Yeni yüzyılda Aktör mü yoksa Figüran mı olacağız..!

Küresel bazda büyük bir hakimiyet mücadelesi var.
Yeni yüzyılda Aktör mü yoksa Figüran mı olacağız..!
Sürekli dem vurmaktan dilimde tüy bitti.
Belki, siz okurlarımda bile bıkkınlık oluştu.

Ama bu öyle büyük bir kavga ki; hele de bizim gibi dünyanın kavşağı ve merkezi konumda olan bir ülke için birincil belirleyiciliği olan bir savaş.

O yüzden yazılarımda sık sık yer veriyorum.

Gün geçmesin ki; dünyanın bir bölgesinde maşeri vicdanı acıtacak akla ziyan ölümlü ve ölümcül olay olmasın.

Yeni Zelanda’da cami katliamı ve hemen akabinde Sri Lanka’daki patlamalar ve onlarca ölü ve yaralılar…

Ama ABD’de Şikago’da düşen uçak ve ölenlerin kimliği pas geçiliyor.

Bilinsin ki; olayların biri diğerinden bağımsız ve ilintisiz değildir ve hepsi  küresel savaşın bir enstrümanıdır.

Maalesef söylemek zorundayım ki, önümüzdeki günlerde vicdanı olanların içini acıtacak, beklenmedik bazı olaylar yine olacaktır.

Asya ve Afrika merkezli de olabilir, Avrupa ve özellikle İngiltere merkezli de olabilir. Ve hatta ABD’de…..

Hal böyleyken bilmeliyiz ki küresel ölçekte hiç kimse “ben başka ülkeleri takmam, ben bildiğim gibi hareket ederim” diyemez.

Görünürde herkes bağımsız devlettir ama gerçekçi olmak zorundayız ki; hangi ülke olursa olsun bir şekilde bağımlıdır ve dünya gerçeklerinden masun ve hariç değildir.

Devletler, bir zincirin halkaları veya bir dişlinin çarkları gibidir.

Birinde ortaya çıkan aksama, zincirin ve dişlinin tamamına sirayet edecek arızalara sebebiyet vermektedir.

Herkes ama herkes bu gerçekliği kabul ederek hareket etmek zorundadır ve buna mecburdur.

Ülkesel hamasetle bir yere varılmaz ve varılmayacağı herkesçe aşikardır.

Önceki yazımda küresel gelişmeleri ve gerçekliği iyi okuyamadığımızı söylemiştim.

Akıl ve akılcı bir diplomasi ve küresel siyasetin tek çaremiz ve alternatifimiz olduğunu defalarca dile getirdim.

Ama ne yazık ki, “global körlük” devam ediyor.

Küresel gerçekleri ve gidişatı görmemekte ısrar eder gibiyiz.

İçeriye, iç siyasete kapanmış haldeyiz.

İç siyasetin güncel cazibe ve şehvetine esir olmuş durumdayız.

Adeta gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmaya çalışıyoruz ve hala oyunda oynaştayız.

Sen-ben kavgası, “Türk’ün Türk’e propagandası” şeklindeki kısır döngü hoşumuza gidiyor.

Artık TV’lerde haber-analiz programlarını bile izleyemiyorum.

Birkaç sağduyu ve aklıselim yorumcu-yazar dışında; al birine vur ötekine…

Yorumlarda küresel gerçeklik ve bu çerçevede objektif öğreticilik hak getire.

Herkes aidiyet içindeki siyasi fikri yüceltme ve baskın getirme çabasıyla; “nasıl sütün siyah olduğunu güzel anlattım, ispat ettim” gibicesine söz ve söylemin cazibesiyle galebe çalma çabasında…

Adeta, bilimsel objektivite ve ilmin namusu dağlara kaldırılmış.

Medyada yorum yapanların pek çoğu, ekranlarda söylediği ve iddia ettiği söylemlere kendisi bile inanmıyor.

Ama birilerine yaranmak veya taraf olduğu siyasetin kılıcını çalan “beslemelik” dürtüsü, kişiliğin önüne geçmiş ve filanca görüşte olan falanca kişiyi mat etmek güdüsü her türlü milliyet ve ülkeselliği ikinci plana iteklemiş.

Bu durumda küresel hakimiyet savaşında ne yapacağız, ne yapabiliriz.?

Doğru zamanda, doğru yerde durabiliyor muyuz.?

Yeni Yüzyıl’ın planlandığı bu savaşta figüran mıyız yoksa belirleyici aktör müyüz.?

Belirleyici aktör olma konusunda treni kaçırdık/kaçırıyor muyuz.?

Gaflet, dalalet ve rehavet içinde yeni yüzyılı pas mı geçiyoruz.?

Kişisel siyasetimizi konsolode etmek için, iç siyasetin girdabında yuvarlanıp gidiyor muyuz.?

Hertaraf olan bertaraf olur…

Bireysel hayatta da böyledir, devletler yaşamında da böyledir.

Karar anları vardır ve o anlarda akıllı ve akılcı hareket bize geleceği kazandırır, aksi ise kaybettirir.

İşte bu anlar basiret, feraset ve aklıselim kararlılık gerektiren zamanlardır.

Bu zamanlarda “şark kurnazlığı”  kazandırmaz, kaybettirir.

Ve yarın, telafisi mümkün olmayan zararlara düçar oluruz.

Tarihte bakınca da görürüz ki; kritik karar anlarında doğru karar alabilenler ve yanlış ata oynamayanlar kazanmışlardır.

Tarih aksi şekilde; kararsız, silik ve hertaraflık içinde davrananların, geleceği gelmeden kaybedişlerinin örnekleriyle doludur.

Türkiye’de sorumluluk ve yetki merciinde olan herkese sesleniyorum.

İktidara, muhalefete ve melali olan herkese…

Koskocaman yeni bir yüzyılı pas geçmek üzereyiz.

Kazançlı çıkacağımız ve krizi fırsata çevireceğimiz süreci basiretsizliğimiz ve beceriksizliğimiz, iç siyasette galebe çalma hırsımız yüzünden; içe kapanmacı politikalarımızın esiri olmaklığımızdan dolayı kaybetmek üzereyiz.

Aklımızı başımıza almazsak; gelecek nesillerce sitem ve sövgüyle yadedilecek bir yolda ilerliyoruz.

Bugünkü hırslarımız ve iktidar kavgamız geleceğimizi karartabilir.

Küresel gerçekliği gözden kaçırmaya devam edersek; inanın, yarın bugünleri bile çok arar hale düşebiliriz.

Bırakmazsak içerideki sen-ben kavgasını; kavga edecek sen ve ben de kalmaz, iktidar mücadelesi verecek muktedir bir devlet de olmaz.

Söylemekten yoruldum,

Yazmaktan bıktım…

Ama büyük kafaları gaflet, rehavet ve kayıkçı kavgası içinde görüp, dünyasal gerçekliği görmediklerini farkettikçe dayanamıyorum, içim acıyor ve yine, yeniden yazıyorum.

Bildiklerim, gördüklerim, okumalarım, deneyimlerim, dünyanın nasıl bir herc ü merç durumda olduğunu gösteriyor.

Bu nedenle de bıkkınlık verecek derecede bile olsa, bu kaygılarımı sürekli paylaşıyorum.

Çünkü bu ülke bizim, hepimizin.

Bizim gidecek bir yerimiz yok.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı