Erkan Yılmaz

Erkan Yılmaz

Karizmatik liderlik mi, kollektif siyaset mi?

Kollektif siyaset mi yoksa karizmatik liderlik mi…
Karizmatik liderlik mi, kollektif siyaset mi?

Türk siyasetinin bundan sonrasını irdelerken ana konu kanımca bu olacak.
Ali Babacan çıktı, konuştu ve "ortak akıl ve ekip çalışması içeren kadro hareketinden" bahsetti.
Pek çok konuya değindiği konuşmada "ben" değil "biz" vurgusunu öne çıkarttı.
Sakin, dingin ve mutedil bir dili tercih etti.
Basit, yalın ama her dönemde önemini koruyan ana önemlerden dem vurdu.
"Dürüst olmak, liyakat ve ehliyet sahipliği"…

Peki Türkiye seçmeni bu ortak akıl-kadro hareketi içerikli kollektif siyasete hazır ve bunun idrakinde mi.?
Yoksa hala karizmatik liderlik ve ideolojik temelli iddialar içeren bir siyaset mi istiyor.?

Bunun anlaşılması için ana bileşke; toplum ve tercihselliğinde olan/olmayan değişim.
Türkiye genelinde seçmenin yaklaşık üçte biri 18-30yaş diliminde.
Ve keza seçmen yaş ortalaması 30.
Hal böyleyken bir de buna daha önceleri takribi 20 yılda filan olan nesilsel değişimin beş yıl civarında tezahür ettiğini düşünürsek; kitlesel tercih, davranış ve değişimde müthiş bir mobilizasyon mümkün.

Hatta baba-oğul, dede-torun tercih refleksinde şaşırtıcı düzeyde fark mevcut.
Ve hatta son kuşak diyeceğimiz 60 yaş üstündekilerde bile tercihsel değişim 20 yıl öncesine göre çok daha geçişken.

Yani takım tutar gibi parti tutma refleksi artık demode.
Parti değiştirmenin "din değiştirmek" gibi antipatisi, minimize olmuş durumda.
Keza belli başlı konularda (vatan-beka-bağımsızlık-bayrak-ezan gibi) kahir ekseriyetin ittifakı devam ederken bu ortak olguların politizasyonu pek de pirim yapmamaya başladı.

Siyaset yapıcıların alan daralması ve güç kaybına karşı bu enstrümanları kullanmaları eskisi kadar karşılık bulamıyor.

Eskisi kadar tabusal ve dogmatik şekilde teslimiyet ve sorgusuz kabul durumu, artık yok.

Sorgulayan, gerekçe bekleyen ve neden-niçinini görüp ikna olmak isteyen zihinsel-tercihsel bir yaklaşım oluşmuş durumda.

Yani din-milliyet-vatan soslu politik pragmatizm eskisi kadar iş yapmıyor.
Hamaset politikası kitleleri biraz heyecana getirse de; siyasi tercihlerin belirlenmesinde eskisi kadar belirleyici olamıyor.

Yeni nesil siyasi tercihler artık yalın, açık ve sade mesajlara dikkat eder halde.

Bu bağlamda yukarıdaki iki konuyu irdeleyecek olursak;
Tek adamlık içerikli karizmatik liderliğin zirvesi Tayyip Erdoğan’dır.
Kim ne derse desin ve bu liderliğin olumlu/olumsuz yanını dile getirirse getirsin; geçmiş liderlikleri ve tek adam odaklı siyasi hareketleri nazarı dikkate aldığımızda an itibariyle Erdoğan’dan ötesi yoktur.

2001 Ekonomik kriziyle de tetiklenen yeni süreç  tam da böylesi bir liderlik için en mümbit zemindi.
Ki Erdoğan’ın tavrı, tarzı, söylem ve siyaset okuması konjonktürel olgularla da birleşince yeni ve kesintisiz bir devir başlamış oldu.

Bunun altyapısına uygun bir "Muhafazakar Demokrasi" kapsamlı partisel ideoloji oluşturuldu.
Dönemin koşulları çerçevesinde kabul gördü ve neşvü nema bulmaya başladı.
Çünkü o ana dek Kemalist ideolojinin alan daraltmasıyla sürekli büyüyen, serpilen ve sayısal çoğunluğa da sahip bir "Muhafazakar kitle" oluşmuştu.

Ekonomik krizin doğurduğu alternatifsizliğin de etkisiyle liberalizasyon soslu muhafazakarlık ve merkezleşmiş görünümle kamusal alanın başat aktörü oldu.

Başlangıçta "ortak akıl" ve "istişare" vurgusu yapılsa da ve dahi gereği ifa edilse de; siyasi sürdürülebilirliğin temel umde ve fonksiyonu karizmatik liderlik ve dolayısıyla Erdoğan’ın varlığı idi.

Ama geldiğimiz noktada AK Parti ve karizmatik liderlik olgusu merkezde kalmakta zorlanıyor.
Çünkü karizmatik liderlik içerikli siyasi hareket sosyolojik değişim iyi okuyamaz, başlangıç ilkelerini günün konsept ve tercihine adaptasyonda tembel kalırsa ve enerjisini liderin rasyonalizasyonuna hasrederse; yorulur, zorlanır ve patinaj yapmaya başlar.

Başlangıçtaki "Muhafazakar Demokratik" felsefe, demokrasi kısmını unutur ve liderin varlığını muhafazaya yönelir.

Ve bu durum, siyasi hareketin merkezde kalmasını zorlaştırmaya başlar.
Şuanda böylesi bir politik zemindeyiz.
Yorulan sadece AK Parti değil.
Toplum da yoruldu ve bu durum gün be gün artıyor.
Yeni nesil eski siyaset kod ve söylemlerinden etkilenmiyor.
Yeni; yalın, sade ve anlaşılır söz, söylem ve eyleme bakıyor.
Ne yazık ki; yaraya em-deva olan ilaç ilelebet kullanılamaz.
Aksi takdirde tedrici olarak zehirlenme başlar.
Ki, 2002 koşullarında AK Parti’yi iktidara taşıyan hastalık, "kronik diyabet" değildi. Eğer vasfedecek olursak; bir ekonomik ve siyasi kaza sonrası ortaya çıkan yaralanma idi.


Tüm bu nedenlerden ötürü önümüzdeki yirmi-otuz yılın "kollektif siyaset"i tercih edeceği kanaatindeyim.
Hızlı değişen nesil, değişen ve farklılaşan tercihler ve zihinsel mentalite bağlamında; yeni, yepyeni olguların siyasi tercihlerde etkili olacağını düşünüyorum.

Ortak akıl ve kadro hareketi vurgusu yapan Ali Babacan’ın başarı/başarısızlık durumuyla ilgili şuanda bir şey söylemek için çok erken.

Ama tarzı siyaset ve yapısal paradigmasının günün koşul ve konseptine, yeni neslin tercihselliğine, gelişen ve değişen siyaset konjonktörüne uygun ve uyumlu olduğu düşüncesindeyim.

Teorik uygunluğun pratize olması ve seçmen nezdinde makes bulup bulmamasını ise bekleyip göreceğiz.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Dünyayı aydınlatan nur
    Dediklerinize katılmıyorum.
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı