Türkiye'de Nükleer Boşluk!
Enerji noktalarının yanıbaşında ve ulaşımın merkezi olmamıza rağmen, sorun gün geçtikçe bizim için de ağırlaşıyor.
Oysa, yanıbaşımızda, her biri bir ''enerji deposu'' olan İran, Irak, Rusya gibi ülkeler bulunuyor.
Üstelik, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı'nın son durağı olma avantajımız, bunun yanısıra ''Yumurtalık Boru Hattı'' gibi üstünlüğümüz olduğu da biliniyor. Ayrıca, Nabucco gibi bir süper proje yol alıyor.
Ne var ki, Rusya veya İran, vanayı kapattığı takdirde, ne hale düşeceğimizi hatırlatmamız gerekiyor.
Türkiye'de kullanılan doğalgazın yarısına yakınının Rusya'dan sağlandığı göz önüne alınırsa, durumun vahameti kendiliğinden ortaya çıkıyor.
GÜYA MADEN ZENGİNİYİZ
Oysa, Türkiye hem petrol, hem doğalgaz, hem su kaynaklarının ''kavşak'' noktası olarak kabul ediliyor.
Üstelik, kömür bakımından zenginliğimiz de dünyayı şaşırtıyor.
Özellikle, linyit zengini olmamıza rağmen, bu madeni kullanamadığımız da, böyle bunalımlı dönemlerde hatırlanıyor. Hatırlanıyor, fakat hiçbir ''önlem'' alınamıyor.
''Bir musibet, bin nasihatten evladır'' sözünün bile hiç kaale alınmadığı bir Türkiye konjonktürü, doğal kaynaklarımızın ''heba'' olmasına sebep oluyor.
Kaldı ki, AB ile tam entegrasyon tamamlandığında, linyitle çalışan santrallere ''izin'' verilmeyeceği de, şimdiden biliniyor.
İşin garip tarafı, linyitlerimizi bırakıp Rusya'dan aldığımız elektriğin, kömürden elde edildiği, dikkatleri çekmiyor. Daha doğrusu, linyit ve benzeri santralları bırakıp doğalgaza sarılmamız, beraberinde işte böye ''hassas'' durumları getiriyor.
Enerjisinin neredeyse %75'ini doğalgazdan temin eden Türkiye, bu günleri de atlatsa bile, istikbal hiç de ''garantili'' görünmüyor.
Bir türlü nükleer santral kurmaya yanaşmayan ve elindeki enerji tesislerini de özelleştiren Türkiye'nin enerji politikasının ''iflası'' her ''hassas'' dönemde gündeme geliyor. Enerji sahalarının kavşağında bulunan ve bir dağıtım merkezi olması gereken Türkiye'nin durgunluğu dikkatleri çekiyor.
Oysa, enerji politikamızın temelden değişikliklere uğraması kesinlikle gerekiyor.
İRAN RUSYA BÜYÜK OYNUYOR
Öncelikle, Kuveyt, Mısır, Cezayir ve İran doğalgaz anlaşmalarının gözden geçirilmesi icap ediyor. Tek ülkeye veya tek güzergâha bağımlılığı ortadan kaldıracak ''anlaşmalar'' , AK Parti iktidarını hala bekliyor.
Ne var ki, ayrıntıları bir türlü açıklanmayan, Rusya ile yapılan bağlantının, bazı hareket serbestilerini da ortadan kaldırdığı iddia ediliyor.
Gerçi,son aylarda yine nükleer santral yapımı için özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gecikmiş olsa da yüreklere su serpen girişimleri hatırlanıyor.
Hatta nükleer santral için ihaleye bile çıkılıyor. Fakat verilen fiyat astronomik olduğundan bir türlü start verilemiyor. Her şeyden önce, bir nükleer santral yapımının en az 3 milyar dolara ve 5 ila 8 yıl süreye ihtiyacı olduğu da zihinlerden çıkmıyor.
4 KEZ ERTELENDİ
Sonra, yüksek teknoloji ve deneyim isteyen nükleer santral yapımını sadece 5 kadar ülkenin başarabileceği de öne çıkıyor. Önemli unsurlardan biri de, çevrenin kirlenmesini önleme ve gösterilecek tepkileri tamamen etkisiz hale getirme sorunları... Türkiye, aslında ta 1970'lerde nükleer santral yapımına girişiyor. ...Ve fasılalarla tam dört nükleer santral yapımını erteleme durumuna düşürülüyor.
Gerçekten de, projeleri onaylanan, lisansları alınan, yerleri bulunan ve finansmanları sağlanan dört nükleer santral yapımı ihalesinin ''son dakikada'' bozulmasının asıl sebebi hâlâ açıklanamıyor. Her yıl 2000 megavat yeni enerjiye ihtiyacı olan Türkiye'ye aslında nükleer santral, en büyük ''kurtarıcı'' da kabul ediliyor.
Yani nükleer santrallar devreye girmeden, Türkiye'nin enerji sorununu çözemeyeceği kesinlikle ifade ediliyor.
Zaten AK Parti iktidarını da bu ''hassasiyet'' harekete geçiriyor.
Ne var ki, 1970, 1980 1990'da ve 2009'da dört defa ihalesini bile iptal eden bir Türkiye'de nükleer santral yapımına kalkışmak, öyle pek ''kolay'' görünmüyor.
Oysa, yanıbaşımızda, her biri bir ''enerji deposu'' olan İran, Irak, Rusya gibi ülkeler bulunuyor.
Üstelik, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı'nın son durağı olma avantajımız, bunun yanısıra ''Yumurtalık Boru Hattı'' gibi üstünlüğümüz olduğu da biliniyor. Ayrıca, Nabucco gibi bir süper proje yol alıyor.
Ne var ki, Rusya veya İran, vanayı kapattığı takdirde, ne hale düşeceğimizi hatırlatmamız gerekiyor.
Türkiye'de kullanılan doğalgazın yarısına yakınının Rusya'dan sağlandığı göz önüne alınırsa, durumun vahameti kendiliğinden ortaya çıkıyor.
GÜYA MADEN ZENGİNİYİZ
Oysa, Türkiye hem petrol, hem doğalgaz, hem su kaynaklarının ''kavşak'' noktası olarak kabul ediliyor.
Üstelik, kömür bakımından zenginliğimiz de dünyayı şaşırtıyor.
Özellikle, linyit zengini olmamıza rağmen, bu madeni kullanamadığımız da, böyle bunalımlı dönemlerde hatırlanıyor. Hatırlanıyor, fakat hiçbir ''önlem'' alınamıyor.
''Bir musibet, bin nasihatten evladır'' sözünün bile hiç kaale alınmadığı bir Türkiye konjonktürü, doğal kaynaklarımızın ''heba'' olmasına sebep oluyor.
Kaldı ki, AB ile tam entegrasyon tamamlandığında, linyitle çalışan santrallere ''izin'' verilmeyeceği de, şimdiden biliniyor.
İşin garip tarafı, linyitlerimizi bırakıp Rusya'dan aldığımız elektriğin, kömürden elde edildiği, dikkatleri çekmiyor. Daha doğrusu, linyit ve benzeri santralları bırakıp doğalgaza sarılmamız, beraberinde işte böye ''hassas'' durumları getiriyor.
Enerjisinin neredeyse %75'ini doğalgazdan temin eden Türkiye, bu günleri de atlatsa bile, istikbal hiç de ''garantili'' görünmüyor.
Bir türlü nükleer santral kurmaya yanaşmayan ve elindeki enerji tesislerini de özelleştiren Türkiye'nin enerji politikasının ''iflası'' her ''hassas'' dönemde gündeme geliyor. Enerji sahalarının kavşağında bulunan ve bir dağıtım merkezi olması gereken Türkiye'nin durgunluğu dikkatleri çekiyor.
Oysa, enerji politikamızın temelden değişikliklere uğraması kesinlikle gerekiyor.
İRAN RUSYA BÜYÜK OYNUYOR
Öncelikle, Kuveyt, Mısır, Cezayir ve İran doğalgaz anlaşmalarının gözden geçirilmesi icap ediyor. Tek ülkeye veya tek güzergâha bağımlılığı ortadan kaldıracak ''anlaşmalar'' , AK Parti iktidarını hala bekliyor.
Ne var ki, ayrıntıları bir türlü açıklanmayan, Rusya ile yapılan bağlantının, bazı hareket serbestilerini da ortadan kaldırdığı iddia ediliyor.
Gerçi,son aylarda yine nükleer santral yapımı için özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gecikmiş olsa da yüreklere su serpen girişimleri hatırlanıyor.
Hatta nükleer santral için ihaleye bile çıkılıyor. Fakat verilen fiyat astronomik olduğundan bir türlü start verilemiyor. Her şeyden önce, bir nükleer santral yapımının en az 3 milyar dolara ve 5 ila 8 yıl süreye ihtiyacı olduğu da zihinlerden çıkmıyor.
4 KEZ ERTELENDİ
Sonra, yüksek teknoloji ve deneyim isteyen nükleer santral yapımını sadece 5 kadar ülkenin başarabileceği de öne çıkıyor. Önemli unsurlardan biri de, çevrenin kirlenmesini önleme ve gösterilecek tepkileri tamamen etkisiz hale getirme sorunları... Türkiye, aslında ta 1970'lerde nükleer santral yapımına girişiyor. ...Ve fasılalarla tam dört nükleer santral yapımını erteleme durumuna düşürülüyor.
Gerçekten de, projeleri onaylanan, lisansları alınan, yerleri bulunan ve finansmanları sağlanan dört nükleer santral yapımı ihalesinin ''son dakikada'' bozulmasının asıl sebebi hâlâ açıklanamıyor. Her yıl 2000 megavat yeni enerjiye ihtiyacı olan Türkiye'ye aslında nükleer santral, en büyük ''kurtarıcı'' da kabul ediliyor.
Yani nükleer santrallar devreye girmeden, Türkiye'nin enerji sorununu çözemeyeceği kesinlikle ifade ediliyor.
Zaten AK Parti iktidarını da bu ''hassasiyet'' harekete geçiriyor.
Ne var ki, 1970, 1980 1990'da ve 2009'da dört defa ihalesini bile iptal eden bir Türkiye'de nükleer santral yapımına kalkışmak, öyle pek ''kolay'' görünmüyor.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.