamboyu, Süpermen, Batmanler ile örümcek adamlar ile büyüyor.
Sadece İstanbul'da meftun olan Mübarek zatların türbelerini, kabirlerini dolaşmaya kalksanız, bir yılda bitiremezsiniz.
Aziz Mahmut Hüdayi Hz. Hikayesini bilen var mı?
Üsküdar da bile çok az bir orandadır.
Hz. Yuşayı, Telli Babayı?
Yani Boğaz'ların manevi bekçilerini?
Hz. Kaab'ın nerde yattığını, ResulAllah Efendimiz SAV'in süt kardeşi olduğunu bilen var mı, ya da nerde yattığını?
Sokak aralarında olan Sahabeleri?
Şehid Mollaları?
Seyyid Nizam Hazretlerini?
Saymakla bitmez.
Ama en yakın AVM de, hangi dükkânın nerde olduğunu herkes bilir?
Peki, ya o eski İstanbul'un nazikliği, zerafeti, kibarlığı?
Konuşulan o güzel İstanbul Türkçesi?
Yerinde eser kaldı mı?
Selam verdikten sonra; "Efendim bugün nasılsınız, afiyettesiniz İnşaALLAH!" diye başlayan muhabbetlere ne oldu?
"Naber moruk, nasıl gidiyo?" ya bırakmadı mı?
Ya da "hey jorç versene borç, olmaz maykl bende de yok" gibi saçma sapan diyaloglara terk edilmedi mi?
Bugünkü mitinglerde, verilen brifingler, çek edilen todo listeleri, prezentabl elemanlar tarafından sunuluyor değil mi?
Loungelar, bistrolar, cafeler, barlar, baristalar, towerlere, sitelere sığdırılmış dünyalar.
Nerde o eskiden buram buram kokan ekmek fırınları, bakkallar, kasaplar, manavlar?
Yerine micro, makro, süper hatta hiper marketler gelmedi mi?
Müstakil evlerinin bahçelerinden gelen gül kokuları, meyve ağaçları, bu sokaklardaki sıcacık komşuluk ilişkileri, yerlerini ruhsuz beton yığınlarına terketmedi mi?
Akşamları gezen bozacılar, seyyar satıcılar yok oldu.
Tıpkı İkindi namazından sonra Camiilerde verilen dersler, sohbetler gibi.
Anonimleşti İstanbul.
Kimsenin tam manası ile bilemediği bir mega metropol oldu.
Bir zamanların, ilim, irfan merkezi, şimdi, eğlencenin, bu isim altında yapılan her türlü çılgınlığın merkezi oldu, Şehri İstanbul.
Evet, çağlar değişti, hatta atladı, ancak bir de İstanbul'un birebir karşılığı olan Vatikan'a bir bakın.
Yüzyıllardır ne değişmiş?
Hangi köşesinde Mc Donalds var, neresinde Starbucks var?
Yok, göremez, bulamazsınız, çünkü yüzyıllardır hiç değişmemiş.
Venedik'e bakın?
Tarihi dokusu asırlardır hep aynı.
Keşke milletçe silkinip kendimize gelebilsek, keşke öz değerlerimizin farkına varsak ve bunlar ile de abad olabileceğimizi hatırlasak, anlasak.
Bakın turistler nereleri geziyor?
Fatih, tarihi yarımadasını.
Sultan Ahmedi, Kapalı Çarşı'yı, Topkapı sarayını vs.
Yani tarih kokan yerleri.
AVM'leri değil…
Bu vesile ile tekrar herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Sade bir semtini sevmek bir ömre bedel…"
İstanbul ile alakalı hislerini bu şekilde ifade etmiştir Üstad Münir Nurettin Selçuk. (Güfte: Yahya Kemal Beyatlı)
Hatta, icra eder iken, İkindi ezanına denk geldiği için, şarkın girişine de o uhrevi duyguyu katmış, tabii, ezanı almamış, andırmıştır.
Ama bugün, öyle demiş ya bir şair, bugün gel de o İstanbul'da insan bul.
Kaybettik, kaybediyoruz.
Hayır, seçim meselesi değil.
Eskiden İstanbul maneviyatın da başkenti idi.
Anadolu'nun çeşitli yerlerinden, insanlar gelir, medreselerde, tekkelerde diz çöker, ilim, irfan talim ederler ve döndükleri memleketlerini de irşad ederler idi.
Sıralamada, Mekke, Medine, Kudüs ve İstanbul olarak gelir, kutsal mekanlarda.
Ve biz, işte bu İstanbul'u kaybettik, kaybediyoruz.
Suni neon ve led ışıkların çirkin gölgelerinde, AVMlerin sanal ortamlarında kaybolduk, Batının şiarına bakıyoruz.
