Çin'de başlayan konut krizi dünyayı nasıl etkileyecek?..
Kim ne derse desin,
Veya ne kadar karartma yapılmaya çalışılırsa çalışılsın; Çin, bir konut krizi ile karşı karşıya…
Zaten bunun sinyalleri bir yıl önceden gelmişti.
Krizin odak noktası Evergrande Grup…
"…Eni sonu bir emlak şirketi işte", deyip geçmeyin sakın!
Unutmayın; 2008 krizi de Amerika'da konut balonunun patlamasıyla başlamış ve küresel etkiler doğuran bir krize dönüşmüştü. (Mortgage Krizi)
Gelin, bu Evergrande Grup denen şirkete birlikte bakalım.
—Dünyanın "en büyük 500 şirketi" sıralamasında 122. basamakta,
—Gayrimenkulün yanı sıra sağlık, elektrikli araç, maden suyu, internet ve medya prodüksiyonu gibi alanlarda da faaliyet göstermekte,
—Futbol takımı bile var,
—Elinde tuttuğu varlıkların değeri takriben 355 milyar dolar değerinde,
—Her yıl yaklaşık 3,8 milyondan fazla kişiye istihdam sağlıyor,
— Şirketin sadece emlak kanadı olan Evergrande Real Estate, Çin'in 280 şehrinde 1300 projesi yürütüyor,
—Şirketin 2018 kârı 11,6 milyar, 2020 kârı ise 4,7 milyar dolar…
Şimdi de, bu devasa şirketin sorunlarına bakalım;
—Konut sektöründe dünyanın en borçlu şirketi; yaklaşık 305 milyar dolar,
Bir başka deyişle; neredeyse Portekiz'in toplam kamu borcu kadar.
—Şirketin hisse değerleri yerle bir olmaya başladı ve kredi derecelendirme kuruluşlarınca notu diplerde,
—Yaşanan temerrüt nedeniyle çok sayıda proje ertelenmiş veya durdurulmuş halde.
—Ev satın alanlar, 90'a yakın şehirde ödeme boykotuna başlamış durumda,
—Geçen yıl yöneticiler değiştirilmişti ama yeni getirilen CEO da istifasını sundu…
Hal ve ahval böyleyken,
Pek çok Çin bankası mevduatları dondurmaya başladı.
Mevduat sahipleri bankalara hücum etti.
Peki, Çin devleti ne yaptı?
Normalde, bir devletin görevi milletin haklarını korumakken, Çin devleti bankaları korumak için tankları harekete geçirdi.
Şunu diyebilirsiniz; "Çin gibi dünyanın en büyük nüfusuna sahip bir ülkede 4000 civarı banka var. 40 bankayla ilgili sorun yaşanıyorsa, bundan neden korkulsun ve kriz yaşanıyor densin ki?"
Haklısınız ama bu defa durum dünden farklı.
Şimdi küresel siyaset ve ekonomik gelişmeler oldukça olumsuz bir zeminde seyrediyor.
Evet, Çin gibi tasarrufları en yüksek olan bir ülke, eskiden olsa bu krizin üstesinden çok kolay gelebilirdi.
Çünkü eskiden, bir sektörde ortaya çıkan büyük bir yangın diğer sektörlere ulaşmadan kolayca söndürülebilirdi.
Ama şimdi, herhangi bir sektörde başlayan küçük bir yangın büyük çabalara rağmen söndürülemiyor.
Hatta o yangını söndürmek için sıkılan su, tam tersi etki yaparak yangını daha da harlayabiliyor!
Peki neden?
Son yazılarımdan hatırlarsınız,
"Dört başı mamur/ her şey krizi" diye tanımlamıştım; küresel ölçekte yaşananları.
Nedir bunlar?
En başta Kovid-19,
Hatırlarsınız; Çin'de başlamıştı ve aşıyı en önce bulmalarına rağmen sonuçları itibariyle en başarısız olan ülkelerin başındaydı Çin.
Sadece bundan dolayı bile, dünyanın üretim deposu/hammadde fabrikası diyebileceğimiz Çin kaynaklı yaşanan tedarik zincirindeki kırılmalar ve aksamaları düşünün.
