Reis de bir gariplik var
Evet, Sayın Erdoğan da bir gariplik var. Ve özellikle de parti teşkilatına, vekillere, bir başka bakıyor şu aralar.
Hatta o kadar ki, yerel seçim listelerinde bile, pek çok sürprizler ile ortaya çıktı ve bazı teşkilatları hüsrana uğrattı.
İyi de bu gariplik, tuhaflık nedir?
İşte bunu çözmek için, AK Partili olmak pek yetmiyor. Çok daha uzun, daha derin bir serüven gerektiyor demek ki.
Sayın Erdoğan’ın bazı kararları almasının ardında yatan, bir neden var elbette.
İhaneti gördü, duydu, biliyor ve nelerin olup bittiğinin de gayet farkında.
Kimlerin, kimler ile dans ettiğini biliyor. Neler uğrunu bunu yaptığını da çok iyi biliyor.
Ve emin olun, yumruğunu cebinde sıksa da şimdiden müdahale edip, birilerini insan içine çıkamaz hale getirmekten imtina ediyor.
Bu davranış asalettendir.
AK Partisi içinde ve dışında, kimler ne fırıldaklar çeviriyor, hepsinden haberdar.
Fakat bu fırıldakların, niyetlerini ortaya koydukları zaman da toplumumuzun çok geniş bir kesimince, ayıplanacağını, hatta yuhalanacağını da çok iyi bildiğinden, bu fırıldaklıklara müsamaha gösteriyor.
Zira, Türk Siyasi tarihinin en büyük looseri, Abdüllatif Şener’in nezdinde, bu tecrübe yaşandı.
Seçim bölgesinde, oy istemeye çıktığında, yuhalandı, yetmedi kovuldu.
Evet CHP listesinden o çok değer verdiği vekil koltuğuna belki bir kez daha oturdu. Ancak bedel olarak, haysiyetinden oldu.
‘Kimmiş?, Neymiş?’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Söz konusu olan AKP’liler.
Yani partinin içinde ve dışında, bir yerlere gelmek isteyip de gelemeyen, gelemeyince de hem Sayın Erdoğan’a hem partiye diş bileyen ve savaş açanlar.
Kah aleni ama en önemlisi de, sinsi, sinsi bu işi yapanlar.
Hay Allah, sinsi deyince aklıma şimdi niye A. Gül geldi ki?
Darbeden beri gizli gizli, muğlak muğlak, onu her makama taşıyan, kardeşim diyen Sayın Erdoğan’ın kuyusunu kazmak için fırsat beklediğinden midir acaba?
Çatı adaylığında, İYİ şeyine takılıp, “İnşaAllah AK Partisi kaybeder” fantezileri ile bekleyen, gizli gizli Doğu ve Güneydoğu aşiretleri ile görüşen, ülkenin hiçbir zor durumunda, her şeyi borçlu olduğu Sayın Erdoğan’ın bir kez bile yanında yer almayan, ama, “muğlak” ifadesini tekrar kelime arşivimize soktuğundan olmasın sakın.
Ve şu anda, yerel seçimleri bekleyip, gidişata göre parti kurmayı planladığını bir tek sağır sultan kaldı.
Fakat burada da sinsiliği elden bırakmadan ilerliyor bay muğlak, çünkü o partinin başına, kendi geçmeyecek, manevi evladı, jöleli Ali Babacan’ı koyacak.
Yine açık bir sır ki, AK Partisi’nin içinden elli kadar vekili devşirecekler.
Emin olun onların da tek, tek isimleri belli.
Ve bugün, Bülent Arınç bile, “böyle bir ihaneti affetmem” diye açıklama yapıyor ise, bu iş artık son aşamalarındadır.
Arınç’ın açıklamaları ise, bence, Sayın Erdoğan’ın son ihtarıdır. Çünkü Bülent Arınç konuşmuş olsa bile, bu ihtar Sayın Başkanındır!
Ancak bu ihtar sadece bu ikiliye değil, aynı zamanda da Ahmet Davutoğlu’na gitmiştir.
Davutoğlu’nun görevden alınma meselesini asla hazmetmediğini herkes biliyor. Kendine göre haksız olsa da aslında tam yerinde ve isabetli bir karar idi.
“Reis dönemi bitti, hoca dönemi başladı” söylemini dillendirecek kadar da ileri gitmişti Davutoğlu.
Yani başta AB olmak üzere, suflörlük yapan pek çok çatlak sesin dolmuşuna fena binmişti.
Gerçekten de kendini bulunmaz Bursa kumaşı sanmış olda gerek, o vakitler.
Eh, 7 Haziran hezimetinin mimarı da kendisi idi ve de bedelini ödedi.
Şimdi aynı Ahmet bey, ayrı bir parti kurma hazırlığında.
Yani, çok kısa zaman içinde siyasi sahneye iki yeni parti gelecek.
Gelecek de acaba neyin pahasına gelecek?
İşte o soru da muğlak!
Elbette parti kurmak, demokratik bir hak.
Gönül ister ki, Türkiye’de adamakıllı bir muhalefet olsun da, bu işi de AK Partisi üstlenmek durumunda kalmasın.
Ancak bu partinin kurucuları, Sayın Erdoğan sayesinde bir yerlere gelmiş insanlardan oluşuyor ise emin olun, AK Partisi yanlısı da karşıtı da bunu ayıplar. İnsan içine, toplum içine çıkamaz hale gelirler.
Çünkü gittikleri her yerde muhakkak ki suratlarına; ‘Hain’ diye haykıracak birileri çıkacaktır. Çünkü bizim milletimiz bu tür insanları sevmez.
Söylentilerin arasında, bu A. Gül’ün partisine sadece vekil değil, Belediye Başkanlarının birkaçının da katılacağı şekilde.
Tüm bunları bilen bir Erdoğan’ı düşünün lütfen bir an için. Empati kurmaya çalışın. Bunları bilip de günlük hayatına devam etmek zorunda olan birini düşünün.
Elbette bu insanda “bir gariplik” olacak.
Son ihtarını da kardeşlik hukukunun bir gereği olarak yapan Sayın Başkan, eğer sözü muteber olmaz da birileri yine bildiklerini okursa, eh artık ayıpları da kendi boyunlarına!
Ancak bu iki ayrı akımın da arkasındaki Batı, yine yanlış ata oynadıklarını anlayınca, bakalım neler olacak!
Çünkü bu isimlerin hiçbiri, tekrar ediyorum, hiçbiri, Sayın Erdoğan’ın eline su dökemez. Bırakın karşısına çıkmayı.
Zira bu milletimiz, her şeylerini, tüm makam ve kariyerlerini borçlu oldukları insana ihanet edenleri ciddiye almaz.
Ve öyle gözüküyor ki, bu Brütüsler topluluğu, şunu öğrenmemişler:
Sayın Erdoğan maskeleri düşürmekte pek maharetli bir lider. En önemlisi de bunu hiçbir cebir, hile, zorbalık kullanmadan yapmış olmasıdır.
Çünkü ne hikmetse, takkeleri düşürüp, kendi kellerini meydana çıkarmaya meraklı o kadar sazan vardı ki…
Ve belli ki, bu sazanların soyu da tükenmek bilmiyor bir şekilde.
Ne diyelim, geçmişten ders almamışlara?
Bir musibet, bin nasihatten iyidir.
Ancak bu musibetin sonunda, siyasi kariyeriniz, şahsiyetiniz, ayaklar altında kalır ise de, kimseden medet beklemeyin.
Kendiniz edecek, kendiniz bulacaksınız.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam.
Hatta o kadar ki, yerel seçim listelerinde bile, pek çok sürprizler ile ortaya çıktı ve bazı teşkilatları hüsrana uğrattı.
İyi de bu gariplik, tuhaflık nedir?
İşte bunu çözmek için, AK Partili olmak pek yetmiyor. Çok daha uzun, daha derin bir serüven gerektiyor demek ki.
Sayın Erdoğan’ın bazı kararları almasının ardında yatan, bir neden var elbette.
İhaneti gördü, duydu, biliyor ve nelerin olup bittiğinin de gayet farkında.
Kimlerin, kimler ile dans ettiğini biliyor. Neler uğrunu bunu yaptığını da çok iyi biliyor.
Ve emin olun, yumruğunu cebinde sıksa da şimdiden müdahale edip, birilerini insan içine çıkamaz hale getirmekten imtina ediyor.
Bu davranış asalettendir.
AK Partisi içinde ve dışında, kimler ne fırıldaklar çeviriyor, hepsinden haberdar.
Fakat bu fırıldakların, niyetlerini ortaya koydukları zaman da toplumumuzun çok geniş bir kesimince, ayıplanacağını, hatta yuhalanacağını da çok iyi bildiğinden, bu fırıldaklıklara müsamaha gösteriyor.
Zira, Türk Siyasi tarihinin en büyük looseri, Abdüllatif Şener’in nezdinde, bu tecrübe yaşandı.
Seçim bölgesinde, oy istemeye çıktığında, yuhalandı, yetmedi kovuldu.
Evet CHP listesinden o çok değer verdiği vekil koltuğuna belki bir kez daha oturdu. Ancak bedel olarak, haysiyetinden oldu.
‘Kimmiş?, Neymiş?’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Söz konusu olan AKP’liler.
Yani partinin içinde ve dışında, bir yerlere gelmek isteyip de gelemeyen, gelemeyince de hem Sayın Erdoğan’a hem partiye diş bileyen ve savaş açanlar.
Kah aleni ama en önemlisi de, sinsi, sinsi bu işi yapanlar.
Hay Allah, sinsi deyince aklıma şimdi niye A. Gül geldi ki?
Darbeden beri gizli gizli, muğlak muğlak, onu her makama taşıyan, kardeşim diyen Sayın Erdoğan’ın kuyusunu kazmak için fırsat beklediğinden midir acaba?