Halbuki İstanbul kaybeder ise Türkiye kaybeder, Türkiye kaybeder ise İslam Dünyası kaybeder.
Ve tam da böyle oldu, oluyor.
Öz değerlerimizi bitmek bilmeyen bir kültür emperyalizminin karşında kaybediyoruz, gün be gün.
Büyük bir ahlaki erozyon ve sosyal demagoji, bunun acı faturası olarak karşımıza çıkıyor.
İbn-i Haldun, İbn-ül Arabi'siz, Cemil Meriç'siz, Abdurrahim Karakoç'suz, Necip Fazıl'sız, Şeyh Edebali'siz bir eğitim ile yoğruluyor gençler.
Yerine İmanuel Kant, Schiller, Goethe, Aristoteles, Marx, Engelsler, yeni moda Dan Brownlar ile eğitiliyor.
Tarihimiz, Mete Han, Bilge Kaan, Oğuz Han, Süleyman Şah, Ertuğrul Gazi, Boğaçhan, Kılıçarslan, Battal Gazi, Ulubatlı Hasan gibi sayısız kahramanlar ile dolu iken, gençler Rambo'yu mamboyu, Süpermen, Batmanler ile örümcek adamlar ile büyüyor.
Sadece İstanbul'da meftun olan Mübarek zatların türbelerini, kabirlerini dolaşmaya kalksanız, bir yılda bitiremezsiniz.
Aziz Mahmut Hüdayi Hz. Hikayesini bilen var mı?
Üsküdar da bile çok az bir orandadır.
Hz. Yuşayı, Telli Babayı?
Yani Boğaz'ların manevi bekçilerini?
Hz. Kaab'ın nerde yattığını, ResulAllah Efendimiz SAV'in süt kardeşi olduğunu bilen var mı, ya da nerde yattığını?
Sokak aralarında olan Sahabeleri?
Şehid Mollaları?
Seyyid Nizam Hazretlerini?
Saymakla bitmez.
Ama en yakın AVM de, hangi dükkânın nerde olduğunu herkes bilir?
Peki, ya o eski İstanbul'un nazikliği, zerafeti, kibarlığı?
Konuşulan o güzel İstanbul Türkçesi?
Yerinde eser kaldı mı?
Selam verdikten sonra; "Efendim bugün nasılsınız, afiyettesiniz İnşaALLAH!" diye başlayan muhabbetlere ne oldu?
"Naber moruk, nasıl gidiyo?" ya bırakmadı mı?
Ya da "hey jorç versene borç, olmaz maykl bende de yok" gibi saçma sapan diyaloglara terk edilmedi mi?
Bugünkü mitinglerde, verilen brifingler, çek edilen todo listeleri, prezentabl elemanlar tarafından sunuluyor değil mi?
Loungelar, bistrolar, cafeler, barlar, baristalar, towerlere, sitelere sığdırılmış dünyalar.
Nerde o eskiden buram buram kokan ekmek fırınları, bakkallar, kasaplar, manavlar?
Yerine micro, makro, süper hatta hiper marketler gelmedi mi?
Müstakil evlerinin bahçelerinden gelen gül kokuları, meyve ağaçları, bu sokaklardaki sıcacık komşuluk ilişkileri, yerlerini ruhsuz beton yığınlarına terketmedi mi?
Akşamları gezen bozacılar, seyyar satıcılar yok oldu.
Tıpkı İkindi namazından sonra Camiilerde verilen dersler, sohbetler gibi.
Anonimleşti İstanbul.
Kimsenin tam manası ile bilemediği bir mega metropol oldu.
Bir zamanların, ilim, irfan merkezi, şimdi, eğlencenin, bu isim altında yapılan her türlü çılgınlığın merkezi oldu, Şehri İstanbul.
Evet, çağlar değişti, hatta atladı, ancak bir de İstanbul'un birebir karşılığı olan Vatikan'a bir bakın.
Yüzyıllardır ne değişmiş?
Hangi köşesinde Mc Donalds var, neresinde Starbucks var?
Yok, göremez, bulamazsınız, çünkü yüzyıllardır hiç değişmemiş.
Venedik'e bakın?
Tarihi dokusu asırlardır hep aynı.
Keşke milletçe silkinip kendimize gelebilsek, keşke öz değerlerimizin farkına varsak ve bunlar ile de abad olabileceğimizi hatırlasak, anlasak.
Bakın turistler nereleri geziyor?
Fatih, tarihi yarımadasını.
Sultan Ahmedi, Kapalı Çarşı'yı, Topkapı sarayını vs.
Yani tarih kokan yerleri.
AVM'leri değil…
Bu vesile ile tekrar herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Murat Yılmaz
Editör
F. Murat Doğan