Erkan Yılmaz

Erkan Yılmaz

Başlıksız yazı-yorum!..

Başlıksız yazı-yorum!..
- Canım çok sıkkın Troyalı!..

- Kimin canı az sıkkın ki…

- Yok Troyalı, yok; öyle değil.

- Öyle değilse nasılmış; söyle de, bilelim…

- Sorun da bu işte; söyleyemiyorum,
Söyleyemedikçe de sıkkınlaşıyor, bıkkınlaşıyor,
İsyankâr olasım geliyor!..

Hani, Rahmetli Ahmet Kaya derdi ya;
"Bana bir şeyler anlat anlat,
İçim içimden geçiyor…" diye…
Tam da, o hal…
Sanki düşüncem, fikrim, aklım o hal'de!..

- Ben de, Ahmet Kaya gibi söyleyeyim sana, o halde;
"Yanımdasın susuyorsun,
Susuyor konuşmuyorsun,
Bakıyor görmüyorsun…
İçimde intihar korkusu var,
Bir gülsen ağlayacağım,
Bir gülsen; kendimi bulacağım…"

- Gülsem mi Troyalı,
Gülsem mi!..
Hadi, göster bana; gülümseten bir şey,
Ben de güleyim…
Neye güleyim,
Niçin güleyim,
Nasıl güleyim…
Bana bir tane, gülümseten bir şey söyle; seve seve güleyim!..
Yoksa, cinnet geçireyim; delirip mi güleyim.
Eskiden,
Çoook eskiden,
Eleştiri vardı,
O zaman da, eleştiriye kızılırdı,
Ama tahammül vardı,
En sertinde bile;
Eleştirmen-eleştiren korkmazdı,
Horlanmaz, zorlanmazdı…
Eleştirel esprimiz vardı,
Gülümseten vardı, gülümseyen vardı,
Şimdi, gülümseten ne kaldı; "Eyyy" Troyalı!...
Gülümseyen kim kaldı!...

Merhumun, bak şu sözlerine;
"İçimde soluyorsun,
İki can var içimde…
Korkular salıyorsun üstüme; korkular,
Her an başka biçimde…"

Ben de, burnumdan soluyorum, beynimi yakıyorum!...
"Depremler oluyor beynimde,
Dışarıda siren sesi var…
Her yanımda susmuş insanlar susmuş,
İçimde ölen biri var…"

Biliyor musun acı olan ne; ben de susuyorum,
Zorunda kalıyor;
Sesimi kesiyorum,
İçten içe çürüyor,
İçimde ölüyorum!...

- Senin bu halin ve söylemlerin Mehmet Akif'in bir şiirini hatırlattı bana…
"Ya Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?" diyor ve;
"Nûr istiyoruz.. Sen bize yangın veriyorsun!
"Yandık!.." diyoruz... "Boğmaya kan gönderiyorsun!.." diye, devam ediyordu ya…

- Hatırladım, hatırladım Troyalı…
Ama utanıyorum; Mehmet Akif'ten bile…
Kemikleri sızlayacak diye,
Mezarından kalkacak ve "utanın", diyecek diye…
Düşünsene Troyalı, ahvalimizi düşünsene…
Hal-i pür melalimizi görsene…
Ya da boşver; ne düşün, ne gör,
Çünkü artık düşünmek lanetli bir şey…
Düşünürsen görürsün,
Görürsen, sesli düşünürsün,
Ve, tam bu anda; b.ku yersin!...
Üzerler, üzülürsün,
Sözler, düğüm düğüm olur; boğazında,
Sadece yutkunursun,
Dostların zorda kalır; eli kolu bağlanır,
"Benim yüzümden, benim yüzümden" diye; ona da üzülürsün.
Tıpkı, bir "kısır döngü" gibi…

Bu yüzden;
Meşakkatli iştir düşünmek…

Daha ötesi;
İnsanın başına iş açar; dostlara tehlike saçar…
Aslında, düşünmeyle ne işimiz olur ki!..
Bunu da soruyor, sorguluyorum; kendi içimde…
İşine karışmak gibi olmasın ama; Allah, insana neden "düşünmek" vermiş ki…
Bazı insanları seçip, sadece onlara verseymiş!...
Ne güzel; geri kalanımızsa, insan görünümlü koyun olurduk!...
Doğan görünümlü şahin gibi…
Ama maalesef-çok üzgünüm ki; koyun değiliz,
Ne yazık ki; düşünüyoruz!...
Gerçi düşününce ne oluyor ki,
Düşünenin bak haline!
Düşünsen neee, düşlesen ne!….
Dur Troyalı, dur!..
İçten içten kemirme,
Dediklerinle dürtme!...
Düşünceye sevketme, düşündürtme…
Çıldırtmak mı istiyorsun, sen beni!..
Yazık değil mi, bana.
Bilmez misin sen,
Gerçi, bilsen de söylemezsin,
Eğer bilsen,
Mehmet Akif gibi;
"Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem,
Dili yok kalbimin; bilsen, ondan ne kadar bîzârım!.." dediğimi bilirdin…

Bu arada; bak, aklıma ne geldi Troyalı,

- Ne gelmedi ki…
Neler neler gelmiyor ki; senin aklına…
Başına gelen; hep aklına gelenden, gelmedi mi,
Ya da; benim aklıma gelen, senin başına gelmedi mi!...

- Sen ne yapmaya çalışıyorsun Troyalı,
Hep haklı çıkmak mıdır muradın,
Eğer öyleyse;
Ki, öyle görünüyor,
Erdin muradına; alacağını aldın,
Tamam, sen haklısın…
Ama bir müsaade et,
Zaten aklımdan geçen, dilimden dökülen ve başıma gelen her şey; yeterince kemiriyor içimi…

Bari sen sus,
Yeter!; söyletme beni!..
Gerçi, ne söyleyeceğimi de unutturdun!
Konuştukça batırdın; işin içine s.çtın!...
Lafımı yutturdun!
Hah, şimdi geldi; hatırladım,
Unutmadan söyleyeyim; sonra susacağım.
Neyse…
Söylemeyeceğim; yutacağım.
Yoksa,
Yoksa ben, kusacağım!..
Kendimden kaçacağım,
Ya da, arabeske bağlayacağım!..
Ben, bende değilem bugün!..
Bu kadar Troyalı, bu kadar,
Rahatla artık,
Bitti…

- Ne bitti?..

- Ne bitecek Allah aşkına,
Henüz ölmedik,
Sadece, bu yazı bitti…

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • spartalı
    Troyalı çok dertli, kaleminize sağlık
  • Hakan D.
    Çoook eskiden, Eleştiri vardı, O zaman da, eleştiriye kızılırdı, Ama tahammül vardı, En sertinde bile; Eleştirmen-eleştiren korkmazdı, Horlanmaz, zorlanmazdı… Eleştirel esprimiz vardı, Gülümseten vardı, gülümseyen vardı, Şimdi, gülümseten ne kaldı; "Eyyy" Troyalı!... Gülümseyen kim kaldı!.........
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı