Bir Portre’nin konuğu; 'Basın'
Merhaba sevgili Ogün gazetesi okurları, yeni bir haftada daha sizlerle olmanın mutluluğu ile bu haftaki “Bir Portre”mize başlıyoruz. Bu hafta sizlere özellikle son günlerde basın ve tv'ler de bolca tartışılan bir konuyu; tutuklanan gazetecileri, dolayısıyla da basının bugün ki halini portremizde işleyeceğim.
Özellikle son günlerde Ergenekon davası içinde tutuklanan gazeteciler ile ilgili kamuoyu ve AB’den gelen sesleri duyunca, bende dayanamayıp genel anlamda, bugünkü basının halini değerlendireyim dedim.
Tabi bu konuda her gün, her yerde sayfalar dolusu yazılar yazılıp, tartışmalar yapılıyor. Sonuç olarak ise yapılan değerlendirmelerin büyük bir bölümü, Ak Parti hükümetinin gazeteciler konusunda bir sindirme harekâtına girdiği şeklinde gözlemleniyor. Peki, bu sonuç doğru mu? Bence hayır, zira olayı çok geniş açıdan ele aldığımızda esas konunun, Ergenekon davasından kaynaklandığı tespit ediliyor.
Şimdi bana yağcılık yapıyorsun diyenlere baştan cevabım; “Bu benim düşüncem ve defalarca da yazdığım gibi, ben kimsenin kalemi değilim, kendi doğrularımdan başka bir şeyi de kimse yazdıramaz bana. Bu yüzden meseleyi gerçekleriyle ele aldığımızda ki doğru da bu şekildedir”
Ortada güzel ülkemizde yıllardır oynanan bir derin devlet oyununun aktörleri “Ergenekon” davası ile su yüzüne çıkmıştır. Binlerce gerçek dururken, şimdi çıkıp, bu insanlar suçsuz demek kimin haddine?
Nereden biliyorsunuz onların gerçekten suçsuz olduğunu?
Suçsuzlar ise neden mahkemelerde yargılanıyorlar?
Hadi polis onları zorla suçlu yaptı, hadi savcılar bu oyunun parçası oldu, peki yargıçlar, onlarda mı taraf?
Bir Ak Parti hükümeti bu kadar mı aciz ki, Ergenekon’dan medet umuyor?
Bu derin devlet olayı sadece Ak Parti’yi mi vurdu?
Geçmişe bir göz atın lütfen, Demirel başta olmak üzere Baykal’lar, Ecevit’ler, Erbakan’lar ve Türkeş bile gözaltına alınıp, tüm siyasi gelecekleri ipotek altına alınmamış mıydı?
Ergenekon ihtilaller ile başlayan süreçlerin devamı değimli?
Derseniz ki, tamam bir derin devlet ve demokrasi dışı bir oluşum var. Kabul ama yargılama uzun sürüyor ve buda adaletsizliği getiriyor. Bu davada yargılanan insanların hepsi mi suçlu? Hayır, tabi ki değil, ama kim bu işin içinde, kim değil buna mahkemeler karar verecek ve bu karar geciktikçe “Geciken adalet adalet değil” felsefesinden bakarak, bir an önce sonuçlanmalı ve suçsuz insanlar dışarıda olmalı, buna tamamen katılıyorum.
Buna sadece ben değil ki, Başbakan da katılıyor. Hemen şu sözü duyuyorum bu anda da,
Başbakan madem katılıyor gerekeni yapsın?
Nasıl Başbakan mı oturup karar verecek buna, Başbakan hâkim, yargıç mı?
Mahkemeler bağımsız değil mi?
O zaman yargı reformunu tüm gerekleriyle hemen yapalım. Peki, bunun için muhalefet ne yapıyor?
Sadece Ergenekon’u nerede ise savunur hale gelmekten başka? Bu konuda getirdikleri bir çözüm yolu yada bir teklif varda ben mi bilmiyorum?
Benim yaşım itibarı ile çok iyi hatırlıyorum, çoğunuz hatırlamasa da, bir zamanlar Adapazarı Tem yolu nerede ise Bermuda şeytan üçgeni gibi idi. Buralarda gün geçmezdi ki tanınmış biri öldürülmüş bulunmasın. Artık herkes biliyordu ki! Bir şeyler oluyor ama kimse korkusundan konuşamıyordu. Yapmayın dostlarım hepimiz uzaktan yakından bu ülkede bir derin devletin varlığını kabul etmiştik ve böyle bir hadise yaşandığında hemen o bileti kesileni derin devlet halletti diyorduk. Belki öldürülen insanlar suçlu idi. Bunu savunmuyorum ama buna kim karar vermeli idi, yargı mı yoksa bunu kendine görev edinmiş birilerimi?
Yargı yok, yargılama yok karar verildi infaz…
Lütfen hepimiz şapkamızı önümüze koyalım ve diyelim ki, Ergenekon kesinlikle aydınlatılsın ve artık bu ülkede kimse yargısız infaz edilemesin. Demokrasi tam işlesin ve artık hiçbir güç vatandaşımızdan daha üstün olmasın, kısaca tam demokrasi işlesin ülkemizde. Bunun içinde gazeteciler varsa onlarda ayıklansın tabi ki, yok onlar bu işin içinde değilse, yargı ayıklasın ve temizlensinler. Ancak bunun için kimse çıkıp, efendim gazeteciler tutuklandı vay vay demesin.
Ben de kendimce âcizane bir yazarım o insanları korumak ve kollamak benimde meslektaş olarak görevim ancak ben önce bir insanım. Taksimde yürüyüşe çıkıp, tutuklanan gazeteciler için yürümek yerine neden yıllardır haksız yere geciken adaletten mağdur olanlar için yürümüyoruz? Sesi hiç çıkmayanlar meslektaşlarına dokununca cengâver oluyorsa, sokaktaki vatandaş sormaz mı? Sizler gazetecisiniz doğrular için koşan insanlarsınız kamuoyu oluşturuyorsunuz “Peki neden bu güne kadar esas benim için yapmanız gerekende sustunuz da şimdi meslektaşlarınız için yırtınıyorsunuz?” demez mi? Demek ki bu güne kadar hiç birimiz görevimizi yerine getirmemişiz, şimdi arkadaşlarımıza dokununca ortalığa çıkıp, belki bize de sıra gelir diye korkup yırtınıyoruz. Gerçek bu değil ama inanın sokaktaki vatandaş böyle düşünüyor.
Kısaca bir de bugünkü basınımızın haline değinip, portremizi bitireceğim.
Bugün maalesef basının durumu içler acısı, ikiye bölünmüş bir basın var. Hükümet yanlısı ve muhalif basın. Bir bölümü hükümeti devamlı överken, diğer bölümü de, sürekli yapılan birçok başarıyı görmezden gelip, eleştiriyor.
Doğrusu bu mu?
Bu mu Türk basını?
Hayır, hepimiz üstümüze düşeni yapmalı ve adil olmalıyız. Gereğinde eleştirelim, gerektiğinde takdir edelim. İnanın ülkemizde o gün her şey çok daha iyi olacaktır. Yok, benim işim eleştirmek dersek de olmaz, yok ben hükümeti hep savunmalıyım dersek de o da olmaz.
Kısaca şahsiyetli düzgün bir basına ihtiyacımız var. Her gün daha çok demokrasi isteyen halkımız, basına çok iş düştüğünü ancak bugün mevcut hali ile basına güvenmediğini söylüyor sokakta. Bizler hala bildiğimizi okumaya devam mı edeceğiz? İnanın böyle devam edersek, bir gün basın da kalmayacak, okur da.
Önce kendimizi yargılayalım ve düzeltelim ki; sonra dönüp kurum ve kişileri yargılarken, bize önce kendinize bakın demesinler.
Son olarak basın adı altında önüne gelenin internet sitelerinde yazılar yazıp, nasılsa daha tam oturmuş bir internet haberciliği kanunu yok, diyerek ahkâm, yalan yanlış, insanları aşağılayan, iftira dolu haberler yapabilmelerinin de yolu kesilmelidir. Bunun için yeni meclise görev düşmektedir. Mutlaka internet gazeteciliği bir kanun ve kurallara bağlanıp, hesap verebilmeli. Bizler yazdığımız her yazının, yaptığımız her haberin hesabını veriyoruz. Gazetemiz çıktığı gün, basın savcılığına teslim ediliyor ve inceleniyoruz.
Peki, nerede ise on binleri bulan kontrolsüz istediği gibi yazı yazıp, çizen, internet siteleri, kime hesap veriyor? Bu konuda mutlaka yasal düzenlemeler yapılarak, insan hak ve onuruna saldırı düzeyinde haber yapan bu tarz siteler, mutlaka rapta zapta alınmalıdır. On kişi okusun ama yüz kişi sonunda adına haberciyiz, basınız diyerek ortaya çıkan bu ucubeler, kanun karşısında hesap verebilmelidir. Mutlaka hepsi böyle değildir. Hatta belki çok azı böyledir ama bir kanuna dayanmayan, Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon tarafından tanınmayan, sahipleri yada yazarlarının bile basın ile alakası olmayan devletin savcıları tarafından denetlenmeyen, istediklerini istediği gibi yazıp çizen sorumsuz sitelere de, tıpkı benim gazetem veya diğer gazeteler, TV’ler gibi hesap sorulup, yaptıkları haber, yazılar denetlenmelidir.
Haftaya yeni Bir Portrede buluşmak üzere ve demokrat, güzel, adil, tertemiz bir Türkiye ümidi ile sağlıcakla kalın sevgili okurlarım.
Özellikle son günlerde Ergenekon davası içinde tutuklanan gazeteciler ile ilgili kamuoyu ve AB’den gelen sesleri duyunca, bende dayanamayıp genel anlamda, bugünkü basının halini değerlendireyim dedim.
Tabi bu konuda her gün, her yerde sayfalar dolusu yazılar yazılıp, tartışmalar yapılıyor. Sonuç olarak ise yapılan değerlendirmelerin büyük bir bölümü, Ak Parti hükümetinin gazeteciler konusunda bir sindirme harekâtına girdiği şeklinde gözlemleniyor. Peki, bu sonuç doğru mu? Bence hayır, zira olayı çok geniş açıdan ele aldığımızda esas konunun, Ergenekon davasından kaynaklandığı tespit ediliyor.
Şimdi bana yağcılık yapıyorsun diyenlere baştan cevabım; “Bu benim düşüncem ve defalarca da yazdığım gibi, ben kimsenin kalemi değilim, kendi doğrularımdan başka bir şeyi de kimse yazdıramaz bana. Bu yüzden meseleyi gerçekleriyle ele aldığımızda ki doğru da bu şekildedir”
Ortada güzel ülkemizde yıllardır oynanan bir derin devlet oyununun aktörleri “Ergenekon” davası ile su yüzüne çıkmıştır. Binlerce gerçek dururken, şimdi çıkıp, bu insanlar suçsuz demek kimin haddine?
Nereden biliyorsunuz onların gerçekten suçsuz olduğunu?
Suçsuzlar ise neden mahkemelerde yargılanıyorlar?
Hadi polis onları zorla suçlu yaptı, hadi savcılar bu oyunun parçası oldu, peki yargıçlar, onlarda mı taraf?
Bir Ak Parti hükümeti bu kadar mı aciz ki, Ergenekon’dan medet umuyor?
Bu derin devlet olayı sadece Ak Parti’yi mi vurdu?
Geçmişe bir göz atın lütfen, Demirel başta olmak üzere Baykal’lar, Ecevit’ler, Erbakan’lar ve Türkeş bile gözaltına alınıp, tüm siyasi gelecekleri ipotek altına alınmamış mıydı?
Ergenekon ihtilaller ile başlayan süreçlerin devamı değimli?
Derseniz ki, tamam bir derin devlet ve demokrasi dışı bir oluşum var. Kabul ama yargılama uzun sürüyor ve buda adaletsizliği getiriyor. Bu davada yargılanan insanların hepsi mi suçlu? Hayır, tabi ki değil, ama kim bu işin içinde, kim değil buna mahkemeler karar verecek ve bu karar geciktikçe “Geciken adalet adalet değil” felsefesinden bakarak, bir an önce sonuçlanmalı ve suçsuz insanlar dışarıda olmalı, buna tamamen katılıyorum.
Buna sadece ben değil ki, Başbakan da katılıyor. Hemen şu sözü duyuyorum bu anda da,
Başbakan madem katılıyor gerekeni yapsın?
Nasıl Başbakan mı oturup karar verecek buna, Başbakan hâkim, yargıç mı?
Mahkemeler bağımsız değil mi?
O zaman yargı reformunu tüm gerekleriyle hemen yapalım. Peki, bunun için muhalefet ne yapıyor?
Sadece Ergenekon’u nerede ise savunur hale gelmekten başka? Bu konuda getirdikleri bir çözüm yolu yada bir teklif varda ben mi bilmiyorum?
Benim yaşım itibarı ile çok iyi hatırlıyorum, çoğunuz hatırlamasa da, bir zamanlar Adapazarı Tem yolu nerede ise Bermuda şeytan üçgeni gibi idi. Buralarda gün geçmezdi ki tanınmış biri öldürülmüş bulunmasın. Artık herkes biliyordu ki! Bir şeyler oluyor ama kimse korkusundan konuşamıyordu. Yapmayın dostlarım hepimiz uzaktan yakından bu ülkede bir derin devletin varlığını kabul etmiştik ve böyle bir hadise yaşandığında hemen o bileti kesileni derin devlet halletti diyorduk. Belki öldürülen insanlar suçlu idi. Bunu savunmuyorum ama buna kim karar vermeli idi, yargı mı yoksa bunu kendine görev edinmiş birilerimi?
Yargı yok, yargılama yok karar verildi infaz…
Lütfen hepimiz şapkamızı önümüze koyalım ve diyelim ki, Ergenekon kesinlikle aydınlatılsın ve artık bu ülkede kimse yargısız infaz edilemesin. Demokrasi tam işlesin ve artık hiçbir güç vatandaşımızdan daha üstün olmasın, kısaca tam demokrasi işlesin ülkemizde. Bunun içinde gazeteciler varsa onlarda ayıklansın tabi ki, yok onlar bu işin içinde değilse, yargı ayıklasın ve temizlensinler. Ancak bunun için kimse çıkıp, efendim gazeteciler tutuklandı vay vay demesin.
Ben de kendimce âcizane bir yazarım o insanları korumak ve kollamak benimde meslektaş olarak görevim ancak ben önce bir insanım. Taksimde yürüyüşe çıkıp, tutuklanan gazeteciler için yürümek yerine neden yıllardır haksız yere geciken adaletten mağdur olanlar için yürümüyoruz? Sesi hiç çıkmayanlar meslektaşlarına dokununca cengâver oluyorsa, sokaktaki vatandaş sormaz mı? Sizler gazetecisiniz doğrular için koşan insanlarsınız kamuoyu oluşturuyorsunuz “Peki neden bu güne kadar esas benim için yapmanız gerekende sustunuz da şimdi meslektaşlarınız için yırtınıyorsunuz?” demez mi? Demek ki bu güne kadar hiç birimiz görevimizi yerine getirmemişiz, şimdi arkadaşlarımıza dokununca ortalığa çıkıp, belki bize de sıra gelir diye korkup yırtınıyoruz. Gerçek bu değil ama inanın sokaktaki vatandaş böyle düşünüyor.
Kısaca bir de bugünkü basınımızın haline değinip, portremizi bitireceğim.
Bugün maalesef basının durumu içler acısı, ikiye bölünmüş bir basın var. Hükümet yanlısı ve muhalif basın. Bir bölümü hükümeti devamlı överken, diğer bölümü de, sürekli yapılan birçok başarıyı görmezden gelip, eleştiriyor.
Doğrusu bu mu?
Bu mu Türk basını?
Hayır, hepimiz üstümüze düşeni yapmalı ve adil olmalıyız. Gereğinde eleştirelim, gerektiğinde takdir edelim. İnanın ülkemizde o gün her şey çok daha iyi olacaktır. Yok, benim işim eleştirmek dersek de olmaz, yok ben hükümeti hep savunmalıyım dersek de o da olmaz.
Kısaca şahsiyetli düzgün bir basına ihtiyacımız var. Her gün daha çok demokrasi isteyen halkımız, basına çok iş düştüğünü ancak bugün mevcut hali ile basına güvenmediğini söylüyor sokakta. Bizler hala bildiğimizi okumaya devam mı edeceğiz? İnanın böyle devam edersek, bir gün basın da kalmayacak, okur da.
Önce kendimizi yargılayalım ve düzeltelim ki; sonra dönüp kurum ve kişileri yargılarken, bize önce kendinize bakın demesinler.
Son olarak basın adı altında önüne gelenin internet sitelerinde yazılar yazıp, nasılsa daha tam oturmuş bir internet haberciliği kanunu yok, diyerek ahkâm, yalan yanlış, insanları aşağılayan, iftira dolu haberler yapabilmelerinin de yolu kesilmelidir. Bunun için yeni meclise görev düşmektedir. Mutlaka internet gazeteciliği bir kanun ve kurallara bağlanıp, hesap verebilmeli. Bizler yazdığımız her yazının, yaptığımız her haberin hesabını veriyoruz. Gazetemiz çıktığı gün, basın savcılığına teslim ediliyor ve inceleniyoruz.
Peki, nerede ise on binleri bulan kontrolsüz istediği gibi yazı yazıp, çizen, internet siteleri, kime hesap veriyor? Bu konuda mutlaka yasal düzenlemeler yapılarak, insan hak ve onuruna saldırı düzeyinde haber yapan bu tarz siteler, mutlaka rapta zapta alınmalıdır. On kişi okusun ama yüz kişi sonunda adına haberciyiz, basınız diyerek ortaya çıkan bu ucubeler, kanun karşısında hesap verebilmelidir. Mutlaka hepsi böyle değildir. Hatta belki çok azı böyledir ama bir kanuna dayanmayan, Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon tarafından tanınmayan, sahipleri yada yazarlarının bile basın ile alakası olmayan devletin savcıları tarafından denetlenmeyen, istediklerini istediği gibi yazıp çizen sorumsuz sitelere de, tıpkı benim gazetem veya diğer gazeteler, TV’ler gibi hesap sorulup, yaptıkları haber, yazılar denetlenmelidir.
Haftaya yeni Bir Portrede buluşmak üzere ve demokrat, güzel, adil, tertemiz bir Türkiye ümidi ile sağlıcakla kalın sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.