İİT: 'Kudüs, Pentagon ABD'sinin intiharıdır'
Eskiden olsa ABD Yönetimince gelen bu tür açıklamalar tedirgin eder ve acil gündem oluştururdu.
Ama artık bilinsin ki; böylesi iddialar ve hatta Türkiye lehine olan ABD odaklı söylemler ciddi bir etki oluşturmuyor.
Çünkü ABD artık bildiğimiz Amerika değil.
ABD artık eskisi gibi, başkanıyla, ordusuyla, istihbaratıyla yekpare ve tek ses bir ülke değil.
ABD artık, Pentagon-Evangelist-NeoCon Amerika’sıdır.
ABD artık kendi içinde çatışma yaşayan, kurumlararası uyumdan uzak, tam tersi; şiddetli hasımlıklar içeren çatışmacılık yaşayan bir ülkedir.
CIA ile FBI, Pentagon ile Beyaz Saray birbirini düşman.
Biri diğerini alt etmek için her türlü argümanı kullanmaktan imtina etmiyor.
Hasım ve düşman iki ülkenin çatışmasından beter bir mücadele, ABD kurumsal yapısında; ilkesiz sınırsızca almış başını gidiyor.
Son zamanlarda bu konuları yazıyor olmamdan sıkılmış olabilirsiniz.
Sanki başka konu bulamıyor gibi diye düşünebilirsiniz.
Ama işin aslı inanın; çok farklı, büyük ve küresel sonuçlara gebe…
FED şimdi Merkeziyetçilerin eline geçti.
Bu, Pentagon-Evangelist’lere karşı çok büyük bir hamle ve darbe oldu.
Ve şuanda paranın patronluğu Merkeziyetçilerde.
Ve bilelim ki; ülkemizdeki, Ortadoğu’daki, Güney Asya ve Uzak Doğu’daki kargaşa, karmaşa ve yaşanan olayların hepsi, ABD içinde kurumlar arası çatışmanın dışavurumudur.
Pentagon-NeoCon-Evangelist ekip içerde sıkıştıkça, farklı coğrafyalarda faaliyetler göstererek nefes almaya çalışıyorlar.
Ama, saflar her geçen gün belirginleşiyor, netleşiyor.
FED’le birlikte içerde “Kasa”yı kaybeden “Savaş yanlısı şahinler” iyice köşeye sıkıştı.
Hal böyle olunca Ortadoğu’ya yönelik korkunç senaryoları devreye soktular.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilanı bu iç çatışmanın küresel ölçekteki en gözü kara hamlesi oldu.
Bugün İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) oldukça önemli ve tarihi bir karar aldı.
Bu süreç ve karar almada Türkiye başat bir rol aldı.
Bu karar alınırken bile, ABD içindeki çatışma ve Merkeziyetçi kanadın taraf olmasının büyük etkisi olduğu kanaatindeyim.
Çünkü Ortadoğu bağlamında da tarafların başat aktörleri netleşiyor.
Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn Pentagon-Evangelist-Yahudi-NeoCon saftaki yerlerini izhar etmeye başladılar.
Katar, Türkiye, Ürdün, Kuveyt ve hatta İran ise, Merkeziyetçi kanadın yanında ittifak yanlısı duruyorlar.
Bugün yapılan toplantıya “Arap İsrail’i BAE”nin, “Suudi Amerika”nın, Sisi Mısır’ının ve Bahreyn’in en düşük düzeyde katılımı gerçek yüzleri ortaya koydu.
Ama şu bir realite ki; Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile, BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zaid el Nahyan Arap Alemi’nin uşakları, Lawrence’leri, hainleri olarak tarihe geçeceklerdir.
Özellikle, bu iki ismi tarihe not düşme bağlamında buradan zikretmeyi borç biliyorum.
Bu iki isim, Arap tarihinde görülen Yahudi işbirlikçileri, münafıklar ve yabancı sevicilerden çok daha beter, alçak ve hıyanet içindeki mahluklar olarak İslam Tarihine kara bir leke olarak geçeceklerdir.
Şuanda ABD iç çatışmasının pentagonist-Yahudici tarafın bölgesel tetikçileri bunlar.
İkincil derecede Mısır’da Sisi ve Bahreyn…
Tarih bu ülke ve kişileri asla affetmeyecektir.
Merkeziyetçiler FED başkanı operasyonu sonrası hareketlerini hızlandırdılar.
İngiltere’nin lokomotifliğinde;Tek Kutuplu ve güç eksenli (ABD eksenli) dünyada yeni aktörler çıkartarak, gücü dağıtmaya kararlılar.
Putin ve Rusya,
Erdoğan ve Türkiye,
Şi Cinping ve Çin,
El Tamim ve Katar,
El Sabah ve Kuveyt,
Kral Abdullah ve Ürdün.
Avrupa’da, Macron ve Fransa…
Ama öyle görünüyor ki; Merkeziyetçiler “makul bir akıl” ile ABD’nin süregelen güç konsolidasyonuna fırsat vermeyecek ve şuana dek, “küresel güç ve belirleyiciliği” bünyesinde temerküz ettiren Pentagon ABD’sini
sıradanlaştıracaktır.
Türkiye, Çin, Rusya ve Fransa yeni dönemin “yeni başat aktörleri” olacak.
Almanya ise durumunu yakın zamanda netleştirmek zorundadır. ABD müstemlekesi nitelikli, durum ve konumu sürdürülebilir olmayacaktır.
İİT’nin Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkent ilanı ve alınan diğer kararlar oldukça önemli ve ciddidir.
ABD’nin yirmi yıldır süren Filistin-İsrail barış arabuluculuğunun sonlandırılması kararı da ABD için aslında bir darbedir.
ABD’nin tek’liğine ve “her konuda ben varım sadece” algısının sarsılması bağlamında çok stratejiktir.
Yakın zamanda bu iki ülke arasında Rusya ve Putin’nin arabuluculuk yapabilirim söylemini işitirsek hiç şaşırtıcı olmasın.
Çünkü ABD uhdesindeki rol ve güçlerin bir kısmının Rusya’ya üstlendirilmesi Merkeziyetçi projenin bir parçasıdır diye düşünüyorum.
Ki buna en büyük örnek; Suriye ve geldiğimiz noktada Rusya’nın aktif rolüdür.
Ülkemiz son bir yıldır “uluslararası akıl sahipleriyle”, akıllı, ince ve oyunun kuralına uygun stratejik bir ilişki sürdürmeye başladı.
Kudüs konusunda da, geniş yelpazeli, ince diplomasili ve aklı önceleyen bir dış politik manevrayı devam ettirdi.
Olması gereken de bu idi.
Çünkü uluslararası mahfillerden aldığım duyumlara göre; gelinen noktada ülkemizin de; özellikle İslam Alemi odaklı başat aktör konumuna gelmeye ve masada kurucu rolde yerini alacağına dair ciddi işaretler vermektedir.
Bu arada; bugün yapılan, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında ciddi diyaloglarda bulunma imkanım oldu.
Türkiye ve Erdoğan’ın yukarıda bahsettiğim konseptde, toplayıcı ve bütünleştirici rolüne dair takdir sözleri işittim.
Ve Erdoğan’ın bu toplantıda yaptığı konuşmada, benim de yazılarımda vurguladığım küresel ölçekli plana vurgu yapması ve aynı duyarlık içinde olabilirliği gözlemlemiş olmam beni ziyadesiyle memnun etti.
Bu bağlamda Erdoğan’ın “milli-akıllı-cesur-ince diplomasili” yeni bir “neo-diplomatik stratejiyi” öncelemiş ve bu yeni konseptde adım atmaya başlamış olduğunu müşahede ettim.
Bu “yeni diplomatik olgu ve algı”nın yakın zamanda daha görünürlük arzedeceğini, Türkiye’de kurumsal boyutlarda kendini göstereceğini; buna muvafık kadro ve oluşumların ortaya çıkacağını düşünüyorum.
Güzel şeyler olacak derken, bugünkü gelişmelerle bu kanaatim daha da pekişiyor.
ABD’yi, onun söylem ve eylemlerini fazla büyütmeyelim.
Ama, asla hafife de almayalım.
Ama emin olunsun ki; yeni bir dünya kuruluyor.
Yeni aktörlerin etkin olacağı, devletler ve milletler bağlamında, yeni güçlerin ve güçlendirmelerin ortaya çıkacağı bir vetireye girdik.
İnanıyorum ve düşünüyorum ki; tüm bu süreçlerin sonunda bildiğimiz ABD, bu haliyle kalamayacaktır.
Zorlu, çetin ve bulanık bir süreçten geçiyoruz.
Ama ABD’nin bulandırdığı su durulduğunda; ABD, zayıflamış ve sıradanlaşmış yüzünü görecektir.
“Yenilmez armada ve Tanrısal Devlet ABD”, bu kavgadan galip çıkamayacaktır.
Korkmayalım, tedirgin olmayalım, kendimize güvenelim.
Kendimizi hafife almayalım.
Yeter ki; enerjimizi, içerde kayıkçı kavgalarına sarfetmeyelim.
“Tarihsel Devlet Aklı”mızı gözardı etmeyelim.
Her şey çok daha güzel olacaktır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım…
Ama artık bilinsin ki; böylesi iddialar ve hatta Türkiye lehine olan ABD odaklı söylemler ciddi bir etki oluşturmuyor.
Çünkü ABD artık bildiğimiz Amerika değil.
ABD artık eskisi gibi, başkanıyla, ordusuyla, istihbaratıyla yekpare ve tek ses bir ülke değil.
ABD artık, Pentagon-Evangelist-NeoCon Amerika’sıdır.
ABD artık kendi içinde çatışma yaşayan, kurumlararası uyumdan uzak, tam tersi; şiddetli hasımlıklar içeren çatışmacılık yaşayan bir ülkedir.
CIA ile FBI, Pentagon ile Beyaz Saray birbirini düşman.
Biri diğerini alt etmek için her türlü argümanı kullanmaktan imtina etmiyor.
Hasım ve düşman iki ülkenin çatışmasından beter bir mücadele, ABD kurumsal yapısında; ilkesiz sınırsızca almış başını gidiyor.
Son zamanlarda bu konuları yazıyor olmamdan sıkılmış olabilirsiniz.
Sanki başka konu bulamıyor gibi diye düşünebilirsiniz.
Ama işin aslı inanın; çok farklı, büyük ve küresel sonuçlara gebe…
FED şimdi Merkeziyetçilerin eline geçti.
Bu, Pentagon-Evangelist’lere karşı çok büyük bir hamle ve darbe oldu.
Ve şuanda paranın patronluğu Merkeziyetçilerde.
Ve bilelim ki; ülkemizdeki, Ortadoğu’daki, Güney Asya ve Uzak Doğu’daki kargaşa, karmaşa ve yaşanan olayların hepsi, ABD içinde kurumlar arası çatışmanın dışavurumudur.
Pentagon-NeoCon-Evangelist ekip içerde sıkıştıkça, farklı coğrafyalarda faaliyetler göstererek nefes almaya çalışıyorlar.
Ama, saflar her geçen gün belirginleşiyor, netleşiyor.
FED’le birlikte içerde “Kasa”yı kaybeden “Savaş yanlısı şahinler” iyice köşeye sıkıştı.
Hal böyle olunca Ortadoğu’ya yönelik korkunç senaryoları devreye soktular.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilanı bu iç çatışmanın küresel ölçekteki en gözü kara hamlesi oldu.
Bugün İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) oldukça önemli ve tarihi bir karar aldı.
Bu süreç ve karar almada Türkiye başat bir rol aldı.
Bu karar alınırken bile, ABD içindeki çatışma ve Merkeziyetçi kanadın taraf olmasının büyük etkisi olduğu kanaatindeyim.
Çünkü Ortadoğu bağlamında da tarafların başat aktörleri netleşiyor.
Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn Pentagon-Evangelist-Yahudi-NeoCon saftaki yerlerini izhar etmeye başladılar.
Katar, Türkiye, Ürdün, Kuveyt ve hatta İran ise, Merkeziyetçi kanadın yanında ittifak yanlısı duruyorlar.
Bugün yapılan toplantıya “Arap İsrail’i BAE”nin, “Suudi Amerika”nın, Sisi Mısır’ının ve Bahreyn’in en düşük düzeyde katılımı gerçek yüzleri ortaya koydu.
Ama şu bir realite ki; Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile, BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zaid el Nahyan Arap Alemi’nin uşakları, Lawrence’leri, hainleri olarak tarihe geçeceklerdir.
Özellikle, bu iki ismi tarihe not düşme bağlamında buradan zikretmeyi borç biliyorum.
Bu iki isim, Arap tarihinde görülen Yahudi işbirlikçileri, münafıklar ve yabancı sevicilerden çok daha beter, alçak ve hıyanet içindeki mahluklar olarak İslam Tarihine kara bir leke olarak geçeceklerdir.
Şuanda ABD iç çatışmasının pentagonist-Yahudici tarafın bölgesel tetikçileri bunlar.
İkincil derecede Mısır’da Sisi ve Bahreyn…
Tarih bu ülke ve kişileri asla affetmeyecektir.
Merkeziyetçiler FED başkanı operasyonu sonrası hareketlerini hızlandırdılar.
İngiltere’nin lokomotifliğinde;Tek Kutuplu ve güç eksenli (ABD eksenli) dünyada yeni aktörler çıkartarak, gücü dağıtmaya kararlılar.
Putin ve Rusya,
Erdoğan ve Türkiye,
Şi Cinping ve Çin,
El Tamim ve Katar,
El Sabah ve Kuveyt,
Kral Abdullah ve Ürdün.
Avrupa’da, Macron ve Fransa…
Ama öyle görünüyor ki; Merkeziyetçiler “makul bir akıl” ile ABD’nin süregelen güç konsolidasyonuna fırsat vermeyecek ve şuana dek, “küresel güç ve belirleyiciliği” bünyesinde temerküz ettiren Pentagon ABD’sini
sıradanlaştıracaktır.
Türkiye, Çin, Rusya ve Fransa yeni dönemin “yeni başat aktörleri” olacak.
Almanya ise durumunu yakın zamanda netleştirmek zorundadır. ABD müstemlekesi nitelikli, durum ve konumu sürdürülebilir olmayacaktır.
İİT’nin Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkent ilanı ve alınan diğer kararlar oldukça önemli ve ciddidir.
ABD’nin yirmi yıldır süren Filistin-İsrail barış arabuluculuğunun sonlandırılması kararı da ABD için aslında bir darbedir.
ABD’nin tek’liğine ve “her konuda ben varım sadece” algısının sarsılması bağlamında çok stratejiktir.
Yakın zamanda bu iki ülke arasında Rusya ve Putin’nin arabuluculuk yapabilirim söylemini işitirsek hiç şaşırtıcı olmasın.
Çünkü ABD uhdesindeki rol ve güçlerin bir kısmının Rusya’ya üstlendirilmesi Merkeziyetçi projenin bir parçasıdır diye düşünüyorum.
Ki buna en büyük örnek; Suriye ve geldiğimiz noktada Rusya’nın aktif rolüdür.
Ülkemiz son bir yıldır “uluslararası akıl sahipleriyle”, akıllı, ince ve oyunun kuralına uygun stratejik bir ilişki sürdürmeye başladı.
Kudüs konusunda da, geniş yelpazeli, ince diplomasili ve aklı önceleyen bir dış politik manevrayı devam ettirdi.
Olması gereken de bu idi.
Çünkü uluslararası mahfillerden aldığım duyumlara göre; gelinen noktada ülkemizin de; özellikle İslam Alemi odaklı başat aktör konumuna gelmeye ve masada kurucu rolde yerini alacağına dair ciddi işaretler vermektedir.
Bu arada; bugün yapılan, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında ciddi diyaloglarda bulunma imkanım oldu.
Türkiye ve Erdoğan’ın yukarıda bahsettiğim konseptde, toplayıcı ve bütünleştirici rolüne dair takdir sözleri işittim.
Ve Erdoğan’ın bu toplantıda yaptığı konuşmada, benim de yazılarımda vurguladığım küresel ölçekli plana vurgu yapması ve aynı duyarlık içinde olabilirliği gözlemlemiş olmam beni ziyadesiyle memnun etti.
Bu bağlamda Erdoğan’ın “milli-akıllı-cesur-ince diplomasili” yeni bir “neo-diplomatik stratejiyi” öncelemiş ve bu yeni konseptde adım atmaya başlamış olduğunu müşahede ettim.
Bu “yeni diplomatik olgu ve algı”nın yakın zamanda daha görünürlük arzedeceğini, Türkiye’de kurumsal boyutlarda kendini göstereceğini; buna muvafık kadro ve oluşumların ortaya çıkacağını düşünüyorum.
Güzel şeyler olacak derken, bugünkü gelişmelerle bu kanaatim daha da pekişiyor.
ABD’yi, onun söylem ve eylemlerini fazla büyütmeyelim.
Ama, asla hafife de almayalım.
Ama emin olunsun ki; yeni bir dünya kuruluyor.
Yeni aktörlerin etkin olacağı, devletler ve milletler bağlamında, yeni güçlerin ve güçlendirmelerin ortaya çıkacağı bir vetireye girdik.
İnanıyorum ve düşünüyorum ki; tüm bu süreçlerin sonunda bildiğimiz ABD, bu haliyle kalamayacaktır.
Zorlu, çetin ve bulanık bir süreçten geçiyoruz.
Ama ABD’nin bulandırdığı su durulduğunda; ABD, zayıflamış ve sıradanlaşmış yüzünü görecektir.
“Yenilmez armada ve Tanrısal Devlet ABD”, bu kavgadan galip çıkamayacaktır.
Korkmayalım, tedirgin olmayalım, kendimize güvenelim.
Kendimizi hafife almayalım.
Yeter ki; enerjimizi, içerde kayıkçı kavgalarına sarfetmeyelim.
“Tarihsel Devlet Aklı”mızı gözardı etmeyelim.
Her şey çok daha güzel olacaktır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.