Çatı adaylığında, İYİ şeyine takılıp, “İnşaAllah AK Partisi kaybeder” fantezileri ile bekleyen, gizli gizli Doğu ve Güneydoğu aşiretleri ile görüşen, ülkenin hiçbir zor durumunda, her şeyi borçlu olduğu Sayın Erdoğan’ın bir kez bile yanında yer almayan, ama, “muğlak” ifadesini tekrar kelime arşivimize soktuğundan olmasın sakın.
Ve şu anda, yerel seçimleri bekleyip, gidişata göre parti kurmayı planladığını bir tek sağır sultan kaldı.
Fakat burada da sinsiliği elden bırakmadan ilerliyor bay muğlak, çünkü o partinin başına, kendi geçmeyecek, manevi evladı, jöleli Ali Babacan’ı koyacak.
Yine açık bir sır ki, AK Partisi’nin içinden elli kadar vekili devşirecekler.
Emin olun onların da tek, tek isimleri belli.
Ve bugün, Bülent Arınç bile, “böyle bir ihaneti affetmem” diye açıklama yapıyor ise, bu iş artık son aşamalarındadır.
Arınç’ın açıklamaları ise, bence, Sayın Erdoğan’ın son ihtarıdır. Çünkü Bülent Arınç konuşmuş olsa bile, bu ihtar Sayın Başkanındır!
Ancak bu ihtar sadece bu ikiliye değil, aynı zamanda da Ahmet Davutoğlu’na gitmiştir.
Davutoğlu’nun görevden alınma meselesini asla hazmetmediğini herkes biliyor. Kendine göre haksız olsa da aslında tam yerinde ve isabetli bir karar idi.
“Reis dönemi bitti, hoca dönemi başladı” söylemini dillendirecek kadar da ileri gitmişti Davutoğlu.
Yani başta AB olmak üzere, suflörlük yapan pek çok çatlak sesin dolmuşuna fena binmişti.
Gerçekten de kendini bulunmaz Bursa kumaşı sanmış olda gerek, o vakitler.
Eh, 7 Haziran hezimetinin mimarı da kendisi idi ve de bedelini ödedi.
Şimdi aynı Ahmet bey, ayrı bir parti kurma hazırlığında.
Yani, çok kısa zaman içinde siyasi sahneye iki yeni parti gelecek.
Gelecek de acaba neyin pahasına gelecek?
İşte o soru da muğlak!
Elbette parti kurmak, demokratik bir hak.
Gönül ister ki, Türkiye’de adamakıllı bir muhalefet olsun da, bu işi de AK Partisi üstlenmek durumunda kalmasın.
Ancak bu partinin kurucuları, Sayın Erdoğan sayesinde bir yerlere gelmiş insanlardan oluşuyor ise emin olun, AK Partisi yanlısı da karşıtı da bunu ayıplar. İnsan içine, toplum içine çıkamaz hale gelirler.
Çünkü gittikleri her yerde muhakkak ki suratlarına; ‘Hain’ diye haykıracak birileri çıkacaktır. Çünkü bizim milletimiz bu tür insanları sevmez.
Söylentilerin arasında, bu A. Gül’ün partisine sadece vekil değil, Belediye Başkanlarının birkaçının da katılacağı şekilde.
Tüm bunları bilen bir Erdoğan’ı düşünün lütfen bir an için. Empati kurmaya çalışın. Bunları bilip de günlük hayatına devam etmek zorunda olan birini düşünün.
Elbette bu insanda “bir gariplik” olacak.
Son ihtarını da kardeşlik hukukunun bir gereği olarak yapan Sayın Başkan, eğer sözü muteber olmaz da birileri yine bildiklerini okursa, eh artık ayıpları da kendi boyunlarına!
Ancak bu iki ayrı akımın da arkasındaki Batı, yine yanlış ata oynadıklarını anlayınca, bakalım neler olacak!
Çünkü bu isimlerin hiçbiri, tekrar ediyorum, hiçbiri, Sayın Erdoğan’ın eline su dökemez. Bırakın karşısına çıkmayı.
Zira bu milletimiz, her şeylerini, tüm makam ve kariyerlerini borçlu oldukları insana ihanet edenleri ciddiye almaz.
Ve öyle gözüküyor ki, bu Brütüsler topluluğu, şunu öğrenmemişler:
Sayın Erdoğan maskeleri düşürmekte pek maharetli bir lider. En önemlisi de bunu hiçbir cebir, hile, zorbalık kullanmadan yapmış olmasıdır.
Çünkü ne hikmetse, takkeleri düşürüp, kendi kellerini meydana çıkarmaya meraklı o kadar sazan vardı ki…
Ve belli ki, bu sazanların soyu da tükenmek bilmiyor bir şekilde.
Ne diyelim, geçmişten ders almamışlara?
Bir musibet, bin nasihatten iyidir.
Ancak bu musibetin sonunda, siyasi kariyeriniz, şahsiyetiniz, ayaklar altında kalır ise de, kimseden medet beklemeyin.
Kendiniz edecek, kendiniz bulacaksınız.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.