İsmail Çetin Korkmaz

İsmail Çetin Korkmaz

Antik Roma

Antik Roma, MÖ 9. yüzyılda İtalya Yarımadası'nda kurulan Roma şehir devletinden doğarak tüm Akdeniz'i çevreleyen muazzam bir imparatorluk haline gelen medeniyetin adıdır.
Yaklaşık 1200 yıl boyunca varlığını sürdürmüş olan Roma uygarlığı bir monarşiden oligarşi ve cumhuriyetin bileşimi bir demokrasiye ve daha sonra da otokratik bir imparatorluğa dönüşmüştür.

Fetih ve asimilasyon yollarıyla Batı Avrupa ve Akdeniz'i çevreleyen bölgede egemen olan Roma İmparatorluğu, iç istikrarsızlıkların ve özellikle de göçebe toplulukların akınlarıyla yıpranmaya başlamıştır. Bu etkiler sonucunda Hispanya, Galya ve İtalya'yı içine alan Batı Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda bağımsız krallıklara bölündü. İmparatorluğun batı kesiminin dağılması, tarihçiler tarafından Antik Çağlar'ın sonu, Orta Çağ'ın, aynı zamanda Karanlık Çağ'ın da başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Öte yandan İstanbul'dan yönetilen Doğu Roma İmparatorluğu, 1453 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.

Roma uygarlığı, kültürel olarak yoğun biçimde ilham ve örnek aldığı Antik Yunan ile birlikte "klasik antikite"ye dahil edilir. Antik Roma Batı dünyasındaki hukuk, savaş, sanat, edebiyat, mimari, teknoloji ve dil konularının gelişimine büyük katkıda bulunmuştur ve hâlen de günümüz dünyası üzerinde büyük etkiye sahiptir.

Efsaneye göre Roma, MÖ 27 Nisan 753 tarihinde Truva prensi Aeneas'ın torunları olan Romulus ve Remus adlı ikiz kardeşler tarafından kuruldu.

Roma şehri Tiber nehrinin sığ bir bölümündeki yerleşimlerin gelişmesiyle ortaya çıkmıştı.Arkeolojik bulgulara göre Roma köyü muhtemelen MÖ 8. yüzyılda kurulmuştu ancak bu tarih MÖ 10. yüzyıla kadar götürülebilir.
Etrüsklerin MÖ 7. yüzyıl sonlarında aristokrat ve monarşik bir elit kesim oluşturarak bölgede siyasi kontrol sağladıkları anlaşılmaktadır. Etrüskler MÖ 6. yüzyıl sonlarında bölgedeki güçlerini yitirdiler ve bu noktada Latin ve Sabin kabileleri yöneticilerin iktidarını çok daha fazla sınırlayan bir cumhuriyet oluşturarak kendi devletlerini yeniden kurdular.

Titus Livius gibi daha sonraki dönemlerin *yazarlarının anlattıklarına göre Roma Cumhuriyeti Roma'nın yedi *kralından sonuncusu Gururlu Tarkinus'un tahttan indirildiği ve her yıl seçilen magistralar (memurlar) ve çeşitli temsilî kurumlardan biraraya gelen bir sistemin oluşturulduğu MÖ 509 tarihinde kuruldu.En önemli magistralar kuvvet yetkisi ya da askeri kumandanlık yetkisine sahip iki konsüldü. Konsüller patricilerden (asiller) oluşan Roma Senatosu ile çekişmek durumundaydılar. Senato başlangıçta önde gelen asillerden oluşan ve tavsiyelerde bulunan bir kurumdu ancak zaman içinde gücü de, boyutu da arttı.Diğer görevliler praetorlar, aedilisler ve quaestorlar idi.
          
Antik Roma'da yaşam, yedi tepe üzerine kurulmuş olan Roma şehri etrafında dönerdi. Şehirde Kolezyum, Trajan Forumu ve Panteon tapınağı gibi birçok anıtsal yapı bulunuyordu. Yüzlerce kilometre uzunluğundaki su yollarından gelen temiz suların aktığı çeşmeler, tiyatrolar ve kütüphaneleri ve dükkânları bulunan hamamlar vardı. Antik Roma'nın kontrolünde olan topraklarda ikamet binaları mütevazı evlerden kırsal kesimde bulunan villalara kadar çeşitlilik gösteriyordu. Başkent Roma'daki Palatine tepesinde imparatorluk binaları bulunurdu. Alt ve orta sınıflar şehir merkezinde, neredeyse bugünkü modern gettoları anımsatan apartmanlarda otururlardı.

Antik Roma'daki hukukî prensipleri ve uygulamalarının kökeni MÖ 449'dan kalma oniki tablet yasalarına ve 530 yılı civarında imparator Jüstinyen'in yaptığı yasalara dayandırılabilir. Jüstinyen'in kanunnamesiyle muhafaza edilen Roma hukuku Doğu Roma İmparatorluğu boyunca devam etmiş ve Kıta Avrupası'nın batısında benzer yasal düzenlemelere temel olmuştur. Roma hukuku daha geniş anlamda 17. yüzyılın sonuna kadar Avrupa'nın büyük bölümünde uygulAntik Roma çok fazla doğal kaynağa ve insan kaynağına sahip fevkalade geniş bir alana hükmediyordu. Roma ekonomisi tarım ve ticarete yoğunlaşmıştı. Serbest tarım ticareti İtalya'nın görünümünü değiştirmiş ve MÖ 1. yüzyılda üzüm ve zeytin arsaları ithal hububat fiyatlarıyla baş edemeyen küçük çiftçilerin yerini almıştı. Mısır, Sicilya, Tunus ve Kuzey Afrika'nın alınması devamlı bir hububat akışı sağlamıştı. Zeytinyağı ve şarap İtalya'nın başlıca ihraç ürünleri haline gelmişti. Nöbetleşe ekin uygulanmakla birlikte genel verimlilik düşüktü ve hektar başına 1 ton civarındaydı.

Romalıların ana dili Latinceydi  Alfabede Yunan alfabesini temel almış olan Etrüsk alfabesi esas alınmıştı. Her ne kadar günümüze kalan Latin edebiyatının dili MÖ 1. yüzyılda ortaya çıkan ve yapay, fazlasıyla sitilize edilmiş ve kibarlaştırılmış bir edebi lisan olan Klasik Latince dir.
 
Roma İmparatorluğu'nun yazışma dili Latince olmakla birlikte Romalıların öğrendikleri edebiyatın büyük bölümü Yunanca kaleme alındığından iyi eğitimlilerin arasındaki konuşma dili Yunanca idi. Doğu imparatorluğunda Latince hiçbir zaman Yunancanın yerini alamadı ve Jüstinyen'in ölümünden sonra Yunanca Doğu Roma İmparatorluğu'nun resmî dili oldu. Roma İmparatorluğu'nun genişlemesiyle Latince Avrupa'da yayılmış ve zaman içinde Genel Latince farklı yerlerde evrim geçirerek ve lehçeleşerek farklı Roman Dilleri haline gelmiştir.

Roma resim sanatında Yunan etkileri görülür. Günümüze kalan örnekler ağırlıklı olarak şehir dışındaki villaların duvarlarını ve tavanlarını süslemek için kullanılan fresklerdir. Ancak Roma edebiyatında tahta, fildişi ve başka malzemelerin üzerine yapılan resimlerden de bahsedilir. Pompei'de Roma resim sanatına ait birçok örnek bulunmuştur ve bunlara dayanarak sanat tarihçileri Roma resim sanatı tarihini dört döneme ayırırlar.

Roma resim sanatının birinci üslubu MÖ 2. yüzyılın başından MÖ 1. yüzyılın başlarına ya da ortalarına kadar olan dönemde uygulanmıştır. Roma resminin ikinci üslubu MÖ 1. yüzyılın ilk yıllarında başlamış ve üç boyutlu mimari çizgileri ve manzaraları gerçekçi bir şekilde resmetmeyi amaçlamıştır.

Romalılar özellikle mimari çalışmalarıyla ünlüydü. Roma mimarisi Yunan gelenekleriyle birlikte "klasik mimari" içinde gruplandırılır. Ancak Roma Cumhuriyeti boyunca Roma mimarisi üslup bakımından Yunan mimarisiyle neredeyse aynı olmuştur. Roma ve Yunan binaları arasında birçok fark olsa da Roma, Yunanistan'ın değişmeyen, formule edilmiş bina tasarımları ve orantılarından fazlasıyla etkilenmiştir. İki yeni sütun düzeni ve Etrüsk kemerinden alınan kubbe dışında Roma Cumhuriyeti'nin sonuna kadar çok az mimari yeniliğe imza atılmıştır.

MÖ 1. yüzyılda Romalılar sayısız cesur mimari tasarıma imkân veren betonu kullanmaya başladılar. Daha önceleri inşaat işlerinde mermer kullanılıyordu. Yine MÖ 1. yüzyılda Vitruvius muhtemelen tarihteki ilk bilimsel mimari inceleme olan De architectura'yı yazdı. MÖ 1. yüzyılın sonlarında Romalılar MÖ 50 yılı civarında Suriye'de icad edilen cam üflemeyi kullanmaya başladılar. Mozaik de Sulla'nın Yunanistan seferinden getirilen örneklerden sonra imparatorluk içinde çok popüler hale geldi.

