Kronik kutuplaştırma bazen yeni ve doğal uzlaşmalar doğurur..
20 yıllık AK Parti'li dönem, çeşitli pratiklere sahne oldu.
Kastım, farklı fikir ve kesimlerin AK Parti çatısı ve mücavir alanında asgari müştereklerde uzlaşma pratiği.
Daha çok, "muhafazakar-milliyetçi" kesimleri kapsayan bu durum, kimi zamanlarda "liberallerin, merkez sağ kitlenin ve ılımlı sosyal demokratların" da ilgi ve kısmen de olsa, desteğiyle güç kazandı.
"Yetmez ama evet" şeklinde sloganlaşan bu durum, AK Parti'yi 2010'lara getirdi.
Bir nevi, asgari müşterekler konsensüsü tezahür etti.
% 50'ye yakın oyla kazanılan 2011 seçimleri sonrası AK Parti'de başlayan muhafazakarlaşma (dinsel bir muhafazakarlıktan bahsetmiyorum. İktidar gücünü elde tutma, paylaşmama, tekleşme ve yeganeleşme…) ve "yetmez ama evet"çiler başta olmak üzere; kendine benzer bileşenleri bile içeren dışlamacı-ötelemeci yaklaşım, oluşan yelpazeyi daraltmaya başladı.
Sanki, "herkes eski yerine geçsin" dercesine…
AK Parti'yi iktidara getiren ve muktedirleştiren "asgari müştereklerde uzlaşma" pratiği, yerini yeni bir siyasaya; "kutuplaştırma ve karşıtlık" yaklaşımına bıraktı.
Buna rağmen, "Cemaat" denen grubun "Paralel Yapı'laşması ve FETÖ'leşmesi" sürecinde, bu bileşenlerden bazısı sessiz bir kabulle, bazıları ise aleniyet içinde, iktidarla birlikte bu mücadeleye destek verdiler.
Çünkü, FETÖ'nün iktidardan ziyade devleti hedef almış olduğu apaçık ortadaydı.
Yaşananlar sonrası ve normalleşme başlayınca "kutuplaştırıcı karşıtlık" kaldığı yerden devam ettiği için, bu desteğin "özel, öznel ve tehlikenin kapsamıyla" sınırlı kaldığı görüldü.
Bu ana dek, belki samimi-belki "müesses nizam"a galebe çalmak, belki de "tam saha hakimiyet" için iktidarın işine yarayan, alan açan ve iktidara demokratik meşruiyet sağlayan "uzlaşmalar ve kerhen de olsa müttefikleşmeler"e dönük hoyrat ve ötelemeci yaklaşım, yaşanan "acı" deneyimlere rağmen hız kesmedi.
Başka bir deyişle, FETÖ öncesi doneleri görülen "kutuplaştırma ve karşıtlık" FETÖ-15 Temmuz sonrası edinilen ya da edinildiği sanılan "güç konsolidasyonu ve tahkimat" sonrası, kaldığı yerden devam ediyordu.
Ama her yaklaşım, zaman ve zeminin ruhuyla ilintilidir.
Zaman, zemin, konjonktür çerçevesinde, zaman zaman ve özellikle seçim süreçlerinde bir strateji olarak kullanılan "kutuplaştırıcılık ve karşıtlık", değişen zaman ve oluşan yeni zeminin yenilenen ruhuyla eş zamanlı şekilde boşa düşebiliyor ve hatta tersine bir rüzgara dönüşebiliyor.
Ki, son birkaç yıldır bu tersinelik, kendini iyice gösterir hale geldi.
Aslında bir nevi, muhalefetin bile isteyip yapamadığı veya istese de başaramayacağı bir ortam ve zemin, iktidar eliyle oluşmaya başladı.
Çünkü iktidarın iş ve icraatları, söz ve söylemleriyle iyice kronikleşen kutuplaş(tır)ma, iktidar aleyhine oldukça sert rüzgarlar estirmeye başladı.
İktidarın en büyük avantaj noktası ve rehavet kaynağı olan "Parçalı Muhalefet" kendiliğinden, doğal ve spontane şekilde müşterekleşmeye ve bir diğerine sempati duymaya başladı.
Bunun ana motivasyonu ise, "İktidar-Erdoğan" eliyle oluşturulan "karşıtlık" oldu.
Hele bir de, iktidarın dolu dizgin hoyratlığı, ben merkezci, ben'ci ve bencil şekilde diğerlerini yok sayan yaklaşımı hız kesmeyince;
Meral Akşener gibi "milliyetçi-MHP kökenli" bir siyasetçi, HDP seçmeninden bile sempati alır hale geldi.
Ve durum öyle bir hal aldı ki; muhalefet partilerinin bir diğerine dönük radikal yaklaşımları ikincilleşti ve "nasıl uzlaşırız, nasıl bir müşterek oluştururuz" yaklaşımı, -seçim atmosferine girilince değişir mi yoksa güçlenerek mi devam eder; şimdiden bir şey söylemek doğru olmaz ama- şuanda, Millet İttifakı olarak samimi ve ciddi şekilde gündeme gelmeye başladı.
Dile getirilen "Ortak Aday" düşüncesinin bile bunun göstergesi olduğu, uzlaşı konusunda pek çok fedakarlık ve feragatın bir işareti şeklinde düşünüyorum.
Kaldı ki; bu durumun somut sonucunu, yaşanan yerel seçimlerde zaten gördük.
An itibariyle; muhafazakar kökenliler, dindarlar, Kürtler, Aleviler, Merkez Sağ ve Sosyal Demokrat tandanslılar, tedirgin laikler veya laik modernistler "ayrıyız, farklıyız ama uzlaşabiliriz; evet…" noktasındalar…
Bence, Erdoğan ve iktidarının farkındalıksız ve bilinçsizce muhalefete sağladığı en büyük kıyak budur.
İnsanlar takım tutar gibi parti tutmaktan, oy vermekten vazgeçmeye başladılar.
Erdoğan ve iktidarı, asla istemeyeceği bir ortamı, kendi eliyle oluşturdu.
Ve muhtemelen de, iktidarı değiştirecek en ana motivasyon, Erdoğan'a yıllarca iktidar getiren ve bugün tersine bir etki yaratmaya başlayıp, karşıdakilerin ekmeğine yağ süren "kutuplaştırma ve karşıtlık" sayesinde oluşan-oluşturulan bu, "yeni müştereklik" olgusu olacaktır.
Malumu ilam olacak ama,
Yine de söylemeden geçemeyeceğim.
Tarihî Tekerrür…
Ne mümkün zulm ile bi-dâd ile imhâ-yı hürriyet,
Çalış, idrâki kaldır; muktedirsen âdemiyetten…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Dadal