Davutoğlu’na ne oluyor, Sağlık sisteminde neler oluyor?
Ahmet Davutoğlu’nun son çıkışlarını hayret ve ibret ile izledim.
Hayırdır Beyefendi bu ne özgüven böyle?
Kimsenin tanımadığı, bilmediği biri iken sizi bu devletin en şerefli makamlarına oturtan insana karşı takındığınız bu cüret nedir?
Hayır neyinize güveniyorsunuz? Bunu merak ediyorum gerçekten.
Siz bu ülkeye ne kattınız? Bu partiye ne kazandırdınız da şimdi ahkam kesiyorsunuz?
Dışişlerindeki siyasetiniz ülkemizi şu ana kadar boğuşmak zorunda kaldığımız bir yığın sorunlar ile yüz yüze bıraktı.
Başbakanlık döneminizde, adete AB ve fakat özellikle de Merkel’in dolmuşuna öyle bir bindiniz ki, kendinizi bulunmaz Konya basması sandınız.
Geri kabul anlaşmasını, hiç yok yere, boş vaatlere, ki zaten daha önce alınmış anlaşmaları bir kenara iterek, kandınız ve imzaladınız.
Suriyeli göçmen ceremesini halen milletçe biz çekiyoruz ve hükümetin başı olarak Sayın Erdoğan çekiyor.
O kadar yamadınız ki kendinizi, Alman hükümeti; “Bizim muhattabımız Sayın Davutoğlu’dur, Erdoğan değil”, sözünü zikretti.
Ve zaten asıl niyetiniz de buydu!
Sayın Erdoğan’ı ekarte etmek.
Sizin yağdanlıklarınız değil miydi, “Reis dönemi bitti, Hoca dönemi başladı” diye, sağda solda höyküren?
Paris de Charlie Hebdo saldırısının sonrası, bağlılığınızı göstermek için, AB ile birlikte “Charlie Hebdo” olduğunuzu da unutmadı kimse!
Ve siz değil miydiniz, 7 Haziran seçimlerinin asıl aday listelerini, Sayın Erdoğan yurtdışına hareket ettikten hemen sonra, sinsice değiştirip YSK ya, seçimi kaybettiren listeyi veren?
Evet 7 Haziran seçimi, sizin beceriksizliğiniz, sinsiliğiniz yüzünden heba oldu.
Ve yine siz, “Koalisyon olmayacak” denildiği halde, tabandan tabana zıt CHP’nin kapısını aşındırmadınız mı?
Ve siz 7 Haziran öncesi “Yeniden çözüm süreci olabilir” diyerek de bu seçimi sabote etmediniz mi?
Siz bir looser siniz Ahmet Davutoğlu!
Kısacık bir siyasi ömrünüz başarısızlıklar ile vefasızlık ile hırs ve ihtiras ile dolu. Bir de sinsilik ile.
Ve şimdi de haddinizi aşıp, “Erdoğan gitsin, ben geleyim” diyorsunuz!!!!
Bence size dev aynasını tutan tayfadan kurtulun siz.
Bilin ki, sizi bir siyasi olarak ciddiye alan hiç kimse yok.
***
Sağlık sistemi yine eski hamam eski tas!
Yurdun her yerinden duyuyorum.
Gerek şahsen arayarak gerek ise değişik platformlardan ulaşarak, yurdum insanı feryat figan ediyor.
Kibir abidesi hekimler, hemşireler, ukala hastane personelini, hastaları azarlayan, kovan hatta hakaret dahi eden “sağlıkçılar”!
Ameliyat olunacak diye günlerce aç susuz bırakılıp, akşamları “çok yoğunuz, bugün olmayacak” diyerek bekletilen hastalar, hatta ağır hastalar!
Kayıt yapmak yerine hastane bilgisayarından kıyafet ısmarlayan hemşireler…
Yönetim kadrosunda FETÖ’cü olduğu bilinen idari ve tıbbi personel.
Bu liste bitmez!
