Devletin bekası milletin bekasıdır
Sultan Abdülhamid'i neredeyse bir despot ve hâşâ diktatör olarak göstermeye çalışanların çoğunluğunun kökü dışarıda iç uzantılar olduğu artık açığa çıkmış durumdadır. Ancak aynı hataların tekerrür etmemesi için tarihten ders almamız icap etmektedir.
Devlet-i Aliyye'nin tarihindeki ilk anayasasının ortaya çıkmasından parlamento tecrübesine, düzenli iktisat ve bütçe uygulamalarından devlet gelirlerinin çoğalmasına, karayolları, demiryolu, tramvay ve telgraf gibi yeniliklerle ulaşımdan iletişime, eğitimden sağlığa tüm devlet kurumlarında Osmanlı tarihinin tüm tarihinden daha yüksek bir yapılanma ve kurumsallaşma Sultan Abdülhamid Hân zamanında ortaya çıktığı halde bu dönemin acımasızca eleştirilmesi nasıl anlaşılmalıdır?
İttihatçı diktatörlüğüne 31 Mart 1909'da gerçekleşen isyan, devleti selamete çıkarmış mıdır? Yoksa devlet tasfiye olurken bu iş İttihatçılar ile sömürgecilere mi yaramıştır?
31 Mart Vak'ası'nın ardında kimlerin olduğu bugün hâlâ tam olarak ortaya çıkartılamamıştır. Çünkü İttihatçılar bütün vesikaları kaçmadan önce imhâ etmişlerdir. İsyanın arkasında Almanya ve İngiltere'nin parmağı olduğu konusunda kuvvetli şüpheler vardır. Çünkü İttihatçıların bir kısmı Alman bir kısmı İngiliz taraftarı idiler. Nitekim Prens Sabahaddin, Derviş Vahdetî, Mizancı Murad İngiliz taraftarı kimseler idi. Sultan Hamid'in tahttan indirilmesi ile dünya Müslümanları güçlü bir koruyucularından mahrum bırakıldılar. Bu da İslâm dünyasının neredeyse tamamını sömürgeleri altında tutan İngiltere, Fransa ve Rusya'ya rahat bir nefes aldırmıştır.
Sultan Abdülhamid Hân'ı halkın nazarında kötü göstermek maksadıyla hâl fetvasında, isyana sebep olmak, masum insanları öldürtmek, din kitaplarını yaktırmak, devlet malını israf etmek gibi gülünç sebepler yaz(dır)ılmıştır.
31 Mart İsyanı'ndan hemen sonra eşitlik özgürlük adalet diye bas bas bağıran İttihatçılar Padişahın bütün yetkilerini elinden alarak Kanun-ı Esasî'de değişiklikler yapmış, Osmanlı Devleti'nin yönetimi demokratik monarşi hâline getirilmiş, ancak İttihatçılar çok kısa bir süre sonra demokrasiyi askıya alarak kendi diktatörlüklerini kurmuş ülkede terör estirmeye başlamışlardı. Osmanlı ülkesi peş peşe savaşlar, toprak kayıpları ile büyük bir felâkete doğru adım adım sürüklendi ve nihayet 9 sene sonra Mondros'u imzalayarak paramparça oldu.
İttihat ve Terakki denilen oluşumun, çeyrek asırlık bir dönemde var olması ve ardından kaybolması onun ipleri dışarıda bir uluslararası proje olduğunu düşündürtmektedir. İttihat ve Terakki, yaptıkları işlerle sadece hem kendi sonlarını hazırlamakla kalmamış koca cihan devletinin de sonunu getirmişlerdir.
Bugün de suret-i Hak'tan görünüp bizden yana olduğunu düşündüğümüz benzeri oluşumların devletimizin bekasını tehlikeye atmasına karşı azami uyanık ve dikkatli olmamız çok önemlidir.
Maneviyatı sağlam bir askerî güce ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır. Bizim üzerimizde hesap yapanlar Türk ordusunun teknik ve maddi gücünü iyi bildikleri halde "manevi" gücünü tam olarak kestirememektedirler. Tarih boyunca yaşamış oldukları acı tecrübeler onları Türk'ün ordusu konusunda şüphe içinde bırakmaktadır.
Dünya, bölge ve ülkemizde yaşananlar 1990'lardan günümüze medeniyetler arası çatışma düşüncesini hayata geçirip küresel egemenliklerini sürdürmek için medeniyetler arasındaki ayrılıkları iyice artırıp, Müslümanlar arasındaki mezhep ayrılıklarını körükleyerek birbirlerini imha etmelerini sağlayıp önümüzdeki yüzyılı kendi düşüncelerine göre biçimlendirmeye çalışıyorlar. Ama unutulmaması gereken bir husus vardır ki; herkesin bir hesabı olduğu gibi Allah'ın da bir hesabı vardır.
Devletimizin bekası ve Türk-İslam medeniyetinin bu çağın gerekleri doğrultusunda yeniden ihyası Hz. Muhammed'e iman eden vatanına ve milletine bağlı herkesin ortak düşüncesi ve hedefi olmalıdır. Bizler Devleti yöneten namuslu ve dürüst idarecilerimize sahip çıkmazsak yarın öbür gün sahip çıkılacak bir vatanımız da kalmaz Allah muhafaza.
Bizler devlette devamlılığın esas olduğuna inanıyoruz. İslam diyarlarının son ümidi olan bu büyük devlete ve aziz milletimize Allah zeval vermesin inşallah.
Allah'a emanet olunuz.
Devlet-i Aliyye'nin tarihindeki ilk anayasasının ortaya çıkmasından parlamento tecrübesine, düzenli iktisat ve bütçe uygulamalarından devlet gelirlerinin çoğalmasına, karayolları, demiryolu, tramvay ve telgraf gibi yeniliklerle ulaşımdan iletişime, eğitimden sağlığa tüm devlet kurumlarında Osmanlı tarihinin tüm tarihinden daha yüksek bir yapılanma ve kurumsallaşma Sultan Abdülhamid Hân zamanında ortaya çıktığı halde bu dönemin acımasızca eleştirilmesi nasıl anlaşılmalıdır?
İttihatçı diktatörlüğüne 31 Mart 1909'da gerçekleşen isyan, devleti selamete çıkarmış mıdır? Yoksa devlet tasfiye olurken bu iş İttihatçılar ile sömürgecilere mi yaramıştır?
31 Mart Vak'ası'nın ardında kimlerin olduğu bugün hâlâ tam olarak ortaya çıkartılamamıştır. Çünkü İttihatçılar bütün vesikaları kaçmadan önce imhâ etmişlerdir. İsyanın arkasında Almanya ve İngiltere'nin parmağı olduğu konusunda kuvvetli şüpheler vardır. Çünkü İttihatçıların bir kısmı Alman bir kısmı İngiliz taraftarı idiler. Nitekim Prens Sabahaddin, Derviş Vahdetî, Mizancı Murad İngiliz taraftarı kimseler idi. Sultan Hamid'in tahttan indirilmesi ile dünya Müslümanları güçlü bir koruyucularından mahrum bırakıldılar. Bu da İslâm dünyasının neredeyse tamamını sömürgeleri altında tutan İngiltere, Fransa ve Rusya'ya rahat bir nefes aldırmıştır.
Sultan Abdülhamid Hân'ı halkın nazarında kötü göstermek maksadıyla hâl fetvasında, isyana sebep olmak, masum insanları öldürtmek, din kitaplarını yaktırmak, devlet malını israf etmek gibi gülünç sebepler yaz(dır)ılmıştır.
31 Mart İsyanı'ndan hemen sonra eşitlik özgürlük adalet diye bas bas bağıran İttihatçılar Padişahın bütün yetkilerini elinden alarak Kanun-ı Esasî'de değişiklikler yapmış, Osmanlı Devleti'nin yönetimi demokratik monarşi hâline getirilmiş, ancak İttihatçılar çok kısa bir süre sonra demokrasiyi askıya alarak kendi diktatörlüklerini kurmuş ülkede terör estirmeye başlamışlardı. Osmanlı ülkesi peş peşe savaşlar, toprak kayıpları ile büyük bir felâkete doğru adım adım sürüklendi ve nihayet 9 sene sonra Mondros'u imzalayarak paramparça oldu.
İttihat ve Terakki denilen oluşumun, çeyrek asırlık bir dönemde var olması ve ardından kaybolması onun ipleri dışarıda bir uluslararası proje olduğunu düşündürtmektedir. İttihat ve Terakki, yaptıkları işlerle sadece hem kendi sonlarını hazırlamakla kalmamış koca cihan devletinin de sonunu getirmişlerdir.
Bugün de suret-i Hak'tan görünüp bizden yana olduğunu düşündüğümüz benzeri oluşumların devletimizin bekasını tehlikeye atmasına karşı azami uyanık ve dikkatli olmamız çok önemlidir.
Maneviyatı sağlam bir askerî güce ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır. Bizim üzerimizde hesap yapanlar Türk ordusunun teknik ve maddi gücünü iyi bildikleri halde "manevi" gücünü tam olarak kestirememektedirler. Tarih boyunca yaşamış oldukları acı tecrübeler onları Türk'ün ordusu konusunda şüphe içinde bırakmaktadır.
Dünya, bölge ve ülkemizde yaşananlar 1990'lardan günümüze medeniyetler arası çatışma düşüncesini hayata geçirip küresel egemenliklerini sürdürmek için medeniyetler arasındaki ayrılıkları iyice artırıp, Müslümanlar arasındaki mezhep ayrılıklarını körükleyerek birbirlerini imha etmelerini sağlayıp önümüzdeki yüzyılı kendi düşüncelerine göre biçimlendirmeye çalışıyorlar. Ama unutulmaması gereken bir husus vardır ki; herkesin bir hesabı olduğu gibi Allah'ın da bir hesabı vardır.
Devletimizin bekası ve Türk-İslam medeniyetinin bu çağın gerekleri doğrultusunda yeniden ihyası Hz. Muhammed'e iman eden vatanına ve milletine bağlı herkesin ortak düşüncesi ve hedefi olmalıdır. Bizler Devleti yöneten namuslu ve dürüst idarecilerimize sahip çıkmazsak yarın öbür gün sahip çıkılacak bir vatanımız da kalmaz Allah muhafaza.
Bizler devlette devamlılığın esas olduğuna inanıyoruz. İslam diyarlarının son ümidi olan bu büyük devlete ve aziz milletimize Allah zeval vermesin inşallah.
Allah'a emanet olunuz.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Emine çakıl
ممدوح محمد
Ali İhsan Yücel