Ne diploma imiş ama!
Malum, Ahmet Davutoğlu bir parti kurdu.
En genç üyesi de İsmail Günaçar.
Evet, bir zamanlar “Zaman Gazetesi’nin” yeni Nobel ödülü adayı olarak patlattığı çocuk.
Peki ne dedi bu çocuk:
“Sayın Cumhurbaşkanı ile Davutoğlu’nun arasındaki fark ne?” sorusuna, tabiri caizse şark kurnazlığı yapıp, kelime oyunu üretmek istedi ve cevabı; “En azından diploması var!” oldu.
Öncelerde, ergenliğin zirvesinde bir çocuğun zirvesi olarak görmek istesek de bu çocuğun babasının YouTube’da çektiği videolarda, tam da aynı FETÖ ağzını kullandığını izemlemek gayet mümkün.
E ne demişler, armut dibine düşermiş…
Şimdi gelelim, şu CHP’nin epey zamandır, Davutoğlu’cuların da yeni moda höykürdüğü diploma gerçeğine.
Herkesin bildiği gibi, Sayın Erdoğan, askerliğini Asteğmen olarak yapmıştır.
İnternet bu resimler ile dolu.
Peki, TSK’nın o yıllardaki yönetmenliğine göre, kimin yedek subay olarak askerlik yapabileceği, gayet açıktır.
Üniversite mezunları.
Peki ya CHP’li eski vekil Aydın Ayaydının kendi partisine isyanı?
“Derslerine, sınavlarına bizzat girdim, yapmayın” diye serzenişi?
Ya YSK?
Bunlar hiç mi bakmıyor öğrenim durumuna?
Yani Devletin bütün kurumları, kör, yandaş, tek doğru siz misiniz?
Ama tabii, bir yalanı ne kadar ısrar ile söylersen, inanacak birileri mutlaka çıkar değil mi?
Hüneriniz bu.
Hatta tek becerdikleriniz: Yalan, iftira, fitne, fücur.
Başkaca meziyetlerinize bu millet daha şahit olmadı.
Dün ise Can Dündar isimli, firari, FETÖcü, vatan haininin Twitter açıklamaları ile,zaten en son şüphe de ortadan kalktı ve bu asla gelemeyecek, çabuk gidecek olan partinin, kimin eseri olduğu, ayın 14ü gibi meydana çıktı.
Pensilvanya.
Yoksa, bu hain, methiyeler düzer mi?
“Kararsızlar %35 oldu” diye bir yalan algı ortaya atıp hem Davutoğlu ve hem de Babacan’ın bunlardan fayda sağlayacağını, “İyi bir ittifak bulurlarsa, iktidar olacaklarını” dolu dolu ağızla yayar mıydı?
FETÖ’nün prensesi, Akşener, hemen yirmi vekil ile hülle nikahı teklif eder miydi?
Kılıçdaroğlu, daha dün yerden yere vurduğu Davutoğlu’na iltifatlar dizer miydi?
Tabii ki de hayır!
Niye böyle bir şey yapsınlar ki?
Şimdi gelelim, akademik kariyerli Davutoğlu’na.
Allah aşkına, çizdiği dış politika çizgisi, öve öve bitiremediği, “derin strateji”, Ortadoğu’nun bugünkü durumundan mesul değil midir?
Düşürülen Rus savaş uçağının “emri ben verdim” diyerek, asıl amacı, Rusya ile Türkiye’nin, ne pahasına olursa olsun, arasını açmak, Türkiye’yi Batı’ya mecbur bırakmak değil miydi?
Yedi Haziran seçimlerini, içine ettiği listeler ile hezimete uğratan, daha evvel de AK Partisi teşkilatının hafızasını sıfırlayıp, sahada başarısızlığa mahkum bırakan Davutoğlu’nun bizzat kendisi değil miydi?
Daha 7 Haziran gecesi, bu oyunu gören ve o gece kamaraların karşısına geçip, “MHP her hangi bir koalisyonun içinde olmayacaktır, -Yeniden seçimler hayırlı olsun-“ diyerek tam bir Milli davranış ve devlet adamlığı misali sergileyen Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin kapısını koalisyon için aşındıran kimdi?
Sadece onun mu?
CHP’nin ve hem de HDP’nin de günlerce kapısında adeta nöbet tutan yine Davutoğlu değil miydi?
Davayı koltuktan ibaret sanıp da görevden alındığında, küstüm çiçeği oynan kimdi?
En önemlisi: Görevden alındıktan sadece bir ay sonra, 15 Temmuz hain darbe girişimi yaşanmadı mı?
Ve bu darbe girişimi dahil, daha sonra da olan sayısı belirsiz olaylara, Türkiye’yi hedef alan olaylara, tek bir cümle etti mi?
Hayır!
Yani kısacası, bu memleketin, bu coğrafyanın faydası için, zerre miskal çaba göster di mi?
Hayır.
Ancak Charlie Hebdo adındaki İslam düşmanı dergiye yapılan saldırı sonrası, koşar adım gidip, nefesi Paris’te almadı mı?
Daha evvel AB ile yapılmış vize serbestisi anlaşması na, yani pişmiş aşa su kattı mı?
Evet.
Biz, bir lideri, akademik ünvanına göre değerlendirmeyiz.
Adamlık derecesine göre değerlendiririz.
Yürek derecesine göre değerlendiririz.
Karakter derecesine göre değerlendiririz.
Karizmasına göre değerlendiririz.
Bu memlekete nasıl bir faydası olmuş, veyahutta olur, ona göre değerlendiririz.
Ve elimizde, yaptıklarının, yapacaklarına kefili ve teminatı olan bir lider zaten var.
Onun içinden de emirlerini Pensilvanya ve Langley’den alan, Brüksel ve Berlin’den alan ve alacak olduğu aşikar olan birine de, kurduğu partisine de, hiçbir ihtiyaç duymuyoruz.
Hele de içinde, haddini bilmeyen, terbiye yoksunu, çoluk çocuk, bulunduğu makamı, bir çırpıda teslim edenler var sa, hiç yok.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
En genç üyesi de İsmail Günaçar.
Evet, bir zamanlar “Zaman Gazetesi’nin” yeni Nobel ödülü adayı olarak patlattığı çocuk.
Peki ne dedi bu çocuk:
“Sayın Cumhurbaşkanı ile Davutoğlu’nun arasındaki fark ne?” sorusuna, tabiri caizse şark kurnazlığı yapıp, kelime oyunu üretmek istedi ve cevabı; “En azından diploması var!” oldu.
Öncelerde, ergenliğin zirvesinde bir çocuğun zirvesi olarak görmek istesek de bu çocuğun babasının YouTube’da çektiği videolarda, tam da aynı FETÖ ağzını kullandığını izemlemek gayet mümkün.
E ne demişler, armut dibine düşermiş…
Şimdi gelelim, şu CHP’nin epey zamandır, Davutoğlu’cuların da yeni moda höykürdüğü diploma gerçeğine.
Herkesin bildiği gibi, Sayın Erdoğan, askerliğini Asteğmen olarak yapmıştır.
İnternet bu resimler ile dolu.
Peki, TSK’nın o yıllardaki yönetmenliğine göre, kimin yedek subay olarak askerlik yapabileceği, gayet açıktır.
Üniversite mezunları.
Peki ya CHP’li eski vekil Aydın Ayaydının kendi partisine isyanı?
“Derslerine, sınavlarına bizzat girdim, yapmayın” diye serzenişi?
Ya YSK?
Bunlar hiç mi bakmıyor öğrenim durumuna?
Yani Devletin bütün kurumları, kör, yandaş, tek doğru siz misiniz?
Ama tabii, bir yalanı ne kadar ısrar ile söylersen, inanacak birileri mutlaka çıkar değil mi?
Hüneriniz bu.
Hatta tek becerdikleriniz: Yalan, iftira, fitne, fücur.
Başkaca meziyetlerinize bu millet daha şahit olmadı.
Dün ise Can Dündar isimli, firari, FETÖcü, vatan haininin Twitter açıklamaları ile,zaten en son şüphe de ortadan kalktı ve bu asla gelemeyecek, çabuk gidecek olan partinin, kimin eseri olduğu, ayın 14ü gibi meydana çıktı.
Pensilvanya.
Yoksa, bu hain, methiyeler düzer mi?
“Kararsızlar %35 oldu” diye bir yalan algı ortaya atıp hem Davutoğlu ve hem de Babacan’ın bunlardan fayda sağlayacağını, “İyi bir ittifak bulurlarsa, iktidar olacaklarını” dolu dolu ağızla yayar mıydı?
FETÖ’nün prensesi, Akşener, hemen yirmi vekil ile hülle nikahı teklif eder miydi?
Kılıçdaroğlu, daha dün yerden yere vurduğu Davutoğlu’na iltifatlar dizer miydi?
Tabii ki de hayır!
Niye böyle bir şey yapsınlar ki?
Şimdi gelelim, akademik kariyerli Davutoğlu’na.
Allah aşkına, çizdiği dış politika çizgisi, öve öve bitiremediği, “derin strateji”, Ortadoğu’nun bugünkü durumundan mesul değil midir?
Düşürülen Rus savaş uçağının “emri ben verdim” diyerek, asıl amacı, Rusya ile Türkiye’nin, ne pahasına olursa olsun, arasını açmak, Türkiye’yi Batı’ya mecbur bırakmak değil miydi?
Yedi Haziran seçimlerini, içine ettiği listeler ile hezimete uğratan, daha evvel de AK Partisi teşkilatının hafızasını sıfırlayıp, sahada başarısızlığa mahkum bırakan Davutoğlu’nun bizzat kendisi değil miydi?
Daha 7 Haziran gecesi, bu oyunu gören ve o gece kamaraların karşısına geçip, “MHP her hangi bir koalisyonun içinde olmayacaktır, -Yeniden seçimler hayırlı olsun-“ diyerek tam bir Milli davranış ve devlet adamlığı misali sergileyen Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin kapısını koalisyon için aşındıran kimdi?
Sadece onun mu?
CHP’nin ve hem de HDP’nin de günlerce kapısında adeta nöbet tutan yine Davutoğlu değil miydi?
Davayı koltuktan ibaret sanıp da görevden alındığında, küstüm çiçeği oynan kimdi?
En önemlisi: Görevden alındıktan sadece bir ay sonra, 15 Temmuz hain darbe girişimi yaşanmadı mı?
Ve bu darbe girişimi dahil, daha sonra da olan sayısı belirsiz olaylara, Türkiye’yi hedef alan olaylara, tek bir cümle etti mi?
Hayır!
Yani kısacası, bu memleketin, bu coğrafyanın faydası için, zerre miskal çaba göster di mi?
Hayır.
Ancak Charlie Hebdo adındaki İslam düşmanı dergiye yapılan saldırı sonrası, koşar adım gidip, nefesi Paris’te almadı mı?
Daha evvel AB ile yapılmış vize serbestisi anlaşması na, yani pişmiş aşa su kattı mı?
Evet.
Biz, bir lideri, akademik ünvanına göre değerlendirmeyiz.
Adamlık derecesine göre değerlendiririz.
Yürek derecesine göre değerlendiririz.
Karakter derecesine göre değerlendiririz.
Karizmasına göre değerlendiririz.
Bu memlekete nasıl bir faydası olmuş, veyahutta olur, ona göre değerlendiririz.
Ve elimizde, yaptıklarının, yapacaklarına kefili ve teminatı olan bir lider zaten var.
Onun içinden de emirlerini Pensilvanya ve Langley’den alan, Brüksel ve Berlin’den alan ve alacak olduğu aşikar olan birine de, kurduğu partisine de, hiçbir ihtiyaç duymuyoruz.
Hele de içinde, haddini bilmeyen, terbiye yoksunu, çoluk çocuk, bulunduğu makamı, bir çırpıda teslim edenler var sa, hiç yok.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Halil Bolkan