Ve bu ve benzeri olayların karşısında hükümete, devlete küsen, kızan, söven vatandaş!
Evet, devasa hastaneler, şehir hastaneleri yaptık, hatta sağlıkta reformlar yaptık, yaptık da personelin kafasını, zihniyetini değiştiremedik!
Çünkü Devlet hastanelerinde bu tutumları sergileyen sağlık personeli, özel hastane veya dispanserlerde, ambulans şirketlerindeki nöbetlerinde, o kadar nazik, o kadar yardımsever oluyorlar ki… sormayın gitsin!
Devlet kurumlarında, vatandaşa ellerinden gelen eziyeti yapmanın arkasında bir sistem var gibi duruyor.
Vatandaşa kan kustur ki, devlete küfür etsin!
Özellikle de sol görüşlü, kendini aydın diye görenlerin, ama iç dünyalarının oldukça karanlık olduğu kadrolar, halen sağlık sistemine hakim!
Sayın Akdağ döneminde ve tabii AK Partisi’nin de en güçlü olduğu dönemlerde, bunlar, kuzu postuna bürünmüş çakallardı.
İşlerini layıkı veçhi ile yapıyorlar, muhalif hallerini içlerinde yaşıyorlardı.
Ancak, Gezi olaylarından sonraları, bunlar da maskelerini düşürdü ve özellikle özel muayenehane açmaları yasaklanan devlet memuru hekimler, bu rant kapılarının elinden alınmasının hıncı halen içlerinde, 2002 öncesi durumlara geri dönmeye başladılar.
Hatırlayalım bu hatırlanması bile utanç verici zamanları.
Hastaların aylarca devlet hastanelerinden randevu bekledikleri, beklerken öldükleri zamanları.
İlaç kuyruklarını ve sıra geldiğinde reçetede yazılanların dörtte birinin olmadığı zamanları.
Hastane içinde hijyen denilen bir mevhumun olmadığı, hatta sağlam girenin, hasta çıktığı zamanları.
Hatırlayalım, hastanenin hademesinin bile kendini Genel Kurmay Başkanı sandığı ve o edayı estirdiği günleri.
Ne yeni doğan bebeği ne anneyi ve hatta vefat eden yakınlarını, hastane hesabını ödemeden çıkartamayan insanların çaresizliğini.
Ameliyat için, bağını, tarlasını, evini, arabasını satan, yine de yetiştiremeyen insanlarımızın dramlarını hatırlayalım.
Evet bugün belki bu evrede değiliz, ancak şu da bir gerçek ki, sağlık personeli bu evreyi çok özlemiş anlaşılan.
Çünkü vatandaşa, devlet hastanelerinde maruz bıraktıkları haller o zamana ait.
Ve bu ülkede her vatandaş da özel hastanelere ne yazık ki gidemiyor.
Beş yıldızlı otel konforunda, özel hemşireli, doktorlu odalarda yatamıyor, sağlığını oralarda bulamıyor.
Devlet kurumlarına mahkum ve oraya gittiği zaman da, gittiğine bin pişman olup kalıyor.
İşin garip tarafı ise bu şikayetler, eminim ki bu devletin en üst makamlarına kadar gidiyor.
Gereken talimatlar verilse de işte kurumlara bir türlü işlemiyor.
Ha, bu sadece sağlık sistemi için de geçerli değil, devletin pek çok kurumunda bu işler böyle.
Yani vatandaş gittiği yerden, bir tek dayak yemeden çıktığı ile kalıyor.
Maalesef ve üzülerek şunu belirtmek durumundayım ki, AK Partisi 17 yıldır, hiçbir kurumda kadrolaşmayı başaramamış.
Halka hizmet, hakka hizmettir düsturu ile çalışacak insanları yerleştirememiş.
İşte bu durum da insanları hükümet aleyhine düşünmeye sevk etti ve de ediyor.
Umarım ki, her kurumda olan müfettişler, bu durumlara bir el atar ve suçu olan personele gereken işlemler yapılır.
Çünkü milletiniz bu muameleyi haketmiyor.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Hayırdır Beyefendi bu ne özgüven böyle?
Kimsenin tanımadığı, bilmediği biri iken sizi bu devletin en şerefli makamlarına oturtan insana karşı takındığınız bu cüret nedir?
Hayır neyinize güveniyorsunuz? Bunu merak ediyorum gerçekten.
Siz bu ülkeye ne kattınız? Bu partiye ne kazandırdınız da şimdi ahkam kesiyorsunuz?
Dışişlerindeki siyasetiniz ülkemizi şu ana kadar boğuşmak zorunda kaldığımız bir yığın sorunlar ile yüz yüze bıraktı.
Başbakanlık döneminizde, adete AB ve fakat özellikle de Merkel’in dolmuşuna öyle bir bindiniz ki, kendinizi bulunmaz Konya basması sandınız.
Geri kabul anlaşmasını, hiç yok yere, boş vaatlere, ki zaten daha önce alınmış anlaşmaları bir kenara iterek, kandınız ve imzaladınız.
Suriyeli göçmen ceremesini halen milletçe biz çekiyoruz ve hükümetin başı olarak Sayın Erdoğan çekiyor.
O kadar yamadınız ki kendinizi, Alman hükümeti; “Bizim muhattabımız Sayın Davutoğlu’dur, Erdoğan değil”, sözünü zikretti.
Ve zaten asıl niyetiniz de buydu!
Sayın Erdoğan’ı ekarte etmek.
Sizin yağdanlıklarınız değil miydi, “Reis dönemi bitti, Hoca dönemi başladı” diye, sağda solda höyküren?
Paris de Charlie Hebdo saldırısının sonrası, bağlılığınızı göstermek için, AB ile birlikte “Charlie Hebdo” olduğunuzu da unutmadı kimse!
Ve siz değil miydiniz, 7 Haziran seçimlerinin asıl aday listelerini, Sayın Erdoğan yurtdışına hareket ettikten hemen sonra, sinsice değiştirip YSK ya, seçimi kaybettiren listeyi veren?
Evet 7 Haziran seçimi, sizin beceriksizliğiniz, sinsiliğiniz yüzünden heba oldu.
Ve yine siz, “Koalisyon olmayacak” denildiği halde, tabandan tabana zıt CHP’nin kapısını aşındırmadınız mı?
Ve siz 7 Haziran öncesi “Yeniden çözüm süreci olabilir” diyerek de bu seçimi sabote etmediniz mi?
Siz bir looser siniz Ahmet Davutoğlu!
Kısacık bir siyasi ömrünüz başarısızlıklar ile vefasızlık ile hırs ve ihtiras ile dolu. Bir de sinsilik ile.
Ve şimdi de haddinizi aşıp, “Erdoğan gitsin, ben geleyim” diyorsunuz!!!!
Bence size dev aynasını tutan tayfadan kurtulun siz.
Bilin ki, sizi bir siyasi olarak ciddiye alan hiç kimse yok.
***
Sağlık sistemi yine eski hamam eski tas!
Yurdun her yerinden duyuyorum.
Gerek şahsen arayarak gerek ise değişik platformlardan ulaşarak, yurdum insanı feryat figan ediyor.
Kibir abidesi hekimler, hemşireler, ukala hastane personelini, hastaları azarlayan, kovan hatta hakaret dahi eden “sağlıkçılar”!
Ameliyat olunacak diye günlerce aç susuz bırakılıp, akşamları “çok yoğunuz, bugün olmayacak” diyerek bekletilen hastalar, hatta ağır hastalar!
Kayıt yapmak yerine hastane bilgisayarından kıyafet ısmarlayan hemşireler…
Yönetim kadrosunda FETÖ’cü olduğu bilinen idari ve tıbbi personel.
Bu liste bitmez!
Ve bu ve benzeri olayların karşısında hükümete, devlete küsen, kızan, söven vatandaş!
Evet, devasa hastaneler, şehir hastaneleri yaptık, hatta sağlıkta reformlar yaptık, yaptık da personelin kafasını, zihniyetini değiştiremedik!
Çünkü Devlet hastanelerinde bu tutumları sergileyen sağlık personeli, özel hastane veya dispanserlerde, ambulans şirketlerindeki nöbetlerinde, o kadar nazik, o kadar yardımsever oluyorlar ki… sormayın gitsin!
Devlet kurumlarında, vatandaşa ellerinden gelen eziyeti yapmanın arkasında bir sistem var gibi duruyor.
Vatandaşa kan kustur ki, devlete küfür etsin!
Özellikle de sol görüşlü, kendini aydın diye görenlerin, ama iç dünyalarının oldukça karanlık olduğu kadrolar, halen sağlık sistemine hakim!
Sayın Akdağ döneminde ve tabii AK Partisi’nin de en güçlü olduğu dönemlerde, bunlar, kuzu postuna bürünmüş çakallardı.
İşlerini layıkı veçhi ile yapıyorlar, muhalif hallerini içlerinde yaşıyorlardı.
Ancak, Gezi olaylarından sonraları, bunlar da maskelerini düşürdü ve özellikle özel muayenehane açmaları yasaklanan devlet memuru hekimler, bu rant kapılarının elinden alınmasının hıncı halen içlerinde, 2002 öncesi durumlara geri dönmeye başladılar.
Hatırlayalım bu hatırlanması bile utanç verici zamanları.
Hastaların aylarca devlet hastanelerinden randevu bekledikleri, beklerken öldükleri zamanları.
İlaç kuyruklarını ve sıra geldiğinde reçetede yazılanların dörtte birinin olmadığı zamanları.
Hastane içinde hijyen denilen bir mevhumun olmadığı, hatta sağlam girenin, hasta çıktığı zamanları.
Hatırlayalım, hastanenin hademesinin bile kendini Genel Kurmay Başkanı sandığı ve o edayı estirdiği günleri.
Ne yeni doğan bebeği ne anneyi ve hatta vefat eden yakınlarını, hastane hesabını ödemeden çıkartamayan insanların çaresizliğini.
Ameliyat için, bağını, tarlasını, evini, arabasını satan, yine de yetiştiremeyen insanlarımızın dramlarını hatırlayalım.
Evet bugün belki bu evrede değiliz, ancak şu da bir gerçek ki, sağlık personeli bu evreyi çok özlemiş anlaşılan.
Çünkü vatandaşa, devlet hastanelerinde maruz bıraktıkları haller o zamana ait.
Ve bu ülkede her vatandaş da özel hastanelere ne yazık ki gidemiyor.
Beş yıldızlı otel konforunda, özel hemşireli, doktorlu odalarda yatamıyor, sağlığını oralarda bulamıyor.
Devlet kurumlarına mahkum ve oraya gittiği zaman da, gittiğine bin pişman olup kalıyor.
İşin garip tarafı ise bu şikayetler, eminim ki bu devletin en üst makamlarına kadar gidiyor.
Gereken talimatlar verilse de işte kurumlara bir türlü işlemiyor.
Ha, bu sadece sağlık sistemi için de geçerli değil, devletin pek çok kurumunda bu işler böyle.
Yani vatandaş gittiği yerden, bir tek dayak yemeden çıktığı ile kalıyor.
Maalesef ve üzülerek şunu belirtmek durumundayım ki, AK Partisi 17 yıldır, hiçbir kurumda kadrolaşmayı başaramamış.
Halka hizmet, hakka hizmettir düsturu ile çalışacak insanları yerleştirememiş.
İşte bu durum da insanları hükümet aleyhine düşünmeye sevk etti ve de ediyor.
Umarım ki, her kurumda olan müfettişler, bu durumlara bir el atar ve suçu olan personele gereken işlemler yapılır.
Çünkü milletiniz bu muameleyi haketmiyor.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
*Editör Notu: Kullanılan hastane resmi temsilidir. Resmin, yazı ile ilgisi bulunmamaktadır.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.