Bor/Petrol ve diğer nadir elementlerle ilgili şehir efsaneleri!
15 yaşımdan beri ticaret ve siyasetin içindeyim.
Belki biraz da yapım gereği hep aktif olmayı tercih ettim.
Daha 20'li yaşlara girmeden dönemin siyasileriyle teşrik-i mesaim oldu ve kapalı kapılar ardında konuşulan pek çok şeye bile vakıf oldum.
1980 Darbesi sonrası siyasetin yeniden oluşumunda ve siyasi partilerin kurulması esnasında, siyasi yasaklı olmayan başat aktörlerle oturdum-kalktım ve süreçlere dahil oldum.
Demem o ki;
Hayatın olağan akışında, tabanla da tavanla da/halkla da yöneticilerle de iç içe olmuş biriyim.
Kendimi bildim bileli bu ülkede şehir efsaneleri var.
Daha çocukken duyduğum bu fantastik iddia ve ütopik ithamlar hala gündeme geliyor ve hatta artık kimin işine yarıyorsa, zaman zaman bir anda yeniden konuşulmaya başlanıyor.
Mesela nedir?
"Türkiye bir petrol gölünün üstünde ama çıkarttırmıyorlar",
"Boğazlarda dünyanın en stratejik bilmem ne elementi var ama yabancılar bunu bize çaktırmadan çıkartıp götürüyorlar",
"Dünyanın en kaliteli kromu bizde ama işletme tesisi kurdurmuyorlar ve ham cevher olarak alıp, mamul madde olarak birkaç katına, geri bize çakıyorlar",
"Dünya bor rezervinin tamamına yakını Türkiye'dedir ama bizim kullanmamıza izin vermiyorlar"…
Yani?
Yani biz malız ve malımızın varlığını da/değerini de/malına sahip çıkmasını da/malı çıkartmasını da bilmiyoruz demek, öyle mi!
Öyle öyle…
Varsa yoksa dış güçler!
Kimse yanlış anlamasın,
Bu "diş güçler teranesini" herhangi bir siyasi görüşü hedef alarak kullandığımı düşünmeyin.
Tüm siyaseti/herkesi/hepimizi hedef alarak söylüyorum.
Bu coğrafyada son 250 yıldır başarısızlığın hazır bir gerekçesi var;
Dış Güçler…
Eskilerin tabiriyle Efkâr-ı Frenk…
Eniğimizden cücüğümüze,
Küçüğümüzden büyüğümüze,
En cahilimizden en okumuşumuza,
En yetkisizimizden en yetkilimize kadar dilimize pelesenk olmuş ve ağzımızda sakız eylediğimiz ama aksini yaratmak/yapmak ve başarmak için kılımızı dahi kıpırdatmadığımız mutlak/adeta Tanrısal/yenilmez bir kudret var;
Dış güçler!
Öyle ki; bu dış güçler iki el/iki ayak/iki göz/iki kulaklı değil,
Bunlar sanki, özel yaratılmış/Türkiye ve Müslümanlara dış güç olmak için Tanrıları tarafından özenle seçilmiş, insanımsı ama insanüstü güçler!
Arkadaşlar,
Sen çalışmaz yatarsan,
Sen Ağustos Böceği gibi sadece ötersen,
Sen sadece lafla peynir gemisi yürütmeye çalışırsan,
Sen oturduğun coğrafyaya evinin bahçesi kadar bile önem vermezsen,
Sen ilimden-bilimden/eğitimden-öğretimden uzak kalırsan,
Ve bir de maharetmiş gibi "cehalet özgürlükmüş be arkadaş" gibi sözlerle cehaletin dibine vurursan; dibini de kazarlar ve dibin dibindeki madenini de bozarlar!
Sen de sadece, hamaset/fantastik hikaye ve dış güç teranesi yapmaya devam edersin!
Muhalefet iktidarı eleştiriyor; "dış güçlerin maşası oldun" diye,
İktidar muhalefete laf sokuyor; "dış güçlerle iktidarı yıkmak istiyorsun" diye!
Bir kesim "ışık doğudan gelir" diyor,
Bir kesim "Batı medeniyeti" diye sesleniyor!
Karpuz gibi ikiye ve ne ikisi; dörde-beşe-altıya yarılmışız, umurumuzda bile değil!
Ama iş lafa gelince; mangalda kül bırakmıyor ve "Amerika/İngiltere/Almanya/Rusya gibi büyük güçler bizim iyiliğimizi ister mi hiç" diye, sabahlara kadar allame-i cihan kesiliyoruz.
Adama sormazlar mı,
"Dış Güç-Dış Güç" diyeceğine, adam ol da; sen birilerine dış güç olsana,
Madem, ülkende yerin altı maden dolu/petrol dolu/gaz dolu/nadir element dolu; adam oldun çıkarttın da, kafana vuran mı oldu!
Şimdi bunu dedim ya,
Hemen başlar;
"…öyle deme,
filanca tarihte ölen mühendislerimizi,
falanca zamanda düşen uçağımızı,
feşmekanca olayda yok olan bilim insanlarımızı görmedin mi…"
Diyelim ki öyle,
Velev ki öyle olsun,
Adam olaydın da yaptırmayaydın, engel olaydın ve bunları yapanlar dediklerine yapacak fırsatı vermeseydin!
Ama susmak yok devam eder;
"…öyle diyorsun ama,
Filanca şehirde en kalitelisinden petrol çıktı fakat sonra ağzını betonla kapattılar, gittiler,
Falanca dağda altın varmış ama krom çıkartıyoruz diye bizi kandırıp, gizlice ülkelerine götürüyorlar,
Feşmekanca mağarada çıkan tonlarca define dış güçler tarafından alındı ve götürüldü…"
Buna borla ilgili şehir efsanesini de ekleyebiliriz.
Çünkü bugün Çevre Mühendisleri Odası'nın mesaj olarak paylaşılan bir değerlendirmesini gördüm.
Bu yazıyı da onun üzerine yazdım.
Değerlendirmelerini zemmetmiyorum ama arkadaşlar öyle uçuk-kaçık ve olağanüstü senaryolara girmeye hiç gerek yok.
Yani Türkiye boru kullandı da başına vuran mı oldu!
Tamam değerli ve önemli bir maden,
Tamam, ülkemiz çok büyük rezerve sahip ama öyle olağandışı/ütopik komplo teorilerine de bence hiç gerek yok!
Eğer öyleyse -ki ben zerre ihtimal vermedim/vermiyorum- bu ne demek biliyor musunuz?
Biz, hiçbir şeyden haberi olmayan/saf/safdil ve öyle bir zavallılarız ki; ayakta uyutuluyoruz!
Yani, dibimizi kazsalar, evimiz yıkılınca haberimiz olacak!
Geçin kardeşim bunları, geçin…
Sen önce, "Bende yoksa komşumda da olmasın,
Bende olmuyorsa kimsede olmasın,
Ben fakirsem, herkes de fakir olsun" zihniyetini bir değiştir.
Sen önce, nadir elementin ne anlama geldiğini/nasıl çıkartıldığını/nasıl işlendiğini ve nasıl hakimiyet unsuru haline geldiğini bir öğren!
Sen önce, "çok iş/ çok çalışmak, az laf/az konuşmak" diye bir prensip oluştur!
Sen önce, millileştirdiğin komplekslerden bir sıyrıl,
Sen önce, hızlı ve bir anda zengin olma hevesinden uzaklaş,
Sen önce, adam gibi millileş, Müslüman gibi dinileş,
Sen önce, karanlığa söveceğine, ayağa kalkıp bir mum yak,
Sen önce, kendini doğru analiz et ve cin olmadan adam çarpmayı terk et!
İşte o zaman,
Yapmaman gerekenleri terk edip, yapman gerekenleri birazcık olsun yaptıktan ve hatta yapmaya başladıktan sonra laf et/söz et/konuş ve o zaman bir engelle karılaşıyorsan bana gel ve bu söylediklerimi en ağır şekilde iade et!
Vay efendim, uçarmışız/kaçarmışız/bizi tutamazlarmış da, birileri/gizli güçler/Batının gizemli elleri bizi engelliyormuş, eteğimizden çekiyormuş,
Yok efendim, bizim gelişmemizi istemiyorlarmış,
Aman efendim, bizim küresel güç olmamamız için her şeyi yapıyorlarmış!
Arkadaşlar,
Bunlar kehanet değil,
bin yıl önce böyleydi, şimdi de böyle ve dünya var oldukça da böyle devam edecek.
Osmanlı'nın güçlü dönemlerinde, bugün dış güç diye kıvrandıklarınız Osmanlı'ya dış güç olabiliyor mu idi,
Veya o devrin Osmanlıları "dış güçler"e sığınıp; ümitsiz/çalışmasız ve "kaderimiz böyleymiş" diye devrilip yatıyorlar mı idi,
Geriye gitmeye gerek yok,
Atatürk,
Bugün "dış güç/Yabancılar/Elin oğulları" denilenleri her şeye/her türlü imkansızlığa; yokluğa/sefalete/kıtlığa rağmen hiçbir mazerete sığınmadan "Geldikleri gibi gidecekler!" diyerek defetmedi mi,
Hastalıklı/bitmiş ve artık yok denen bu coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti Devletini ilan etmedi mi!
Bir şey söyleyeyim mi,
Bizim şu halimizi gören elin oğlunun bir şey yapmasına hiç gerek yok zaten,
Geri kalmakta/geri kalmışlıkta biz bize yetiyoruz,
Dış güce filan ne hacet,
Birbirimizi yiyoruz,
Yerin üstünü sanki hallettik de,
Toprağın üstünü/görünen kısmını ektik/biçtik ve ürüne çevirdik de; tek eksiğimiz toprağın altı/yeraltı zenginliklerimiz kaldı; öyle mi!
Güldürmeyin beni…
Biz neye benziyoruz biliyor musunuz?
Sürekli şiir okuyan ama şiirin içeriğinden zerre nasiplenemeyen avare filozofa,
Sürekli roman okuyan/film-dizi izleyen ve orada anlatılanı gerçek sanan hayalpereste,
Ve hatta yel değirmenlerini düşmanlaştıran ve onlarla kutsal bir savaşa girişen Don Kişot'a,
Kimimiz ise, Don Kişot'un "kutsal" dediği ama ahmaklıktan öte gitmeyen eylemine inanan, Sanço Panço'ya benziyoruz!
Sonuç:
Denk geldikçe dinlerim,
Ama şiirsel hamaseti bilmem.
O nedenle de içeriğini dikkate vererek, içinde bulunduğumuz hali ve halet-i ruhiyeyi çok güzel anlattığı için size Mehmet Akif'ten bir kesit sunacağım.
Gerisi laf,
Gerisi bahane,
Bahanelerimiz şahane!
"Ey dipdiri meyyit(ölü), iki el bir baş içindir.
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Karşında ziyâ(ışık) yoksa, sağından ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: "Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!.."
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl(düşünülen) ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
"İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!" deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma…"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Belki biraz da yapım gereği hep aktif olmayı tercih ettim.
Daha 20'li yaşlara girmeden dönemin siyasileriyle teşrik-i mesaim oldu ve kapalı kapılar ardında konuşulan pek çok şeye bile vakıf oldum.
1980 Darbesi sonrası siyasetin yeniden oluşumunda ve siyasi partilerin kurulması esnasında, siyasi yasaklı olmayan başat aktörlerle oturdum-kalktım ve süreçlere dahil oldum.
Demem o ki;
Hayatın olağan akışında, tabanla da tavanla da/halkla da yöneticilerle de iç içe olmuş biriyim.
Kendimi bildim bileli bu ülkede şehir efsaneleri var.
Daha çocukken duyduğum bu fantastik iddia ve ütopik ithamlar hala gündeme geliyor ve hatta artık kimin işine yarıyorsa, zaman zaman bir anda yeniden konuşulmaya başlanıyor.
Mesela nedir?
"Türkiye bir petrol gölünün üstünde ama çıkarttırmıyorlar",
"Boğazlarda dünyanın en stratejik bilmem ne elementi var ama yabancılar bunu bize çaktırmadan çıkartıp götürüyorlar",
"Dünyanın en kaliteli kromu bizde ama işletme tesisi kurdurmuyorlar ve ham cevher olarak alıp, mamul madde olarak birkaç katına, geri bize çakıyorlar",
"Dünya bor rezervinin tamamına yakını Türkiye'dedir ama bizim kullanmamıza izin vermiyorlar"…
Yani?
Yani biz malız ve malımızın varlığını da/değerini de/malına sahip çıkmasını da/malı çıkartmasını da bilmiyoruz demek, öyle mi!
Öyle öyle…
Varsa yoksa dış güçler!
Kimse yanlış anlamasın,
Bu "diş güçler teranesini" herhangi bir siyasi görüşü hedef alarak kullandığımı düşünmeyin.
Tüm siyaseti/herkesi/hepimizi hedef alarak söylüyorum.
Bu coğrafyada son 250 yıldır başarısızlığın hazır bir gerekçesi var;
Dış Güçler…
Eskilerin tabiriyle Efkâr-ı Frenk…
Eniğimizden cücüğümüze,
Küçüğümüzden büyüğümüze,
En cahilimizden en okumuşumuza,
En yetkisizimizden en yetkilimize kadar dilimize pelesenk olmuş ve ağzımızda sakız eylediğimiz ama aksini yaratmak/yapmak ve başarmak için kılımızı dahi kıpırdatmadığımız mutlak/adeta Tanrısal/yenilmez bir kudret var;
Dış güçler!
Öyle ki; bu dış güçler iki el/iki ayak/iki göz/iki kulaklı değil,
Bunlar sanki, özel yaratılmış/Türkiye ve Müslümanlara dış güç olmak için Tanrıları tarafından özenle seçilmiş, insanımsı ama insanüstü güçler!
Arkadaşlar,
Sen çalışmaz yatarsan,
Sen Ağustos Böceği gibi sadece ötersen,
Sen sadece lafla peynir gemisi yürütmeye çalışırsan,
Sen oturduğun coğrafyaya evinin bahçesi kadar bile önem vermezsen,
Sen ilimden-bilimden/eğitimden-öğretimden uzak kalırsan,
Ve bir de maharetmiş gibi "cehalet özgürlükmüş be arkadaş" gibi sözlerle cehaletin dibine vurursan; dibini de kazarlar ve dibin dibindeki madenini de bozarlar!
Sen de sadece, hamaset/fantastik hikaye ve dış güç teranesi yapmaya devam edersin!
Muhalefet iktidarı eleştiriyor; "dış güçlerin maşası oldun" diye,
İktidar muhalefete laf sokuyor; "dış güçlerle iktidarı yıkmak istiyorsun" diye!
Bir kesim "ışık doğudan gelir" diyor,
Bir kesim "Batı medeniyeti" diye sesleniyor!
Karpuz gibi ikiye ve ne ikisi; dörde-beşe-altıya yarılmışız, umurumuzda bile değil!
Ama iş lafa gelince; mangalda kül bırakmıyor ve "Amerika/İngiltere/Almanya/Rusya gibi büyük güçler bizim iyiliğimizi ister mi hiç" diye, sabahlara kadar allame-i cihan kesiliyoruz.
Adama sormazlar mı,
"Dış Güç-Dış Güç" diyeceğine, adam ol da; sen birilerine dış güç olsana,
Madem, ülkende yerin altı maden dolu/petrol dolu/gaz dolu/nadir element dolu; adam oldun çıkarttın da, kafana vuran mı oldu!
Şimdi bunu dedim ya,
Hemen başlar;
"…öyle deme,
filanca tarihte ölen mühendislerimizi,
falanca zamanda düşen uçağımızı,
feşmekanca olayda yok olan bilim insanlarımızı görmedin mi…"
Diyelim ki öyle,
Velev ki öyle olsun,
Adam olaydın da yaptırmayaydın, engel olaydın ve bunları yapanlar dediklerine yapacak fırsatı vermeseydin!
Ama susmak yok devam eder;
"…öyle diyorsun ama,
Filanca şehirde en kalitelisinden petrol çıktı fakat sonra ağzını betonla kapattılar, gittiler,
Falanca dağda altın varmış ama krom çıkartıyoruz diye bizi kandırıp, gizlice ülkelerine götürüyorlar,
Feşmekanca mağarada çıkan tonlarca define dış güçler tarafından alındı ve götürüldü…"
Buna borla ilgili şehir efsanesini de ekleyebiliriz.
Çünkü bugün Çevre Mühendisleri Odası'nın mesaj olarak paylaşılan bir değerlendirmesini gördüm.
Bu yazıyı da onun üzerine yazdım.
Değerlendirmelerini zemmetmiyorum ama arkadaşlar öyle uçuk-kaçık ve olağanüstü senaryolara girmeye hiç gerek yok.
Yani Türkiye boru kullandı da başına vuran mı oldu!
Tamam değerli ve önemli bir maden,
Tamam, ülkemiz çok büyük rezerve sahip ama öyle olağandışı/ütopik komplo teorilerine de bence hiç gerek yok!
Eğer öyleyse -ki ben zerre ihtimal vermedim/vermiyorum- bu ne demek biliyor musunuz?
Biz, hiçbir şeyden haberi olmayan/saf/safdil ve öyle bir zavallılarız ki; ayakta uyutuluyoruz!
Yani, dibimizi kazsalar, evimiz yıkılınca haberimiz olacak!
Geçin kardeşim bunları, geçin…
Sen önce, "Bende yoksa komşumda da olmasın,
Bende olmuyorsa kimsede olmasın,
Ben fakirsem, herkes de fakir olsun" zihniyetini bir değiştir.
Sen önce, nadir elementin ne anlama geldiğini/nasıl çıkartıldığını/nasıl işlendiğini ve nasıl hakimiyet unsuru haline geldiğini bir öğren!
Sen önce, "çok iş/ çok çalışmak, az laf/az konuşmak" diye bir prensip oluştur!
Sen önce, millileştirdiğin komplekslerden bir sıyrıl,
Sen önce, hızlı ve bir anda zengin olma hevesinden uzaklaş,
Sen önce, adam gibi millileş, Müslüman gibi dinileş,
Sen önce, karanlığa söveceğine, ayağa kalkıp bir mum yak,
Sen önce, kendini doğru analiz et ve cin olmadan adam çarpmayı terk et!
İşte o zaman,
Yapmaman gerekenleri terk edip, yapman gerekenleri birazcık olsun yaptıktan ve hatta yapmaya başladıktan sonra laf et/söz et/konuş ve o zaman bir engelle karılaşıyorsan bana gel ve bu söylediklerimi en ağır şekilde iade et!
Vay efendim, uçarmışız/kaçarmışız/bizi tutamazlarmış da, birileri/gizli güçler/Batının gizemli elleri bizi engelliyormuş, eteğimizden çekiyormuş,
Yok efendim, bizim gelişmemizi istemiyorlarmış,
Aman efendim, bizim küresel güç olmamamız için her şeyi yapıyorlarmış!
Arkadaşlar,
Bunlar kehanet değil,
bin yıl önce böyleydi, şimdi de böyle ve dünya var oldukça da böyle devam edecek.
Osmanlı'nın güçlü dönemlerinde, bugün dış güç diye kıvrandıklarınız Osmanlı'ya dış güç olabiliyor mu idi,
Veya o devrin Osmanlıları "dış güçler"e sığınıp; ümitsiz/çalışmasız ve "kaderimiz böyleymiş" diye devrilip yatıyorlar mı idi,
Geriye gitmeye gerek yok,
Atatürk,
Bugün "dış güç/Yabancılar/Elin oğulları" denilenleri her şeye/her türlü imkansızlığa; yokluğa/sefalete/kıtlığa rağmen hiçbir mazerete sığınmadan "Geldikleri gibi gidecekler!" diyerek defetmedi mi,
Hastalıklı/bitmiş ve artık yok denen bu coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti Devletini ilan etmedi mi!
Bir şey söyleyeyim mi,
Bizim şu halimizi gören elin oğlunun bir şey yapmasına hiç gerek yok zaten,
Geri kalmakta/geri kalmışlıkta biz bize yetiyoruz,
Dış güce filan ne hacet,
Birbirimizi yiyoruz,
Yerin üstünü sanki hallettik de,
Toprağın üstünü/görünen kısmını ektik/biçtik ve ürüne çevirdik de; tek eksiğimiz toprağın altı/yeraltı zenginliklerimiz kaldı; öyle mi!
Güldürmeyin beni…
Biz neye benziyoruz biliyor musunuz?
Sürekli şiir okuyan ama şiirin içeriğinden zerre nasiplenemeyen avare filozofa,
Sürekli roman okuyan/film-dizi izleyen ve orada anlatılanı gerçek sanan hayalpereste,
Ve hatta yel değirmenlerini düşmanlaştıran ve onlarla kutsal bir savaşa girişen Don Kişot'a,
Kimimiz ise, Don Kişot'un "kutsal" dediği ama ahmaklıktan öte gitmeyen eylemine inanan, Sanço Panço'ya benziyoruz!
Sonuç:
Denk geldikçe dinlerim,
Ama şiirsel hamaseti bilmem.
O nedenle de içeriğini dikkate vererek, içinde bulunduğumuz hali ve halet-i ruhiyeyi çok güzel anlattığı için size Mehmet Akif'ten bir kesit sunacağım.
Gerisi laf,
Gerisi bahane,
Bahanelerimiz şahane!
"Ey dipdiri meyyit(ölü), iki el bir baş içindir.
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Karşında ziyâ(ışık) yoksa, sağından ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: "Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!.."
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl(düşünülen) ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
"İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!" deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma…"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
cx mahmut
Fethiye cetinkaya
Bulgurlu
Hakan Sevim
Mutlu A.
Hasan Oltacı
D.
Mehmet Kara
Mehmet K.
Kemal Budaklı