Her baskı kendi isyancısını yaratır!..
Her zamanki gibi yanlış verilmiş kararın bedelini masum insanlar ödüyor..
Siyaset yapmanın sınırları yoktur. Siyaset belirlenmiş kalıplar içerisinde yapılacak ve bu yolda ilerleyecek diye bişey de yoktur. Aklınıza gelebilecek her şey için siyasal mücadele içinde bulunan insanlar her daim vardır ve varolmaya devam edecektir. Bu insanlar olmasa zaten biz taş devrinden öteyede geçemezdik.
Bu konuyla alakalı hukuksal düzenlemelerde var tabiki. Milletvekillerinin iki tür dokunulmazlığı var. Bunlardan birincisi "Mutlak dokunulmazlık" (yani daimi) ..ki; bu durumda milletvekilliği süresince kullandıkları oy ve söylemlerinden sorumlu tutulamazlar ve haklarında dava açılamaz). Diğeri ise nisbi dokunulmazlıktır (yani geçici). Siyasetçiler hakkında, söyledikleri sözlerden ötürü dava açılamaz. Kürsü dokunulmazlığı yani mutlak dokunulmazlık iyi bir şeydir.. Kişilere hakaret etmediğiniz müddetçe istediğiniz fikri istediğiniz şekilde savunmaya hakkınız var. Meclis çatısı altında veya dışında "Ben kürtlere özgürlük istiyorum. bunun için de anadil de eğitim ve hukuksal anlamda tanınmak istiyorum" diyen bir vekilin söz konusu söylemlerini gerçekleştirebilmesi için yasa tekliflerinde bulunması, teklif ettiği yasayı savunması, kamuoyu yaratması ve arkasına çeşitli kesimlerin desteğini alması gerekir. Vekillerin söylemleri hakkında dava açılırsa mutlak dokunulmazlıklarının da bir anlamı olmaz vekilliklerininde.
Vekil siyasetin özü gereği konuşulmayanı konuşmak zorundadır ve bunun yeri de sadece meclis değildir. Talepleri gerçekleştirmenin ve siyasete meşruiyet kazandırmanın yeri meclistir. Siyaset sadece hizmet vermekle olacak bir şey değildir. Hükümetin, yaptığı hizmetler üzerinden siyaset yapması abesle iştigaldir çünkü yapılanlar idari yani yapılması zorunlu olan hizmetlerdir. Başa gelen hangi parti olursa olsun bunu yapmak zorundadır. Bu durumu halka siyaset aracı olarak sunmak ve kullanmak sadece halkı enayi yerine koymaktır. Hastaneler açmak, camiler yapmak, yol yapmak, üst geçitler acmakla zamlar yapmakla siyaset yapmak ayrı şeylerdir. Çünkü siyaset hukuk gibi sınırları olan bir olgu değildir. Aksine hukukun sınırlarını genişletmek için yapılan bir olgudur.. Sapla samanı birbirinden ayırmak lazımdır.
Neyse konuya geçelim;
YSK 'nın her ne kadar hukuken aldığı kararlar doğru isede, şu durumda hangi akla hizmet ergenekon sanıkları pas geçilerek önceki dönem vekil olan adayların bu dönem vekillikleri engellenmiştir. Demokrasi diye yırtınıyorsak ve silahlar sussun istiyorsak şimdi bu yapılan nedir? Böyle bir demokrasi anlayışı şu dönemde olmaz. Eğer ülkemiz bir terör örgütüyle karşı karşıya olmamış olsaydı bu karar yerinde bir karar olurdu ancak, arkasında milyonlarca insanı etkileyecek ve sonuçları ağır olacak olan bu kararın şu aşamada çıkması sosyal ve siyasal olarak ülkemiz insanlarını kışkırtmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü böyle bir karar milyonlarca seçmeni yok saymaktır. Bu durumda Başbakan'ında adaylığının veto edilmesi gerekir Cumhurbaşkanı'nında. Seçme ve seçilme hakkına müdahaledir bu durum. Karar hukuken doğru ancak teoride ve zamanlamada yanlıştır.
Bu bağımsız adaylar halkın iradesidir. Adaylıklarının düşürülmesi de halkın iradesinin hiçe sayılmasıdır. Bu karar, siyasetin önünü kapatarak PKK nın silahlı mücadelesini meşrulaştıracak karardır, Kürt sorununda siyaseti tasfiye etmek, silahlara icazet anlamı taşır. Siyasetçileri engellerseniz muhatap olarak sadece PKK kalır. Sonradan "Biz PKK yı muhatap almayız" diyerek zırvalamanın anlamı olmaz çünkü zamanında "açılım" adı altında zaten siyasete siz davet etmişsinizdir bu insanları.
Kısacası alınan bu kararın sonuçları bir çok masum insanın canını yakacağa benziyor.. Kararın açıklandığı günkü manzara içler acısıdır. Cehaletin ve provakasyonun ülkemize ne kadar zarar verebileceğinin göstergesidir.
Siyaset yapmanın sınırları yoktur. Siyaset belirlenmiş kalıplar içerisinde yapılacak ve bu yolda ilerleyecek diye bişey de yoktur. Aklınıza gelebilecek her şey için siyasal mücadele içinde bulunan insanlar her daim vardır ve varolmaya devam edecektir. Bu insanlar olmasa zaten biz taş devrinden öteyede geçemezdik.
Bu konuyla alakalı hukuksal düzenlemelerde var tabiki. Milletvekillerinin iki tür dokunulmazlığı var. Bunlardan birincisi "Mutlak dokunulmazlık" (yani daimi) ..ki; bu durumda milletvekilliği süresince kullandıkları oy ve söylemlerinden sorumlu tutulamazlar ve haklarında dava açılamaz). Diğeri ise nisbi dokunulmazlıktır (yani geçici). Siyasetçiler hakkında, söyledikleri sözlerden ötürü dava açılamaz. Kürsü dokunulmazlığı yani mutlak dokunulmazlık iyi bir şeydir.. Kişilere hakaret etmediğiniz müddetçe istediğiniz fikri istediğiniz şekilde savunmaya hakkınız var. Meclis çatısı altında veya dışında "Ben kürtlere özgürlük istiyorum. bunun için de anadil de eğitim ve hukuksal anlamda tanınmak istiyorum" diyen bir vekilin söz konusu söylemlerini gerçekleştirebilmesi için yasa tekliflerinde bulunması, teklif ettiği yasayı savunması, kamuoyu yaratması ve arkasına çeşitli kesimlerin desteğini alması gerekir. Vekillerin söylemleri hakkında dava açılırsa mutlak dokunulmazlıklarının da bir anlamı olmaz vekilliklerininde.
Vekil siyasetin özü gereği konuşulmayanı konuşmak zorundadır ve bunun yeri de sadece meclis değildir. Talepleri gerçekleştirmenin ve siyasete meşruiyet kazandırmanın yeri meclistir. Siyaset sadece hizmet vermekle olacak bir şey değildir. Hükümetin, yaptığı hizmetler üzerinden siyaset yapması abesle iştigaldir çünkü yapılanlar idari yani yapılması zorunlu olan hizmetlerdir. Başa gelen hangi parti olursa olsun bunu yapmak zorundadır. Bu durumu halka siyaset aracı olarak sunmak ve kullanmak sadece halkı enayi yerine koymaktır. Hastaneler açmak, camiler yapmak, yol yapmak, üst geçitler acmakla zamlar yapmakla siyaset yapmak ayrı şeylerdir. Çünkü siyaset hukuk gibi sınırları olan bir olgu değildir. Aksine hukukun sınırlarını genişletmek için yapılan bir olgudur.. Sapla samanı birbirinden ayırmak lazımdır.
Neyse konuya geçelim;
YSK 'nın her ne kadar hukuken aldığı kararlar doğru isede, şu durumda hangi akla hizmet ergenekon sanıkları pas geçilerek önceki dönem vekil olan adayların bu dönem vekillikleri engellenmiştir. Demokrasi diye yırtınıyorsak ve silahlar sussun istiyorsak şimdi bu yapılan nedir? Böyle bir demokrasi anlayışı şu dönemde olmaz. Eğer ülkemiz bir terör örgütüyle karşı karşıya olmamış olsaydı bu karar yerinde bir karar olurdu ancak, arkasında milyonlarca insanı etkileyecek ve sonuçları ağır olacak olan bu kararın şu aşamada çıkması sosyal ve siyasal olarak ülkemiz insanlarını kışkırtmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü böyle bir karar milyonlarca seçmeni yok saymaktır. Bu durumda Başbakan'ında adaylığının veto edilmesi gerekir Cumhurbaşkanı'nında. Seçme ve seçilme hakkına müdahaledir bu durum. Karar hukuken doğru ancak teoride ve zamanlamada yanlıştır.
Bu bağımsız adaylar halkın iradesidir. Adaylıklarının düşürülmesi de halkın iradesinin hiçe sayılmasıdır. Bu karar, siyasetin önünü kapatarak PKK nın silahlı mücadelesini meşrulaştıracak karardır, Kürt sorununda siyaseti tasfiye etmek, silahlara icazet anlamı taşır. Siyasetçileri engellerseniz muhatap olarak sadece PKK kalır. Sonradan "Biz PKK yı muhatap almayız" diyerek zırvalamanın anlamı olmaz çünkü zamanında "açılım" adı altında zaten siyasete siz davet etmişsinizdir bu insanları.
Kısacası alınan bu kararın sonuçları bir çok masum insanın canını yakacağa benziyor.. Kararın açıklandığı günkü manzara içler acısıdır. Cehaletin ve provakasyonun ülkemize ne kadar zarar verebileceğinin göstergesidir.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.