Küresel kriz ahtapota dönüşüyor!
Ardışık/benzeşik ve herkesi derinden ve topyekûn etkileyen olaylar zinciri yaşamaya başladığımızda bir cümle kurarız;
"…öyle şeyler yaşıyoruz ki; sanki görünmez bir el düğmeye basmış gibi…"
Arkadaşlar,
4-5 yıldır bunu anlatmaya çalışıyorum,
"Gibi…" değil; o düğmeye basıldı ve aslında görünmez bir el de değil; gayet de görünür bir el bastı o insanlık tarihinin belki de en acılı macerasını başlattı!
Start verildi ve ne zaman "game over" denir, Allah bilir!
Şuanda ise başlayan/başlatılan oyundan sahneler izliyoruz.
Sürekli izliyor/gözlüyor/gidişatı okuyor ve gelişmeleri takip ediyorum.
Her gelen gün, önceki günden beter ve daha bir kaygı verici...
Avrupa Birliği enflasyon verileri açıklandı.
Geçen haftaki yazımda "Enflasyon Sarmalı"ndan dem vurmuş ve buna bağlı şekilde gidişatın "bumerang cehennemine" doğru olduğunu söylemiştim.
Aynen de öyle oluyor ve enflasyon olarak görünürleşen lanet, bir "ahtapot" gibi dört bir yandan -hatta sekiz bir yandan da diyebiliriz- sardıkça sarıyor!
Avrupa'da Temmuz ayı tüketici enflasyonu yüzde 9,1 olarak gerçekleşti,
Beklenti 9 idi ve aştı…
Asıl tehlike üretici enflasyonunda ortaya çıktı.
Tam bir rekordu ve yüzde 37,9 olarak karşımıza çıktı.
Aradaki farkı ve bu farkın nelere mal olacağını, hatta bunun tüketici enflasyonuna yansıyıp, Avrupa'da perakende satışları nasıl düşüreceğini; bunun ise nasıl bir zincirleme negatif etkiye sebebiyet verip; biz ve bizim gibi, ihracatının büyük kısmını Avrupa'ya yapan gelişmekte olan ülke ekonomilerine vereceğini hasarı/oluşturacağı sıkıntıları düşünmek bile istemiyorum!
"Düşünmek bile istemiyorum" derken; benimki de laf işte…
Sanki ben istemiyorum diye, olanlar/olacak olanlar olmayacak!
Neyse,
Bir de, AB için yıllık üretici enflasyon beklentisinin 37,3 olduğunu düşünürsek; yedi ayda ulaşılan 37,9'un vahametini, daha iyi fark ederiz.
Çok kritik bir Eylül'e giriyoruz.
Hep dikkat çektiğim, "Eylül/Ekim/Kasım"dan oluşan üç aylara girdik.
Hadi bakalım kolay gelsin,
Kazasız atlatma ihtimali neredeyse yüzde 25 bile değil,
Çok acayip zor viraj…
Eylül'ün ikinci haftası Amerikan enflasyon verileri açıklanacak.
Eğer ki, Amerikan enflasyonu da, yüzde 8,7'nin üstünde çıkarsa; işte o zaman, yaşanan ve yaşanacak olan sıkıntılar daha da artacak demektir!
- Bir parantez açıp, burada farklı bir noktaya değinmek istiyorum. -
Küresel ölçekte bir değerlendirme ve tespit yapacak olursak,
Hem de bunu veriler ışığında yaparsak;
Siz de dikkat edin ve pek çoğunuzun da dikkatini çekmiştir diye düşünüyorum.
Arkadaşlar,
Dünyada, fiyatları abartılı şekilde artan ürünlerin, beklenmedik ve anormal şekilde ne üretimi azaldı ve ne de tüketimi arttı.
Hadi doğalgaz krizi konusunda Rusya-Ukrayna savaşı makul bir gerekçe diyelim,
Peki, şeker/buğday/Ayçiçek yağı/et/süt vb. gibi gıda ürünlerindeki sıkıntının sebebi ne?
Ya petrole ne demeli…
Tüketim artması veya üretim azalması mı oldu?
Emin olun ki değil!
"O halde bunun nedeni nedir?" derseniz; cevap, yukarıda "birilerinin düğmeye basmasına" dair tespitimde saklıdır.
Çok net söylüyorum,
Yaşanan kriz "sunî" bir krizdir.
Pandemi/Kovid-19'un da, sürecin etaplarından birisi olduğu ve gerek duyulmuş/oluşturulmuş bir panik süreci olduğunu dile getirdiğim gibi; şuanda yaşanan ekonomi/gıda/enerji krizi de aynı format, niyet ve amaç içermektedir.
Bunun ilk sinyalleri, Pandemi'den bile önce başlayan "tedarik zincirinde görülen kırılmalar"dı…
Temsil babında ve teşbih bağlamında söylersek;
Adeta birileri, gemilerin/kargo uçaklarının/kamyonların/tırların yağ hortumunu kesiyor veya yakıtına su katıp arıza yapmasına ve lojistiğin sekteye uğramasına sebebiyet veriyordu ve bu da onların işine geliyordu!
Amaç neydi/nedir?
Yeni Düzen ve Yeni Parasal Sistem…
Peki, o birilerinin/krizleri yaratanların/o düğmeye basanların istedikleri ve maksatları hasıl oluyor mu?
Evet. Hem de tıkır tıkır işliyor ve bizler de, şu veya bu ölçüde bunların farkında olsak bile; sevmeye sevmeye de olsa, oyuna figüran olmaya devam ediyoruz!
- Parantezi kapatıp yeniden enflasyon bahsine gelirsek; -
Merhum Demirel, siyaset yıllarında enflasyonu önemser ve mücadelenin önemine çok dikkat çekerdi.
Bu bağlamda şu sözü çok söylerdi:
"Avrupalılar enflasyon için, tek kollu canavar der"
Rahmetlinin sözünü ben birkaç adım ileri götürüyor ve enflasyon için "sekiz kollu ahtapot" diyor; şuanda bu kolların, tüm dünyayı azılı ve zehirli bir sarmaşık gibi sarmaya doğru ilerlediğini söylüyorum.
Bir okurum, yaptığım tespitleri paylaşıp tehlikeye dikkat çektiğim bir yazımda, "Peki, ne yapacağız/yapmalıyız. Genelde sorunu dile getirirken çözüm önerilerini de söylerdin." diye yorum yapmış ve adeta "çözüm önerisi getirmemişsin" imasında bulunmuş.
İki şey söyleyeceğim,
Birincisi;
Yapılacak pek de bir şey yok aslında!
Neden?
Çünkü bir deprem başladıysa, depremi durdurmaya veya etkisini yok etmeye dair bir önlem alabilme imkanı kalmamış demektir.
İkincisi;
Eğer ki, deprem eğitimi almış ve tatbikatlarına katılmışsan ve deprem anında da mümkün olduğunca sakin/soğukkanlı kalabilirsen; o anda, hayatta kalabilme ihtimalini daha yüksek kılacak bir korunma refleksi sergileyebilirsin.
Sonuç verir mi?
Depremi asla önleyemez/yıkımı engelleyemez ama yapmakta fayda var ve mutlaka katkısı olur…
Arkadaşlar,
Başımızı kaldırmalı ve akıllı/akılcı şekilde bakmalıyız.
Avrupa ülkeleri vatandaşları için peş peşe yardım/destek paketleri sunuyor.
Bunu görünce, belki de, içimizden "acaba abartıyorlar mı" diye de geçiyor olabilir.
Çünkü millet olarak biz, kılı kılına/istim üstünde ve ucu ucuna yaşamaya alışkınız.
Ama Avrupa abartmıyor,
Tıpkı deprem örneğinde söylediğim gibi Avrupa olanlardan, olacak olan/gelmekte olan felaketin farkında.
Yani demem o ki; Avrupa hem hazırlıklıydı hem de hala hazırlıklı olmaya devam ediyor!
Bizim gibi, "bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına…" demiyor ve demez!
Sonuç:
Bir-iki ay öncesinde söylediğim, tehlikeli/acılı ve zopzorlu süreç başladı,
Çünkü Eylül'e girdik…
Öyle görünüyor ki;
Adına ister yeni parasal sistem, ister post-dolar, ister dijital dolar dönemi deyin; ahtapotun kollarının sekizi birden harekete geçti.
Eylül'le başlayan sonbahar ve hemen gelecek kışı, Avrupa ve Türkiye biraz farklı geçirecek.
Avrupa, özellikle ve başta doğalgaz olmak üzere ürün sıkıntısı yaşayacak, Türkiye ise ürünü alabilecek döviz sıkıntısı yaşayabilecek.
Başka bir deyişle; Avrupa kıtlık ve alacak ürün konusunda yokluk/yoksunluk yaşayacak,
Türkiye ise ürün olacak ama alabilme konusunda yoksulluk/fakirlik yaşayacak!..
Ama öyle-böyle değil; kışın babası/ekonomilerin iflası/insanlığın en zorlu hatırası olacak bir kış!..
Kendimizi bildiğimizden beri hiç yaşamadığımız ölçüde ve örneğine şahit olmadığımız boyutta bir krizler girdabı yaşayacağız.
Son olarak;
Aslında "başa gelen çekilir/elle gelen bayram-düğün" şeklinde düşünüp; "her şey olacağına varır" demekten başka bir alternatif kalmamış olsa da;
"—İsraftan kaçınmak,
—Tasarruf yapmak,
—Ayağını yorganına göre uzatmak" gibi, herhangi bir politikaya gerek duyulmadan, bireysel/kamusal yapılabilirliği olan şeyleri öncelemenin, yapmaya çalışmanın kişisel/toplumsal/kamusal ekonomiye katkı sağlayacağına ve bir nebze olsun, hasarın azalmasına fayda getireceğine inanıyorum!
"Tamam, bunu diyorsun da; bir tek benim yapmamla ne olacak ki" diye sakın düşünmeyin.
Bütün büyüklükler ve yekünler, bir'lerin birleşmesi ve toplamıyla oluşur.
Unutmayın, atalarımız der ki;
"Sıçanın sidiğinin denize faydası vardır…"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
"…öyle şeyler yaşıyoruz ki; sanki görünmez bir el düğmeye basmış gibi…"
Arkadaşlar,
4-5 yıldır bunu anlatmaya çalışıyorum,
"Gibi…" değil; o düğmeye basıldı ve aslında görünmez bir el de değil; gayet de görünür bir el bastı o insanlık tarihinin belki de en acılı macerasını başlattı!
Start verildi ve ne zaman "game over" denir, Allah bilir!
Şuanda ise başlayan/başlatılan oyundan sahneler izliyoruz.
Sürekli izliyor/gözlüyor/gidişatı okuyor ve gelişmeleri takip ediyorum.
Her gelen gün, önceki günden beter ve daha bir kaygı verici...
Avrupa Birliği enflasyon verileri açıklandı.
Geçen haftaki yazımda "Enflasyon Sarmalı"ndan dem vurmuş ve buna bağlı şekilde gidişatın "bumerang cehennemine" doğru olduğunu söylemiştim.
Aynen de öyle oluyor ve enflasyon olarak görünürleşen lanet, bir "ahtapot" gibi dört bir yandan -hatta sekiz bir yandan da diyebiliriz- sardıkça sarıyor!
Avrupa'da Temmuz ayı tüketici enflasyonu yüzde 9,1 olarak gerçekleşti,
Beklenti 9 idi ve aştı…
Asıl tehlike üretici enflasyonunda ortaya çıktı.
Tam bir rekordu ve yüzde 37,9 olarak karşımıza çıktı.
Aradaki farkı ve bu farkın nelere mal olacağını, hatta bunun tüketici enflasyonuna yansıyıp, Avrupa'da perakende satışları nasıl düşüreceğini; bunun ise nasıl bir zincirleme negatif etkiye sebebiyet verip; biz ve bizim gibi, ihracatının büyük kısmını Avrupa'ya yapan gelişmekte olan ülke ekonomilerine vereceğini hasarı/oluşturacağı sıkıntıları düşünmek bile istemiyorum!
"Düşünmek bile istemiyorum" derken; benimki de laf işte…
Sanki ben istemiyorum diye, olanlar/olacak olanlar olmayacak!
Neyse,
Bir de, AB için yıllık üretici enflasyon beklentisinin 37,3 olduğunu düşünürsek; yedi ayda ulaşılan 37,9'un vahametini, daha iyi fark ederiz.
Çok kritik bir Eylül'e giriyoruz.
Hep dikkat çektiğim, "Eylül/Ekim/Kasım"dan oluşan üç aylara girdik.
Hadi bakalım kolay gelsin,
Kazasız atlatma ihtimali neredeyse yüzde 25 bile değil,
Çok acayip zor viraj…
Eylül'ün ikinci haftası Amerikan enflasyon verileri açıklanacak.
Eğer ki, Amerikan enflasyonu da, yüzde 8,7'nin üstünde çıkarsa; işte o zaman, yaşanan ve yaşanacak olan sıkıntılar daha da artacak demektir!
- Bir parantez açıp, burada farklı bir noktaya değinmek istiyorum. -
Küresel ölçekte bir değerlendirme ve tespit yapacak olursak,
Hem de bunu veriler ışığında yaparsak;
Siz de dikkat edin ve pek çoğunuzun da dikkatini çekmiştir diye düşünüyorum.
Arkadaşlar,
Dünyada, fiyatları abartılı şekilde artan ürünlerin, beklenmedik ve anormal şekilde ne üretimi azaldı ve ne de tüketimi arttı.
Hadi doğalgaz krizi konusunda Rusya-Ukrayna savaşı makul bir gerekçe diyelim,
Peki, şeker/buğday/Ayçiçek yağı/et/süt vb. gibi gıda ürünlerindeki sıkıntının sebebi ne?
Ya petrole ne demeli…
Tüketim artması veya üretim azalması mı oldu?
Emin olun ki değil!
"O halde bunun nedeni nedir?" derseniz; cevap, yukarıda "birilerinin düğmeye basmasına" dair tespitimde saklıdır.
Çok net söylüyorum,
Yaşanan kriz "sunî" bir krizdir.
Pandemi/Kovid-19'un da, sürecin etaplarından birisi olduğu ve gerek duyulmuş/oluşturulmuş bir panik süreci olduğunu dile getirdiğim gibi; şuanda yaşanan ekonomi/gıda/enerji krizi de aynı format, niyet ve amaç içermektedir.
Bunun ilk sinyalleri, Pandemi'den bile önce başlayan "tedarik zincirinde görülen kırılmalar"dı…
Temsil babında ve teşbih bağlamında söylersek;
Adeta birileri, gemilerin/kargo uçaklarının/kamyonların/tırların yağ hortumunu kesiyor veya yakıtına su katıp arıza yapmasına ve lojistiğin sekteye uğramasına sebebiyet veriyordu ve bu da onların işine geliyordu!
Amaç neydi/nedir?
Yeni Düzen ve Yeni Parasal Sistem…
Peki, o birilerinin/krizleri yaratanların/o düğmeye basanların istedikleri ve maksatları hasıl oluyor mu?
Evet. Hem de tıkır tıkır işliyor ve bizler de, şu veya bu ölçüde bunların farkında olsak bile; sevmeye sevmeye de olsa, oyuna figüran olmaya devam ediyoruz!
- Parantezi kapatıp yeniden enflasyon bahsine gelirsek; -
Merhum Demirel, siyaset yıllarında enflasyonu önemser ve mücadelenin önemine çok dikkat çekerdi.
Bu bağlamda şu sözü çok söylerdi:
"Avrupalılar enflasyon için, tek kollu canavar der"
Rahmetlinin sözünü ben birkaç adım ileri götürüyor ve enflasyon için "sekiz kollu ahtapot" diyor; şuanda bu kolların, tüm dünyayı azılı ve zehirli bir sarmaşık gibi sarmaya doğru ilerlediğini söylüyorum.
Bir okurum, yaptığım tespitleri paylaşıp tehlikeye dikkat çektiğim bir yazımda, "Peki, ne yapacağız/yapmalıyız. Genelde sorunu dile getirirken çözüm önerilerini de söylerdin." diye yorum yapmış ve adeta "çözüm önerisi getirmemişsin" imasında bulunmuş.
İki şey söyleyeceğim,
Birincisi;
Yapılacak pek de bir şey yok aslında!
Neden?
Çünkü bir deprem başladıysa, depremi durdurmaya veya etkisini yok etmeye dair bir önlem alabilme imkanı kalmamış demektir.
İkincisi;
Eğer ki, deprem eğitimi almış ve tatbikatlarına katılmışsan ve deprem anında da mümkün olduğunca sakin/soğukkanlı kalabilirsen; o anda, hayatta kalabilme ihtimalini daha yüksek kılacak bir korunma refleksi sergileyebilirsin.
Sonuç verir mi?
Depremi asla önleyemez/yıkımı engelleyemez ama yapmakta fayda var ve mutlaka katkısı olur…
Arkadaşlar,
Başımızı kaldırmalı ve akıllı/akılcı şekilde bakmalıyız.
Avrupa ülkeleri vatandaşları için peş peşe yardım/destek paketleri sunuyor.
Bunu görünce, belki de, içimizden "acaba abartıyorlar mı" diye de geçiyor olabilir.
Çünkü millet olarak biz, kılı kılına/istim üstünde ve ucu ucuna yaşamaya alışkınız.
Ama Avrupa abartmıyor,
Tıpkı deprem örneğinde söylediğim gibi Avrupa olanlardan, olacak olan/gelmekte olan felaketin farkında.
Yani demem o ki; Avrupa hem hazırlıklıydı hem de hala hazırlıklı olmaya devam ediyor!
Bizim gibi, "bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına…" demiyor ve demez!
Sonuç:
Bir-iki ay öncesinde söylediğim, tehlikeli/acılı ve zopzorlu süreç başladı,
Çünkü Eylül'e girdik…
Öyle görünüyor ki;
Adına ister yeni parasal sistem, ister post-dolar, ister dijital dolar dönemi deyin; ahtapotun kollarının sekizi birden harekete geçti.
Eylül'le başlayan sonbahar ve hemen gelecek kışı, Avrupa ve Türkiye biraz farklı geçirecek.
Avrupa, özellikle ve başta doğalgaz olmak üzere ürün sıkıntısı yaşayacak, Türkiye ise ürünü alabilecek döviz sıkıntısı yaşayabilecek.
Başka bir deyişle; Avrupa kıtlık ve alacak ürün konusunda yokluk/yoksunluk yaşayacak,
Türkiye ise ürün olacak ama alabilme konusunda yoksulluk/fakirlik yaşayacak!..
Ama öyle-böyle değil; kışın babası/ekonomilerin iflası/insanlığın en zorlu hatırası olacak bir kış!..
Kendimizi bildiğimizden beri hiç yaşamadığımız ölçüde ve örneğine şahit olmadığımız boyutta bir krizler girdabı yaşayacağız.
Son olarak;
Aslında "başa gelen çekilir/elle gelen bayram-düğün" şeklinde düşünüp; "her şey olacağına varır" demekten başka bir alternatif kalmamış olsa da;
"—İsraftan kaçınmak,
—Tasarruf yapmak,
—Ayağını yorganına göre uzatmak" gibi, herhangi bir politikaya gerek duyulmadan, bireysel/kamusal yapılabilirliği olan şeyleri öncelemenin, yapmaya çalışmanın kişisel/toplumsal/kamusal ekonomiye katkı sağlayacağına ve bir nebze olsun, hasarın azalmasına fayda getireceğine inanıyorum!
"Tamam, bunu diyorsun da; bir tek benim yapmamla ne olacak ki" diye sakın düşünmeyin.
Bütün büyüklükler ve yekünler, bir'lerin birleşmesi ve toplamıyla oluşur.
Unutmayın, atalarımız der ki;
"Sıçanın sidiğinin denize faydası vardır…"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Ahmet K.
Erdal varlıdağ/ Kahramanmaras