Aktütün/İstanbul
Ama oldu.
İstanbul rezil oldu, İstanbullu rezil oldu, sefil oldu, mağdur oldu.
Artık o raddeye gelindi ki, millet araçlarını, mallarını bir kenara bırakıp yürüyerek bir yere varmaya kalktı.
Keşke olmasaydı, ama oldu!
Hatta daha neler, neler oldu.
Yazacağız.
Şimdi tabii İstanbul ile Aktütün'ün ne alakası var diyebilirsiniz.
İzah edeyim efendim.
2008 senesinde, Aktütün karakoluna 200 ila 400 Pkklı terörist saldırmış, 15 Şehid verilmiş, 20 Gazimiz olmuştu.
Zamanın eski Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu idi.
Kendisi Antalya'da bir golf turnuvasında idi ve haber verildiği halde, umursamadan oyununa, zevk ve Sefa'sına baktı.
Üstelik de soru sorulduğunda, "Aktütün'e ben mi gideydim" diye, lakayt, kibir dolu, üstten bakan bir cevap vermişti.
Nasılsa tuzu kuruydu, emekli edilse de ömür boyu sürecek büyük imtiyazları, imkanları vardı.
Şehid kimin umurunda, Gazi kimin umurunda.
Kendini Kaf dağının üstünde gören bir kişinin verdiği ukala bir cevap.
Halbuki, askeriyede de güvenlik güçlerinde de esas olan bir temel unsur vardır:
Komutan görevini devredebilir/delege edebilir, ama, ancak sorumluluğu asla!
İstanbul ile ne alaka diyeceksiniz.
İBB'nin başında bir kişi var.
Ekrem İmamoğlu.
Siyaseten ve hukuk önünde İBB'nin kendi dönemi için baş sorumlu o!
Ve bu baş sorumlu olan İBB Başkanı, dün akşam 18:00 sularında, üç saatlik bir "yemek" için, ta Sarıyer'e gidiyor ve bir balıkçıda İngiltere sefiri ile üç saat oturuyor.
Tüm inkarlar işe yaramayınca, ortaya sürülen irili, ufaklı yüzlerce trol ve yandaşın bariz yalanları işe yaramayınca, bir indirgemeye, masumlaştırmaya gidildi ise de o da işe yaramadı.
Bu indirgeme çabaları, hatta sosyal medyadan tepki gösterenlere, "trol" diye saldırmak, "aklı evveller" diye saldırmak ile o eski hava Kuvvetleri komutanın verdiği cevap ile aynı orantıda, hatta daha da ukalacadır!
Sosyal medyada kopan koptu.
İsyanlar, beddualar, hatta maalesef küfürler havada uçuştu/uçuşuyor.
Bu olay, yani kar yağışının başlamış olmasından sonra, geniş kortej ile üç saat, lüks yemeğe gitmek, ahlak dışı olması bir yana, görevi ihmal etmektir ve suçtur.
Bir işi beceremeyebilirsiniz, zaten de beceremediler de ancak ihmal etmek çok başka bir şey.
Günler önceden uyarılar yapıldı, hatta İmamoğlu'nun kendisi de uyarı yaptı.
Uyarının maksadı tedbire teşviktir.
Uyarıyı yapan İmamoğlu ise tedbir almamıştır, en azından yeterli derecede almamıştır.
Nedir peki bu tedbirler?
Kar ile mücadele ekiplerini hazır ve nazır vaziyete geçirir, teyakkuza geçirirsiniz.
Oldu mu?
Hayır!
Kar küreme araçlarında zincir yok.
Otobüs, metrobüslerde zincir yok.
Kar küreme araçları kayıp araçları biçiyor, hatta devriliyor ve şöförü sarhoş çıkıyor.
Tuz ve solüsyon rezervlerini tamamlarsınız.
10 Ocak'ta ihale iptal edilmiş, yandaş bir firmadan daha az miktarda tuz, daha pahalıya alınmış.
Kar küreme araçlarının pek çoğunun, terk edilmiş bir kenarda bırakılmış olduğunun görüntüleri var!
Hani tedbir?
Yok!
Üstelik kar yağışı başlamasından saatler sonra, Rumeli kavağına balık yemeye gidiyorsun,
Üç saatlik bir yemek, gidiş bir saat, geliş bir, bir buçuk saat, etti nereye bakarsanız bakın beş, altı saat!
İstanbul'da yer yerinden oynarken, siz altı saat zevk-i Sefa'ya dalıyorsanız, görevinizi ihmal ediyorsunuz demektir.
Batılı ülkelerin hemen hepsinde, bu davranış istifa ile biter!
Öyle masumane bir iş değil bu iş!
Seçildiğinde yazmıştım:
Bu kişinin İstanbul umurunda değil, kariyerinde bir basamak olarak kullanacaktır diye.
Maalesef haklı çıktığımı görüyorum.
Ancak, İstanbul'u sel bastığında tatilini yarım gün bölüp "bana tatil yakışıyor" diye beyin yakan İmamoğlu, kredisinin önemli bölümünü kaybetmişti.
Elâzığ depreminin ardından, iki, üç saat deprem bölgesine uğrayıp, soluğu Palandöken'de aldı, kredisini yine kaybetti.
O akşam ve gece itibarı ile ideolojik fanatikleri dışında, herkeste son kredisini tüketti.
Dolayısıyla o Cumhurbaşkanlığı adaylığı da hayal oldu.
Zaten Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu'nun adaylığına hiç müsbet bakmadı.
Açıkça söylemek gerekirse, İBB adayı olarak da İmamoğlu'nun Kemal Kılıçdaroğlu'na dikte edildiği de çok açık artık.
Peki, İngiliz Büyükelçisi ile neyi görüştün?
Aynı saatlerde İstanbul İngiltere Başkonsolosu, İP İstanbul İl Başkanı Buğra kavuncu ile neler görüştü?
Sadece bu paralel bile çok manidar!
Ben şöyle okuyorum bu olayı.
Ekrem İmamoğlu, İstanbul'a hizmet ederek Cumhurbaşkanlığı adaylığını asla kazanmayı düşünmedi.
Ecnebi devletlerin diplomatları ile arayı iyi tutmak ile adaylığı garanti etme peşinde.
Olsun ve boyunun ölçüsünü alsın!
Ekrem İmamoğlu, İstanbul'u yönetemedin, İstanbul'u yönetemeyen, Türkiye'yi yönetemez!
Bon chance mon ami!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
İstanbul rezil oldu, İstanbullu rezil oldu, sefil oldu, mağdur oldu.
Artık o raddeye gelindi ki, millet araçlarını, mallarını bir kenara bırakıp yürüyerek bir yere varmaya kalktı.
Keşke olmasaydı, ama oldu!
Hatta daha neler, neler oldu.
Yazacağız.
Şimdi tabii İstanbul ile Aktütün'ün ne alakası var diyebilirsiniz.
İzah edeyim efendim.
2008 senesinde, Aktütün karakoluna 200 ila 400 Pkklı terörist saldırmış, 15 Şehid verilmiş, 20 Gazimiz olmuştu.
Zamanın eski Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu idi.
Kendisi Antalya'da bir golf turnuvasında idi ve haber verildiği halde, umursamadan oyununa, zevk ve Sefa'sına baktı.
Üstelik de soru sorulduğunda, "Aktütün'e ben mi gideydim" diye, lakayt, kibir dolu, üstten bakan bir cevap vermişti.
Nasılsa tuzu kuruydu, emekli edilse de ömür boyu sürecek büyük imtiyazları, imkanları vardı.
Şehid kimin umurunda, Gazi kimin umurunda.
Kendini Kaf dağının üstünde gören bir kişinin verdiği ukala bir cevap.
Halbuki, askeriyede de güvenlik güçlerinde de esas olan bir temel unsur vardır:
Komutan görevini devredebilir/delege edebilir, ama, ancak sorumluluğu asla!
İstanbul ile ne alaka diyeceksiniz.
İBB'nin başında bir kişi var.
Ekrem İmamoğlu.
Siyaseten ve hukuk önünde İBB'nin kendi dönemi için baş sorumlu o!
Ve bu baş sorumlu olan İBB Başkanı, dün akşam 18:00 sularında, üç saatlik bir "yemek" için, ta Sarıyer'e gidiyor ve bir balıkçıda İngiltere sefiri ile üç saat oturuyor.
Tüm inkarlar işe yaramayınca, ortaya sürülen irili, ufaklı yüzlerce trol ve yandaşın bariz yalanları işe yaramayınca, bir indirgemeye, masumlaştırmaya gidildi ise de o da işe yaramadı.
Bu indirgeme çabaları, hatta sosyal medyadan tepki gösterenlere, "trol" diye saldırmak, "aklı evveller" diye saldırmak ile o eski hava Kuvvetleri komutanın verdiği cevap ile aynı orantıda, hatta daha da ukalacadır!
Sosyal medyada kopan koptu.
İsyanlar, beddualar, hatta maalesef küfürler havada uçuştu/uçuşuyor.
Bu olay, yani kar yağışının başlamış olmasından sonra, geniş kortej ile üç saat, lüks yemeğe gitmek, ahlak dışı olması bir yana, görevi ihmal etmektir ve suçtur.
Bir işi beceremeyebilirsiniz, zaten de beceremediler de ancak ihmal etmek çok başka bir şey.
Günler önceden uyarılar yapıldı, hatta İmamoğlu'nun kendisi de uyarı yaptı.
Uyarının maksadı tedbire teşviktir.
Uyarıyı yapan İmamoğlu ise tedbir almamıştır, en azından yeterli derecede almamıştır.
Nedir peki bu tedbirler?
Kar ile mücadele ekiplerini hazır ve nazır vaziyete geçirir, teyakkuza geçirirsiniz.
Oldu mu?
Hayır!
Kar küreme araçlarında zincir yok.
Otobüs, metrobüslerde zincir yok.
Kar küreme araçları kayıp araçları biçiyor, hatta devriliyor ve şöförü sarhoş çıkıyor.
Tuz ve solüsyon rezervlerini tamamlarsınız.
10 Ocak'ta ihale iptal edilmiş, yandaş bir firmadan daha az miktarda tuz, daha pahalıya alınmış.
Kar küreme araçlarının pek çoğunun, terk edilmiş bir kenarda bırakılmış olduğunun görüntüleri var!
Hani tedbir?
Yok!
Üstelik kar yağışı başlamasından saatler sonra, Rumeli kavağına balık yemeye gidiyorsun,
Üç saatlik bir yemek, gidiş bir saat, geliş bir, bir buçuk saat, etti nereye bakarsanız bakın beş, altı saat!
İstanbul'da yer yerinden oynarken, siz altı saat zevk-i Sefa'ya dalıyorsanız, görevinizi ihmal ediyorsunuz demektir.
Batılı ülkelerin hemen hepsinde, bu davranış istifa ile biter!
Öyle masumane bir iş değil bu iş!
Seçildiğinde yazmıştım:
Bu kişinin İstanbul umurunda değil, kariyerinde bir basamak olarak kullanacaktır diye.
Maalesef haklı çıktığımı görüyorum.
Ancak, İstanbul'u sel bastığında tatilini yarım gün bölüp "bana tatil yakışıyor" diye beyin yakan İmamoğlu, kredisinin önemli bölümünü kaybetmişti.
Elâzığ depreminin ardından, iki, üç saat deprem bölgesine uğrayıp, soluğu Palandöken'de aldı, kredisini yine kaybetti.
O akşam ve gece itibarı ile ideolojik fanatikleri dışında, herkeste son kredisini tüketti.
Dolayısıyla o Cumhurbaşkanlığı adaylığı da hayal oldu.
Zaten Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu'nun adaylığına hiç müsbet bakmadı.
Açıkça söylemek gerekirse, İBB adayı olarak da İmamoğlu'nun Kemal Kılıçdaroğlu'na dikte edildiği de çok açık artık.
Peki, İngiliz Büyükelçisi ile neyi görüştün?
Aynı saatlerde İstanbul İngiltere Başkonsolosu, İP İstanbul İl Başkanı Buğra kavuncu ile neler görüştü?
Sadece bu paralel bile çok manidar!
Ben şöyle okuyorum bu olayı.
Ekrem İmamoğlu, İstanbul'a hizmet ederek Cumhurbaşkanlığı adaylığını asla kazanmayı düşünmedi.
Ecnebi devletlerin diplomatları ile arayı iyi tutmak ile adaylığı garanti etme peşinde.
Olsun ve boyunun ölçüsünü alsın!
Ekrem İmamoğlu, İstanbul'u yönetemedin, İstanbul'u yönetemeyen, Türkiye'yi yönetemez!
Bon chance mon ami!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.