Romalılar şehirlere, sanayi bölgelerine ve tarım alanlarına su sağlamak için sayısız su yolları inşa etmişlerdir. Roma şehri toplamda uzunlukları 350 kilometre olan on bir su yoluyla besleniyordu. Su yollarının büyük bölümü yerin altındaydı. Yalnızca ufak bir bölümü kemerlerle desteklenmiş olarak yerin üstündeydi. Tamamen yerçekimi gücüyle işleyen su yolları iki bin yıldır aşılamayan bir etkinlikle çok büyük miktarda su taşıyorlardı. Bazen 50 metreden daha Romalılar sağlık koşullarında da büyük ilerlemeler yaptılar. Romalılar özellikle thermae adı verilen hamamlarıyla bilinirdi. Hamamlar hijyen kadar sosyal amaçlı da kullanılırdı. Çoğu Roma evinde tuvalet, boru tesisatı ve Cloaca Maxima adı verilen karmaşık bir kanalizasyon sistemi vardı. Bazı tarihçiler kanalizasyon ve boru tesisatlarında kullanılan kurşunun doğumlarda azalmaya ve Roma toplumunun güçten düşmesine neden olan geniş çaplı bir zehirlenmeye sebep olduğunu, bunun da Roma'nın çöküşüne yol açtığını düşünmüşlerdir. Ancak su yollarından gelen suyun akışı durdurulamadığından kurşunun içeriği en aza inmiş olmalıydıerin çukurlarda suyu yukarı çıkarmak için sifon kullanılırdı.

Eski Roma ordusu (MÖ 500 civarı) dönemin diğer şehir devletleri gibi Yunan medeniyetinden etkilenmişti. Bunlar hoplite adı verilen ağır piyade taktikleri uygulayan vatandaşlardan oluşan milislerdi. Ordu küçüktü (askerlik çağına gelmiş özgür erkeklerin sayısı 9.000 kadardı) ve üçü ağır piyade, ikisi de hafif piyadelerden oluşan beş kısımda (siyasi olarak vatandaşların örgütlendiği comitia centuriata'ya paralel olarak) örgütlenmişti. Eski Roma ordusu taktik bakımından sınırlıydı ve bu dönemdeki varlığı esas olarak savunmaya yönelikti.[102] MÖ 3. yüzyıla gelindiğinde Romalılar hoplite tertibinden vazgeçerek muharebe alanında daha bağımsız hareket edebilen, sayıları 120 ilâ 160 arasında değişen maniple adında daha esnek bir sistem kurdular. Destek askerleriyle her biri on manipleden oluşan üç destek hattının oluşturduğu 30 maniplelik bir grup bir lejyon oluyordu. Eski cumhuriyet lejyonu her biri farklı donanıma sahip ve dizilişteki yerleri farklı, üç manipular ağır piyade (hastai, principeler ve triarii), bir hafif piyade gücü (veliteler) ve süvarilerden (equiteler) meydana gelen beş kısımdan oluşuyordu. Yeni örgütlenmeyle birlikte ordu komşu şehir devletlere karşı daha saldırgan ve mütecaviz bir yönelim içine girdi.

Eldeki bilgilere göre imparatorluğun son döneminde (350 civarı) Roma donanması, savaş gemileri ile ikmal ve ulaştırma amaçlı gemilerden oluşan birkaç filodan oluşuyordu. Savaş gemileri üç veya beş sıra kürekçi tarafından çekiliyordu. Filoların üsleri batıda Ravenna, Arles, Aquilea, Misenum ve Somme nehrinin ağzı; doğuda ise İskenderiye ve Rodos gibi limanlardı. Önde gelen generallerin hem orduya, hem de donanmaya kumandanlık etmiş olmaları deniz kuvvetlerinin bağımsız bir kuvvet olarak değil ordunun yedek gücü olarak görüldüğünün göstergesidir. Bu dönemdeki komuta yapısı ve filoların gücü bilinmemekle birlikte filoların valileAntik Roma'ya yönelik ilgi muhtemelen Fransa'da Aydınlanma Çağı'nda başlamıştır. Charles Montesquieu Considérations sur les causes de la grandeur des Romains et de leur décadence adlı bir kitap yazmıştır.

Konuyla ilgili ilk büyük çalışma Edward Gibbon'ın 2. yüzyılın sonundan Doğu Roma'nın 1453'de yıkılışına kadarki dönemi içeren Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi adlı kitabıydı. Montesquieu gibi Gibbon da Roma vatandaşlarının faziletini övmüştür. Barthold Georg Niebuhr Roma Tarihi adlı kitapta Birinci Pön Savaşı'na kadarki dönemi anlatmıştır. Napolyon döneminde Victor Duruy Romalıların Tarihi adlı kitabı yazmıştır. Kitapta o dönemde popüler olan Jül Sezar dönemini öne çıkarmıştır. Theodor Mommsen'in Roma Tarihi, Roma anayasa hukuku ve Corpus Inscriptionum Latinarum adlı kitaplarının hepsi birer kilometre taşıdır. Daha sonraları Guglielmo Ferrero'nun Roma'nın Büyüklüğü ve Çöküşü yayımlanmıştır.rin komutasında olduğu bilinmektedir.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı