Murat Yılmaz

Murat Yılmaz

Olacak iş değil

Olacak iş değil

Son haftalarda, Polise yönelik şiddet vakaları anormal bir düzeyde arttı.
Benim Polis kardeşlerime karşı olan duyduğum sempatimi, beni bilenler bilir.
Her zaman Polisimizin, Jandarmamızın ve ulusal kolluk kuvvetlerimizin hep yanında oldum, olmaya da devam edeceğim.
Sosyal medya düşen son birkaç gündür düşen vakalar beni hem üzmüştür, hem öfkelendirmiştir ve hem de düşündürmüştür.
Polisimiz, oldukça nazik, terbiyeli ve hatta merhametlidir.
ABD ve Avrupa’daki polisler ile karşılaştırdığımızda, belki de biraz fazla merhametli olabilir.

Bakın gençler polislik zor bir meslektir, yolu dikenlidir, ayağını seven hiç girmesin bu işe.

Çünkü polislik, salt bir meslekten öte, bir yaşam tarzıdır.
Bu mesleğin içinde, hukukçu olmak var, devlet memuru olmak var, kahraman olmak var, cesur olmak var, dominant olmak var, yorulmak var, iki ateş arasında kalmak var.
Bayram, Pazar, tatil bilmemek var, cenazene gidememek var, doğan çocuğunu hemen görememek var, hatta ecelinle bile ölememek var.
Ezelden kastım, tabii her ölüm ecelin tecellisidir, ama bu meslekte kastettiğim, yaşlandıktan sonra doğal ölüm.

Yani gençler, üniversite bitirdiniz, bir iş bulamadınız, ortada kalmamak için polis oldunuz.

Olmayınız.
Bu mesleğin felsefesini, ağır yükünü taşıyamayacaksanız, olmayınız.

....

Peki bunları neden yazdım?
Çünkü ben amatörce hatalardan dolayı yaralanan/ölen kimseyi görmek istemiyorum artık, ondan yazdım.

Nöbet tuttuğu yerde, kendinden geçmiş bir halde, etrafında olup biteni fark edemeyecek kadar telefonu ile meşgul olup, ensesine bıçak yiyen bir kardeşimi görmek istemiyorum.

Elbette bu durum, o ruh hastasının saldırısını onaylamaz, bu mümkün değil.
Fakat memur, yapması gereken işini yapsaydı, kendini çevresinde olup bitenlere odaklasaydı, sırtını sağlama alsaydı, şimdi sıkıntı çekmeyecekti.

Maalesef acı gerçek bu.
Amatörce de demeyelim, işini gereği gibi yapmıyormuş gibi diyelim.

Bir başka vakada, ruh hastası birinin, evinden çıkıp bir memuru defalarca sırtından bıçaklaması.

Görüntüler pek net olmaması ile beraber, iki memurunda, sırtlarını dönerek, saldırgansan kaçtığını gözlemliyebildik.
Bu asla olmaz.
Elinde bıçak ile saldıran şahısa, derhal silah ile müdahale edilir ve etkisiz hale getirilir.
Bunun, aması, fakatı, acabası yok, olamaz.
Bıçak ile saldıran kişi, cana kast ediyordur, ya polisin, ta sa üçüncü bir şahsın.
Burada tereddüt edilmez, uyanılmaz, hedef gözeterek vurulur.
Bu, bu kadar basit aslında.

Yine ortalığı hamaset kasanlar sardı ve bilmedikleri için; “Vur emri çıkartılsın” diye paylaşımlar aldı başını yürüdü.

Birincisi, böyle bir emir yok, halihazırda gerek de yok, çünkü Polis vazife ve selahiyet kanununda zaten polisin silah kullanma yetkisi düzenlenmiş, var.

Mesele tatbik etmekte.
Ve asıl püf noktası da burada.
Devlet, hükümet, polisin beline tabancayı veriyor.
Fakat geçmişten gelen kötü örnekler, polisin uğradığı zorluklar, işte o silahı kullansam mı, kullanmasam mı diye tereddütte bırakıyor.
Bu da işte, som zamanlarda yaşan bir takım olaylara meydan veriyor.

Siyasetten ricamız şudur:
Lütfen, en yetkili ağızlar, çıkıp açıklama yapsınlar.

Biz devlet olarak polisimizin arkasındayız, onlar bizim evlatlarımız, canları bizim için kıymetlidir, herhangi bir tehlike anında, ellerindeki tüm imkanları kullanmaktan imtina etmesinler.
Diye bir açıklama.

Balistik yelek, tekrar şart olsun.
Devriyeye çıkan her memur, mutlaka Balistik yelek giysin.
Elektrik taser aletleri alınsın ve her kolluk kuvvetlerine zimmetli dağıtılsın.
Eğitim süreci içinde, silah kulanımına daha fazla ağırlık verilsin.

Altı ayda polis eğitilmez.

Bu eğitim süreci en az iki yıla çıkartılıp, hibrit bir sisteme geçilmelidir.
Yani teori, pratik, staj!
Bu meslek zor bir meslektir ve altı ayda sadece bir temel atarsınız, ama asla göreve hazır, aşina bir polis yetiştiremezsiniz, alt yapısı ne olursa olsun.
Her üniversite mezunu değil, mesela uzmanlıktan çıkan askeri personel, belki de daha verimli olacaktır.
Tabii bunları eminim devletimiz de düşünmüştür, düşünüyordur.

Saldırganlara gelince...

Ülkemizde suç işlemek, bir suç örgütüne mensup olmak, kanun, hukuk takmamak artık sanki bir spor haline geldi.
Eh 30 yıldır süregelen envayi çeşit dizilerde, hep bu tip şeylere özentiler oldu, sürekli bir güzellemeler, kahramanlaştırmalar oldu.

Yahu Süleyman Çakır isminde bir karakter, dizide öldü diye gıyabi cenaze namazları kılındı bu ülkede, çarşaf çarşaf taziye ilanları verildi.

Şimdi ise herkesin dilinde; Yandı gülüm keten helva.
Yandı ya, kaç kuşak büyüdü bu abuk subuk mafya dizileri ile?
Evet, milletimizde ezelden kalma bir eşkıya hayranlığı baki, doğru.
Buna bir de sinema/dizi sektörünün imkanlarını kattık mı, işte sonuç ortada.

Her memur kardeşime hasetten ricamdır; İşinizi ciddiye alın, canınız bizim için kıymetlidir.

Lütfen dikkatli olun.




Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı