Nalan Erbaş

Nalan Erbaş

Toprak Ana'dan selam getirdim..

Güzel bir ilk bahar sabahıydı, kuşların havada bir o yana bir bu yana yuva yapmak için, gagalarındaki çöpleriyle birlikte uçuşlarını, diğer kuşlarında çıkardıkları melodilerini dinleyip onları izlerken mis gibi bol oksijenli havayla birlikte evimin terasında kahvemi yudumluyordum.

Başımı kaldırıp etrafımızı saran tepelerimizi seyretmeye başlamışken, aşağılara doğru yeşilliklerin başladığı mucur bağlarına doğru, gözlerim kayıp o yemyeşil güzelliklerin içersinde adeta kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Evimin terasından sebze ve meyvelerimi yetiştirdiğim bölgeye doğru yürümeye başladım. İlerlere doğru yürüdükçe ağaç dallarının sanki ıslık çalarcasına bana fısıldadıklarını hissettim, bu anlamlı seslerin toprak ananın beni çağırdığını ve benimle konuşmak istediğini anlamıştım. Çünkü, ağaçlarda canlı onlarında ruhu olduğunu düşünerek onlara kulak vermiştim. Toprak ananın istediği yöne doğru yürümeye başladım. Bir ceviz ağacı altına oturduğumda toprak ananın yanımda etrafımda olduğunu hissettim. Toprak anayla birlikteydik, ona baktığımda çok üzgün görünüyordu.

Yüzünün ifadesinde yılların yorgunluğu ve mutsuzluğu vardı, başını önüne eğmiş bir vaziyette idi, biraz vakit geçtikten sonra yavaşça kafasını kaldırıp bana doğru bakmaya başladığında toprak ananın gözlerinden damlayan yaşları gördüm. Uzun, uzun gözlerimin içine anlamlı anlamlı baktı. Kendimi toparlayıp toprak anaya sorumu sorma cesaretini bulduktan sonra! Buyur anacım benimle konuşmak için çağırmışsınız..! Sizi çok üzgün ve ağlayarak görmek beni de çok üzdü, sizi dinliyorum anacım dedim. Toprak ana şöyle yüzüme baktı..! ve uzun bir duraklamadan sonra, ben sizlere ne yaptım..! Şu halime bakin ..! Sizler hiç mi geleceğinizi, çocuklarınızı, düşünmüyorsunuz..! Ben bunları hak ettim mi..! diye sözlerine başladı.. Bak oğlum...! Şu halime ellerime, vücuduma bak her yerim çatlamaya kurumaya başladı. Toprak anaya neden böyle oldu diye sorduğumda, vücudunun susuz kaldığından dolayı çöl hastalığı teşhisi konulduğunu söyledi ve anlatmaya devam etti.. Ben milyonlarca yıl sizlere hep ben baktım, hasta oldunuz ilaçlar verdim. Sizlerin bütün ihtiyaçlarını en iyisiyle ben karşıladım, sizler için ürettim, sizler için büyüttüm, sizler ne istediyseniz fazlasıyla verdim, sizler için doğurdum, tohum'dum çiçek oldum, Tohumdum fidandan orman oldum. Tohumdum sebze meyve oldum, tohumdum ot oldum, ilaç oldum sizler için çoğaldım, sizler için ormanlar oldum, sizler için bütün bunları korudum, geliştirdim sizlerin devamlılığını sağladım.

Sen hatırlamazsın yeni doğduğunda sana, bebek alt toprağı bile oldum.. Atalarını hatırlıyorum..! Benim gerçek evlatlarım, onlardı, onlar bana çok iyi bakıyorlardı, hiç unutmam her yıl ellerindeki bel dedikleri alet ile bana nefes aldırırlar, benim verdiğim tohumları tekrar bana verirlerdi, hele arkasındanda o bol oksijenli suyumu verip, susuzluğumu da giderince, keyfim bam başka olurdu. O zamanlar hiç hasta olmazdım. Sen doğduğunda senin büyümen için süte ihtiyacın vardı, sana sut ve et verdim, sofralarınıza gelen bütün gıdalarınızı ben hazırlayıp, ben verdim. Ben olmadan sizlerin yasaması bile mümkün değilken.. Bana bakmadınız beni hasta ettiniz. Anlamadığım bir şeyler vardı. Ben hasta olmadığım halde bana ilaçlar veriyorsunuz..! Her yıl vücudumdan bir şeyler alıp, laboratuar dediğiniz yerlerde testler yaptırıyordunuz. Bilmediğim ihtiyaç duymadığım bir sürü kimyasallar veriyordunuz..! Üstelik bunlar yetmiyormuş gibi, birde sularımı elimden alıp beni susuz bıraktınız..! Sizler bilmiyor musunuz, suyu yok ederseniz yaşamınızı da yok edeceğinizi, üzerimdeki örtülerimi (orman) alıp beni üşüttünüz, o örtülerimden alacağım gıdalarımı yok ediyorsunuz. Bilmiyor musunuz, dağların her zaman övünerek oturduğunuz taş binalardan daha güzel olduğunu..! Şehirlerde yaşıyorsunuz.. Ayaklarınızın altındaki gerçek topraklarınızı hissedemiyorsunuz, ilk bahar mevsiminde hamile olduğumu bile bile üzerimden tonlarca ağırlıklarla geçiyorsunuz, dahası, bilmediğim beni zehirleyen birçok atık atıyorsunuz, yani beni öldürdünüz, beni bitirdiniz, bak yavrum, senin ataların bana çok iyi bakıyorlardı, onları o kadar arıyorum ki..! Onlarmış benim gerçek evlatlarım.. Sana bir kızıldereli ata sözü hatırlatarak sözümü bitirmek istiyorum.. Son ırmak kuruduğunda..! Son ağaç yok olduğunda, Son balık öldüğünde sizler paranın yenmeyen bir şey olduğunu anladığınızda,geriye dönüşün de imkansız olduğunun farkına varacaksınız ve sizlere soruyorum..! İyi bir evlat Toprak Anasına böyle yapar mı ...!

Sağlıcakla kalınız..
Necdet Özbay

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı Evden eve nakliyat