İdlib: Gerginliği azaltma bölgesi mi? Gerginlik yaratma bölgesi mi?
İdlib/Suriye; ‘Gerginliği Azaltma Bölgesi-Çatışmasızlık Bölgesi’…
Bölgenin nüfusu 4 milyonu geçmiş halde.
Herhangi bir kıvılcımda insanlık dramı doğurabilecek bir barut fıçısı.
Bu yüzden Türkiye-Rusya-İran arasında İdlib bölgesi için ‘Çatışmasızlık Mutabakatı’ yapıldı ve ‘Gerginliği Azaltma Bölgesi’ dendi.
Peki şu anda durum ne!
Han Şeyhun kasabası Rejim tarafından ele geçirildi ve muhalifler geri çekildi.
Bu sayede Şam’ı Halep’e bağlayan yol Rejim güçlerinin kontrolüne geçti.
Hani mutabakat, nerede çatışmasızlık…
Gerginliği azaltma bölgesi bir nevi “Gerginlik Yaratma Bölgesine ve Çatışma Arenasına” dönüştü.
Suriye Rejim güçleri bu saldırıları yapacak güçte mi...?
Güldürmeyin insanı…
Esad kendi ve yakın çevresinin bile güvenliğini Ruslara teslim etmiş halde.
Orta düzey bir Rus Generali Esad’tan daha etkin ve güçlü.
Tüm bunlar çerçevesinde bakınca ‘güya çatışmasızlık ve gerginliğin’ azaltılacağı bölge Rusya ve Putin için stratejik satranç tahtası haline geldi ve hakimiyet politikasının Suriye arenası, ‘hibrit-bulanık ve kirli savaş’ doktrininin uygulama okulu oldu.
Neden bugün böylesi bir durum cari olmaya başladı?
Çünkü Türkiye-ABD arasında Fırat’ın doğusu ve Mümbiç civarı için bir iletişim ve angajman başladı.
Başlayan bu fiili durum ‘kadim dost Rusya’yı’ hemen harekete geçirdi ve ayıyla yatağa girmenin handikaplarını yüzümüze yüzümüze vurmaya başladı.
***
Gerçi Türkiye-ABD arasında Fırat’ın doğusu ve güvenli bölge oluşturulması konusunda yaşananlara da son derece ihtiyatlı ve tedirginim.
Kurulacak ortak kumanda merkezi ve birlikte devriye mutabakatı beni huzursuz ediyor.
Öncelikle ABD seçimleri öncesi bir oyalama taktiği kokusu alıyorum.
İkincisi ise Akçakale’de kurulmaya başlanan komuta merkeziyle Suriye’de olan ABD güçlerinin taaa içimize kadar girdiğinin kaygısını taşıyorum.
Son olarak da konuya dair Milli Savunma Bakanlığı ile Dışişleri arasındaki farkı söylem ve ikircikli tavır oldukça manidar ve kaygı verici geliyor.
***
Rusya ve İran’la olan Gerginliği Azaltma ve Çatışmasızlık Bölgesi konusuna tekrar dönersek;
Çok büyük tehlike ve riskle karşı karşıyayız.
Birleşmiş Milletler’in açıklamalarına göre iki milyondan fazla mülteci akını her an kapıda.
İçişleri Bakanı’mızın beyanatında ise 800 bin ile 1 milyon civarı mülteci riski ile karşı karşıyayız.
Gerçi bakan bu mültecilerin sınırlarımız dışında karşılanacağını söylese de; bunun çok da kolay halledilecek bir problematik olmadığı apaşikar.
İdlib bölgesinde ortaya çıkan bu durumun ana amacı Türkiye’yi zora sokmaktır.
Bırakın mutabakatı filan.
Suriye’liler ne İran’ın ne de Rusya’nın umurunda.
Onlar için varsa yoksa bölgesel güç elde etmek ve bu gücün konsolidasyonunu sağlamak.
Bunun için insanlar ölmüş, mülteci olmuş, Türkiye iltica akınına maruz kalmış umurlarında bile değil.
Hatta bundan memnun da oluyorlar.
Bir taşla, birkaç kuş vurmanın keyfi içindeler.
Çünkü onlar ülkemiz için hiçbir zaman “kadim dost” değillerdi ve olmayacaklar da…
Dostluk söz ve söylemle olmaz, olmuyor, olmayacak da…
Putin ülkesellik bağlamında Rusya ve menfaatleri için yapması gerekeni yapıyor.
Aslında kendi konseptinde doğru da yapıyor.
Ama biz, Rusya için doğru olanın geleceğimizi etkileyecek planlı bir zarar harekatı olduğunu görme konusunda biraz zaafta gibiyiz.
Bölgesel güç olan ülkelerin birbiriyle “kadim dost” olamayacağının bilincinde değil gibiyiz.
Çünkü Suriye ve Irak, Rusya-İran için garnitür niteliğindedir.
Bu iki devletin bölgesel ölçekte ana hedefi ve hasmı Türkiye’dir.
Ve dikkat edin ABD ve AB ile aramız bozukken Rusya ve İran övgüler düzüyordu.
Bugünlerde başlayan ve zarar-ziyan sonucu bile henüz belli olmayan bir ortaklaşmaya bile tahammül edemediler ve hemen sınırlarımızı gerginlik ve çatışma alanına çeviriverdiler.
3 gün önce, Rusya ve İran’la yapılan mutabakat çerçevesinde kurulan 9 Nolu gözlem noktasına giden TSK konvoyuna saldırı düzenlendi ve üç kişi şehit oldu.
Halbuki konvoy Rus yetkililere de haber verilip yola çıkartılmıştı.
Sizce bu saldırı bir tesadüf mü yoksa bilinçli şekilde Ruslarca yapılmış bir gözdağı mı…?
***
Bölgesel durum gün be gün karmaşıklaşıyor.
Her geçen gün zarar, bize doğru artarak yöneliyor.
Mikro ve Global diplomaside akıl ve akılcılığı öncelemezsek, ABD-AB iletişimine çeki düzen vermezsek, sağduyu ve soğukkanlı iletişimi esas almazsak bölgesel denklemde mevzi kaybeden biz oluruz.
Diplomatik ayılara, tilkilere, çakallara asla rehavet göstermemeli ve uyanık olmalıyız.
Ne ABD’nin güzel sözlerine ne İran’ın yapmacık tebessümüne ve ne de Rusya’nın dostane görünen yaklaşımına itibar etmeliyiz.
Duygusallık, romantizm ve maceradan uzak, hayalperestlikten arınmış; günün diplomasisine uygun, bölgesel gerçekliği iyi analiz ederek, kısa-orta-uzun vadeli projeksiyonla hareket etmeye mecbur ve hatta mahkumuz.
Yoksa “sadece 100-150 bin mülteci gelir ve bir yılda Esad rejimi yıkılır” söz ve söyleminin bizi ne hallere getirdiğinin çok ötesinde acı gerçeklerle baş başa kalırız.
Bu defa İdlib bölgesine yoğunlaşan eylemci ve terör gruplarının da ülkemize akın etmesine; mülteci görünümünde topraklarımıza yerleşmesine mani olamayız.
Ki; bu durum bizim için felaket olur.
Yeniden söylüyorum ve kulağımıza küpe olsun;
“Büyük devletlerle iş tutmak ayıyla yatağa girmek gibidir”…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.