Türk futbolunu yönetenler futbolu ne sanıyorlar acaba ?
Futbol nedir?
Futbol sadece 2 takımdan 11'er kişinin rakip kaleye gol atmasını amaçlayan bir spor dalı mıdır?
Gerçekten nedir?
Kitlelerin afyonu mu,
Ekonomi mi,
Toplumsal deşarj mı,
Sosyolojinin dışavurumu mu,
Yoksa salt bir spor dalı mı?..
Kim ne derse desin; futbol kitlesel bir tutkudur,
Sosyolojik bir aidiyettir,
Savaştıran ve savaş bitirten bir olgudur,
Şehirleri barıştıran ve aynı zamanda iki şehri düşmanlaştıracak kadar güçlü bir duygudur.
1980’lerden beri futbolla iç içeyim.
Rahmetli Cenk Koray’ın teşvikiyle 18 yaşımda Beşiktaş’a üye oldum. Futbol şube sorumluğu üstlendim.
Zaman içerisinde, 20’den fazla takıma sponsor oldum/destek verdim veya onursal başkanlık yaptım.
Yaşadıklarım/gördüklerim ve bunun sonucu edindiğim deneyim ve tecrübemle gördüğüm tek bir şey var;
Simon Kuper’in dediği gibi, "Futbol asla sadece futbol değildir"…
Arkadaşlar,
Dünya ve Türkiye, ekonomik/siyasal ve sosyolojik açıdan kritik günlerden geçiyor.
İnsanlık keskin bir virajda ve dönüm noktasında.
Böyle anlarda toplumlar patlamaya hazır bomba gibidirler ve çatacak yer ararlar.
Böylesi anların en kritik odağı ve toplumsalın yansıma göstereceği alanlardan biri ve hatta en başta geleni futboldur.
Ülkeyi ve futbolu yönetenler, futbol oyununu basit ve herhangi bir spor dalı gibi düşünürlerse çok yanılırlar.
Futbolu güncel siyasetin aracı görürlerse,
Siyasal güçten hareketle futbolda güç devşirmeye çalışılırsa,
Bir ülkenin coğrafi ve toplumsal kılcallarına kadar etkisi ve aidiyeti olan futbol oyununu iddia/bahis vb. gibi ekonomik manipülasyon aracı haline dönüştürülürse,
Ve futbolu yönetenler de, hoyratlık içinde olursa; işte o zaman futbolun asla futbol olmadığı en kötü şekilde görünür ve fakat iş işten geçmiş olur.
Neden bu konuyu işlediğimi düşünüyorsunuzdur,
Somutlaştırayım.
Kastamonuspor’un onursal başkanıyım.
Sezon başından beri epeyce bir puan gaspının olduğunu söyleyebilirim.
Bu arada,
Bunu ederken de, takımımız kötü oynadığında "kötü oynadık" diyebilen ve kendi kusurumuzu hakemlere fatura etmeye çalışan birisi hiç olmadım.
Bu özelliğimi beni tanıyan herkes bilir.
Tarafgirce bu iddiada bulunmuyorum.
Federasyona tepki gösteriyoruz,
Aldığımız cevap; hakem hatası…
Tamam, hata olabilir,
Amenna.
Fakat hatalar peşpeşe olursa/sık sık tekrarlanırsa ve kimi takımları hedef alıyormuş gibi devamlılık arzederse, işte o zaman "bu hatalar neden hep bize denk geliyor ki…" denmeye başlanır ve haklı olarak art niyet aranır.
Başka örnekler de vereyim.
Ben Beşiktaşlı’yım,
Ama Fenerbahçe’nin son günlerde yaşadıklarına bakınca "el insaf" demekten kendimi alamıyorum.
Olmaz, olmamalı.
Fenerbahçe gibi bir kulübe bu asla yapılmamalı!
Arkadaşlar,
Fenerbahçe’yi sadece bir spor kulübü olarak görmek, en basit deyimiyle futbol sosyolojisini hiç anlamamak demektir.
Nasıl ki, İstanbul Türkiye’nin bir özeti ise; Fenerbahçe de Türkiye sosyolojisinin bir özetidir.
Bazı takımlarla ilgili bazı tabirler boşuna veya o takım taraftarlarının fanatizminden dolayı oluşmaz.
Bilirsiniz, "Fenerbahçe Cumhuriyeti" diye bir söylem vardır.
Bunun bir sosyolojisi ve kitlesel altyapısı oluşmamış olsaydı, eğreti kalır ve kabul görmezdi.
Ama milyonlarca insan tarafından kabul gördü ve hala dillerde dolaşan bir slogan halinde…
Son Adana Demirspor maçına gelip Federasyona sesleniyorum;
Herhangi bir etkiyle veya herhangi bir sebeple Adana takımı lehine yönelmiş olabilirsiniz.
Veya sevgili hakemlerimiz durumdan vazife çıkartmış ve böylesi bir yönetim hatasına imza atmış olabilir.
Ama unutmayın ki, Adana’daki Fenerbahçeli sayısı Adana Demirspor’lu taraftardan emin olun az değildir.
Adana Demirspor lehine verilen kararlar sadece Adana Demirsporlu’ları memnun etmiş olabilir.
Ama Fenerbahçe aleyhine verilen kararlar tüm Türkiye’de tepki toplar ve infiale yol açar.
Ki, şuanda yaşanan da budur!
Bazen gerçekten aklım almıyor,
Futbolu Federasyonu yetkilileri yaptıkları işin anlam ve ehemmiyetinin nasıl farkında olmazlar!
Hiçbir şey yapamıyorsanız elinizin altında dev bütçeniz var,
Bir kamuoyu araştırma şirketine üç-beş kuruş verin ve birkaç saha çalışması yaptırın.
Sonuçların sosyal/siyasal/ekonomik boyutundan anlamayız/bizim o kadar derinliğimiz yok diyorsanız; çalışmanın yorumlamasını ve anlayacağınız şekilde anlatılmasını da isteyin.
İnanın o firmalar sizin anlayacağınız şekilde ve dille de anlatır.
Belki o zaman yönettiğiniz alanın basit bir spor dalı olmadığını belki bir nebze anlamış olursunuz!
Keza, Karagümrük takımı,
Süper lig ekibi…
Başkanı Süleyman Hurma’ya men cezası verilmiş.
Olabilir mi? Olabilir.
Ama benzer durumdaki başkalarına verilmeyip de Süleyman Hurma’ya bu ceza verilmişse; adama “neden/niçin/amacınız nedir/tarafsızlığınız nerde kaldı” diye sorarlar!
Güncellik arz ettiği için bu üç örnek verdim.
Ama bu demek değildir ki, diğer kulüplerimizi ayrı tutuyorum.
Galatasaray da/Beşiktaş da/Trabzon da ve hatta popülaritesi olmayan başka takımlarımızda aynı durumda olsa yine aynı tepkiyi verir, aynı eleştiriyi emin olun yapardım.
Ama şunu da tespit edelim;
Türkiye’de “dört büyük kulüp” diye bir gerçek var ve bu realite, takımların şehirlerini aşan bir sosyolojik tabana erişmişliktir.
İster katılın ister katılmayın, bu dört takımdan herhangi biriyle ilgili ortaya çıkan hata pratiğinin toplumsal tepkisi, diğer hiçbir takımda olmayacak kadar ülkesel ve genel bir durum gösterir!
Arkadaşlar,
40 senedir spor/siyaset ve ekonominin içindeyim.
Belki bugün, üst düzey futbol yöneticisi olanların futbolun yakınından dahi geçmediği dönemlerden beri bu işin içindeyim.
Geldiğim noktada edindiğim deneyim/tecrübe ve gözlemlerim, beni bu tespitleri yapmaya ve futbolu yönetenleri şiddetle uyarmaya sevketti.
80’li yıllarda olsa bu kadar soğukkanlı olamayabilir; futbola dair tarafgir davranabilirdim.
Ama şimdi daha soğukkanlı/sakin ve çok boyutlu bakabiliyor ve bu nedenle tehlikenin büyüklüğünü sezebiliyorum.
Bir, Göztepe-Altay maçı yaşandı!
Ders aldı mı? Maalesef unuttuk bile…
Sadece birkaç fanatiğin/serserinin orantısız tepkisi ve olay çıkartması olarak algılandı ve kapatıldı.
Öyle değil işte!
Futbol sosyolojisi ve taraftar psikolojisini irdelemeden, futbolu sadece “22 kişinin 90 dakika oynadığı bir oyun” olarak görürseniz yanılırsınız.
Hem de çok yanılırsınız!
Hele de, toplumsalın siyasal ve ekonomik olarak iyice sıkıştığı ve insanların farklı sebeplerle canının burnuna geldiği/çatacak yer aradığı bir psikolojide futbolda yapılacak yanlış/hakem hatası veya yönetim zaafı gibi eksikler, emin olun ki; telafisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet verebilir!
Futbol emektir derler.
Bence emekten de ötedir.
Tutku ve duygu kabarımıdır,
Yansıtmadır,
Tepkilerin dışavurumudur ve patlama noktasıdır.
Eğer ki;
Futbolu yönetenler, futbola “filler tepişir çimler ezilir” basitliğiyle bakarlarsa; bu yaklaşım, futbolu üzerine iddia oynanan ve manipülatif para kazanılan bir oyun/borsada bir hissenin yükseliş ve inişi olarak görmek olur ki; bu durum fecaattir/cinayettir/futbolun kitlesel psikolojisine dair cehalettir ve kaos getirir!
Sonuç:
Ben sadece adalet istiyorum.
Ne bana, ne de ona; herkese eşit mesafe ve adalet…
Evet, ben de biliyorum; hakemler de insandır ve hata yapabilirler.
Ama bu hatalar, nedense hep aynı takımlara denk geliyorsa burada iyi niyetten söz etmek ve yapılanı hatadan ibaret saymak mümkün değildir.
Buradan Futbolu yönetenlere sesleniyorum.
Futbolu yönetmek şirket yönetmek gibi değildir,
Futbolu yönetmek, emin olun ki; siyasi parti yönetmek gibi de değildir,
Futbolu yönetmek, bir borsa aracı kurumu veya borsadaki bir hisseyi yönetmek hiç değildir!
Federasyona şunu da söylemeden geçemeyeceğim,
Bu yönetim tarzınızla iktidarı da yıprattığınızın farkında değil misiniz!
Kaldı ki, kendisi de futbol oynamış ve işin mutfağından gelen Sayın Erdoğan’ın, ortaya çıkan bu keşmekeş ve toplumsal demoralizasyona yol açan pratiklerden hiç memnun olmadığını ve olmayacak mizaçta birisi olduğunu biliyorum.
Allah aşkına başınızı kaldırın ve bakın;
Kimi maç esnasında veya maç sonrası federasyon ve hakemlerin kötü yönetimi nedeniyle “hükümet istifa!” sloganlarının sizin açınızdan bir anlamı yok mu!
Herkes aklını başına alsın,
Eşitlik ve adalet duygusuna sarılsın!
Yoksa?
Yoksa futbolun sadece bir spor dalı olmadığını çok acı şekilde görürüz.
İşte o zaman, bu uyarı ve ikazlarımın da bir önemi kalmaz!
"1994 yazında Amerikalı gazeteci bir Haitili'ye sorar:
Dünya kupasında Brezilya’nın kazanması mı yoksa ABD işgali mi daha önemlidir?"
Haitili’nin cevabı:
"Biz her gün açız.
Bir yığın sorunumuz var.
Amerikalılar her gün ülkemizi işgal edeceklerini söylüyorlar.
Ama Dünya Kupası yalnızca 4 yılda bir düzenleniyor…"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
CaN
Mutlu Er
Zihni C.
Erhan Uz
Kemal
Berk
D. D.
İsmail İz
Hakan S.
Muraz Öz