Zalim İstanbul, bölümler ilerledikçe zirveye yaklaşıyor
Beni açıkçası şaşırttı.
Birinci bölümden bu yana neler olmuş, şöyle bir bakalım.
-Evin şımarık kızı Damla, şoför Civan’a aşık olmak üzere.
-Nedim, Cemre’ye aşık.
-Cenk, Cemre’ye aşık.
-Ceren, Cenk’e aşık, ondan bir bebek bekliyor.
-Agah Bey, Seher Hanım’a ilgi duyuyor gibi.
-Şeniz sürekli entrika içinde.
-Babaanne para derdinde.
Bölüm içinde geçen bazı yan hikayeleri mantıksız bulsam da izlemeden geçemiyorum.
Mesela:
Nerede görülmüş hizmetlilerin, iş vereniyle, böyle ahkam keserek konuşması?
Bazen öyle diyaloglar geçiyor ki; sanki evin sahipleri, Seher hanım ve kızlarıymış gibi.
Şöyle dışarıdan bir bakınca; dünyada sanki insan soyu bitmiş ya da ne bileyim, ıssız bir adada yaşıyorlarmış da bütün günü kendi aralarında geçiriyorlarmış gibi geliyor.
Beri yandan dediğim gibi izlemeden geçemiyorum.
Şeniz’in entrikaları, bakışları, tavırları, tonlamaları, o sakince laf geçirmeleri hiç itici gelmiyor.
Her ne kötülük yapıyorsa “oğlu için yapıyor” duygusunu izleyiciye geçiriyor.
O ince çizgiyi çok iyi kurtarıyor.
O gözlerinin dolmasını öyle gerekli yerlerde yapıyor ki, tam on ikiden vurmayı biliyor.
(Çünkü bazı oyuncular var ki; neredeyse her sahnede bir göz yaşı akıtıyorlar. Eh böyle olunca da ağlamak duygusunu ve doğallığını yitiriyor.)
Mine Tugay gerçekten çok başarılı bir oyuncu.
Dizinin diğer karakterlerinden Ceren’in, ciyak ciyak “Ben bu evin hanımı olucam” demeleri bile hiç itici gelmiyor.
Deli dolu bir kız olduğu duygusunu güzel veriyor.
Aklı gidik, gözü kara derler ya hani, öyle bir durum.
Agah Bey’in asla yapmam dediği şeyleri yapmasına ne demeli?
Vardır ya hani evin babası; hem serttir, çekinirsin, hem de senin istediğini çaktırmadan yapar. Sen de yaptırdım sanırsın.
İçimizden biri, tam Türk babası örneği.
Öyle bir karakter, Hulusi Kentmen tadında.
Kısacası çok tatlı bir ekip olmuş.
Her bölüm, “bakalım bu sefer nasıl birbirlerine girecekler” diye açıp, izliyorum. .
Hikayenin önü çok açık.
Daha Ceren’in hamileliği var...
Evdeki bütün insanlara terör estirecek falan...!
Nedim eninde sonunda iyileşecek...
O da bir bir intikam alacak...
Ceren-Cenk-Cemre-Nedim aşklarının karmaşıklığı...ohoo bunlardan neler çıkar neler...
Reytingleri de güzel giden bu dizi, “Aşk-ı Memnu 2” gibi olma yolunda sanki.
Hiçbir hafta kaçırmıyor, izliyorum.
Herkesin ellerine sağlık.
Haftanın Filmi: Avengers: Endgame
Son zamanların en büyük gişe hasılatı yapan ve zengin oyuncu kadrosuna sahip olan Avengers:Endgame, Türkiye’de vizyona girdi.
Oyuncu kadrosunda kimler yok ki, bir sayalım bakalım:
Robert Downey Jr, Chris Evans, Mark Ruffalo, Chris Hemsworth, Scarlett Johansson, Jeremy Renner, Brie Larson, Paul Rudd, Don Cheadle, Karen Gillan, Josh Brolin, Gwyneth Paltrow, Chris Pratt, Michelle Pfeiffer, Micheal Douglas, Benedict Cumberbatch, Natalie Portman, Rene Russo, Samuel L. Jackson
Bu filmin en güzel ve en ilginç yanı Marvel evreninde bulunan 22 filmi, bir araya getirmesi ve tüm kahramanları bir filmde izliyor olmamız olmuş.
Ben de linç yememek için film hakkında çok fazla spoiler vermek istemiyorum.
Biliyorsunuz Çin’de birisi filmin sonunu söyledi diye dayak yemiş.
(Korkak, korkak, kooorkak demeyin lütfen. )
O yüzden filmin genel özetini alıntılıyorum;
"Avengers Infinity War"un ardından, pek çok süper kahraman küle dönüşmüştür.
Doktor Strange, Gamora, Drax, Mantis, genç Örümcek Adam, Black Panther, Bucky Barnes, Groot, Scarlet Witch, Vision, Star Lord, Maria Hill, The Wasp ve Nick Fury gibi pek çok kahraman, Thanos'un ‘Sonsuzluk Eldiveni’ ni ele geçirmesi ve kendi dengesini kurması yüzünden yok olmuştur.
Dünya umutsuz haldedir. Geride kalan Black Widow, Kaptan Amerika, Thor ve Hulk kendi yaslarını tutmaktayken, Iron Man ve Nebula ise kontrol edemedikleri bir uzay gemisinin içinde, uzay boşluğunda sürüklenmektedirler.
Süper kahramanlar takımı için işler pek de iyi görünmemektedir.
Ancak Kuantum Bölgesi'nden çıkmanın bir yolunu bularak Avengers ekibinin kalan üyelerine giden Ant-Man, yeni bir umut ışığı olacaktır.
Daha önce var olduğunu bilmedikleri bölgeler, kahramanlar ve evrenlerin varlığını öğrenen ekip, Thanos'un kurduğu bu çarpık dengeyi değiştirmek ve kendilerinden alınanı geri getirmek için hayatlarının en büyük mücadelesine girişeceklerdir.
Hepsi kişisel olarak önem verdikleri şeyleri kaybetmiş olan kahramanlarımız için intikam vakti gelmiştir.”
Bu tarz filmlerde, fantastik dünyanın içinde kaybolmayı seviyorum.
Bu filmin konusuna dair en çok beğendiğim şey; zamanda yolculuğu işlemeleri oldu.
Kahramanların geçmişe gidip, kendi yakınlarıyla görüşmesi, 22 filme dair bazı sahnelere değinilmesi, hikayeye nostalji katarak duygusallaştırmış..
2008 yılından beri, hem solo filmlerinde hem de birçok Marvel yapımında Iron Man’e hayat veren Robert Downey Jr., bir kaç ay önce karakteriyle ilgili bir açıklamada bulunmuştu.
“Herkes bu rolün bana tam olduğunu söylüyor. Her filmde baştan başlasam bile bunu sağlam bir şekilde yapıyorum. Ancak utandırıcı hale gelmeden önce kıyafetimi çıkaracağım” şeklinde açıklama yapan Robert Downey Jr.’ın, bu filmde kıyafetini son kez giymesi biraz üzücüydü.
Özellikle filmin bir sahnesinde diğer Marvel kahramanları, sanki Iron Man’e şapka çıkartıyorlardı. Etkileyiciydi.
Filmde ayrıca bir kaç kahraman daha hüzünlü sürpriz yapıyor.
3 saatlik bir film olmasına rağmen, görsel efektleriyle, aksiyonuyla, dramıyla, komedisiyle güzel bir iş çıkmış.
Kesinlikle Marvel yapımlarının en iyi filmiydi.
Mutlaka izleyin derim.
Haftanın Dizisi: Chambers
Netflix’de yayınlanan bu diziyi açıkçası, Uma Thurman var diye izlemeye başladım.
Kill Bill’in efsanevi oyuncusu Uma Thurman yani.
Dizide Uma Thurman dışında pek fazla tanıdık yüz yok.
Gözüme çarpanlardan;
Tony Goldwyn, Sivan Alyra Rose ve Griffin Powell’ın oyunculukları iyiydi.
Aslında dizinin genel konusu tam olarak bizim dizilere de uyarlayabileceğimiz türden.
Neyse dizinin genel konusu kısaca şöyle;
Dayısıyla birlikte yaşayan lise öğrencisi Sasha, ani bir şekilde kalp krizi geçirir ve organ bağışı sayesinde hayatı kurtulur.
Organı bağışlanan kızın ailesi, Sasha’yla yakından ilgilenmek ister.
Sasha, ilk başlarda bu durumu istemese de, aileyle başka nedenlerden ötürü görüşmek zorunda kalır.
Çünkü Sasha, ilerleyen zamanlarda kalbini aldığı kızın özelliklerini almaya başladığını fark eder ve bu durumu çözmeye karar verir.
Dizi çok sakin başlayıp, her bölüm gizem ve gerilimini yavaş yavaş yükselterek veriyor.
Bir sonraki bölümün heyecanıyla fark ettim ki iki günde, bir sezonu bitirmişim.
Uma Thurman’a gelince; Kill Bill ve diğer filmleriyle asla kıyaslamayın üzülürsünüz.
Çünkü kontrollü, fazla aşırıya kaçmadan, minimal bir oyunculuk göstermiş.
Bizim dizi oyuncularımızdan ne eksiği, ne de fazlası vardı.
Konusu ilginç olduğu için diziyi beğendim, tavsiye ederim.
Herkese iyi seyirler, iyi haftalar.
Birinci bölümden bu yana neler olmuş, şöyle bir bakalım.
-Evin şımarık kızı Damla, şoför Civan’a aşık olmak üzere.
-Nedim, Cemre’ye aşık.
-Cenk, Cemre’ye aşık.
-Ceren, Cenk’e aşık, ondan bir bebek bekliyor.
-Agah Bey, Seher Hanım’a ilgi duyuyor gibi.
-Şeniz sürekli entrika içinde.
-Babaanne para derdinde.
Bölüm içinde geçen bazı yan hikayeleri mantıksız bulsam da izlemeden geçemiyorum.
Mesela:
Nerede görülmüş hizmetlilerin, iş vereniyle, böyle ahkam keserek konuşması?
Bazen öyle diyaloglar geçiyor ki; sanki evin sahipleri, Seher hanım ve kızlarıymış gibi.
Şöyle dışarıdan bir bakınca; dünyada sanki insan soyu bitmiş ya da ne bileyim, ıssız bir adada yaşıyorlarmış da bütün günü kendi aralarında geçiriyorlarmış gibi geliyor.
Beri yandan dediğim gibi izlemeden geçemiyorum.
Şeniz’in entrikaları, bakışları, tavırları, tonlamaları, o sakince laf geçirmeleri hiç itici gelmiyor.
Her ne kötülük yapıyorsa “oğlu için yapıyor” duygusunu izleyiciye geçiriyor.
O ince çizgiyi çok iyi kurtarıyor.
O gözlerinin dolmasını öyle gerekli yerlerde yapıyor ki, tam on ikiden vurmayı biliyor.
(Çünkü bazı oyuncular var ki; neredeyse her sahnede bir göz yaşı akıtıyorlar. Eh böyle olunca da ağlamak duygusunu ve doğallığını yitiriyor.)
Mine Tugay gerçekten çok başarılı bir oyuncu.
Dizinin diğer karakterlerinden Ceren’in, ciyak ciyak “Ben bu evin hanımı olucam” demeleri bile hiç itici gelmiyor.
Deli dolu bir kız olduğu duygusunu güzel veriyor.
Aklı gidik, gözü kara derler ya hani, öyle bir durum.
Agah Bey’in asla yapmam dediği şeyleri yapmasına ne demeli?
Vardır ya hani evin babası; hem serttir, çekinirsin, hem de senin istediğini çaktırmadan yapar. Sen de yaptırdım sanırsın.
İçimizden biri, tam Türk babası örneği.
Öyle bir karakter, Hulusi Kentmen tadında.
Kısacası çok tatlı bir ekip olmuş.
Her bölüm, “bakalım bu sefer nasıl birbirlerine girecekler” diye açıp, izliyorum. .
Hikayenin önü çok açık.
Daha Ceren’in hamileliği var...
Evdeki bütün insanlara terör estirecek falan...!
Nedim eninde sonunda iyileşecek...
O da bir bir intikam alacak...
Ceren-Cenk-Cemre-Nedim aşklarının karmaşıklığı...ohoo bunlardan neler çıkar neler...
Reytingleri de güzel giden bu dizi, “Aşk-ı Memnu 2” gibi olma yolunda sanki.
Hiçbir hafta kaçırmıyor, izliyorum.
Herkesin ellerine sağlık.
Haftanın Filmi: Avengers: Endgame
Son zamanların en büyük gişe hasılatı yapan ve zengin oyuncu kadrosuna sahip olan Avengers:Endgame, Türkiye’de vizyona girdi.
Oyuncu kadrosunda kimler yok ki, bir sayalım bakalım:
Robert Downey Jr, Chris Evans, Mark Ruffalo, Chris Hemsworth, Scarlett Johansson, Jeremy Renner, Brie Larson, Paul Rudd, Don Cheadle, Karen Gillan, Josh Brolin, Gwyneth Paltrow, Chris Pratt, Michelle Pfeiffer, Micheal Douglas, Benedict Cumberbatch, Natalie Portman, Rene Russo, Samuel L. Jackson
Bu filmin en güzel ve en ilginç yanı Marvel evreninde bulunan 22 filmi, bir araya getirmesi ve tüm kahramanları bir filmde izliyor olmamız olmuş.
Ben de linç yememek için film hakkında çok fazla spoiler vermek istemiyorum.
Biliyorsunuz Çin’de birisi filmin sonunu söyledi diye dayak yemiş.
(Korkak, korkak, kooorkak demeyin lütfen. )
O yüzden filmin genel özetini alıntılıyorum;
"Avengers Infinity War"un ardından, pek çok süper kahraman küle dönüşmüştür.
Doktor Strange, Gamora, Drax, Mantis, genç Örümcek Adam, Black Panther, Bucky Barnes, Groot, Scarlet Witch, Vision, Star Lord, Maria Hill, The Wasp ve Nick Fury gibi pek çok kahraman, Thanos'un ‘Sonsuzluk Eldiveni’ ni ele geçirmesi ve kendi dengesini kurması yüzünden yok olmuştur.
Dünya umutsuz haldedir. Geride kalan Black Widow, Kaptan Amerika, Thor ve Hulk kendi yaslarını tutmaktayken, Iron Man ve Nebula ise kontrol edemedikleri bir uzay gemisinin içinde, uzay boşluğunda sürüklenmektedirler.
Süper kahramanlar takımı için işler pek de iyi görünmemektedir.
Ancak Kuantum Bölgesi'nden çıkmanın bir yolunu bularak Avengers ekibinin kalan üyelerine giden Ant-Man, yeni bir umut ışığı olacaktır.
Daha önce var olduğunu bilmedikleri bölgeler, kahramanlar ve evrenlerin varlığını öğrenen ekip, Thanos'un kurduğu bu çarpık dengeyi değiştirmek ve kendilerinden alınanı geri getirmek için hayatlarının en büyük mücadelesine girişeceklerdir.
Hepsi kişisel olarak önem verdikleri şeyleri kaybetmiş olan kahramanlarımız için intikam vakti gelmiştir.”
Bu tarz filmlerde, fantastik dünyanın içinde kaybolmayı seviyorum.
Bu filmin konusuna dair en çok beğendiğim şey; zamanda yolculuğu işlemeleri oldu.
Kahramanların geçmişe gidip, kendi yakınlarıyla görüşmesi, 22 filme dair bazı sahnelere değinilmesi, hikayeye nostalji katarak duygusallaştırmış..
2008 yılından beri, hem solo filmlerinde hem de birçok Marvel yapımında Iron Man’e hayat veren Robert Downey Jr., bir kaç ay önce karakteriyle ilgili bir açıklamada bulunmuştu.
“Herkes bu rolün bana tam olduğunu söylüyor. Her filmde baştan başlasam bile bunu sağlam bir şekilde yapıyorum. Ancak utandırıcı hale gelmeden önce kıyafetimi çıkaracağım” şeklinde açıklama yapan Robert Downey Jr.’ın, bu filmde kıyafetini son kez giymesi biraz üzücüydü.
Özellikle filmin bir sahnesinde diğer Marvel kahramanları, sanki Iron Man’e şapka çıkartıyorlardı. Etkileyiciydi.
Filmde ayrıca bir kaç kahraman daha hüzünlü sürpriz yapıyor.
3 saatlik bir film olmasına rağmen, görsel efektleriyle, aksiyonuyla, dramıyla, komedisiyle güzel bir iş çıkmış.
Kesinlikle Marvel yapımlarının en iyi filmiydi.
Mutlaka izleyin derim.
Haftanın Dizisi: Chambers
Netflix’de yayınlanan bu diziyi açıkçası, Uma Thurman var diye izlemeye başladım.
Kill Bill’in efsanevi oyuncusu Uma Thurman yani.
Dizide Uma Thurman dışında pek fazla tanıdık yüz yok.
Gözüme çarpanlardan;
Tony Goldwyn, Sivan Alyra Rose ve Griffin Powell’ın oyunculukları iyiydi.
Aslında dizinin genel konusu tam olarak bizim dizilere de uyarlayabileceğimiz türden.
Neyse dizinin genel konusu kısaca şöyle;
Dayısıyla birlikte yaşayan lise öğrencisi Sasha, ani bir şekilde kalp krizi geçirir ve organ bağışı sayesinde hayatı kurtulur.
Organı bağışlanan kızın ailesi, Sasha’yla yakından ilgilenmek ister.
Sasha, ilk başlarda bu durumu istemese de, aileyle başka nedenlerden ötürü görüşmek zorunda kalır.
Çünkü Sasha, ilerleyen zamanlarda kalbini aldığı kızın özelliklerini almaya başladığını fark eder ve bu durumu çözmeye karar verir.
Dizi çok sakin başlayıp, her bölüm gizem ve gerilimini yavaş yavaş yükselterek veriyor.
Bir sonraki bölümün heyecanıyla fark ettim ki iki günde, bir sezonu bitirmişim.
Uma Thurman’a gelince; Kill Bill ve diğer filmleriyle asla kıyaslamayın üzülürsünüz.
Çünkü kontrollü, fazla aşırıya kaçmadan, minimal bir oyunculuk göstermiş.
Bizim dizi oyuncularımızdan ne eksiği, ne de fazlası vardı.
Konusu ilginç olduğu için diziyi beğendim, tavsiye ederim.
Herkese iyi seyirler, iyi haftalar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.