İçe kapanmamanın mükafatı
SSCB'nin çöküşünde, aslında önümüzde büyük bir fırsat vardı, çünkü Sovyet Rusya'sından kurtulan ülkeler, birebir akraba ülkelerimiz, soydaşlarımızlardı.
Ancak bizim başımızda bir PKK belası ve adı konmamış bir Türk – Kürt savaşı vardı. Kaldı ki tam da o esnada, Laik – antilaik kavgası baş gösterdi ki, 28 Şubat sürecinde zirve yaptı.
Sonuçta, biz bu ülkeler ile gerektiği kadar yakınlaşamadık, bağ kuramadık.
Bizim yerimize AB, ABD bu bağları kurdu.
Ne zaman Türkiye bir atağa kalksa, anında ya terör hortlardı, hortluyor, ya da iç siyasette kriz oluyordu.
Bu iç siyasi krizleri ve bunların beraberinde getirdiği istikrarsızlıkların önü, AK Partisi'nin tek başına iktidarı ile yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı.
Ama tabii, birileri rahat durur mu?
Yok Cumhuriyet mitingler, yok kapatma davaları, yok e-muhtıraları…
Neler, neler.
Sayın Erdoğan'ın kararlılığı ile dik duruşu ile bu oyunlar da birer birer aşıldı ise de, her biri, Türkiye'ye en az on yıl kaybettirdi.
Sonunda FETÖ silahı ile Gezi olayları, 17/25 yargı darbesi ve sonunda, malum 15 Temmuz, hain Darbe girişimi.
Evet bunlar da aşıldı.
Bu milletin feraseti ile kararlılığı ile aşıldı.
Engellenmek istenen, 3. Köprü, 3. Havalimanı, Taksim Camii gibi projeler de her şeye rağmen gerçekleşti.
Bunlardan önce, halen birilerine batan bir çözüm süreci vardı.
Stratejik olarak çok önemli olan bu zamanda, hem Türk Savunma Sanayii çağ atladı, inanılmaz bir sıçrayışı gerçekleştirdi, hem de bölge halkı, hizmet ile refah ile özgürlük ile tanıştı.
Daha önce, çok önce yapılmış bir plan, ilmek ilmek işlemeye başladı.
Suriye konusunda da zamanında TSK içindeki FETÖcü unsurlar bir yandan, kendi içimizde olanlar bir yandan muhalif olarak, bugün yapılanları, foyaları ortaya çıkana kadar engellediler.
O muhalefet ihanetini sergiledi, bertaraf edildi ve operasyonlar başladı!
Türk Ordusu, savunma protokolünden, saldırma düzenine geçti, inlerine girdi, giriyor, girecek, imha etti, ediyor, edecek.
Ne zaman ki devletimiz, iç siyasete ve gündeme mahkum olmadı ise her boyutta atağa geçmiş ve başarılar elde etmiştir.
Enerji kaynaklarını araştırma filomuzun oluşması ve tamamen yerli ve milli olmaları da bugün meyvelerini vermeye başlamıştır.
Başlamıştır diyorum.
Çünkü bu bulunan rezerv, son değil, sadece bir başlangıçtır.
Daha evvel taşeron olarak, BP, EXXON, Shell gibi marka şirketlere bu arama işini verdik ve ne hikmetse, hiçbiri sonuç vermemişti.
Biz de inanmış gibi yapmıştık.
Ne vakit ki, kendi arama filomuza sahip olduk, işte gelinen sonuç ortada.
Ve bu daha başlangıç!
Önümüzde Doğu Akdeniz var.
Kimse kusura bakmasın da hiçbir ülke, boşu boşuna sondaj ve sismik araştırma gemilerini bir bölgede meşgul etmez.
O bölgede bir şeyleri bulma ümidi değil, kesin bilgisi vardır.
Sonuçlarını da çok yakın zamanda göreceğimizden hiç şüphem yok şahsen.
Bu ara Yunanistan da ne yapar ise yapsın, karşında pısırık, içine kapanmış o eski Türkiye, artık yok.
Evet, içimizde tam da bu siyaseti benimsemişler halen var. Yani buhar olmadılar.
"Suriye'de ne işimiz var?"
"Kuzey Irak'dan bize ne"
"Libya'da ne işimiz var"
Nasıl, tanıdık geldi mi?
Evet CHP ve koluna taktıklarından bahsediyorum.
İçimize kapanalım, bize ne Dünyadan, diplomasiyi sadece emir almaya kullanalım, onlar dikte etsin biz yapalım zihniyetinde olan bir muhalefetimiz var bizim.
Ve üstelik, tüm enerjisini şu an dış siyasette harcaması gereken Sayın Erdoğan'ı ve hükümeti, ısrarla iç siyasete çekmekte üstün efor sarfeden bir CHP.
Son oyunları, ki buna maalesef sağ kanattan da destek gelmekte, meşhur İstanbul Sözleşmesi.
Bu polemik ile yüz yılın olayı olan Ayasofya'nın açılışını bile, üç gün sonra gündemden kaldırmayı başardılar el birliği ile.
Ben sözleşmeyi savunmuyorum.
Sadece defalarca da dile getirdiğim gibi, zamanlamasını yanlış, dahi manidar buluyorum.
Ve işte bakın, iç siyasete mahkum olmayan devletimizin yapabildiklerini görünüz.
Hatta yapabileceklerini de bekleyip görünüz.
Bu ülke 50 yıldır iç siyasetin kısır döngüsü ile uğraşmaktan çok şey kaybetti.
Artık bu makus talihi tarih etmenin vakti gelmiş ve aslında çoktan da geçmiştir.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Ancak bizim başımızda bir PKK belası ve adı konmamış bir Türk – Kürt savaşı vardı. Kaldı ki tam da o esnada, Laik – antilaik kavgası baş gösterdi ki, 28 Şubat sürecinde zirve yaptı.
Sonuçta, biz bu ülkeler ile gerektiği kadar yakınlaşamadık, bağ kuramadık.
Bizim yerimize AB, ABD bu bağları kurdu.
Ne zaman Türkiye bir atağa kalksa, anında ya terör hortlardı, hortluyor, ya da iç siyasette kriz oluyordu.
Bu iç siyasi krizleri ve bunların beraberinde getirdiği istikrarsızlıkların önü, AK Partisi'nin tek başına iktidarı ile yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı.
Ama tabii, birileri rahat durur mu?
Yok Cumhuriyet mitingler, yok kapatma davaları, yok e-muhtıraları…
Neler, neler.
Sayın Erdoğan'ın kararlılığı ile dik duruşu ile bu oyunlar da birer birer aşıldı ise de, her biri, Türkiye'ye en az on yıl kaybettirdi.
Sonunda FETÖ silahı ile Gezi olayları, 17/25 yargı darbesi ve sonunda, malum 15 Temmuz, hain Darbe girişimi.
Evet bunlar da aşıldı.
Bu milletin feraseti ile kararlılığı ile aşıldı.
Engellenmek istenen, 3. Köprü, 3. Havalimanı, Taksim Camii gibi projeler de her şeye rağmen gerçekleşti.
Bunlardan önce, halen birilerine batan bir çözüm süreci vardı.
Stratejik olarak çok önemli olan bu zamanda, hem Türk Savunma Sanayii çağ atladı, inanılmaz bir sıçrayışı gerçekleştirdi, hem de bölge halkı, hizmet ile refah ile özgürlük ile tanıştı.
Daha önce, çok önce yapılmış bir plan, ilmek ilmek işlemeye başladı.
Suriye konusunda da zamanında TSK içindeki FETÖcü unsurlar bir yandan, kendi içimizde olanlar bir yandan muhalif olarak, bugün yapılanları, foyaları ortaya çıkana kadar engellediler.
O muhalefet ihanetini sergiledi, bertaraf edildi ve operasyonlar başladı!
Türk Ordusu, savunma protokolünden, saldırma düzenine geçti, inlerine girdi, giriyor, girecek, imha etti, ediyor, edecek.
Ne zaman ki devletimiz, iç siyasete ve gündeme mahkum olmadı ise her boyutta atağa geçmiş ve başarılar elde etmiştir.
Enerji kaynaklarını araştırma filomuzun oluşması ve tamamen yerli ve milli olmaları da bugün meyvelerini vermeye başlamıştır.
Başlamıştır diyorum.
Çünkü bu bulunan rezerv, son değil, sadece bir başlangıçtır.
Daha evvel taşeron olarak, BP, EXXON, Shell gibi marka şirketlere bu arama işini verdik ve ne hikmetse, hiçbiri sonuç vermemişti.
Biz de inanmış gibi yapmıştık.
Ne vakit ki, kendi arama filomuza sahip olduk, işte gelinen sonuç ortada.
Ve bu daha başlangıç!
Önümüzde Doğu Akdeniz var.
Kimse kusura bakmasın da hiçbir ülke, boşu boşuna sondaj ve sismik araştırma gemilerini bir bölgede meşgul etmez.
O bölgede bir şeyleri bulma ümidi değil, kesin bilgisi vardır.
Sonuçlarını da çok yakın zamanda göreceğimizden hiç şüphem yok şahsen.
Bu ara Yunanistan da ne yapar ise yapsın, karşında pısırık, içine kapanmış o eski Türkiye, artık yok.
Evet, içimizde tam da bu siyaseti benimsemişler halen var. Yani buhar olmadılar.
"Suriye'de ne işimiz var?"
"Kuzey Irak'dan bize ne"
"Libya'da ne işimiz var"
Nasıl, tanıdık geldi mi?
Evet CHP ve koluna taktıklarından bahsediyorum.
İçimize kapanalım, bize ne Dünyadan, diplomasiyi sadece emir almaya kullanalım, onlar dikte etsin biz yapalım zihniyetinde olan bir muhalefetimiz var bizim.
Ve üstelik, tüm enerjisini şu an dış siyasette harcaması gereken Sayın Erdoğan'ı ve hükümeti, ısrarla iç siyasete çekmekte üstün efor sarfeden bir CHP.
Son oyunları, ki buna maalesef sağ kanattan da destek gelmekte, meşhur İstanbul Sözleşmesi.
Bu polemik ile yüz yılın olayı olan Ayasofya'nın açılışını bile, üç gün sonra gündemden kaldırmayı başardılar el birliği ile.
Ben sözleşmeyi savunmuyorum.
Sadece defalarca da dile getirdiğim gibi, zamanlamasını yanlış, dahi manidar buluyorum.
Ve işte bakın, iç siyasete mahkum olmayan devletimizin yapabildiklerini görünüz.
Hatta yapabileceklerini de bekleyip görünüz.
Bu ülke 50 yıldır iç siyasetin kısır döngüsü ile uğraşmaktan çok şey kaybetti.
Artık bu makus talihi tarih etmenin vakti gelmiş ve aslında çoktan da geçmiştir.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
egemen