Saddam'In Trajedisi Yaşanıyor!
Nerdeyse, Saddam'ın idam edilmediği bile sanılıyor. Oysa Saddam her şeye rağmen, Baas rejiminin yetiştiği, çok tehlikeli bir lider portresini her zaman sergiliyor. ''Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer'' sözünü anımsatacak bir Saddam yazısı her şeyi anlatıyor: ''Bu Arap, bambaşka bir Arap'' diyordu, uzun boylu, kalın çizgili lacivert elbiseli, yılların deneyimli devlet adamı, sonra kısık bir ses ve gayet ciddi tavırla, kelimelere basa basa devam ediyordu: ''Sakın bunları şimdi ne yaz, ne de kimselere anlat... Gerçekten de değişik bir Arap. Muhteris, cesur ve küstah! Bedevi rolünü tehlikeli bir şekilde oynamak istiyor. Kendine çok güveni olduğundan da, tehlikeli ve kurnaz...'' Sahte bedeviye benzetilen, Saddam Hüseyin'den başkası değildi. Daha görür görmez, Saddam'ın ne denli ''tehlikeli'' bir insan olduğu uyarısını yapan da, İhsan Sabri Çağlayangil'di... 1970'lerin ortalarında, güneşin yalayıp yuttuğu, sımsıcak bir Bağdat gününde bu konuşmalar yapılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı sıfatıyla İhsan Sabri Çağlayangil, o zamanlar statü icabı ikinci, fakat gerçekte ülkesinin birinci güçlü adamı, Irak Başbakan 1. Yardımcısı Saddam Hüseyin ile ''zorlu'' bir görüşme yapmıştı. Hatta bu buluşma sırasında, Saddam Hüseyin'le kısa da olsa görüşmüştük. Böylece, Saddam Hüseyin'le görüşen ilk gazeteci olma fırsatını da yakalamıştık. Yeri gelmişken, Çağlayangil-Saddam görüşmesi öncesi meydana gelen ilginç anekdotları da sergilemek ihtiyacını duyuyoruz. Her şeyden önce, Çağlayangil'in Irak'a yaptığı resmi geziyi izleyen tek gazeteci olduğumuzu kaydedelim. Zaten, o tarihlerde, Ortadoğu ülkelerine yapılan gezilerin çoğu, sadece tarafımızdan takip ediliyor.
KERKÜK ZİYARETİ ÖNLENDİ
Çağlayangil'in, uçağa binmek üzereyken, hava muhalefeti gerekçesiyle önlenen Kerkük seferi ayrıntılarını bir yana bırakırsak, ziyaret olumlu bir atmosfer içerisinde gerçekleşiyordu. Çağlayangil'in Saddam Hüseyin ile görüşme gününe, art ardına ilginç olaylar yaşanmıştı. Bir türlü randevu saati verilemiyor hatta yer belirlenemiyordu. Çağlayangil de, beklemeden ziyade Bağdat'ı otomobille geziyor. Halkla görüşüyor, hatta büyük mağazalara girerek, sanki araştırma yapıyordu. Çağlayangil'in bu ''seyyar'' durumu Saray'a iletilmiş ki, Saddam sonunda randevuyu hemen vermek zorunluluğu duymuştu. Ne var ki, bu sefer de ziyaret nedense resmiyetten uzaklaştırılmak istenmişti. Nitekim ziyaret gerçekleşmek üzereyken, Çağlayangil'in tek başına kaldığına tanık olduk. Hatta ansızın bir makam odasına, arkasından muhteşem döşenmiş bir salona buyur edildik. Bir ara, Çağlayangil'in ''Ekselans, zayıflamışsınız'' sözünü duyunca ''gayri ihtiyari'' müdahale ettik. ''Efendim, o Saddam değil'' Çağlayangil'in; çok çabuk toparlayıp,'' Biliyorum canım, buna da kompliman yapalım dedik'' şeklindeki izahı etrafa yayılıyordu. Oysa '' Ekselans'' diye hitap ettiği kişi Saddam‘a çok benziyor, zaten salonun atmosferi insanı yanıltmaya yetiyordu. Kısa bir beklemeden sonra, daha geniş ve lüks bir ''mekâna'' alındık. Fırsatı kaçırmayarak biraz da Çağlayangil'in müsahaması ve yardımıyla Saddam'a klasik sorular yönettik. Çoğuna cevap vermediği gibi, yanıtları çok kısa ve basitti. Beraber fotoğraf da çektirdik. Bu arada, yazılı sorulara yanıt sözü de almıştık. Hatırladığımıza göre, Saddam ile Çağlayangil arasında yapılan görüşmede ''zabıt'' tutulmamıştı. Ancak, sonradan tercüman ve Çağlayangil'in beyanlarına dayanarak görüşme zabıtları düzenlenmişti. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, görüşmeye sadece Çağlayangil katılmıştı. Çağlayangil'in, bu tarihi görüşmeyle ilgili son sözleri de aynen şöyledi: ''Tehdit eder gibi konuşuyor, imalarda bulunuyordu. Aslında, onları yıllarca yöneten Osmanlılar'ın Nazırı olduğumu hissettirmeye çalıştım. Fakat tercüme iyi oldu mu bilmem. Petrol vermek istemiyor. İnsan, ‘ Dicle'nin bir suyunu keselim bakalım, ne olacak durumları? Diye düşünüyor.''
EL BEKİR ÇEKİLİYOR
Çağlayangil ‘in asıl teşhisi ise gerçekten de hem korkunç, hem de ileri görüşlülüğün zirvesindeydi. ''Saddam, yakında El Bekir'i devirip Irak'a hâkim olur. Ve bölgenin başına da bela olur!'' ...Ve Çağlayangil'in dedikleri bir bir gerçekleşiyordu. ''Ben, Devrim Komuta Konseyi ve Cumhuriyet'in Başkanı olarak sizden af diliyorum. Rahatsızım, artık çalışamayacağım. Ülkeme bu sıcak günlerde, benden daha yararlı olacağına inandığım arkadaşımın geçmesi gerekiyor. İstifa etmek mecburiyetinde olduğumu tekrarlıyorum.'' 1979 yılı Eylül ayının sonlarına doğru söylenen bu sözler, Irak Cumhurbaşkanı El Bekr'den başkasına ait değildi. Bir kalp rahatsızlığı geçiren El Bekr, titrek titrek konuşmasına şöyle devam etmişti: ''...Yerime, partimizin en mümtaz şahsiyetlerinden, yıllarca yardımcılığımı başarıyla, feragatle yapan Sayın Saddam Hüseyin'in geçmesini istiyorum...' ...Ve işte, ne olduysa o anda oluvermişti. El Bekr, yardımcısına yeni görevinde başarılar dilemek üzereyken, Devrim Komuta Konseyi'nin bazı üyelerinde bir hareketin, bir kıpırdanmanın başladığını sezinleniyordu.
SADDAM'A KARŞI YOLLANAN PUSULA
Ne var ki, kıpırdanışların şokundan ilk kurtulan, Ticaret Bakanı oldu. Bakan, yerinden fırlayarak; ''Sayın Saddam, burada bir şeyler oluyor. Bir pusula elden ele dolaşıyor. Ne oluyor buraya? diye adeta haykırıyordu. Ardından da birtakım homurtular ve masaya inen bir yumruk, etrafı elektriklendiriyordu. Planlama Bakanı Adnan Hüseyin'in yazdığı pusulanın kopardığı fırtına gittikçe azgınlaşacak ve Irak'ta yeni bir dönemin başlangıcına kadar uzanacaktı... Pusulada, Planlama bakanı, ''Bir emrivaki ile karşı karşıyayız. Oysa yeni cumhurbaşkanın seçimle, yani bizim oylarımızla belirlenmesi gerekir'' yolunda bir görüş ortaya atılıyordu. Kopan fırtına, Saddam'ı tutanların çoğunlukta olması üzerine dinerken, o günün gecesinde geniş çapta kovuşturmalara geçilmiş, bir ''komplo''nun mevcudiyetinden söz edilmeye başlanmıştı... Pusulacı bakanlardan birinin itirafı ise, Iraklı yöneticileri dehşete düşürmüştü... Edinilen istihbarata göre, Planlama Bakanı Adnan Hüseyin'in liderliğinde bir grup, bir ihtilale girişip Irak'ta Suriye ile birleşmesi sağlayacak, daha doğrusu çabuklaşacaktı. Dindirilen bu fırtınanın akabinde Adnan Hüseyin'in ani olarak Suriye'ye gitmesi itirafta bulunan bakanın sözlerini doğruluyordu sanki... Ne var ki elde edilen bilgi, birkaç günlüğüne açıklanmamış, komplocuların ele geçirilmesi için tahrikât derinleştirilmişti.Son yıllarda sivrilen ve birçok yetkileri, bu arada petrol bağlantılarının kararlarını elinde bulunduran Adnan Hüseyin'in çekinmeden başlangıç olmuştu. Bu arada, Irak'ın gerçekten de güçlü adamı Saddam Hüseyin, Cumhurbaşkanı yapıldıktan sonra duruma hâkim olmuştu. ... Zaten ''pusula'' olayından başka, herhangi bir hareket de görülmüştü.
