Erkan Yılmaz

Erkan Yılmaz

Ne ettin böyle; Sen kendine ne ettin!..

Ne ettin böyle; Sen kendine ne ettin!..
Yenmek ve kazanmak,
Birini yok ederek var olmak…
Ne kadar önemli,
Neden bu kadar önemli…

Yenmek ve kazanmak üzere kuruluysa koşun,
İlanihaye olmayacaktır; var oluşun…
Eninde sonunda, bir an gelecek,
Yenilecek ve kaybedeceksin…
İşte o zaman göreceksin ve fark edeceksin; aslında, kazanırken başlamıştır kaybedişin…

Zor olur dostum,
Zordur; birini yok ederek var olmak…
Varlık sebebin yok etmekse; yok olmak kaderindir,
Yenilmek kaçınılmazdır; yenmek üzere kurulan maratonda.

Sorarlar adama,
Yendin-kazandın, yendin kazandın,
Ama sonuç?..
Aslında yenerken yenildin,
Kazanırken kaybettin…
Çünkü kendini bitirdin,
Rotanı yitirdin,
Artık, ne oldum delisisin…

Halbuki yenerken bile ne güzeldin,
Kazanırken özeldin,
Özlenen, istenen ve desteklenendin…
Yenmeyi isterken,
Kazanmaya çalışırken pek bir muhteremdin,
Çünkü kendindin,
Başkalarını görebilendin,
Adaleti gözeten,
Böbürlenmeyen,
Kendin gibilere sahici gelendin…

Ama sen,
Yendikçe kazandın,
Kazandıkça acımasızlaştın,
Merhametsizleştin,
Kendince yüceleştin,
Kazancın kibriyle cüceleştin,
Ve bir an geldi; korkmaya başladın,
Çünkü yenmek varsa, yenilmek,
Kazanmak kadar kaybetmek de mukadderdi…

Bu dürtü var ya, bu dürtü,
Kazandıkça büyüyen,
Büyüdükçe kibirlendiren,
Hırs veren, hırçınlaştıran bu dürtü!..
Beyazken siyahlaştıran,
Kalbi vuran, vicdanı yoklaştıran,
Kapkara yapan,
Azap çeken bir vicdandan yoksun kılan,
İnsan olmaktan çıkartan,
Hedefini şaşırtan bu dürtü!..
Yenmek yerine yenilmemeyi,
Kazanmak yerine kaybetmemeyi,
Yok olmamak için yok etmeyi koydurtan kirli-gaddar ve lanet bir dürtü!..

Dün gücünle yenerken,
Hakkıyla kazanırken,
Ve haklıdan yanayken,
Artık öyle bir yerdesin ki;
Sen bile tanıyamaz haldesin kendini!..

Eteğine yapışırlar,
Bırakmak istersin; bırakmazlar,
Seni sana koymazlar,
Halini anlamazlar,
Kazanmaya mecbursun der; doyumsuzlar, azmanlar, büyüttüğün canavarlar…

Ağlatmazlar bile; ağlanası haline,
Değirmene su isterler,
Hep buğday getir derler…
Su senden, buğday senden,
Un'u hep onlar yerler…

Keşke yenmeseydim; yendikçe yediler dersin,
Kazandıkça kemirdiler,
Kanımı emmişler dersin…
Ahhh ah….
Keşke dersin, keşke…
Hiç yenmeseymişim,
Kazanmasaydım, yamyamlara yem olmasaydım dersin!..
Yenerek nefsime yenilmeseydim,
Kazanıp da, doymazlara kazanç kapısı dikmeseydim dersin!..

Ama artık iş işten,
Evlatlar bile senden geçti…
Çünkü sen, hep yenmek,
Daima kazanmak diyerek, kaybetmeyi seçtin,
Ve kazandıkça kaybettin,
Yendikçe de yenildin,
Gözden-gönülden düştün,
Ne ettin böyle; sen kendine ne ettin!..

Sonuç malum,
Yittin, bittin ve gittin,
Yani, kaybedensin!..

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Serhan
    Kaleminize sağlık...
  • Necip UYSAL
    Acaba sadece kendine mi etti üstadım…Ülkemizin, insanımızın, değerlerimizin geldiği hâle dönüp sadece siz ve biz mi üzülüyoruz??? Yok mu bunları okuyan, gören, yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilen iletişim uzmanları, vefakar dostlar? Hiç mi yok? Adaleti tesis etmesi için en kutsal antları, yeminleri eden hakimler, savcılar? Neredeler? Nereleder? Neredeler?
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı