İlk Beş; Son Beş…
Kimi tiyatro yöneticileri ve oyuncuları, yıllardır gerek medyada gerek kendi aralarında devamlı seyircinin azlığından, tiyatroların ve tiyatrocuların maddî sıkıntılarından, halkın kendilerini ve bu sanatı yeteri kadar anlamadığından bahsedip durur ve sürekli sızlanırlar. Oysa son zamanlarda seyirci sayısı gitgide artıyor.
Ödenekli tiyatrolar da repertuvarı zengin olan yılların özel tiyatroları da hiç seyirci sıkıntısı çekmiyor. Oyun üstüne oyun yapıyorlar. Hem devamlı turnelere çıkıyor hem de İstanbullu tiyatro severleri ihmal etmiyorlar. Esasında kendilerini alternatif diye addeden grupların ve sahnelerin bazıları da izleyici sıkıntısı çekmiyor çoğu zaman. Özellikle niteliğe ehemmiyet verenler neredeyse hiç sorun yaşamıyorlar. Fakat ne yazık ki her alternatif ekipte durum aynı değil! Bu da tamamen kendilerinden kaynaklı. Zira bu grupların bazılarında seyirci algısı hiç ama hiç önemsenmiyor. En sade, en duru şekilde nasıl sunulacak ise öyle anlatmaktan öte, her şeyi karmaşık hâle getirme gayretine düşüyorlar ki bu onları kıymetli ve üstün kılmıyor, aksine basit ve komik duruma düşürüyor.
Devamlı "Biz yaptık, onlar anlamıyor" diye mesnetsiz bir düzeyde egosantrik tutum sergiliyor, akabinde "Bana ne, anlarlarsa anlarlar, anlamazlarsa da onların sorunu" gibi sakil bir kibir takınıyor ancak sonrasında da yine sözde önemsemedikleri seyirciyi, tiyatroya destek olmamakla suçluyorlar. Çok zekice kurguladıklarını sandıkları oyunların neredeyse hiçbirinde zekâ esintisi göremediğimiz gibi, anlattıkları hikâyelerde de kayda değer bir şey bulamıyoruz. Döne döne aynı konuları işliyorlar; hem de birbirlerinden ve hatta bir önceki oyunlarından kopya çekerek… Adeta birbirinin tekrarı gibiler. Bir şeyi anlatacağım diye o kadar zorlama ifadeler kullanıyor ve o denli kasan rejiler yapmaya çalışıyorlar ki alâkasızlık ve eğreti duruş her yerden beliriyor. Zaten bir oyunda zorlama varsa, o eser, zekice bir metne de kurguya da rejiye de sahip değildir. En iyi, en doğru ve en güzel anlatım, dümdüz anlatımdır. Asıl başarı da düz ve sıradan gidişatın içine anlatmak istediklerini yerleştirmek ve bir yalınlıkla aktarabilmektir. O yüzden suçlayacaklarsa seyirciyi değil; döne döne aynı konuları, neredeyse aynı cümlelerle ve aynı sıkıcılıkla oyun yaptıkları için kendilerini suçlamalılar. Çünkü gerçekten bu grupların oyunlarına gittiğimizde, her defasında "Vaktimize yazık!" demekten gına geldi!
Kusuru devamlı seyircide ve küçümsedikleri halkta bulan bu ekiplere bir soralım: Tiyatromuza son yıllarda nasıl bir katkı sağladılar? Yurtdışında sahne aldıkları yerler nereler, oralarda elde ettikleri başarılar neler? Tiyatromuz, dünya tiyatrosunun neresinde? Tiyatro tarihine ve sanatına sundukları katma değer nedir? Söyleyeyim: Yerlerinde sayıyor, kendilerini tekrar ediyor, irtifa kaybediyor, en ufak değer ortaya koymuyorlar. Bilâkis tiyatronun önüne duvar ören, oyuncuyla seyirci arasında engel oluşturan; alan bilgisi kıt, vizyonu dar, entelektüel seviyesi sahneledikleri metinlerden dahi anlaşılacak kadar aşağıda ve fakat hırsı büyük, egosu dayanaksız şişik tiyatrocular olarak akıllarda kalıyorlar. Alternatif diye anılan bu ekiplerin bir an önce silkinip kendilerine gelmeleri gerekiyor. Kaldıkları yankı odasından çıkıp, sıkıştıkları gruplardan kendilerini özgürleştirip, tek tip olmaktan kurtulup özgünleşmeli ve anlamlı bir atılım yapmalılar. Elbette her ekibi kast etmiyorum. Harikulâde işler çıkaran ve gelen her izleyicinin dağarcığına ve yüreğine tohumlar eken, sanat ve estetik zevk aşılayan gruplar tabi ki var. Onlardan zaten en ufak serzeniş ya da şikâyet duymuyoruz. Seyirci sıkıntısı da çekmiyorlar çoğu zaman. Sanatlarını icra ediyor, varsa bir sıkıntı, onu da kendilerinde görüyor ve düzelterek yollarına devam ediyorlar. O yüzden onları tenzih ediyorum. Ancak bahsettiğim diğer gruplar, artık o kadar bunalttılar ki bu satırları yazmak zorunda kaldım. Bu şekilde düşünmek bağlamında da maalesef yalnız değilim.
Mecburen…
Normalde sezon sonlarına geldiğimizde, kendimce, gidilebilecek ya da görülmesi gereken oyunların listesini yazardım lâkin bu defa gittiklerinde büyük olasılıkla sinir harbiyle çıkacakları, zamanlarının boşa geçtiğini düşünecekleri ve o oyuna kızıp tiyatroyu da gördüklerinden ibaret sanıp uzunca bir süre tiyatroya gitmemeye yemin edecekleri oyunların listesini de vereceğim ki tersten de bir katkım olsun. Zira tiyatroya, izleyiciye ve okuyucuya bu minvalde de borcumuz var. Tavsiye ettiğim oyunları "İlk Beş" başlığıyla; diğerlerini de "Son Beş" başlığıyla sunacağım.
Tekrar ediyorum: Bu liste "kendimce" bir sıralamayı içeriyor. Herkese şimdiden iyi seyirler diliyorum.
İlk Beş
1. İstanbul Devlet Tiyatrosu – Maçın Adamı
2. Galata Perform – Fairfly
3. Kadar Tiyatro – Eksik
4. Echoes Tiyatro – Herkes Yolunda
5. Balkonda Sanat – Haberin Var mı Anne?
Son Beş
1. Tiyatro Nushu – Bir Tatlı Kaşığı Çamur
2. Tiyatro Hemhâl – N'olacak Bu Yusuf Umut'un Hâli
3. İkinci Kat Tiyatro – Fazilet, Yalnız Değildir
4. Apartman Sahne – Eşyalı Kiralık
5. İBB Şehir Tiyatroları – Çingene Boksör
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.