Şanghay limanında bekleşen binlerce gemiyi hatırlayın!
Keza, Çin harici dünyaya karşı en büyük müttefiki olan Rusya'nın Ukrayna saldırısının etkilerini de sakın göz ardı etmeyin.
Bu kadar mı?
Değil tabi ki…
Amerika'nın son iki-üç yıldır devam eden ve bugünlerde zirveye ulaşan Çin'le ilgili söylemlerini ve yaptırım odaklı açıklamalarını göz önüne getirin.
Mesela,
Son birkaç günde, Çin'in son 5 yılda daha saldırgan ve tehlikeli olduğunu söyleyen ABD Genelkurmay Başkanı, Pasifik Bölgesinde olası ve yaşanması muhtemel sıcak krize dikkat çekti.
Çünkü Çin hedefte ve rutinleri/herhangi bir askeri aksiyonu bile Amerika tarafından hasmane görülmeye teşne vaziyette.
Neden?
Çünkü bölgede, bir Çin-Tayvan sıcak savaşı öngörülüyor.
Başka?
Sonbahar'da, adına artık Maymun Çiçeği mi dersiniz yoksa Ayı gözü mü/Sırtlan sarmaşığı mı yahut da yeniden hortlayan Kovid-19'un yeni bir varyantı mı; ne derseniz deyin; dünyada kapanmayı tekrar gerektirecek veya dayatacak yeni bir sürecin başlaması çok muhtemel görünüyor.
Bu da olursa,
Zaten, hemen her ekonomik kalemde kriz yaşayan dünyanın ahvalini düşünmek bile istemiyorum.
"İyi tamam da; bundan bize ne! Bir tarafta binlerce kilometre ötedeki Amerika, diğer tarafta dünyanın öte ucundaki Çin; birbirlerini yesinler" diyorsanız, emin olun ki çok yanılırsınız.
O iş öyle değil işte…
Arkadaşlar bakın,
Ticaret Bakanlığı'nın her ay hazırladığı Dış Ticaret Verileri var.
Haziran-2022'den, birkaç veri paylaşacağım.
Türkiye, aylık bazda en çok ithalatını, 5 milyar dolarla Rusya'dan yapmış.
Ki, rutin şekilde doğalgaz alımı yaptığımız ve petrol ithalatımızı da yüksek miktarlarda bu ülkeden sağladığımız için gayet normal diyebiliriz.
Peki ikinci sırada hangi ülke var?
3,66 milyar dolarla Çin var tabi ki…
Hatta Çin'den yaptığımız ithalat, Mayıs ayına göre Haziran'da yüzde 28 artmış.
Ne alıyoruz Çin'den?
Sanayi kuruluşlarımızın işleyip mamul madde/ürün haline getirip ihraç ettiği ara mal yani hammadde.
Şimdi bir de, Haziran-2022 verilerinden ithalat kalemlerimize bakalım.
İthalatımızın sadece yüzde 8'i tüketim malları,
Yüzde 10'u Yatırım(sermaye) malları,
Yüzde 82'si ise Hammade (Ara mal).
Rusya ve Çin'den sonra ithalat yaptığımız ilk beş ülkenin diğer üçünün de; sırasıyla Almanya/İtalya ve Amerika olduğunu düşünürsek; sizce, ithalatımızın yüzde 82'sini oluşturan hammadde/ara mal alımını bu ülkelerin hangisinden yapıyor olabiliriz!.
Tabi ki Çin'den...
"Çin'de kriz çıkarsa çıksın; ne güzel, ithalatımız azalır ve bu sayede dış ticaret açığımız da düşer" mi diyorsunuz yoksa!
Bence sakın demeyin.
Çünkü ne olacağını söyleyeyim;
Hammadde/Ara Mal alınmazsa sanayi/fabrikalar çalışmaz veya yavaşlar,
Sanayi yavaşlarsa üretim düşer,
Üretim düşerse ne ihraç edeceksin!
Dolayısıyla ihracat da düşer,
İhracat düşerse döviz gelmez,
Döviz olmazsa döviz darboğazı olur.
Bu da kamunun, döviz yükümlülüklerini yerine getirmesinde sorunlara yol açar.
Uzatmayayım,
Zincirleme etkiye sebep olur ve emin olun; ekonomiyi felç eder!..
Bu arada, Çin'e ve Rusya'ya, öyle kayda değer bir ihracat filan yaptığımız da yok ha; bunu da söylemeden geçmeyeceğim!
İhracatımızın ilk beş ülkesi, en çoktan en aza; Almanya, Amerika, Irak, İngiltere ve İtalya…
Çin ve Rusya ilk beşte bile değil,
Yani ihracatımız 1 milyar dolara bile ulaşmıyor.
Sonuç:
Arkadaşlar,
Dünya büyük bir ekonomik buhranın içinde.
Buhranın eşiğinde demiyorum; dikkatinizi çekerim, içinde diyorum!
Kriz, sarmala ve kısır döngüye dönüşmek üzere…
Gelişmiş ekonomiler, enflasyon önleyici önlemleri en şiddetli şekilde almalarına rağmen,
Her türlü ekonomik/finansal enstrümanı çekinmeden kullanıyor olmalarına rağmen,
Hatta bu gelişmiş ülkeler, resesyon tehlikesiyle yüz yüze bile kalmışken; enflasyon denen canavarı durduramıyorlar.
Bu ne demektir? Bunun sonucu nereye varır?
Felakettir/Kıtlıktır/Kusursuz Krizdir.
Hele de, ülkemiz de dahil; gelişmekte olan ve ekonomisi oldukça kırılgan olan ülke ekonomileri için iflas riskidir/ödeme güçlüğüdür/temerrüt tehlikesidir.
Döviz baskısı altına girmeleridir.
Hiperenflasyondur,
Baş edilemeyen bütçe açıkları ve ödeme güçlükleridir.
Arkadaşlar,
Lütfen başınızı kaldırın ve bir görün.
Macaristan/Arnavutluk/Bulgaristan/Makedonya/Hollanda'da pek çok sektör sıkıntıda ve bazılarında halk, sokaklara dökülüyor veya isyan noktasında.
İtalya'da/Letonya'da/İngiltere'de başbakanlar istifa etti.
Sri Lanka battı,
Lübnan iflasını ilan etti.
Pakistan/Mısır/Arjantin/Brezilya temerrüt halini açıkladı-açıklayacak durumda…
Öyle bir kış geliyor ki;
The Economist/Time/Der Spigel gibi küresel ekonomiye yön veren dergilerde "Black Winter" başlıklı makaleler yazılır hale geldi.
Hatta bu tabiri gelişmiş ülkeler için kullanmaları da cabası…
Gelişmiş ülkeler için böyle söylenebilecek kadar vahim bir tablo var ise; gelişmekte olan/kırılgan ekonomiye sahip ve özellikle, petrol ve doğalgazda dışa bağımlı olan ülkelerin halini varın siz düşünün.
Demem odur ki;
Gelişmekte olan pek çok ülke döviz kriziyle karşı karşıya.
Maalesef bu ülkelerde sermaye kontrolleri ve hatta sabit kur politikaları çok muhtemel bir durum olarak karşımızda duruyor.
Bu ülkelerde durum öyle bir hal alabilir ki; efektif kurla, piyasada (mesela Tahtakale'de, mesela Kapalıçarşı'da…) yaşanan kur arasında ciddi farklar oluşabilir.
Ve hele bir de, mudiler endişeye kapılarak/panik ve ürküntüyle döviz mevduatlarını çekmek için bankalara koşarsa; bankalar bunu nasıl karşılayacak!
Kaydî para, keş olarak nasıl ödenecek!
İşte o zaman, devletler duruma el koyup mevduat kontrolüne gidebilir ve "döviz cinsinden mevduat sahiplerinin hesapları şu kadar süre dondurulmuştur veya bilmem şu kadar miktardan fazla döviz çekemezler" denebilir.
Asla temenni etmediğim ve olmamasını en içten dilediğim bir durumdur.
Ama bu tehlike ve risk var mı?
Maalesef var!
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Veya ne kadar karartma yapılmaya çalışılırsa çalışılsın; Çin, bir konut krizi ile karşı karşıya…
Zaten bunun sinyalleri bir yıl önceden gelmişti.
Krizin odak noktası Evergrande Grup…
"…Eni sonu bir emlak şirketi işte", deyip geçmeyin sakın!
Unutmayın; 2008 krizi de Amerika'da konut balonunun patlamasıyla başlamış ve küresel etkiler doğuran bir krize dönüşmüştü. (Mortgage Krizi)
Gelin, bu Evergrande Grup denen şirkete birlikte bakalım.
—Dünyanın "en büyük 500 şirketi" sıralamasında 122. basamakta,
—Gayrimenkulün yanı sıra sağlık, elektrikli araç, maden suyu, internet ve medya prodüksiyonu gibi alanlarda da faaliyet göstermekte,
—Futbol takımı bile var,
—Elinde tuttuğu varlıkların değeri takriben 355 milyar dolar değerinde,
—Her yıl yaklaşık 3,8 milyondan fazla kişiye istihdam sağlıyor,
— Şirketin sadece emlak kanadı olan Evergrande Real Estate, Çin'in 280 şehrinde 1300 projesi yürütüyor,
—Şirketin 2018 kârı 11,6 milyar, 2020 kârı ise 4,7 milyar dolar…
Şimdi de, bu devasa şirketin sorunlarına bakalım;
—Konut sektöründe dünyanın en borçlu şirketi; yaklaşık 305 milyar dolar,
Bir başka deyişle; neredeyse Portekiz'in toplam kamu borcu kadar.
—Şirketin hisse değerleri yerle bir olmaya başladı ve kredi derecelendirme kuruluşlarınca notu diplerde,
—Yaşanan temerrüt nedeniyle çok sayıda proje ertelenmiş veya durdurulmuş halde.
—Ev satın alanlar, 90'a yakın şehirde ödeme boykotuna başlamış durumda,
—Geçen yıl yöneticiler değiştirilmişti ama yeni getirilen CEO da istifasını sundu…
Hal ve ahval böyleyken,
Pek çok Çin bankası mevduatları dondurmaya başladı.
Mevduat sahipleri bankalara hücum etti.
Peki, Çin devleti ne yaptı?
Normalde, bir devletin görevi milletin haklarını korumakken, Çin devleti bankaları korumak için tankları harekete geçirdi.
Şunu diyebilirsiniz; "Çin gibi dünyanın en büyük nüfusuna sahip bir ülkede 4000 civarı banka var. 40 bankayla ilgili sorun yaşanıyorsa, bundan neden korkulsun ve kriz yaşanıyor densin ki?"
Haklısınız ama bu defa durum dünden farklı.
Şimdi küresel siyaset ve ekonomik gelişmeler oldukça olumsuz bir zeminde seyrediyor.
Evet, Çin gibi tasarrufları en yüksek olan bir ülke, eskiden olsa bu krizin üstesinden çok kolay gelebilirdi.
Çünkü eskiden, bir sektörde ortaya çıkan büyük bir yangın diğer sektörlere ulaşmadan kolayca söndürülebilirdi.
Ama şimdi, herhangi bir sektörde başlayan küçük bir yangın büyük çabalara rağmen söndürülemiyor.
Hatta o yangını söndürmek için sıkılan su, tam tersi etki yaparak yangını daha da harlayabiliyor!
Peki neden?
Son yazılarımdan hatırlarsınız,
"Dört başı mamur/ her şey krizi" diye tanımlamıştım; küresel ölçekte yaşananları.
Nedir bunlar?
En başta Kovid-19,
Hatırlarsınız; Çin'de başlamıştı ve aşıyı en önce bulmalarına rağmen sonuçları itibariyle en başarısız olan ülkelerin başındaydı Çin.
Sadece bundan dolayı bile, dünyanın üretim deposu/hammadde fabrikası diyebileceğimiz Çin kaynaklı yaşanan tedarik zincirindeki kırılmalar ve aksamaları düşünün.
Şanghay limanında bekleşen binlerce gemiyi hatırlayın!
Keza, Çin harici dünyaya karşı en büyük müttefiki olan Rusya'nın Ukrayna saldırısının etkilerini de sakın göz ardı etmeyin.
Bu kadar mı?
Değil tabi ki…
Amerika'nın son iki-üç yıldır devam eden ve bugünlerde zirveye ulaşan Çin'le ilgili söylemlerini ve yaptırım odaklı açıklamalarını göz önüne getirin.
Mesela,
Son birkaç günde, Çin'in son 5 yılda daha saldırgan ve tehlikeli olduğunu söyleyen ABD Genelkurmay Başkanı, Pasifik Bölgesinde olası ve yaşanması muhtemel sıcak krize dikkat çekti.
Çünkü Çin hedefte ve rutinleri/herhangi bir askeri aksiyonu bile Amerika tarafından hasmane görülmeye teşne vaziyette.
Neden?
Çünkü bölgede, bir Çin-Tayvan sıcak savaşı öngörülüyor.
Başka?
Sonbahar'da, adına artık Maymun Çiçeği mi dersiniz yoksa Ayı gözü mü/Sırtlan sarmaşığı mı yahut da yeniden hortlayan Kovid-19'un yeni bir varyantı mı; ne derseniz deyin; dünyada kapanmayı tekrar gerektirecek veya dayatacak yeni bir sürecin başlaması çok muhtemel görünüyor.
Bu da olursa,
Zaten, hemen her ekonomik kalemde kriz yaşayan dünyanın ahvalini düşünmek bile istemiyorum.
"İyi tamam da; bundan bize ne! Bir tarafta binlerce kilometre ötedeki Amerika, diğer tarafta dünyanın öte ucundaki Çin; birbirlerini yesinler" diyorsanız, emin olun ki çok yanılırsınız.
O iş öyle değil işte…
Arkadaşlar bakın,
Ticaret Bakanlığı'nın her ay hazırladığı Dış Ticaret Verileri var.
Haziran-2022'den, birkaç veri paylaşacağım.
Türkiye, aylık bazda en çok ithalatını, 5 milyar dolarla Rusya'dan yapmış.
Ki, rutin şekilde doğalgaz alımı yaptığımız ve petrol ithalatımızı da yüksek miktarlarda bu ülkeden sağladığımız için gayet normal diyebiliriz.
Peki ikinci sırada hangi ülke var?
3,66 milyar dolarla Çin var tabi ki…
Hatta Çin'den yaptığımız ithalat, Mayıs ayına göre Haziran'da yüzde 28 artmış.
Ne alıyoruz Çin'den?
Sanayi kuruluşlarımızın işleyip mamul madde/ürün haline getirip ihraç ettiği ara mal yani hammadde.
Şimdi bir de, Haziran-2022 verilerinden ithalat kalemlerimize bakalım.
İthalatımızın sadece yüzde 8'i tüketim malları,
Yüzde 10'u Yatırım(sermaye) malları,
Yüzde 82'si ise Hammade (Ara mal).
Rusya ve Çin'den sonra ithalat yaptığımız ilk beş ülkenin diğer üçünün de; sırasıyla Almanya/İtalya ve Amerika olduğunu düşünürsek; sizce, ithalatımızın yüzde 82'sini oluşturan hammadde/ara mal alımını bu ülkelerin hangisinden yapıyor olabiliriz!.
Tabi ki Çin'den...
"Çin'de kriz çıkarsa çıksın; ne güzel, ithalatımız azalır ve bu sayede dış ticaret açığımız da düşer" mi diyorsunuz yoksa!
Bence sakın demeyin.
Çünkü ne olacağını söyleyeyim;
Hammadde/Ara Mal alınmazsa sanayi/fabrikalar çalışmaz veya yavaşlar,
Sanayi yavaşlarsa üretim düşer,
Üretim düşerse ne ihraç edeceksin!
Dolayısıyla ihracat da düşer,
İhracat düşerse döviz gelmez,
Döviz olmazsa döviz darboğazı olur.
Bu da kamunun, döviz yükümlülüklerini yerine getirmesinde sorunlara yol açar.
Uzatmayayım,
Zincirleme etkiye sebep olur ve emin olun; ekonomiyi felç eder!..
Bu arada, Çin'e ve Rusya'ya, öyle kayda değer bir ihracat filan yaptığımız da yok ha; bunu da söylemeden geçmeyeceğim!
İhracatımızın ilk beş ülkesi, en çoktan en aza; Almanya, Amerika, Irak, İngiltere ve İtalya…
Çin ve Rusya ilk beşte bile değil,
Yani ihracatımız 1 milyar dolara bile ulaşmıyor.
Sonuç:
Arkadaşlar,
Dünya büyük bir ekonomik buhranın içinde.
Buhranın eşiğinde demiyorum; dikkatinizi çekerim, içinde diyorum!
Kriz, sarmala ve kısır döngüye dönüşmek üzere…
Gelişmiş ekonomiler, enflasyon önleyici önlemleri en şiddetli şekilde almalarına rağmen,
Her türlü ekonomik/finansal enstrümanı çekinmeden kullanıyor olmalarına rağmen,
Hatta bu gelişmiş ülkeler, resesyon tehlikesiyle yüz yüze bile kalmışken; enflasyon denen canavarı durduramıyorlar.
Bu ne demektir? Bunun sonucu nereye varır?
Felakettir/Kıtlıktır/Kusursuz Krizdir.
Hele de, ülkemiz de dahil; gelişmekte olan ve ekonomisi oldukça kırılgan olan ülke ekonomileri için iflas riskidir/ödeme güçlüğüdür/temerrüt tehlikesidir.
Döviz baskısı altına girmeleridir.
Hiperenflasyondur,
Baş edilemeyen bütçe açıkları ve ödeme güçlükleridir.
Arkadaşlar,
Lütfen başınızı kaldırın ve bir görün.
Macaristan/Arnavutluk/Bulgaristan/Makedonya/Hollanda'da pek çok sektör sıkıntıda ve bazılarında halk, sokaklara dökülüyor veya isyan noktasında.
İtalya'da/Letonya'da/İngiltere'de başbakanlar istifa etti.
Sri Lanka battı,
Lübnan iflasını ilan etti.
Pakistan/Mısır/Arjantin/Brezilya temerrüt halini açıkladı-açıklayacak durumda…
Öyle bir kış geliyor ki;
The Economist/Time/Der Spigel gibi küresel ekonomiye yön veren dergilerde "Black Winter" başlıklı makaleler yazılır hale geldi.
Hatta bu tabiri gelişmiş ülkeler için kullanmaları da cabası…
Gelişmiş ülkeler için böyle söylenebilecek kadar vahim bir tablo var ise; gelişmekte olan/kırılgan ekonomiye sahip ve özellikle, petrol ve doğalgazda dışa bağımlı olan ülkelerin halini varın siz düşünün.
Demem odur ki;
Gelişmekte olan pek çok ülke döviz kriziyle karşı karşıya.
Maalesef bu ülkelerde sermaye kontrolleri ve hatta sabit kur politikaları çok muhtemel bir durum olarak karşımızda duruyor.
Bu ülkelerde durum öyle bir hal alabilir ki; efektif kurla, piyasada (mesela Tahtakale'de, mesela Kapalıçarşı'da…) yaşanan kur arasında ciddi farklar oluşabilir.
Ve hele bir de, mudiler endişeye kapılarak/panik ve ürküntüyle döviz mevduatlarını çekmek için bankalara koşarsa; bankalar bunu nasıl karşılayacak!
Kaydî para, keş olarak nasıl ödenecek!
İşte o zaman, devletler duruma el koyup mevduat kontrolüne gidebilir ve "döviz cinsinden mevduat sahiplerinin hesapları şu kadar süre dondurulmuştur veya bilmem şu kadar miktardan fazla döviz çekemezler" denebilir.
Asla temenni etmediğim ve olmamasını en içten dilediğim bir durumdur.
Ama bu tehlike ve risk var mı?
Maalesef var!
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Leman Serengil
Ahmet K.
Murat Kulaksızoğlu
Bulgurlu Hacı
Erdem T.
Kemal Büyük
Oğuz M.
Ömer Tufan
Ömer
Yiğit