Mülteci meselesinde yapılmaması gerekenler
Dünyanın hemen her ülkesinde, mülteciler ve gurbetçiler, yabancı uyruklu insanlar vardır.
Bazı yerlerde, bu popülasyonlar hiçbir sorun oluşturmasa da kahir ekseriyetinde maalesef büyük sorunlar meydana geliyor ve en önemlisi kronikleşiyor, daha da kötüye gidiyor, sonunda ise içinden çıkılmaz hallere geliyor.
Nedir bu sorunları ortaya çıkaran sorunlar?
Yanlış entegrasyon politikaları, dışlamalar ve gettolaşmaya yol açmak.
Entegrasyon, içinde bulunduğu topluma uyum sağlamaktır, o toplumun bir parçası olmak, ama kendi kültüründen de vazgeçmemek, unutmamaktır. Ancak, özellikle bazı Avrupa ülkeleri, entegrasyonu asimilasyona çevirmek istedi, yani, yabancıların, kendi uyruklarını, dinlerini, kültürlerini unutturmak, inkâr ettirmek ve aslında yok etmek istediler.
Bu, elbette geniş bir kesim tarafından tepki ile karşılandığı gibi, tam tersi etki yaptı. Yani topluma uymak yerine, karşı gelmek, hatta savaş açmaya yol açtı.
Bunun en bariz örneklerini Fransa'nın banliyölerinde açık ve net olarak görüyoruz.
Almanya da durum biraz değişik.
Almanya, ilk gurbetçi jenerasyonu ile, entegrasyonu hiç planlamamıştı.
Gelenler, fabrikalara yakın baraka sitelere yerleştirildi, genel toplumdan uzak tutuldu. Aslında hedef bu insanlardan sadece birkaç sene faydalanmak, sonra da geriye gitmelerini sağlamaktı, olmadı.
Çünkü Almanya sürekli gelişmeye devam etti ve işçi gücü hep lazım olmaya devam etti, bırakın geriye göndermeyi, daha fazlalar gelmeye devam etti. Sonra da tabii, ilk jenerasyon, ailelerini getirdi, barakalardan çıkıldı, dairelere yerleşildi, yani topluma karışıldı, ama nasıl?
Kümelenerek, yani yine yabancılar kendi aralarında, Almanlar kendi aralarında.
Sosyolojide buna gettolaşmak denir.
Tabii bazı sorunlar baş göstermeye başladı.
Yabancılar ağırlıklı semtler kötülendi, hatta isimleri suçlar ile anılmaya başladı.
Zaten kökten önyargılı olan Almanlar, rasist olan Almanlar, pireden deve yaparak, bire bin katarak bu işin üstüne üstüne gittiler.
Sonuç ortada, bugün 3. Hatta 4. Kuşağın yaşadığı Almanya'da işte bu son nesil, neredeyse asimile olmuş halde.
Artık kabul etmeliyiz ki, bizim de ülkemiz bir göç alan ülke!
Yani 50, 60, 70'lerde yoğun göç veren ülkeden, göç alan bir ülke haline geldik.
Evvela şunu bir kabul etmemiz gerekiyor.
İnsanlar, can güvenliğinden emin oldukları, geçimlerinden emin oldukları, insan gibi yaşayabilme arzularının karşılanacağından emin oldukları yerlere göç ederler.
Demek ki, Türkiye artık bu konumda, bu da aslında çok iyi bir şey.
Evet artık karşımızda, böyle bir mesele var.
Ve biz, Türkiye olarak, bir zamanlar batının yaptığı hataları yapmazsak, göç politikasını doğru uygularsak, ülkemize o, veya bu nedenlerle gelen insanlardan, pekala faydalanabilir, bunu büyük bir avantaj haline getirebiliriz.
Bu bağlamda, şu hakikati de yazmadan geçemeyeceğim:
Ülkemize gelen insanların kahir ekseriyeti, daha düne kadar, zaten bizim tebaamızdı.
Düne kadar diyorum, çünkü 100, 150 sene tarih bakımından ancak "dün" olarak anlaşılır.
Devletimiz, yerleşme siyasetini doğru uygularsa, kümelenmelere, gettolaşmalara karşı gelir, yabancı uyruklu insanları, topluma entegre etmeyi başarırsa, işte o zaman, yakın zamanda bize çok lazım olacak olan iş gücünü de sağlamış olur.
Zaten bugün bile, Suriye, Afganistan, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan, Azerbaycan dan gelen insanlar olmasa, üretim, hizmet, sanayii sektörleri ağır sekteye uğrar olurdu.
Onun için, umarım ki, Türk devleti, Akıllı ve akılcıl bir yerleşme siyaseti, entegrasyon siyaseti ile, öne çıkabilecek sorunların önüne geçer.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
