Nalan Erbaş

Nalan Erbaş

Yine seçimler, yine saygısızlık..

Seçimlere çok az bir zaman kala kıyasıya rekabetin başlayacağı dönem adayların açıklanmasıyla başladı.. Adayların açıklanmasıyla da herkese oynayacak bir alan çıktı şimdilik. Herkes birbirinin çıkardığı adaylara çamur atma ve karalama girişimlerini hızlandırdı.

Milletin vekilliğine soyunan, bu milleti temsil etmek ve layıkıyla siyaset yapmak için aday olan bir çok insanın yaptıkları işle siyasetin alakalı olmaması şaşırtıcıdır. Çoğunlukla hasbel kader (yada ya akrabalık ilişkileri veyahut beşeri çıkar ilşkileriyle) sahip oldukları nüfuslarını dahada arttırmak amacında olan bu insanların (ki siyaseti halkın lehine kullanmak amacında olanları tenzi ediyorum) ilginç diyalogları ve rekabet kavgaları start vermiş bulunuyor. Sadece iyi kavga ediyor olması ve ilişkilerinin sağlam olması nedeniyle vekilliğe soyunan bir çok insanın bu ülkeyi yönetecek  konuma aday olması hatta seçilmesi düşüncesi bile, gelecekten hali hazırda kaygı duyuyor olan, umutlarını rafa kaldırmaya hazırlanan biri olarak benim bile kalan küçücük hayallerimi hak ile yeksan ediyor olması son derece üzücüdür.

Her parti kendine göre bölgelerinde güçlü olan adayları ortaya çıkardı. Ortaya çıkan tablolarda hayli ilginç doğrusu.. En şaşırtıcı olanıda Kılıçdaroğlu'nun listesi.. Sanki CHP yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor gibi bir durum var.. Önder Sav ve ekibi tamamen liste dışı yani tasfiye edilmiş durumda. Kılıçdaroğlu'nun parti içerisinde kendi düzenlemelerini yapması gayet doğal tabi ancak parti iç tüzüğüne kadar radikal  değişiklikler yapması ve partisinin ideallerininde üzerine basarak bir yolda ilerlemesi kendisine puan kaybettirecek gibi görünüyor. "Gelen gideni aratır" sözü CHP ye tam da uygun bir cümle olmaya başlıyor.

Siyaset bilinçle ve hesaplamalarla yapılması gereken bir durum, çünkü bir milletin kaderi ile oynuyorsunuz ve inançlarını yok ediyorsunuz. Yine şu durumda söylenebilecek sözler anlamsız kaldı tabiki.

Siyasilerin halkı ikna etme turlarındaki uslupları bu seçimde dahada sertleşti. Bundan örnek alan Halk'ta aynı tarzı konuşmaya başladı doğal olarak. Eh bizler karşımızdakini çok çabuk model olarak alabilen bir milletiz. Eğitimli, eğitimsiz hepimizin ruhunda var bu durum. Ancak söyle dışarıdan bir bakıldığında ne kadar "çirkin" olduğunu anlayabiliyoruz. Bizleri ikna etmenin çok daha nezaketli kelimeleri olduğunu bir türlü anlatamadık. Bu duruma dikkat etmeyi ilk önce bizi dünyada temsil eden devletimizin en üs düzeyinden beklemekte sanırım hakkımızdır.

Geçtiğimiz günlerde, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu'na katılmak üzere Fransa'ya giden Başbakan Erdoğan, Strasbourg'daki Türk vatandaşlarına Türkiye'nin "tarihe yayılan ulu bir çınar gibi" olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: "O çınarın gölgesi dünyanın dört bir yanına yayılmış vatandaşlarımızı, soydaşlarımızı, kardeşlerimizi serinletmeye, onları kollamaya, korumaya yeter. Türkiye çınarının gölgesi bütün mazlumlara, bütün mağdurlara bir korunak, bir sığınak olmak için yeter. Biz diyoruz ki 'Adaletin bulunmadığı bir dünyada herkes suçludur.' İşte onun için Türkiye olarak özgürlük(!), barış(!), refah(!), adalet (!)ve demokrasi(!!!!) için var gücümüzle çalışıyor, çabalıyoruz. Biz Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, Kafkasya ve Balkanlar'da rol kapma yarışında değiliz, çıkar peşinde hiç değiliz. Bizim tavrımız birileri gibi 'ganimet önünde harami tavrı' değildir. Tam tersine bizim tavrımız taşıdığı büyük misyonun farkında büyük ve sorumlu devlet tavrıdır." Aslına bakıldığında bu sözler bir başbakanın ağzından çıkabilecek en güzel sözlerdir ancak bunu söyleyenlerin yaptıkları da aynı doğrultudaysa..

Sarkozy, yapılan "harami" benzetmesini her ne kadar hakediyorsada (ki bence daha fazlasınıda hakediyor) bunu bir Başbakanın ağzından duymak taraftarlarını cesaretlendiriyor ve daha da sert usluplar kullanmaya sevk ediyor.

Geçtiğimiz günlerde bu konuyu arabamda radyo haberlerini dinlerken, Metehan Demir'in yorumlama uslubuna ağzım bir karış açık kaldı ve gercekten çok üzüldüm. Aynen şu kelimeleri sürekli cümle içerisinde kullandı. "Başbakan öyle bir çaktı, valla bir soktu, vurdu, kırdı" bunları konuşurken ki ses tonu ve teleffuzları ise korkunçtu.. Sanki bir yeni yetmenin örnek aldığı Kabadayı'sını över gibi... İnsan "öyle bir konuşma ancak böyle yorumlanır" demekten kendini alamıyor maalesef.

Düşündümde, bizler bu uslubu hakedecek ne yaptık? bunu sadece iktidar partisi olarak söylemiyorum ancak onların uslubu dahada "futursuz" olduğu için örnek veriyorum...
Yoksa al birini vur öbürüne gidiyor bizlere yapılan "Saygısızlık.."
      


Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı