Seçime beş kala siyasette neler oluyor/ partilerin hal ve ahvali nedir?
Seçime çok az kaldı…
Siyasetin gündemi oldukça hararetli.
Böyle olunca, ben de iç siyasete dair kanaat/gözlem ve değerlendirmelerimi paylaşayım dedim.
DEM Parti ile başlayayım;
Kim ne derse desin; tüm Türkiye'yi kapsayan bir seçime gidiyor olsak da, bu seçim sanki ve adeta İstanbul üzerinde odaklanmış gibi…
Bu bağlamda DEM Parti'nin İstanbul'da aday çıkartıp çıkartmayacağı herkesin merakı…
Göstereceğiz dediler.
Ve tam o esnada Selahattin Demirtaş'ın eşi aday olabileceğine dair bir açıklama yaptı.
Bunu duyunca gülümsemiş ve "Selo partisine yoklama çekiyor ama beyhude" demiştim.
Neden?
Çünkü bayan Demirtaş'ı aday yapmazlar!
Kaldı ki öyle de oldu ve Başak Demirtaş çekiliyorum dedi.
Çünkü Demirtaş'ın HADEP'i, sadece isim değiştirip DEM Parti olmadı.
DEM Parti, Demirtaş'ı da silme kararı aldı.
Dem Parti, daha bir kapitalize oldu.
Erkan Yılmaz'ın tabiriyle, Demirtaş'ın partisi baron ve baroniçelerin eline geçti.
İronik bir söylemle, DEM Parti kaçak çayı bıraktı demlik poşete geçti hatta köylü içeceği diyerek çayı bıraktı filtre kahveye başladı.
Hal böyle olunca,
Demirtaş'ın hapisten mektuplarına rağmen,
Yazdığı kitaplara rağmen,
Halkların demokratik hakları ve kardeşliği söylemine rağmen DEM Parti bambaşka saiklerle hareket eden bir siyasetin merkezi haline geldi.
Yeniden Refah Partisi ve oğul Erbakan
Bu partide 1994 Yerel Seçim nostaljisi yaşanıyor.
Hatırlayın;
O ana dek marjinal denilen veya başat parti olamaz diye düşünülen Refah Parti İstanbul ve Ankara'yı kazanmış; Erdoğan ve Gökçek başkan olmuştu.
Oğul Erbakan da mealen diyor ki;
"1994 ruhunu belki bu seçimde canlandıramayız ama bu seçimde sergileyeceğimiz performansla 2028 seçimlerinin anahtar partisi olur; kadayıfın üstünü de biz kızartırız."
Yapabilirler mi?
Onu bilemem ama Erbakanizmin yapabildiğini ve başardığını görmüştük.
Şimdiyse "yeni nesil bir Erbakanizm" sürecindeyiz.
Ve, nostaljik/fantastik gelen güncel hayallerin bir ölçüde sandığa yansıması ihtimal dışı da değil.
Açıkçası, Ak Parti için İstanbul ve Ankara'da en büyük handikap veya avantajın DEM Parti'nin aday çıkartıp çıkartmamasından ziyade; Yeniden Refah Partisi'nin aday çıkartması olduğunu düşünüyorum.
Bu arada,
Yeniden Refah'ın Şanlıurfa adayı Kasım Gürpınar'ın Fakıbabavari bir sürpriz yaşatabileceğini de gözden ırak tutmayın derim.
İYİ Parti ve Akşener
Tam bir serseri mayın gibi,
Ne zaman ne diyeceği/ne yapacağı veya neyi söylemeyeceği bilinmiyor.
Sayın Akşener sanki bir hafıza kaybı yaşıyormuşçasına dün baş tacı ettiklerine/sarıldıklarına ve adeta katolik nikahı kıymış gibi davrandıklarına, dolu dizgin eleştiri getirmeye devam ediyor.
Bir de, tutarsızlıklarına "hür ve müstakil" olmak gibi bir kılıf bulmuş ki sonuçlarının ne olacağını düşünmekten avare…
Bu seçim sonrasından başlamak üzere 2028 seçimlerine yaklaştığımızda, belki de "…bir İYİ Parti ve Akşener vardı; şimdi ne yapıyor ki…" diyebilecek günleri de görebiliriz.
Genel Başkan değiştirerek değişim getireceğini sanan CHP
Yok arkadaş yok,
Bu CHP ne yaparsa yapsın bir şey değişmiyor ve değişim diye değişmemeyi maharet sanıyor.
İlginç bir ikilem yaşıyor CHP.
Sanki DEM Parti geleneğindeki eşbaşkanlık sistemi gibi…
Biri sorsa; "CHP'de Özgür Özel Genel Başkan ama CHP'nin lideri Ekrem İmamoğlu" derim.
Hala aday tespit sürecini bitiremediler.
Neden?
Çünkü ne yapacağını/neyi yapmamaları gerektiğini bilemiyorlar.
Aslında biliyorlar ama adına demokratik tartışma dedikleri fakat kakafoniden başka bir şey olmayan, çok gürültülü kargaşadan çıkıp da yapılması gerekenleri yapamıyorlar.
Özetle şunu söyleyeyim;
Eğer bu CHP 45-50 gün sonraki seçimlerde İstanbul-Ankara gibi şehirlerde başarılı olursa; bu durum, CHP'nin başarılı bir süreç yönettiğinden değil; ekonomik sıkıntılar ve kimi iktidar pratikleri sonucu Ak Parti'nin başarısızlığından dolayı olur ancak…
Peki Ak Parti ve Erdoğan işini şansa bırakır, CHP'ye bu ikramı yapar mı?
Sanmıyorum,
14 Mayıs seçiminde yapmadı bu seçimde ise bence hiç yapmaz!
Bir şey daha;
31 Mart seçim sonuçları ne olursa olsun; seçim sonrası CHP içinde zaten var olan ama şimdilik açıktan dillendirilmeyen otorite boşluğu ve hakimiyet kavgası daha bir alevlenecektir.
Ak Parti ve İktidar
Ekonomik sıkıntılara rağmen,
Seçmene pek de hoş gelmeyen kimi iktidar uygulamalarına rağmen,
Bazı parti mensuplarının yerli-yersiz ve halkı irrite edici söylemlerine rağmen bu seçimin en büyük favorisi yine Ak Parti'dir.
Çünkü muhalefet yapmadığı muhalefetle ve alternatif oluşturamamakla bu zemini kendi elleriyle oluşturuyor.
"…bu muhalefet mi iktidar olup sorunları çözecek!.." söylemi hala en önemli enstrüman,
Ve bu algı, hala sandığa yansıyacak bir argüman.
Evet, hal ve ahval böyle,
Siyasal zemin ve alternatifsizlik en çok hala Ak Parti için elverişli.
Lakin bu durum Ak Parti'ye hoyratça davranış hakkı vermemeli, "ne yaparsam yapayım yine kazanırım ve 22 yıldır kazandım yine kazanırım" rehaveti yaşatmamalı…
Bu ikazı neden yaptım?
Çünkü "nasılsa bugüne kadar bilindik tüm siyasi paradigmaları yıktık, siyasal tekerrürleri bitirdik/ilklerin patisiyiz…" gibi bir hoyratlık görüyor/rehavet seziyor ve gözlüyorum.
Mesela Cumhurbaşkanımızın Hatay'da dile getirdiği "merkezi ve yerel yönetim uyumlu olmalı" söyleminin eylemi hep vardı Türkiye'de…
Siyasetin bir pratiğiydi,
Ve iktidarda hangi parti olursa olsun yaşanan bir gerçeklikti.
Ama eğer başka handikaplar varsa,
Başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere hayati parametreler kötüyse,
Söylediğin doğru da olsa, yanlıştan daha beter karşılanır ve sandıkta kayıplar getirebilir.
Vakti zamanında rahmetli Demirel'in Rize'de yaptığı bir konuşmada "…hamsi kavağa çıkar mı…" yaklaşımı ve sonuçlarını hatırlatmak isterim.
Yani demem o ki;
Büyüsen de/hala alternatifsiz olsan da/kesintisiz yöneterek geliyor olsan da; burası siyaset arenasıdır,
Ve asla unutulmamalıdır ki siyasette iki artı iki her zaman dört etmez!
Hep kazanan yine kazanır diye bir şey olmaz!
Bunları söylerken de,
Şu veya bu siyaseti/o parti veya bu partiyi öne çıkartmak/istemek/istemiyor olmak gibi bir düşüncem yok.
Sadece deneyimlerim/okumalarım ve tecrübelerim çerçevesinde bir değerlendirme yaptım ve yapıyorum.
Durum bu,
Benim sözlerim tespit…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Siyasetin gündemi oldukça hararetli.
Böyle olunca, ben de iç siyasete dair kanaat/gözlem ve değerlendirmelerimi paylaşayım dedim.
DEM Parti ile başlayayım;
Kim ne derse desin; tüm Türkiye'yi kapsayan bir seçime gidiyor olsak da, bu seçim sanki ve adeta İstanbul üzerinde odaklanmış gibi…
Bu bağlamda DEM Parti'nin İstanbul'da aday çıkartıp çıkartmayacağı herkesin merakı…
Göstereceğiz dediler.
Ve tam o esnada Selahattin Demirtaş'ın eşi aday olabileceğine dair bir açıklama yaptı.
Bunu duyunca gülümsemiş ve "Selo partisine yoklama çekiyor ama beyhude" demiştim.
Neden?
Çünkü bayan Demirtaş'ı aday yapmazlar!
Kaldı ki öyle de oldu ve Başak Demirtaş çekiliyorum dedi.
Çünkü Demirtaş'ın HADEP'i, sadece isim değiştirip DEM Parti olmadı.
DEM Parti, Demirtaş'ı da silme kararı aldı.
Dem Parti, daha bir kapitalize oldu.
Erkan Yılmaz'ın tabiriyle, Demirtaş'ın partisi baron ve baroniçelerin eline geçti.
İronik bir söylemle, DEM Parti kaçak çayı bıraktı demlik poşete geçti hatta köylü içeceği diyerek çayı bıraktı filtre kahveye başladı.
Hal böyle olunca,
Demirtaş'ın hapisten mektuplarına rağmen,
Yazdığı kitaplara rağmen,
Halkların demokratik hakları ve kardeşliği söylemine rağmen DEM Parti bambaşka saiklerle hareket eden bir siyasetin merkezi haline geldi.
Yeniden Refah Partisi ve oğul Erbakan
Bu partide 1994 Yerel Seçim nostaljisi yaşanıyor.
Hatırlayın;
O ana dek marjinal denilen veya başat parti olamaz diye düşünülen Refah Parti İstanbul ve Ankara'yı kazanmış; Erdoğan ve Gökçek başkan olmuştu.
Oğul Erbakan da mealen diyor ki;
"1994 ruhunu belki bu seçimde canlandıramayız ama bu seçimde sergileyeceğimiz performansla 2028 seçimlerinin anahtar partisi olur; kadayıfın üstünü de biz kızartırız."
Yapabilirler mi?
Onu bilemem ama Erbakanizmin yapabildiğini ve başardığını görmüştük.
Şimdiyse "yeni nesil bir Erbakanizm" sürecindeyiz.
Ve, nostaljik/fantastik gelen güncel hayallerin bir ölçüde sandığa yansıması ihtimal dışı da değil.
Açıkçası, Ak Parti için İstanbul ve Ankara'da en büyük handikap veya avantajın DEM Parti'nin aday çıkartıp çıkartmamasından ziyade; Yeniden Refah Partisi'nin aday çıkartması olduğunu düşünüyorum.
Bu arada,
Yeniden Refah'ın Şanlıurfa adayı Kasım Gürpınar'ın Fakıbabavari bir sürpriz yaşatabileceğini de gözden ırak tutmayın derim.
İYİ Parti ve Akşener
Tam bir serseri mayın gibi,
Ne zaman ne diyeceği/ne yapacağı veya neyi söylemeyeceği bilinmiyor.
Sayın Akşener sanki bir hafıza kaybı yaşıyormuşçasına dün baş tacı ettiklerine/sarıldıklarına ve adeta katolik nikahı kıymış gibi davrandıklarına, dolu dizgin eleştiri getirmeye devam ediyor.
Bir de, tutarsızlıklarına "hür ve müstakil" olmak gibi bir kılıf bulmuş ki sonuçlarının ne olacağını düşünmekten avare…
Bu seçim sonrasından başlamak üzere 2028 seçimlerine yaklaştığımızda, belki de "…bir İYİ Parti ve Akşener vardı; şimdi ne yapıyor ki…" diyebilecek günleri de görebiliriz.
Genel Başkan değiştirerek değişim getireceğini sanan CHP
Yok arkadaş yok,
Bu CHP ne yaparsa yapsın bir şey değişmiyor ve değişim diye değişmemeyi maharet sanıyor.
İlginç bir ikilem yaşıyor CHP.
Sanki DEM Parti geleneğindeki eşbaşkanlık sistemi gibi…
Biri sorsa; "CHP'de Özgür Özel Genel Başkan ama CHP'nin lideri Ekrem İmamoğlu" derim.
Hala aday tespit sürecini bitiremediler.
Neden?
Çünkü ne yapacağını/neyi yapmamaları gerektiğini bilemiyorlar.
Aslında biliyorlar ama adına demokratik tartışma dedikleri fakat kakafoniden başka bir şey olmayan, çok gürültülü kargaşadan çıkıp da yapılması gerekenleri yapamıyorlar.
Özetle şunu söyleyeyim;
Eğer bu CHP 45-50 gün sonraki seçimlerde İstanbul-Ankara gibi şehirlerde başarılı olursa; bu durum, CHP'nin başarılı bir süreç yönettiğinden değil; ekonomik sıkıntılar ve kimi iktidar pratikleri sonucu Ak Parti'nin başarısızlığından dolayı olur ancak…
Peki Ak Parti ve Erdoğan işini şansa bırakır, CHP'ye bu ikramı yapar mı?
Sanmıyorum,
14 Mayıs seçiminde yapmadı bu seçimde ise bence hiç yapmaz!
Bir şey daha;
31 Mart seçim sonuçları ne olursa olsun; seçim sonrası CHP içinde zaten var olan ama şimdilik açıktan dillendirilmeyen otorite boşluğu ve hakimiyet kavgası daha bir alevlenecektir.
Ak Parti ve İktidar
Ekonomik sıkıntılara rağmen,
Seçmene pek de hoş gelmeyen kimi iktidar uygulamalarına rağmen,
Bazı parti mensuplarının yerli-yersiz ve halkı irrite edici söylemlerine rağmen bu seçimin en büyük favorisi yine Ak Parti'dir.
Çünkü muhalefet yapmadığı muhalefetle ve alternatif oluşturamamakla bu zemini kendi elleriyle oluşturuyor.
"…bu muhalefet mi iktidar olup sorunları çözecek!.." söylemi hala en önemli enstrüman,
Ve bu algı, hala sandığa yansıyacak bir argüman.
Evet, hal ve ahval böyle,
Siyasal zemin ve alternatifsizlik en çok hala Ak Parti için elverişli.
Lakin bu durum Ak Parti'ye hoyratça davranış hakkı vermemeli, "ne yaparsam yapayım yine kazanırım ve 22 yıldır kazandım yine kazanırım" rehaveti yaşatmamalı…
Bu ikazı neden yaptım?
Çünkü "nasılsa bugüne kadar bilindik tüm siyasi paradigmaları yıktık, siyasal tekerrürleri bitirdik/ilklerin patisiyiz…" gibi bir hoyratlık görüyor/rehavet seziyor ve gözlüyorum.
Mesela Cumhurbaşkanımızın Hatay'da dile getirdiği "merkezi ve yerel yönetim uyumlu olmalı" söyleminin eylemi hep vardı Türkiye'de…
Siyasetin bir pratiğiydi,
Ve iktidarda hangi parti olursa olsun yaşanan bir gerçeklikti.
Ama eğer başka handikaplar varsa,
Başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere hayati parametreler kötüyse,
Söylediğin doğru da olsa, yanlıştan daha beter karşılanır ve sandıkta kayıplar getirebilir.
Vakti zamanında rahmetli Demirel'in Rize'de yaptığı bir konuşmada "…hamsi kavağa çıkar mı…" yaklaşımı ve sonuçlarını hatırlatmak isterim.
Yani demem o ki;
Büyüsen de/hala alternatifsiz olsan da/kesintisiz yöneterek geliyor olsan da; burası siyaset arenasıdır,
Ve asla unutulmamalıdır ki siyasette iki artı iki her zaman dört etmez!
Hep kazanan yine kazanır diye bir şey olmaz!
Bunları söylerken de,
Şu veya bu siyaseti/o parti veya bu partiyi öne çıkartmak/istemek/istemiyor olmak gibi bir düşüncem yok.
Sadece deneyimlerim/okumalarım ve tecrübelerim çerçevesinde bir değerlendirme yaptım ve yapıyorum.
Durum bu,
Benim sözlerim tespit…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.