ENİŞTESİNİ ÖLDÜRÜYOR
Işıl ışıl ve esrarlı bir Bağdat gecesinde, bütün komplocular yakalanmış ve birkaç gün sonra da idam edilivermişlerdi. İdam edilenler arasında, Planlama Bakanı Adnan Hüseyin, Sanayi ve Madenler Bakanı Muhammed Ayiş Işıl, Eğitim Bakanı Muhammed Mahcub, 1. Kolordu Komutanı Korgeneral Veli Mahmud Siret de vardı. Böylece, eniştesi Saddam Hüseyin'e karşı komployu hayatı ile ödeyen Adnan Hüseyin'in ''Suriye ile birleşme hülyası'' da suya düşüvermişti. En az 21 önemli kişinin idam edildiği komploda, eski Cumhurbaşkanı El Bekr'in parmağının olmadığı kesinleşiyordu. Bundan ötürü de El Bekr'in fotoğrafları uzun süre yerlerinde durdu. Komplonun ortaya çıkarılışı ve temizlendikten sonra, Arap BAAS Sosyalist Partisive Devrim Komuta Konseyi yönetimi de geniş değişiklere uğramıştı. Irak'ın siyasal kaderini çizen Arap BAAS Sosyalist Patisi'nin bünyesinden oluşan Devrim Komuta Konseyi, 18 üyeden kuruluydu. Saddam Hüseyin'in eski görevini yani Başbakan Yardımcılığını İzzet İbrahim, Başbakanİkinci Yardımcılığına da Taha Yasin Ramazan yürütüyordu. İzzet İbrahim, aynı zamanda Devrim Komuta Konseyi Başkan Yardımcısı, Taha Yasin Ramazan da Halk Ordusu Komutanı oluyordu. Devrim Komuta Konseyi'nin, Arap BAAS Sosyalist Partisi'nin prensipleri ışığında aldığı karalar resmi gazetede yayınlandıktan sonra, Bakanlar Kurulu tarafından uygulanıyordu. Zaman içinde Devrim Komuta Konseyi'nin etkisi tamamen kaybolmuş ve hâkimiyet ''KayıtsızŞartsız'' Saddam'ın eline geçmişti. Yıllar sonra Saddam'ın damadını da öldürdüğünü hatırlarsak Kerkük Türklerine ve liderlerine yapılan hunharca katliamı, tabii ki Halepçe'yi unutmak mümkün olmuyor. Ancak, bilinen odur ki Irak'tan koskoca bir Saddam Hüseyin gelip geçmiş bulunuyor. Daha doğrusu, Irak bir ''Saddam Hüseyin trajedisi'' yaşıyor. Varsın bir kısım ıraklı ve başkaları gerçek Saddam Hüseyin'din asılmadığına inanmasın veya inanmak istemesin. Olan yine zavallı ırak halkına, bu arada ölüm tehlikesi altındaki Türkmenlere oluyor.
kakin@ogungazetesi.com.tr
OGÜN/18-24.Mart.2007/Sayı:12
KERKÜK ZİYARETİ ÖNLENDİ
Çağlayangil'in, uçağa binmek üzereyken, hava muhalefeti gerekçesiyle önlenen Kerkük seferi ayrıntılarını bir yana bırakırsak, ziyaret olumlu bir atmosfer içerisinde gerçekleşiyordu. Çağlayangil'in Saddam Hüseyin ile görüşme gününe, art ardına ilginç olaylar yaşanmıştı. Bir türlü randevu saati verilemiyor hatta yer belirlenemiyordu. Çağlayangil de, beklemeden ziyade Bağdat'ı otomobille geziyor. Halkla görüşüyor, hatta büyük mağazalara girerek, sanki araştırma yapıyordu. Çağlayangil'in bu ''seyyar'' durumu Saray'a iletilmiş ki, Saddam sonunda randevuyu hemen vermek zorunluluğu duymuştu. Ne var ki, bu sefer de ziyaret nedense resmiyetten uzaklaştırılmak istenmişti. Nitekim ziyaret gerçekleşmek üzereyken, Çağlayangil'in tek başına kaldığına tanık olduk. Hatta ansızın bir makam odasına, arkasından muhteşem döşenmiş bir salona buyur edildik. Bir ara, Çağlayangil'in ''Ekselans, zayıflamışsınız'' sözünü duyunca ''gayri ihtiyari'' müdahale ettik. ''Efendim, o Saddam değil'' Çağlayangil'in; çok çabuk toparlayıp,'' Biliyorum canım, buna da kompliman yapalım dedik'' şeklindeki izahı etrafa yayılıyordu. Oysa '' Ekselans'' diye hitap ettiği kişi Saddam‘a çok benziyor, zaten salonun atmosferi insanı yanıltmaya yetiyordu. Kısa bir beklemeden sonra, daha geniş ve lüks bir ''mekâna'' alındık. Fırsatı kaçırmayarak biraz da Çağlayangil'in müsahaması ve yardımıyla Saddam'a klasik sorular yönettik. Çoğuna cevap vermediği gibi, yanıtları çok kısa ve basitti. Beraber fotoğraf da çektirdik. Bu arada, yazılı sorulara yanıt sözü de almıştık. Hatırladığımıza göre, Saddam ile Çağlayangil arasında yapılan görüşmede ''zabıt'' tutulmamıştı. Ancak, sonradan tercüman ve Çağlayangil'in beyanlarına dayanarak görüşme zabıtları düzenlenmişti. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, görüşmeye sadece Çağlayangil katılmıştı. Çağlayangil'in, bu tarihi görüşmeyle ilgili son sözleri de aynen şöyledi: ''Tehdit eder gibi konuşuyor, imalarda bulunuyordu. Aslında, onları yıllarca yöneten Osmanlılar'ın Nazırı olduğumu hissettirmeye çalıştım. Fakat tercüme iyi oldu mu bilmem. Petrol vermek istemiyor. İnsan, ‘ Dicle'nin bir suyunu keselim bakalım, ne olacak durumları? Diye düşünüyor.''
EL BEKİR ÇEKİLİYOR
Çağlayangil ‘in asıl teşhisi ise gerçekten de hem korkunç, hem de ileri görüşlülüğün zirvesindeydi. ''Saddam, yakında El Bekir'i devirip Irak'a hâkim olur. Ve bölgenin başına da bela olur!'' ...Ve Çağlayangil'in dedikleri bir bir gerçekleşiyordu. ''Ben, Devrim Komuta Konseyi ve Cumhuriyet'in Başkanı olarak sizden af diliyorum. Rahatsızım, artık çalışamayacağım. Ülkeme bu sıcak günlerde, benden daha yararlı olacağına inandığım arkadaşımın geçmesi gerekiyor. İstifa etmek mecburiyetinde olduğumu tekrarlıyorum.'' 1979 yılı Eylül ayının sonlarına doğru söylenen bu sözler, Irak Cumhurbaşkanı El Bekr'den başkasına ait değildi. Bir kalp rahatsızlığı geçiren El Bekr, titrek titrek konuşmasına şöyle devam etmişti: ''...Yerime, partimizin en mümtaz şahsiyetlerinden, yıllarca yardımcılığımı başarıyla, feragatle yapan Sayın Saddam Hüseyin'in geçmesini istiyorum...' ...Ve işte, ne olduysa o anda oluvermişti. El Bekr, yardımcısına yeni görevinde başarılar dilemek üzereyken, Devrim Komuta Konseyi'nin bazı üyelerinde bir hareketin, bir kıpırdanmanın başladığını sezinleniyordu.
