AB'nin aşı ile imtihanı
Türkiye de dünya karşılaştırmasında çok ileri düzeyde.
Size birkaç misal ile AB'nin durumunu göz önüne getirmek istiyorum.
Eminim ki Avrupa'da yaşayan okurlarımız, bu misallerin doğruluğunu onaylayacaklardır.
Günümüz de artık aşılama safhasındayız.
Evet biz de böyle de mesela Almanya'da bu böyle değil.
Türkiye de E-nabız uygulamasından, gayet rahat randevunuzu alıp, aşınızı oluyorsunuz, ki bu tecrübe ile sabittir.
Saatinde gidiyor, yarım saat içinde aşınızı oluyor, kontrol dönemini geçiriyor ve evinize, işinize gidiyorsunuz.
Almanya'da randevu almak için, bir aşı merkezinin çağrı merkezini aramak zorundasınız.
On aramanın sadece biri cevaplandırılıyor, onlarda ya randevu verilemiyor ya da haftalar sonrasına veriliyor, o da aşı mevcut olur ise yoksa yok.
En şaşırdığım durum ise bazı eyaletler ve şehirlerde, telefon rehberlerinden "tarihi isimlerin" aranıp, mektup yollandığı.
Almanya'dan bahsediyoruz…
Ve bu yöntem, taş devrinden kalma!
AB aşı teminatında tamamen çuvalladı.
Şark kurnazlığı yapıp, geç sipariş verdi, neden olarak ise fiyatların düşmesini beklemekti.
Ama tabii, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Çünkü aşı üreticileri, ilk gelen kimse, ilk olarak o siparişleri yollamaya başladılar.
Bunların başında ise Astra Zeneca şirketi geliyor.
Uzmanlar, AB ile Astra Zeneca arasında yapılan kontratları incelediklerinde, AB adına anlaşmaları yürütenlerin, amatörce davrandığını, tüm avantajın şirketin tarafında olduğunu söylediler.
Mesela tedarik tarihi kesinleştirilmemiş.
Kesin bir tarih yerine; "Şu tarihlerde siparişlerin gönderilmesi için çaba gösterilecek" ibaresi konulmuş.
Eh, böyle bir kontratı, birinci sınıf hukuk öğrencisi bile okeylemez. AB imzalamış.
Astra Zeneca, "parayı veren düdüğü çalar," ve "erken kalkan yol alır" düsturları üzerine, ilk partileri, ilk ısmarlayanlara yani İngiltere'ye gönderdi.
AB'nin beklediği dozları sonraya bıraktı.
Kontrata göre, AB'nin şirkete karşı herhangi bir yaptırım gücü olmayınca, tabiri caizse "çamur at, tutmasa da izi kalır" yöntemine başvurdu.
Astra Zeneca'nın aşısı hakkında büyük bir karalama kampanyası başlattı, ki, bugün dört AB ülkesi bu aşıyı sakıncalı olduğu gerekçesiyle tedavülden kaldırdı.
Aslında 2020'de AB'nin amatörce davranması yüzünden oluşan aşı skandalı, tüm AB'yi zora soktu, sokmaya da devam edecek.
Fransa bugün Frexit'i konuşuyor.
Yani Fransa'nın, İngiltere gibi AB'den çıkışını.
Neden ise, AB'nin Fransa'ya hiçbir katkı sunmadığını, tam tersi, abartılı bir bürokrasi ile gereksiz köstek olduğudur.
Aynı düşünceleri İtalya'dan da duymak gayet mümkün.
Sağlık altyapısı, çoğu AB ülkelerinde ya çöktü ya da çökmek üzere.
Misalen Almanya'da yatak kapasitesi olsa dahi, sağlık personeli eksik.
Lockdown, yani kapanmalar, Almanya'da, evet endüstri devi Almanya'da, "askıda yiyecek" çitlerine kadar vardırdı.
Olanlar, olmayanlar için yiyecekleri bir poşete koyup, bunları belli yerlerde çitlere asıyorlar.
Kimsesiz yaşlılar, kendi kaderlerine terk edilmiş.
Nerde bizdeki vefa destek gurupları…
Arasan geçen bir yılda, Türkiye durmadı.
Devasa sağlık tesisleri açtığı gibi, yollar, köprüler ve tünellerin de açılışları yapıldı.
Avrupa'da bunları düşünmek için bile cesaret gerekiyor.
Yıllarını Avrupa'da geçirmiş biri olarak, Almanya, Avusturya, İsviçre, Belçika, Hollanda gibi ülkeleri iyi bilen, kültür ve mantalitelerini anlayan biri olarak, ben gerçekten AB'yi tanıyamaz hale geldim.
Özellikle gönüllü olarak değişik sağlık ve arama kurtarma STK'larında uzun yıllar bulunmuş biriyim.
Her türlü felakete çok hazır olduğunu sandığım Avrupa'yı bu şekilde göreceğime asla inanmazdım.
Ama işte her şey gayet ortada.
Federal devlet olmanın, her eyaletin kendi başına buyruk bir bürokrasinin olmasının, bunun üzerine bir de Federal yönetim, artı AB bürokrasisi gelince, hemen her ülkenin ise koalisyon hükümetleri ile yürütülmesi, sanırım bu felaketin içinden çıkamazlığın baş sebepleridir.
Bu bağlamda, Başkanlık sisteminin getirdiği avantajlar ile vaktinde ve doğru refleksler gösteren Türkiye Cumhuriyeti'nin, nerdeyse tüm dünyanın önünde bir Corona ile mücadele sergilediğini görmek, evet, gerçekten de gurur verici.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Size birkaç misal ile AB'nin durumunu göz önüne getirmek istiyorum.
Eminim ki Avrupa'da yaşayan okurlarımız, bu misallerin doğruluğunu onaylayacaklardır.
Günümüz de artık aşılama safhasındayız.
Evet biz de böyle de mesela Almanya'da bu böyle değil.
Türkiye de E-nabız uygulamasından, gayet rahat randevunuzu alıp, aşınızı oluyorsunuz, ki bu tecrübe ile sabittir.
Saatinde gidiyor, yarım saat içinde aşınızı oluyor, kontrol dönemini geçiriyor ve evinize, işinize gidiyorsunuz.
Almanya'da randevu almak için, bir aşı merkezinin çağrı merkezini aramak zorundasınız.
On aramanın sadece biri cevaplandırılıyor, onlarda ya randevu verilemiyor ya da haftalar sonrasına veriliyor, o da aşı mevcut olur ise yoksa yok.
En şaşırdığım durum ise bazı eyaletler ve şehirlerde, telefon rehberlerinden "tarihi isimlerin" aranıp, mektup yollandığı.
Almanya'dan bahsediyoruz…
Ve bu yöntem, taş devrinden kalma!
AB aşı teminatında tamamen çuvalladı.
Şark kurnazlığı yapıp, geç sipariş verdi, neden olarak ise fiyatların düşmesini beklemekti.
Ama tabii, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Çünkü aşı üreticileri, ilk gelen kimse, ilk olarak o siparişleri yollamaya başladılar.
Bunların başında ise Astra Zeneca şirketi geliyor.
Uzmanlar, AB ile Astra Zeneca arasında yapılan kontratları incelediklerinde, AB adına anlaşmaları yürütenlerin, amatörce davrandığını, tüm avantajın şirketin tarafında olduğunu söylediler.
Mesela tedarik tarihi kesinleştirilmemiş.
Kesin bir tarih yerine; "Şu tarihlerde siparişlerin gönderilmesi için çaba gösterilecek" ibaresi konulmuş.
Eh, böyle bir kontratı, birinci sınıf hukuk öğrencisi bile okeylemez. AB imzalamış.
Astra Zeneca, "parayı veren düdüğü çalar," ve "erken kalkan yol alır" düsturları üzerine, ilk partileri, ilk ısmarlayanlara yani İngiltere'ye gönderdi.
AB'nin beklediği dozları sonraya bıraktı.
Kontrata göre, AB'nin şirkete karşı herhangi bir yaptırım gücü olmayınca, tabiri caizse "çamur at, tutmasa da izi kalır" yöntemine başvurdu.
Astra Zeneca'nın aşısı hakkında büyük bir karalama kampanyası başlattı, ki, bugün dört AB ülkesi bu aşıyı sakıncalı olduğu gerekçesiyle tedavülden kaldırdı.
Aslında 2020'de AB'nin amatörce davranması yüzünden oluşan aşı skandalı, tüm AB'yi zora soktu, sokmaya da devam edecek.
Fransa bugün Frexit'i konuşuyor.
Yani Fransa'nın, İngiltere gibi AB'den çıkışını.
Neden ise, AB'nin Fransa'ya hiçbir katkı sunmadığını, tam tersi, abartılı bir bürokrasi ile gereksiz köstek olduğudur.
Aynı düşünceleri İtalya'dan da duymak gayet mümkün.
Sağlık altyapısı, çoğu AB ülkelerinde ya çöktü ya da çökmek üzere.
Misalen Almanya'da yatak kapasitesi olsa dahi, sağlık personeli eksik.
Lockdown, yani kapanmalar, Almanya'da, evet endüstri devi Almanya'da, "askıda yiyecek" çitlerine kadar vardırdı.
Olanlar, olmayanlar için yiyecekleri bir poşete koyup, bunları belli yerlerde çitlere asıyorlar.
Kimsesiz yaşlılar, kendi kaderlerine terk edilmiş.
Nerde bizdeki vefa destek gurupları…
Arasan geçen bir yılda, Türkiye durmadı.
Devasa sağlık tesisleri açtığı gibi, yollar, köprüler ve tünellerin de açılışları yapıldı.
Avrupa'da bunları düşünmek için bile cesaret gerekiyor.
Yıllarını Avrupa'da geçirmiş biri olarak, Almanya, Avusturya, İsviçre, Belçika, Hollanda gibi ülkeleri iyi bilen, kültür ve mantalitelerini anlayan biri olarak, ben gerçekten AB'yi tanıyamaz hale geldim.
Özellikle gönüllü olarak değişik sağlık ve arama kurtarma STK'larında uzun yıllar bulunmuş biriyim.
Her türlü felakete çok hazır olduğunu sandığım Avrupa'yı bu şekilde göreceğime asla inanmazdım.
Ama işte her şey gayet ortada.
Federal devlet olmanın, her eyaletin kendi başına buyruk bir bürokrasinin olmasının, bunun üzerine bir de Federal yönetim, artı AB bürokrasisi gelince, hemen her ülkenin ise koalisyon hükümetleri ile yürütülmesi, sanırım bu felaketin içinden çıkamazlığın baş sebepleridir.
Bu bağlamda, Başkanlık sisteminin getirdiği avantajlar ile vaktinde ve doğru refleksler gösteren Türkiye Cumhuriyeti'nin, nerdeyse tüm dünyanın önünde bir Corona ile mücadele sergilediğini görmek, evet, gerçekten de gurur verici.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.