Gazetecilik Refleksinin İflası!
Gazetecilik Refleksinin İflası!
Dipten gelen şiddetli bir deprem gibi Türkiye'yi ''derin''den sarsan son siyasi ve ekonomik gelişmeler, medyanın görevini tam olarak yapmadığını veya yapamadığını ne yazık ki ortaya çıkarıyor.
Gerçekten de, olaylara duyarlı olmak, objektif gözle değerlendirmek, çifte standarttan uzaklaşmak, yasaları ihlal etmemekle özetlenebilecek ''gazetecilik refleksi''nin ''iflas''ı gözler önüne seriliyor.
Oysa, medyaya bu aşamada bile, büyük görevler hatta sorumluluklar düşüyor.
Her şeyden önce, ''ülke güvenliği'' bu gibi ''kaygan'' ahvallerde önem arz ediyor.
Demokratik rejimin aynı zamanda hukukun üstünlüğünün ''zedelenmemesi'' gerekiyor.
Yani, medyanın sürece lehte veya alehte müdaheleleri yerine, kanımızca; konumun korunması daha öncelikli yer alıyor.
Demokratik hayatın, sağlıklı yürütülmesi ve ''heyecan-kuşku-kaygı-korku'' veren bir ortamın yerine, her şeye rağmen bütün organlarıyla ''işleyen'' bir mekanizmanın varlığını titizlikle korumamız icap ediyor.
''Ehemmi, mühime tercih'' gibi ayrıcalıklarından sakınmak, her seferinde, beraberinde sükunu da getiriyor.
Ne var ki, medyamız kendi arasında bile bölünerek, sorunu ele almaya çalışıyor.
Doğrusu, bu tip sorunlarda medyanın ikiye bölündüğüne alışan kamuoyu, durumu yadırgıyor.
Çünkü, çoğu medya organlarının, neyi kamuoyuna sunmaya çalıştıkları pek anlaşılmıyor.
Gerçi, Zaman, Yeni Şafak, Vakit, Bugün, gibi gazetelerin tutumu öteden beri biliniyor.
Şimdilerde bu gruba, Star'ın ''keskin'' bir şekilde girdiği, ''Taraf''ın ise başı çektiği dikkatlerden kaçmıyor.
Tam muhalefet edenlerin sadece Cumhuruyet, Yeniçağ ve Ortadoğu gazetelerinin olduğu da belleklerden silinmiyor.
Ancak Akşam'ın ''bilinçli'' karşı gelişine bazen Vatan'ın da katılması ilgi uyandırıyor.
Radikal, Hürriyet, Milliyet, Posta ve Türkiye sorunu ''yara almadan'' kapatmaya çalışırken, Sabah'ın ileri çıkışı zaten dengesi bozuk yelpazeye, bambaşka bir hava katıyor.
Ne var ki, kim ne derse desin, medya tarihi bir sınavdan geçtiğinin bir türlü farkına varmıyor.
Hatta, özellikle ''Ergenekon Davası'' ile başlayan ve günümüze kadar uzanan kimine göre siyasi, kimine göre hukuksal gelişmelerin, medyanın zaten ''hassas'' olan ayarını bozmuş ve dolayısıyla ''gazetecilik refleksi'' iflas etmiş bulunuyor.
Aslında, iktidarın; medya dünyasına, ''doğrudan doğruya'' bir müdahalesi pek görünmüyor.
Eskilere nazaran, başta Başbakan olmak üzere Bakanlar'la gazeteciler arsına konan ''mesafe'' sanki iktidar ile medya dünyası arasındaki ilişkilerin ''donma'' noktasında olduğunun da izlemini veriyor.
Açıkçası, ara sıra Başbakan Erdoğan'ın serzenişleri veya öfkeli yanıtları dışında, medyaya daha doğrusu, muhabir, yazar-çizer ve yöneticilere bir baskının olmadığı izlenimleri öne çıkıyor.
Ne var ki, gazete ve televizyonların yayınlarını sahipleri üstleniyor.
İşletme sermayelerinin geliştirilmesi en azından korunması çabası, ''kilit'' noktayı oluşturuyor.
...Ve belki de, eğer bir şeyler oluyorsa, bu kesimde oluyor.
Üstelik, dünyanın yanısıra ülkemizi de etkileyen böylesi bir ekonomik kriz atmosferinde, patronajın durumu, daha da ''kritik'' bir zemini kendiliğinden oluşturuyor.
Fakat, her şeye rağmen, medyanın ''istikrarı'' sağlamadaki rolü tarihi bir önem kazanıyor.
kakin@ogungazetesi.com.tr
19.Mart.2008 15:37
Dipten gelen şiddetli bir deprem gibi Türkiye'yi ''derin''den sarsan son siyasi ve ekonomik gelişmeler, medyanın görevini tam olarak yapmadığını veya yapamadığını ne yazık ki ortaya çıkarıyor.
Gerçekten de, olaylara duyarlı olmak, objektif gözle değerlendirmek, çifte standarttan uzaklaşmak, yasaları ihlal etmemekle özetlenebilecek ''gazetecilik refleksi''nin ''iflas''ı gözler önüne seriliyor.
Oysa, medyaya bu aşamada bile, büyük görevler hatta sorumluluklar düşüyor.
Her şeyden önce, ''ülke güvenliği'' bu gibi ''kaygan'' ahvallerde önem arz ediyor.
Demokratik rejimin aynı zamanda hukukun üstünlüğünün ''zedelenmemesi'' gerekiyor.
Yani, medyanın sürece lehte veya alehte müdaheleleri yerine, kanımızca; konumun korunması daha öncelikli yer alıyor.
Demokratik hayatın, sağlıklı yürütülmesi ve ''heyecan-kuşku-kaygı-korku'' veren bir ortamın yerine, her şeye rağmen bütün organlarıyla ''işleyen'' bir mekanizmanın varlığını titizlikle korumamız icap ediyor.
''Ehemmi, mühime tercih'' gibi ayrıcalıklarından sakınmak, her seferinde, beraberinde sükunu da getiriyor.
Ne var ki, medyamız kendi arasında bile bölünerek, sorunu ele almaya çalışıyor.
Doğrusu, bu tip sorunlarda medyanın ikiye bölündüğüne alışan kamuoyu, durumu yadırgıyor.
Çünkü, çoğu medya organlarının, neyi kamuoyuna sunmaya çalıştıkları pek anlaşılmıyor.
Gerçi, Zaman, Yeni Şafak, Vakit, Bugün, gibi gazetelerin tutumu öteden beri biliniyor.
Şimdilerde bu gruba, Star'ın ''keskin'' bir şekilde girdiği, ''Taraf''ın ise başı çektiği dikkatlerden kaçmıyor.
Tam muhalefet edenlerin sadece Cumhuruyet, Yeniçağ ve Ortadoğu gazetelerinin olduğu da belleklerden silinmiyor.
Ancak Akşam'ın ''bilinçli'' karşı gelişine bazen Vatan'ın da katılması ilgi uyandırıyor.
Radikal, Hürriyet, Milliyet, Posta ve Türkiye sorunu ''yara almadan'' kapatmaya çalışırken, Sabah'ın ileri çıkışı zaten dengesi bozuk yelpazeye, bambaşka bir hava katıyor.
Ne var ki, kim ne derse desin, medya tarihi bir sınavdan geçtiğinin bir türlü farkına varmıyor.
Hatta, özellikle ''Ergenekon Davası'' ile başlayan ve günümüze kadar uzanan kimine göre siyasi, kimine göre hukuksal gelişmelerin, medyanın zaten ''hassas'' olan ayarını bozmuş ve dolayısıyla ''gazetecilik refleksi'' iflas etmiş bulunuyor.
Aslında, iktidarın; medya dünyasına, ''doğrudan doğruya'' bir müdahalesi pek görünmüyor.
Eskilere nazaran, başta Başbakan olmak üzere Bakanlar'la gazeteciler arsına konan ''mesafe'' sanki iktidar ile medya dünyası arasındaki ilişkilerin ''donma'' noktasında olduğunun da izlemini veriyor.
Açıkçası, ara sıra Başbakan Erdoğan'ın serzenişleri veya öfkeli yanıtları dışında, medyaya daha doğrusu, muhabir, yazar-çizer ve yöneticilere bir baskının olmadığı izlenimleri öne çıkıyor.
Ne var ki, gazete ve televizyonların yayınlarını sahipleri üstleniyor.
İşletme sermayelerinin geliştirilmesi en azından korunması çabası, ''kilit'' noktayı oluşturuyor.
...Ve belki de, eğer bir şeyler oluyorsa, bu kesimde oluyor.
Üstelik, dünyanın yanısıra ülkemizi de etkileyen böylesi bir ekonomik kriz atmosferinde, patronajın durumu, daha da ''kritik'' bir zemini kendiliğinden oluşturuyor.
Fakat, her şeye rağmen, medyanın ''istikrarı'' sağlamadaki rolü tarihi bir önem kazanıyor.
kakin@ogungazetesi.com.tr
19.Mart.2008 15:37
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.