Hastaneler, çalışanlar, hastalar ve kötü muamele..
“Geçin sıraya, Kesin sesinizi ya” diye, kendini hem doktor, hem patron sanıp bağıran bir hasta kabul memuru.
“Git şunu yap, filan yere git, sıranı bekle gibi gibi…” göz teması bile sağlamadan, insana saygıdan nasipsiz şekilde, gelen hasta veya refakatçilerin yüzlerine bakmadan yapılan yüzsüzlük…
Ben de sıra beklerken dişimi sıkıyorum, sinirden çıldırmış şekilde kavga etmemek için kendimi zor tutuyorum.
Hasta kabul memuruna bakıyorum; adam sanki lütfen o işi yapıyor,
Belki de hayatı boyu birey olarak varlık bulamamış, ezik ve kompleksli bir kişiliğin egosunu tatmin edişine şahit oluyorum.
Tepem atıyor, kavga etmek istiyorum ama neticede “Devletin Hastanesine ve işini iyi yapan başka görevli ve hekimlere” saygısızlık olmasın diye kendimi frenliyorum.
Hal böyleyken, dikkatimi başka alana kanalize etmek, bu “densiz memurun” saygısız ve küstah tavırlarını görmemek için diğer hastalarla sohbet etmeye çalışıyorum.
Yaşlı bir teyze başlıyor anlatmaya:
“Odaya girdim, doktora soru soruyorum, cevap yok, Lakayt şekilde sanki zorla hekim yapılmışçasına burnundan kıl aldırmıyor ve beni odasından kovuyor. Neden böyle yapıyorsun dediğimde ise; 15 sene sen de benim gibi okusaydın bu muameleye maruz kalmazdın, diyor.”
Yaşlı teyze, hasta…
Deva bulmak için geldiği hastanede sinir hastası olmaması içten bile değil.
Üzgün, kederli ve kırgın…
Kafamı kaldırıp etrafıma, diğer hastalara bakıyorum şaşkınca.
Ama asıl onlar şaşırıyorlar benim şaşkın bakışıma,
Kızgınlığımı, sinirimi ve o sinirle farklı ve sert tepki göstereceğimi farkeden birisi başlıyor konuşmaya:
İlk defa geldiğin nasıl da belli oluyor kardeşim, buradaki çalışanlar hep böyle. Sesini bile çıkartamıyorsun ki.. diyor.
Bu paylaştığım anekdot geçen hafta bir kardeşimce yaşanmış ve gözlenmiş acı bir hatıra maalesef.
Dramatizasyon değil,
Senaryo değil,
Canlandırma değil…
Tamı tamına gerçek bir yaşanmışlık…
Bu ne hadsizlik, bu ne saygısızlık, bu ne acımasızlık…
Emin olun ki hastalara kötü muamale içinde olan bu görevli/görevliler, o işi elde etmek için kırk takla atmışlardır.
O işi bana verin de, gece gündüz çalışırım teraneleriyle iş sahibi olabilmiştir.
Ama iş sahibi olduktan sonra ise; küstahlık, saygısızlık ve aşağılık tavırları içeren gerçek kişiliği en niteliksiz şekilde davranışlarına yansımaya başlamıştır.
Herkesin Özel Hastane’ye gitme imkanı olmayabilir.
Herkes hastalanınca hastalığından ziyade, saygı görmek için Özel’e gidemez.
O halde ne olacak..!
Bu yapılanlar sineye mi çekilecek,
Sessiz mi kalınacak..!
Hayır… Sessiz kalmadım, kalmadık ve kalmayacağız.
Oraya giden vatandaşlar içlerine atarak sessiz kalsalar da, sabır gösterseler de ben/biz göstermeyeceğiz, göstermemeliyiz.
Ki; densizin densizliği yanına kar kalmasın ve onun daha da küstahlaşmasına vesile olmasın.
Bu durum sadece hastanelerimizde mi peki..?
Hayır, değil tabi ki.
Hemen her kamu kurumumuza sirayet eden habis bir urdur, hastalıktır bu.
Böyleleri Tapuda var, Adliyede var, Belediyede var, Postanede var, Hastanede var…
Bu nokta, bizim “Nitelikli İnsan” kıtlığımızın ne vahim noktada olduğunu gösteriyor.
Kendine saygısı olmayan insanların “mesleki kimlikleriyle” kişilik buldukları, temsil ettikleri kamu göreviyle “adamlık” tasladıkları ve bunu güçlülük gibi lanse ederek, aslında acziyetlerini sergiledikleri bir “zavallılık” yaşamak mecburiyetindeyiz sanki…
Bunu söylerken de; mesleğini bihakkın ifa eden, hekimleri, hakimleri, memurları, amirleri gözardı etmeden; onların emeğine, çabasına, insani, vicdanı ve maşeri refleksine buradan saygı sunuyorum.
Genellemecilik yaparak herkesi kategorik bir olumsuzluk içinde asla düşünmüyorum.
Hastanede tüm zor koşullara rağmen, gelen yaşlı hastayı kendi annesi, babası veya dedesi gibi görüp; sabırla tedavi çözümleri arayan ve deva olmak isteyen hekimlerimizi kesinlikle istisna tutuyorum.
Biliyoruz ve duyuyoruz ki; hastanelerin çalışma koşulları zordur, yoğundur ve çalışan hekim ve görevliler açısından oldukça yorucudur.
Sağlık çalışanlarımıza yapılan saygısızlıkları, uygulanan şiddet örneklerini ve hasta yakınlarınca yapılan fiziksel, psikolojik ve sözel saldırıları asla gözardı etmiyor, kınıyor ve telin ediyorum.
Fedakarane çalışanlara yönelik, hizmet alanlarca uygulanan yanlışlıkları asla unutmuyor ve tasvip etmiyorum ve de en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum.
Pek çok hastanemizde gecesini gündüzüne katarak şifa dağıtmak, deva olmak ve tedavi etmek için çalışanlara; ahmakça, cahilce ve zalimce saldıranları asla makul ve meşru görmüyorum.
Amenna…
Sezar’ın hakkı Sezar’a da demek zorundayız ve demeyi de biliriz.
Fakat saygısızlığa tahammül edilemez,
Bu yoğunluk ve sıkı mesai mefhumu, mesleki deformasyon oluşturacak etmenler olsa da; kimsenin deva bulmak için gelen hastayı aşağılaması, azarlaması ve kötü davranması haddi ve hakkı değildir.
Ve eminim ki; Sağlık bakanlığı bu konularda oldukça duyarlıdır.
Yukarıda anlattığım olaya kayıtsız kalmayacak bir duyarlık içindedir ve olacaktır.
Hatta, olayı duyan diğer meslektaşların bile, konuya tepki koyup, tavır göstereceklerine kuşkusuz inanıyorum.
Az önce de söyledim..
Sorun, tekil olarak görülmeyecek; mesleki psikolojiyi, sosyolojiyi, aile olgusunu ve eğitim sistemimizin dinamiklerini doğrudan ilgilendiren süreçtir.
Ailede başlayan saygı eksiği veya yanlış saygı olgusu, ilkokul etabında sürüyor ve mesleki edinim kazandıran Üniversite eğitimiyle de finalleniyor.
Niteliksizlik, hoyratlık, saygısızlık maharetmişleşiyor.
Ama inanın biz bu değiliz.
Biz böyle olmamalıyız, olamayız...
Edep, adap, saygı, adab-ı muaşeret nedir bilen bir gelenekteniz, biz.
Ne zaman kaybettik bu kadar fazlasını,
Ne zaman yitirdik, yitirmememiz gerekenleri,
Ne zaman sövmeye başladık, sövülmezlerimize,
Nasıl böyle küstahlaştık umursuzca..
Hani bizim milli geleneğimiz ve inancımız; yaşlılara hürmeti, hastalara şefkati, dertlilere deva çabasını gerektirirdi.
Hani bizim dinimiz merhameti, yardımı, muhabbeti ve “iyi insan” olmayı emrederdi.
Hani bizim peygamberimiz; “Güzel Ahlakı” öğütlerdi. Yaşlılarınıza “öf” bile demeyin derdi…
Bizim milli, dini ve insani doktrin ve prensiplerimiz böyle miydi..!
Allahaşkına yukarıdaki örneği kendine yakıştırabilen var mı, kendi kendine düşününce…
Peki sözüm kime..
Sözüm sadece Şişli Etfal’deki densize ve densizliğe değil.
Sözüm herkese,
Sözüm hepimize,
Sözüm sana, bana, ona, bize…
Lütfen elimizi vicdanımıza koyalım,
Lütfen empati kuralım,
Lütfen muaşerete riayet edelim,
Lütfen insan olalım, İnsan…
Ama, Allah Peygamberinin öğütlediği ve örnekliğini zatıyla gösterdiği “İyi İnsan”…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
“Git şunu yap, filan yere git, sıranı bekle gibi gibi…” göz teması bile sağlamadan, insana saygıdan nasipsiz şekilde, gelen hasta veya refakatçilerin yüzlerine bakmadan yapılan yüzsüzlük…
Ben de sıra beklerken dişimi sıkıyorum, sinirden çıldırmış şekilde kavga etmemek için kendimi zor tutuyorum.
Hasta kabul memuruna bakıyorum; adam sanki lütfen o işi yapıyor,
Belki de hayatı boyu birey olarak varlık bulamamış, ezik ve kompleksli bir kişiliğin egosunu tatmin edişine şahit oluyorum.
Tepem atıyor, kavga etmek istiyorum ama neticede “Devletin Hastanesine ve işini iyi yapan başka görevli ve hekimlere” saygısızlık olmasın diye kendimi frenliyorum.
Hal böyleyken, dikkatimi başka alana kanalize etmek, bu “densiz memurun” saygısız ve küstah tavırlarını görmemek için diğer hastalarla sohbet etmeye çalışıyorum.
Yaşlı bir teyze başlıyor anlatmaya:
“Odaya girdim, doktora soru soruyorum, cevap yok, Lakayt şekilde sanki zorla hekim yapılmışçasına burnundan kıl aldırmıyor ve beni odasından kovuyor. Neden böyle yapıyorsun dediğimde ise; 15 sene sen de benim gibi okusaydın bu muameleye maruz kalmazdın, diyor.”
Yaşlı teyze, hasta…
Deva bulmak için geldiği hastanede sinir hastası olmaması içten bile değil.
Üzgün, kederli ve kırgın…
Kafamı kaldırıp etrafıma, diğer hastalara bakıyorum şaşkınca.
Ama asıl onlar şaşırıyorlar benim şaşkın bakışıma,
Kızgınlığımı, sinirimi ve o sinirle farklı ve sert tepki göstereceğimi farkeden birisi başlıyor konuşmaya:
İlk defa geldiğin nasıl da belli oluyor kardeşim, buradaki çalışanlar hep böyle. Sesini bile çıkartamıyorsun ki.. diyor.
Bu paylaştığım anekdot geçen hafta bir kardeşimce yaşanmış ve gözlenmiş acı bir hatıra maalesef.
Dramatizasyon değil,
Senaryo değil,
Canlandırma değil…
Tamı tamına gerçek bir yaşanmışlık…
Bu ne hadsizlik, bu ne saygısızlık, bu ne acımasızlık…
Emin olun ki hastalara kötü muamale içinde olan bu görevli/görevliler, o işi elde etmek için kırk takla atmışlardır.
O işi bana verin de, gece gündüz çalışırım teraneleriyle iş sahibi olabilmiştir.
Ama iş sahibi olduktan sonra ise; küstahlık, saygısızlık ve aşağılık tavırları içeren gerçek kişiliği en niteliksiz şekilde davranışlarına yansımaya başlamıştır.
Herkesin Özel Hastane’ye gitme imkanı olmayabilir.
Herkes hastalanınca hastalığından ziyade, saygı görmek için Özel’e gidemez.
O halde ne olacak..!
Bu yapılanlar sineye mi çekilecek,
Sessiz mi kalınacak..!
Hayır… Sessiz kalmadım, kalmadık ve kalmayacağız.
Oraya giden vatandaşlar içlerine atarak sessiz kalsalar da, sabır gösterseler de ben/biz göstermeyeceğiz, göstermemeliyiz.
Ki; densizin densizliği yanına kar kalmasın ve onun daha da küstahlaşmasına vesile olmasın.
Bu durum sadece hastanelerimizde mi peki..?
Hayır, değil tabi ki.
Hemen her kamu kurumumuza sirayet eden habis bir urdur, hastalıktır bu.
Böyleleri Tapuda var, Adliyede var, Belediyede var, Postanede var, Hastanede var…
Bu nokta, bizim “Nitelikli İnsan” kıtlığımızın ne vahim noktada olduğunu gösteriyor.
Kendine saygısı olmayan insanların “mesleki kimlikleriyle” kişilik buldukları, temsil ettikleri kamu göreviyle “adamlık” tasladıkları ve bunu güçlülük gibi lanse ederek, aslında acziyetlerini sergiledikleri bir “zavallılık” yaşamak mecburiyetindeyiz sanki…
Bunu söylerken de; mesleğini bihakkın ifa eden, hekimleri, hakimleri, memurları, amirleri gözardı etmeden; onların emeğine, çabasına, insani, vicdanı ve maşeri refleksine buradan saygı sunuyorum.
Genellemecilik yaparak herkesi kategorik bir olumsuzluk içinde asla düşünmüyorum.
Hastanede tüm zor koşullara rağmen, gelen yaşlı hastayı kendi annesi, babası veya dedesi gibi görüp; sabırla tedavi çözümleri arayan ve deva olmak isteyen hekimlerimizi kesinlikle istisna tutuyorum.
Biliyoruz ve duyuyoruz ki; hastanelerin çalışma koşulları zordur, yoğundur ve çalışan hekim ve görevliler açısından oldukça yorucudur.
Sağlık çalışanlarımıza yapılan saygısızlıkları, uygulanan şiddet örneklerini ve hasta yakınlarınca yapılan fiziksel, psikolojik ve sözel saldırıları asla gözardı etmiyor, kınıyor ve telin ediyorum.
Fedakarane çalışanlara yönelik, hizmet alanlarca uygulanan yanlışlıkları asla unutmuyor ve tasvip etmiyorum ve de en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum.
Pek çok hastanemizde gecesini gündüzüne katarak şifa dağıtmak, deva olmak ve tedavi etmek için çalışanlara; ahmakça, cahilce ve zalimce saldıranları asla makul ve meşru görmüyorum.
Amenna…
Sezar’ın hakkı Sezar’a da demek zorundayız ve demeyi de biliriz.
Fakat saygısızlığa tahammül edilemez,
Bu yoğunluk ve sıkı mesai mefhumu, mesleki deformasyon oluşturacak etmenler olsa da; kimsenin deva bulmak için gelen hastayı aşağılaması, azarlaması ve kötü davranması haddi ve hakkı değildir.
Ve eminim ki; Sağlık bakanlığı bu konularda oldukça duyarlıdır.
Yukarıda anlattığım olaya kayıtsız kalmayacak bir duyarlık içindedir ve olacaktır.
Hatta, olayı duyan diğer meslektaşların bile, konuya tepki koyup, tavır göstereceklerine kuşkusuz inanıyorum.
Az önce de söyledim..
Sorun, tekil olarak görülmeyecek; mesleki psikolojiyi, sosyolojiyi, aile olgusunu ve eğitim sistemimizin dinamiklerini doğrudan ilgilendiren süreçtir.
Ailede başlayan saygı eksiği veya yanlış saygı olgusu, ilkokul etabında sürüyor ve mesleki edinim kazandıran Üniversite eğitimiyle de finalleniyor.
Niteliksizlik, hoyratlık, saygısızlık maharetmişleşiyor.
Ama inanın biz bu değiliz.
Biz böyle olmamalıyız, olamayız...
Edep, adap, saygı, adab-ı muaşeret nedir bilen bir gelenekteniz, biz.
Ne zaman kaybettik bu kadar fazlasını,
Ne zaman yitirdik, yitirmememiz gerekenleri,
Ne zaman sövmeye başladık, sövülmezlerimize,
Nasıl böyle küstahlaştık umursuzca..
Hani bizim milli geleneğimiz ve inancımız; yaşlılara hürmeti, hastalara şefkati, dertlilere deva çabasını gerektirirdi.
Hani bizim dinimiz merhameti, yardımı, muhabbeti ve “iyi insan” olmayı emrederdi.
Hani bizim peygamberimiz; “Güzel Ahlakı” öğütlerdi. Yaşlılarınıza “öf” bile demeyin derdi…
Bizim milli, dini ve insani doktrin ve prensiplerimiz böyle miydi..!
Allahaşkına yukarıdaki örneği kendine yakıştırabilen var mı, kendi kendine düşününce…
Peki sözüm kime..
Sözüm sadece Şişli Etfal’deki densize ve densizliğe değil.
Sözüm herkese,
Sözüm hepimize,
Sözüm sana, bana, ona, bize…
Lütfen elimizi vicdanımıza koyalım,
Lütfen empati kuralım,
Lütfen muaşerete riayet edelim,
Lütfen insan olalım, İnsan…
Ama, Allah Peygamberinin öğütlediği ve örnekliğini zatıyla gösterdiği “İyi İnsan”…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.