SADDAM'A KARŞI YOLLANAN PUSULA
Ne var ki, kıpırdanışların şokundan ilk kurtulan, Ticaret Bakanı oldu. Bakan, yerinden fırlayarak; ''Sayın Saddam, burada bir şeyler oluyor. Bir pusula elden ele dolaşıyor. Ne oluyor buraya? diye adeta haykırıyordu. Ardından da birtakım homurtular ve masaya inen bir yumruk, etrafı elektriklendiriyordu. Planlama Bakanı Adnan Hüseyin'in yazdığı pusulanın kopardığı fırtına gittikçe azgınlaşacak ve Irak'ta yeni bir dönemin başlangıcına kadar uzanacaktı... Pusulada, Planlama bakanı, ''Bir emrivaki ile karşı karşıyayız. Oysa yeni cumhurbaşkanın seçimle, yani bizim oylarımızla belirlenmesi gerekir'' yolunda bir görüş ortaya atılıyordu. Kopan fırtına, Saddam'ı tutanların çoğunlukta olması üzerine dinerken, o günün gecesinde geniş çapta kovuşturmalara geçilmiş, bir ''komplo''nun mevcudiyetinden söz edilmeye başlanmıştı... Pusulacı bakanlardan birinin itirafı ise, Iraklı yöneticileri dehşete düşürmüştü... Edinilen istihbarata göre, Planlama Bakanı Adnan Hüseyin'in liderliğinde bir grup, bir ihtilale girişip Irak'ta Suriye ile birleşmesi sağlayacak, daha doğrusu çabuklaşacaktı. Dindirilen bu fırtınanın akabinde Adnan Hüseyin'in ani olarak Suriye'ye gitmesi itirafta bulunan bakanın sözlerini doğruluyordu sanki... Ne var ki elde edilen bilgi, birkaç günlüğüne açıklanmamış, komplocuların ele geçirilmesi için tahrikât derinleştirilmişti.Son yıllarda sivrilen ve birçok yetkileri, bu arada petrol bağlantılarının kararlarını elinde bulunduran Adnan Hüseyin'in çekinmeden başlangıç olmuştu. Bu arada, Irak'ın gerçekten de güçlü adamı Saddam Hüseyin, Cumhurbaşkanı yapıldıktan sonra duruma hâkim olmuştu. ... Zaten ''pusula'' olayından başka, herhangi bir hareket de görülmüştü.
ENİŞTESİNİ ÖLDÜRÜYOR
Işıl ışıl ve esrarlı bir Bağdat gecesinde, bütün komplocular yakalanmış ve birkaç gün sonra da idam edilivermişlerdi. İdam edilenler arasında, Planlama Bakanı Adnan Hüseyin, Sanayi ve Madenler Bakanı Muhammed Ayiş Işıl, Eğitim Bakanı Muhammed Mahcub, 1. Kolordu Komutanı Korgeneral Veli Mahmud Siret de vardı. Böylece, eniştesi Saddam Hüseyin'e karşı komployu hayatı ile ödeyen Adnan Hüseyin'in ''Suriye ile birleşme hülyası'' da suya düşüvermişti. En az 21 önemli kişinin idam edildiği komploda, eski Cumhurbaşkanı El Bekr'in parmağının olmadığı kesinleşiyordu. Bundan ötürü de El Bekr'in fotoğrafları uzun süre yerlerinde durdu. Komplonun ortaya çıkarılışı ve temizlendikten sonra, Arap BAAS Sosyalist Partisive Devrim Komuta Konseyi yönetimi de geniş değişiklere uğramıştı. Irak'ın siyasal kaderini çizen Arap BAAS Sosyalist Patisi'nin bünyesinden oluşan Devrim Komuta Konseyi, 18 üyeden kuruluydu. Saddam Hüseyin'in eski görevini yani Başbakan Yardımcılığını İzzet İbrahim, Başbakanİkinci Yardımcılığına da Taha Yasin Ramazan yürütüyordu. İzzet İbrahim, aynı zamanda Devrim Komuta Konseyi Başkan Yardımcısı, Taha Yasin Ramazan da Halk Ordusu Komutanı oluyordu. Devrim Komuta Konseyi'nin, Arap BAAS Sosyalist Partisi'nin prensipleri ışığında aldığı karalar resmi gazetede yayınlandıktan sonra, Bakanlar Kurulu tarafından uygulanıyordu. Zaman içinde Devrim Komuta Konseyi'nin etkisi tamamen kaybolmuş ve hâkimiyet ''KayıtsızŞartsız'' Saddam'ın eline geçmişti. Yıllar sonra Saddam'ın damadını da öldürdüğünü hatırlarsak Kerkük Türklerine ve liderlerine yapılan hunharca katliamı, tabii ki Halepçe'yi unutmak mümkün olmuyor. Ancak, bilinen odur ki Irak'tan koskoca bir Saddam Hüseyin gelip geçmiş bulunuyor. Daha doğrusu, Irak bir ''Saddam Hüseyin trajedisi'' yaşıyor. Varsın bir kısım ıraklı ve başkaları gerçek Saddam Hüseyin'din asılmadığına inanmasın veya inanmak istemesin. Olan yine zavallı ırak halkına, bu arada ölüm tehlikesi altındaki Türkmenlere oluyor.
kakin@ogungazetesi.com.tr
OGÜN/18-24.Mart.2007/Sayı:12
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.