TİC Holding Header
  • USD 32.326
  • EUR 35.119
  • Altın 2300.412
  • BIST 100 8880.09

İBB Şehir Tiyatroları - Matruşka

Her şeyden önce şunu söylemem gerek; Tuncer Cücenoğlu, Türk tiyatrosunun en başarılı yazarlarından biri.
İBB Şehir Tiyatroları - Matruşka
Oyunları yüzlerce yıl sonra bile sahnelenebilecek tarzda. Zira hemen hemen bütün oyunlarında sadece bir döneme yada olaya vurgu yapan bir anlatı yok. Olaylardan daha çok insanların hissettiklerine, duygularına ve düşüncelerine ağırlık veriyor. Kör göze parmak niteliğinde mesajlar vermiyor. Psikolojik öğeleri çok kullanıyor. İnsanı bütün olarak ele alıyor; tutarsızlığıyla, çelişkisiyle, iyiliğiyle, kötülüğüyle…  Bu türden metinleri kaleme alan yazarlar, çağlar sonrasında bile anılmaya devam ediyorlar. Onların eserleri için zamanların ve bölgelerin farklı oluşunun önemi yok. Her bölgede ve zamanda oynanabilir oyunlar oluyor ki Tuncer beyin de oyunları şu anda bile dünyanın birçok bölgesinde aynı anda birçok farklı tiyatro ekibinin sahnesinde seyirciyle buluşuyor. Kıymetinin daha fazla bilinmesi lâzım. Bizler, kişinin muteber eserlerine ve sözlerine ne yazık ki yaşarken değil de onu kaybettikten sonra kıymet veriyoruz veya sanatçı/yazar bizden biri ise ona burun kıvırma, ürettiklerinde kusur arama yarışına giriyor, yabancı yazar ve sanatçıların üretimlerini ise göklere çıkarma kompleksine düşüyoruz. Bu olumsuz yaklaşımı yıkan bir tutum içinde olup Cücenoğlu’na hayattayken ve üretmeye devam ediyorken hak ettiği değeri vermeliyiz.   



Gerçek Bir İlişki...


İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, geçen sezonun sonuna doğru Tuncer Cücenoğlu’nun Matruşka’sını repertuvarına dâhil etti. Oyun, duygusal boyutta cereyan eden bir kadın-erkek ilişkisini resmediyor.

Yazıları ve senaryolarıyla meşhur, evli ve yaşça olgun sayılabilecek bir erkeğe âşık olan, aşkın yanı sıra hayranlık da besleyen bir kadınla; kendisini kültürel olarak ve kariyer bakımından aşağı çektiğini düşündüğü mutsuz bir evlilik yaşayan ve duygusal açıdan eksiklik içinde olan, kendisinden daha genç ve onun üretimlerine de saygı duyan bir kadına ilgi duyan bir erkeğin hikâyesi… Saçma sapan espriler yapmak için fırsat kollayan, artık klişe hâline gelmiş diyalogları içinde barındıran ve sıkıştığında bel altı şakalara sarılan bir ilişkiler komedisi değil; zekice kurgusu olan, erimeyen ve tükenmeyen psikolojik analizlerle dolu bir içeriğe ve zengin diyaloglara sahip, iç içe geçen ve seyircinin çözmesini isteyen, seyirciye de kafa yorma imkânı bırakan bir metin kaleme almış Cücenoğlu.  Oyunu izlerken, ilişkinin gelişim süreciyle beraber, ilişkinin tarafları olan kadın ve erkeğin ilişkiye bakış açılarındaki farklılıkları ve bireylerin süreç içindeki değişimlerini de görüyoruz.

Olay örgüsüne ve kurgusuna daha fazla girerek oyunun büyüsünü ve farklılığını burada deşifre etmek istemiyorum.

İç İçe Geçmiş Parçalar…

Hiçbir ilişki, düpedüz bir bakış açısıyla ve tek perspektiften değerlendirilemez zaten. Her taraftan ele alınmalı. Derinlemesine irdelenmeli. Hangi ilişki olursa olsun, insan deştikçe hiçbir şeyin göründüğü veya dışardan yorumlandığı gibi olmadığı ortaya çıkacaktır. İlişkiler zaten doğası gereği de öyledir. Duygusal, fiziksel ve psişik olarak birbirinden çok farklı iki yapının, kadın-erkeğin, birbirileriyle aynı yöne bakma ve ortak bir hayat kurma idealinde elbette çok farklı parametrenin ve paradigmanın olduğunu kabul etmek gerekir. İşte yazar, tam da bu bakış açısıyla ilişkiyi değerlendirmiş. Matruşkayla bağdaşım ve benzerlik kuruyor. Matruşkaya baktığımızda ilk etapta nasıl ki en büyük hâlini görüyorsak, ilişkilerde ilk zamanlarda o kadar büyük duygularla başlar. Aynı ilişki, zamanla hesapların, menfaatlerin, beklentilerin, gelgitlerin, egoların, farklıların devreye girmesi ve bu çatışmalarla beraber olumsuz durumların içine dâhil olmasıyla gitgide küçülür. Ve nasıl ki matruşkalar, açıldıkça küçük küçük parçalara bölünür ve dağılırsa işte aşklar ve ilişkiler de kırılmaya başladı mı içinden daha kırılgan parçaların ortaya çıktığı görülür. Fakat ters yönden de bakılabilir; matruşka iç içe geçmiş onlarca parçadan oluşur ve en nihayetinde o parçaların oluşturduğu gayet hoş bir bütünsel görüntü ortaya çıkar; içinde aslında yine kendisine benzeyen ve kendinden olan onlarca parçadan oluşan bir bütün… İşte tarihe ve hafızalara kazınmış büyük aşkların tamamı da o parçalarla, o parçaların kabulü ve içinde saklanmasıyla mümkün olmuştur.



Oyun Ekibi…


Oyunun yönetmen koltuğunda Bora Seçkin oturuyor. Kurguyu, akıllarda karmaşaya yol açmayacak şekilde hesaplamış. Çok mündemiç bir oyunun seyircinin aklında açık seçik şekilde yer edinmesini sağlamış. Karakterlerin birbirleriyle kurdukları genel iletişimi ve kendi düşünce dünyaları ile kurdukları irtibatı birbirinden net şekilde ayırt etmiş; bunu çok seri şekilde yapıp temponun düşmesine müsaade etmediği gibi, bir hız karmaşasına da yol açmayacak şekilde dengede yapmış.  Dekoru oyunculara çok iyi kullandırıyor. Yer yer kurulması gereken seyircilerle olan diyaloğu ölçülü kurmuş. Ancak oyunun ilk kısmındaki, oyuncuların sahneye çıkma anına kadar olan epizodu, biraz uzatmış gibi geldi bana. Oyunun sonundaki sürpriz ise bence en vurucu sahnesiydi.  

Oyunun kostüm tasarımında Nihal Kaplangı, sahne tasarımında Ahsenur Çiftçioğlu, ışık tasarımında Mahmut Özdemir, efekt tasarımında Hanefi Topraktepe ve müziklerinde Emrah Can Yaylı imzası var. Oyunun dramaturgu ise Hande Ören…  Sahne tasarımı, efekt tasarımı ve müzikler çok başarılı. Oyunun yardımcı oyuncuları gibiler. Küçük objeler ve nesnelerle kocaman hikâyeler ve büyük başlıklar başarılı bir şekilde aktarılıyor. Çok düzenli olan dekorun, oyun ilerledikçe tıpkı bir matruşkanın dağılması yada bir ilişkinin parçalanması gibi darmadağın olması da oyunun kurgusuna uygunluk arz ediyor. Efektler ise oyundaki en tebessüm ettiren ama bir o kadar da ilişkilere ne denli zarar veren nüanslar olduğunu bize hatırlatacak nitelikte acı.

Oyunda kadını Derya Yıldırım, erkeği Cem Karakaya oynuyor. Oyunu baştan sona kadar çok dinamik götürüyorlar. Oyun aktıkça karakterlerde meydana gelen değişimler ile ilişkinin seyrindeki iniş çıkışları lâyıkıyla veriyorlar. Sadece Derya Yıldırım’ın sahil sahnesinde sarhoşken birdenbire ayılması pek doğru durmadı sanki. Onun haricinde ikisi de rollerinin analizlerini yapmış ve oynadıklarını yaşları da iyi kritik etmişler. 
Matruşka, galasını beklemeden gitmeyi istediğim ve merak ettiğim oyunlardan biriydi. Böylesi başarılı bir metnin nasıl yorumlandığını merak ediyordum. Bence bu oyun, tiyatro izleyicisi tarafından görülmesi gereken ve “Güzel bir oyuna gidelim ama hangi oyuna gitsek acaba?” sorusunun da cevabının karşılığı olacak yeni sezon yapımlarından.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın