TİC Holding Header
  • USD 32.342
  • EUR 35.111
  • Altın 2241.015
  • BIST 100 8753.67

Âlim öldü, say ki Âlem öldü.!

İkisi de Tokatlı; rahmetli Emin Saraç Hoca Erbaalı, Ömer Döngeloğlu hoca ise Zileli olmak münasebetiyle hemşehrimdi.
Âlim öldü, say ki Âlem öldü.!

İkisi de ilçemiz Basaksehir’le özdeşleşmişti. Evvela Ömer Döngeloğlu hoca Covit 19’a maruz kaldı ve rahmetli oldu. Geçtiğimiz ayınsonuna doğru da sadece ülkemizde değil tüm âlem-i İslam’da Hadis konusundaki ilmiyle iştihar etmiş büyük âlimlerimizden muhaddis Mehmet Emin Saraç Hocaefendi rahmet-i Rahman’a kavuşup Rabb-i Rahîmine îsâl buyurdu.

Çok yerinde bir kararla Saraç hocamız daha sağken ülkemizdeki en önemli İHL’lerimizden biri olan Başakşehir’ deki birokulumuzun ismi M.Emin Saraç İHL yapılarak merhum hocamızın ilim dünyasında zaten unutulması mümkün olmayan adı bu vesileyle de ebedileştirilmişti. (Yine muvafık bir kararla ani ölümünden sonra rahmetli hemşehrimiz Ömer Döngeloğlu hocamızın ismi de artık Başakşehir’ de diğer bir İHL’mizde yaşatılıyor.)

Rahmetli Döngeloğlu hoca asrın hastalığı ve belası olan Covit’ten vefat ettikten bir müddet sonra büyük âlim M. Emin Saraç Hocaefendi ’nin de aynı virüse maruz kaldığını hocamızın yıllarca yakın hizmetini yürüten bir akrabamızdan öğrendiğimizde babamla birlikte endişelenmiş ve bizim yakın akraba delikanlıyı aramıştık. Aldığımız haber bizi hayli teskin etmiş ve sevindirmişti zira hizmetindeki delikanlıdan duyduklarımız Emin Saraç Hocamızın Covit’ten Allah’ın izni, şifası ve uygulanan özel tedavi yöntemiyle halas bulduğu yönündeydi. Tabii şu satırları yazdığım esnada Emin Saraç hocamız merhumun vefat sebebinin pandemik beladan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda net bir bilgim yok. Lakin bu bela ne kadar büyük acılar bırakıyor arkamızda hepimizin malumudur. Önce Ömer Döngeloğlu şimdi de memleketi Tokat’ın kendisinden evvel yetiştirdiği büyük Âlim ve Fazıllar gibi aziz hocamız, büyük âlim ve fazıl Emin Saraç. Hâsılı hem Tokat ve Tokatlılar bittabi hem de tüm Türkiye ve İslam dünyası bir büyük değerini daha öbür dünyaya uğurlamış olmanın derin hüznünü yaşıyor.

Osmanlı devrinde birçok âlim, şair, hattat ve devlet adamı yetiştiren ve bu sebeple Seyyah Evliya Çelebi’nin meşhur Seyahatnamesinde “ Âlimler ve Fazıllar “ yurdu olarak bahsettiği Tokat’ımızın Cumhuriyet döneminin zorlu şartlarında yetişen en büyük âlimlerinden biri olarak bilhassa Hadis ilmi üzerine tam bir vukufiyet sahibi kabul edilirdi M. Emin Saraç Hocaefendi bu alanın otoritelerince.Geçtiğimiz şubat ayında dünya hayatını tamamlayarak dar-ı bekaya irtihal buyurdu.

Tokat’ın Erbaa kazasının Tanoba köyünde dünyaya gelen M.Emin Saraç hocamız, ilim tahsili yüksek bir aileden geliyordu. Dedesi Nakşibendiye’den Müderris Üzeyir Efendi Niksar’ın Keşfi Camii Medresesi’nde müderrislik yapmış. Müderris Üzeyir Efendi, dönemin sayılı uleması arasında gösterilirmiş.

Molla Hüsrev, Molla Lutfi, İbn-i Kemal, Seyyid Ali Kuzâtî, Şemseddin Sivâsî, Kadızâde Mehmed Tâhir Efendi gibi ilim adamları arasında Hacı İvaz Paşa, Gazi Osman Paşa ve Mustafa Sabri Efendi gibi devlet adamları yetiştiren Tokat’ımızın tarihteki bu gelenek ve birikimini bugünkü nesillere taşıyan Emin Saraç hocamız; ilim yolunda siyasi, sosyal ve ekonomik olarak büyük sıkıntılar ve fedakârlıklarla dolu bu mücadele ve mücahedesinde 2000’i aşkın talebe yetiştirerek memleketimizin ve tüm İslam âleminin ilim hayatına büyük katkılarda bulunan öncü şahsiyetlerinden oldu.

Hasan El-Benna’dan İskilipli Atıf Hoca’ya, Metin Yüksel’den Malcolm X’e, Abbas Musavi’den Zelimhan Yandarbiyev’e kadar birçok sembol ismin şubat ayında şehit edilmesi nedeniyle Şubat ayı zaten ŞEHİTLER ayı olarak tanımlanmıştır.

Şubat ayında toprağa düşen şüheda kervanına dâhil olmasalar da tüm hayatları boyunca yaptıkları ve geride bıraktıklarıyla fani âlemden baki mekâna yine bu ay içerisinde göçen bir de “ŞAHİTLER” var. Memleketin meş’um talihinin hakka ve hakikate doğru inkılabında emeği geçenlerin en mühim öncülerinden birisi olan Necmettin Erbakan Hocamızdan tutun da İskenderpaşa mürşidi büyük âlim Mehmet Es’ad Coşan Hocaefendi’ ye kadar pek çok önder şahsiyet bu “ŞAHİTLER” zümresinden olarak bu dünyadaki sürgünlerini itmam edip ebedi buuda şubat ayı içerisinde irtihal buyurmuşlardır.

İşte en son olarak2021’in Şubat ayı yine büyük bir âlimin bu dünyanın faniliğinden baki âlemin sonsuzluğuna gidişine şahitlik etti. Büyük âlim Emin Saraç hocamız da İRCİÎ emri gereğince Şubat’ta Hakk’a yürüyenler kervanına katıldı.

Hadis Âlimi Mehmet Emin Saraç Hocaefendi medyaya da düşen bir konuşmasında, “Çocukluğumda bizim Kur’an okumamız yasaktı. Babam da dedem de bu yüzden hapse girmişti. O imtihanlardan geçtik. Şimdi ise Allah bizi aydınlığa çıkardı. Artık ülkemizde Kur’an-ı Kerim okuyan bir Cumhurbaşkanı var” demişti.

Pandemi yasaklarının yansıdığı bir şeraitte olmasına rağmen Fatih Camii’nin avlusunu dolduran yoğun bir cemaatin katılımıyla öğle namazını müteakip eda edildi büyük âlim Emin Saraç hocamızın cenaze namazı. Bize de cenaze namazına bizzat katılmak şerefi nail oldu çok şükür.

Fatih Camii haziresinde, kendisinin olduğu gibidedesi ve amcasının da hocası olan Ali Haydar Efendi’ye hazırlanan ancak 1960 ihtilal hükümeti tarafından Ali Haydar Efendi’nin buraya defnedilmesi engellendiği için ilahi bir lütuf olarak da bugüne kadar boş kalan kabre defnedildi Saraç Hocamız. Ne diyelim niyet hayır, akıbet hayır.

Devrin yönetimleri tarafından bilhassa dini ilim tahsil etmenin neredeyse büyük suç olarak kabul edildiği zor zamanlardaki çileli hayatı müddetince semadaki yıldızlar gibi evvela çevresindeki büyük ilim yıldızlarının ziyasından müstefit olan sonra da aldığı bu ilim ışıklarını etrafına bol ve bereketlice saçan Saraç hocamız arkasında farklı farklı ilim galaksileri bırakarak rıhlet buyurdu baki âleme ve bu yönüyle hizmetlerin en büyüğünü gerçekleştirdi.Zira nasıl ki bir anne babanın en büyük vazifesi kendine/ vatanına/milletine faydalı evlatlar yetiştirmekse, bir hocadan beklenen de bu kutsal dine ve bu aziz millete kendileri gibi uzun yıllar hizmet edecek nesiller yetiştirmektir.

İşte talebelerini kendi evladı gibi gören,hatta kimi zaman kendi öz yavrularından bile talebelerini önde tutan bu hocalar manzumesi bir bir gidiyorken önden sessizce, onların yokluğunun acısına gark olmuş bizler düşünmemiz gereken şeyi hemencecik tam da burada aramalıyız. Böylece her ölümün bir ders, her vefatın hissesi alınacakbir kıssa olduğu malumundan hareketle ebedi âleme rıhlet buyuranlarımızdan neşet eden boşluğun nasıl doldurulacağına dair de tefekkür eylemiş oluruz.

Gidenlerden kullar zaten razı ve İnşaAllah bu sebeple âlemlerin rabbi ve en büyük hakiki Muallim olan da razıdır. Fakat geride kalanlardan acaba Allah ve kulları razı mı hem hocalıkları, hem âlimlikleri, hem de insanlıkları bakımından? Bu sorunun her büyük gidişlerin ardından cevap bulması çok mühim bir meseledir zannımca. İnşaAllah bu millet hocamızın isminin de verildiği ve her türlü modern eğitim / öğretim teçhizatıyla donatılmış okullarımızda yeni Emin Saraçlar yetiştirir. Aksi halde önden giden her büyük âlimin arkasında doldurulamayacak büyük boşluklar izhar olur ki bu bizim manen mevtimiz demektir. Manen ölmüş bir millet de Allah korusun uzun süre ayakta duramaz.

Bu hususta bir eğitimci olarak şunları da ifade etmem gerekiyor. Allah bu yoldan gidenlerden, çığır açarak büyük bir önderlik / öncülük yaparak bize numune-i imtisal olan Emin Saraç hocalarımız gibi klasik ulemadan, Osmanlı medrese/tekke geleneğinin son temsilcileri olan bu büyük halkadan gani gani razı olsun. Onlar zor zamanda çok büyük işler başardılar. Bizlerde zahirendaha kolay, teknik/maddi imkânlar bakımından çok büyükimkânlarla mücehhez bir dönemin içindeymişiz gibi görünsek de aslında nesillerin eğitimi açısından yaşadığımız devrin şeraiti daha zor ve girift birhususiyet arz ediyor.

Bugün öğretimin gittikçe kolaylaştığı ama eğitimin/terbiyenin heleki klasik değerler çerçevesinde bir davranış değişikliği oluşturmanın gittikçe zorlaştığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu da tüm klasik kültürlerde olduğu gibi bizim müntesibi olmakla iftihar ettiğimiz İslam medeniyeti açısından da yeniden değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bu konuda sıkça başvurduğumuz ‘ Ne olacak bu gençliğin hali? ‘ serzenişiyle başlayan ve en sonunda modern hayat gereği yaşanan her türlü olumsuz şeyden gençliği mesul görüp suçlamakla neticelenen tavır, gerek anne/babalar ve gerekse hocalar /eğitimciler olarak bizleri neslimize yabancılaştırıyor. Bu yabancılaşma da bizleri toplumsal değişiklikleri anlamanın uzağına itiyor. Bu uzaklaşma ise bizlerde, ya sadece tenkit eden hareketsizlik/eylemsizlik diyebileceğimiz bir küskünlüğü ortaya çıkarıyor ya da hasbelkader de olsa bir şeyler yapma azmini sürdürmeye çalışanlara karşı soğuk ve bir o kadar da suçlayan/töhmet altında bırakan bir bakış açısınınizharına sebebiyet veriyor. Her iki durumda da camiamızın temel dinamiklerinin istinat ettiği, güç alıp beslendiği zemin olan manevi/kültürel/ irfanî/ sivil alan zarar görüyor. Bu alanın zayıflaması da siyaset mekanizmasının büyük çabalarla sağladığı tüm kazanımlarımızın son tahlilde neşv-ü nema bulmasını, toplumda dal budak salarak kökleşmesini engelleyici sebepleri ortaya çıkarıyor.

Büyük değişimler toplumsal alanda karşılığı olan, millet sinesinde yer bulan değişikliklerdir. Karar mercii olarak siyaset bu değişikliklerle ilgili gerekli yasal alt yapıyı oluşturup düzenlemeler yaparak işi halka havale eder. Halk,kendi adına ve kendisinin desteğiyle yapılan bu kanuni düzenlemeleri, alt yapı yeniliklerini sahiplenir ve böylece bazen hem alttan yukarıya hem yukardan aşağıya işleyen bir mekanizma,doğal mecrasından saptırmadan yaşamın normalitesi çerçevesinde değişimi hayata geçirir. Aksi halde siyasetin önünü açtığı değişiklikler, reformlar, alt yapı çalışmaları toplumdaki gerçek karşılığını bulmaz/bulamaz ve kadük kalır.

Bugün teknik teçhizat itibariyle batı ülkelerinin bile önünde seyreden imkânlarla mücehhez bir niteliği elde eden eğitim camiamızın beklenilen sonucu bir türlü ortaya koyamamasının sırrını burada aramalıyız. Okullarımızher türlü fizikiimkân ve donanıma ulaşırken, öğretmenlik mesleğimizin aynı oranda gelişememesinin sebeplerini aramak ve herkesi tatmin eden bir cevabı bulmak zorunluluğunun bugün daha elzem bir durum olduğu gerçeği su götürmez bir hakikat olarak ortadadır. Ne sadece eğitim camiasınıtöhmet altında bırakacak genelleştirmeci ve toptan inkârcı bir cevap, ne de mesleğin yaşadığı erozyonu görmezden gelen, adetadevekuşununbaşını kuma sokması gibi bir tavırla gerçekleri görmezden gelici bir yanıt bizi neslimizin daha iyi eğitildiği şartlara götürür.

Hocamız merhumun ölümü bize tekrar be tekrar şu soruları sordurmalıdır?Dün en namüsait şartlarda büyük âlimler yetiştiren bu topraklar bugün maddi imkânlar itibariyle inkârı mümkün dahi olmayacak kadar daha uygun şartları haiz okullarımızda niçin aynı evsafta bir ulema zümresi çıkaramıyor? Belki de soruyu yanlış soruyoruzdur kim bilir? Bu çağlar artık ilmiyle amil yani öğrendiğini yaşayan, uygulayan bu büyük hocalar gibi klasik ulemanın yetişmesi için uygun değildir? Ya da bu vb. okullarımızda dünkü kadar olmasa da kendi muvacehesinde kıymeti haiz istikbalin uleması denilecek pek çok değerli gencimizyetişiyordur da bizler henüz fark edip anlayacak durumda değilizdir.

Hemşehrim olması münasebetiyle de ayrıca bir üzüntüyle müteessir olduğum Saraç Hocamızın vefatının yol açtığı bir hissiyatla kaleme aldığım bu yazı henüz neşredilmeye uygun bir şekilde tarafımca tamamlanmamışken yine bir yıldız kaydı semamızdan ve ölüm meleği İmam Hatip Camiasının kutlu yolunda öncü olmuş Mehmet Yahya Kutluoğlu hocamızı ayırdı bizlerden.             

Yahya Kutluoğlu hocamız da aynı zorlu dönemin çetin şartlarında İslami ilim tahsili aşkı gönlüne düşen ululardandı. Bu yolda yürümeyi kendisine şiar edinmiş yolcuların peşine takıldı. Yolcu oldu, yolu tanıdı. Yol açan kılavuzları, yol gösteren rehberleri bildi. Tanıdığı bildiği bu mukaddes yola yeni yolcular katmanın mücadelesini verdi. Yola kattıklarının yolda kalmasını temin için büyük bir azimle cehd ü gayrette bulundu. Yola girenlerin yeni gelecek olanlara “Önder” olması için bir ömür boyu çaba gösterdi. Kendisinden önceki öncülerin yaptığı gibi yolda bulduklarını da yola kattıklarını da doğru istikamette ilerletebilmek için ömür sermayesini kaygısız ve korkusuzca harcayanlardan, maddi manevi tüm imkânlarını bu uğurda adeta bezledenlerden oldu.

İmam Hatip meselesinin bu millete mal edilmesinde büyük emekleri olan merhum Kutluoğlu hocamız kendi hatıratında bu kutlu yola girmesini bakın nasıl ifade ediyor:

“ Bir gün inekleri otlatırken, aklıma şöyle bir düşünce geldi; Dünyanın en iyi dini eğitim veren yerlerinden biri Mısır. Orada El Ezher Üniversitesi var. Büyük âlimler yetiştiren bir üniversite. Ben de oraya gitsem ve eğitimime bu şekilde devam etsem… Zamanla bu fikir bende iyice yer etti. O zaman ablamın eşi Trabzon’da esnaftı. Bizim oralarda giyilen kara lastikleri üreten bir fabrikası vardı. O fabrikanın adresini vererek, pasaport müracaatı için bir dilekçe yazdım. O zamanlar eğitim için Mısır’a gidilmesine izin verilmiyordu. Ben de dilekçemde, eniştemin yanında fabrikada çalıştığımı, işlerimizi ilerletmek, bilgimi, görgümü artırmak için Mısır’a gitmek istediğimi yazdım. Emniyet müdürlüğünde pasaport işlemlerini yürüten komiser, beni odasına çağırdı. Odasına gidince masasının çekmecesini açtı ve içinden küçük bir Kur’an’ı Kerim çıkardı. “Okur musun?” dedi. “Tabi okurum” dedim. Kur’an’ Kerim’i okuduğumu gören polis dilekçeye baktı ve neden Mısır’a gitmek istediğimi anladı. Kara lastik fabrikasıyla Mısır’ın ne bağlantısı var? “Bak evladım” dedi. “Mısır’a okumaya gideceksin değil mi?” dedi. Ben ‘Yok’ dedimse de gerçek niyetimi anladı. “Evladım, Mısır’a gidip okuyup gelirsin. Türkiye’de senin diplomanı kabul etmezler. Sana bir faydası olmaz Türkiye’de bir görev alamazsın. İstanbul’da İmam Hatip Okulları açıldı. Sen git kaydını oraya yaptır. Oradan mezun olunca sana kadro verirler, memur olursun. Askere gidince subay olarak görev yaparsın. Maaş alır, geçimini daha kolay sağlarsın. Mısır’a gidersen bunların hiçbiri olmaz” dedi. Bu fikir benim de aklıma yattı. Köye geri döndüm ve babama söyledim. Babam ileri görüşlü bir âlim idi. “Tamam git, İmam Hatip Okuluna kaydol” dedi.

Allah; bu kutlu dine, bu aziz vatana, bu büyük millete yaptıkları tüm hizmetlerden dolayı gelmiş geçmiş bütün büyüklerimizden razı olsun. Bizlere ve gelecek nesillerimize de onların bu güzel yaşamlarından örnek alarak hayat sürdürmeyi tensip buyursun.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın