10 Saniye…

8. Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali kapsamında çıkan oyunlardan olan On Saniye, evvelce Hipokrat oyunuyla bildiğimiz Erdi Işık tarafından kaleme alınmış.
10 Saniye…
Ardından Tiyatro Yan Etki‘nin repertuvarına giren oyunun yönetmenliğini Serkan Üstüner üstlenmiş. Oyunun iki kişilik oyuncu kadrosunda ise tiyatro sahnelerinin yanı sıra televizyon ve sinema dünyasından da tanıdığımız Algı Eke ve Nergis Öztürk var.

Oyun Tipleri Çok Baskın…

İşlediği iddia edilen hayli ağır bir kusur, hatta suç sayılabilecek bir davranış sonrasında okul disiplin kurulu tarafından okuldan atılacak olan çocuğunu yeniden okula kabul ettirmeye çalışan anne ile bu kabahatin küçümsenmemesi, aksine ciddi şekilde cezalandırılması gerektiğini savunan okul psikolojik danışmanı arasında geçen temposu yüksek bir tartışmaya şahit olduğumuz oyun, bir annenin saldırgan, saygısız ve bir o kadar da mütekebbir bir tutumla psikolojik danışmana karşı çıkışıyla birlikte gittikçe de tırmanan bir tartışmayla açılıyor ve öyle de ilerliyor.

Çocuğuna karşı vazifelerini tam anlamıyla yerine getirdiğini “sözde” düşünen lâkin içten içe eksiklerinin ve hatalarının da farkında olan ve fakat bununla yüzleşmeye de cesaret edemeyen; çevresindeki herkesten, duyarlılık sergilemesi gereken her olaydan ve dahi çocuğundan daha çok, devamlı ve sadece kendi itibarını düşünen anne (Zeynep), yine bu olayda da etrafa rezil olmamak, itibarını zedelememek, dışarıdan dört dörtlük görülen aile tablosuna zarar vermemek adına çocuğunun okula yeniden alınması için gayret ediyor. Düşündüğü şey, çocuğunun psikolojisi, eğitimi ve geleceği değil! Aslında zaman zaman kendi çocukluğundan kalma sevgi eksikliğini gidermek istese ve çocuğunu tıpkı kendisi gibi sevgisi biri olarak yetiştirmek istemese de bunu tam anlamıyla başaramadığından ya da ağırlıklı olarak bencil bir tavır sergilediğinden ve yanı sıra çocuğunu mutlu etmenin yolunun salt maddî açıdan onu doyurmak olduğunu düşündüğünden ne yazık ki bir türlü istediği gibi bir anne olamıyor. 

Elif, idealist bir psikolojik danışman; akademide öğretilen tüm bilgileri üzerine giyinmiş ancak içlerde, yani derinlerde epey bir bitirilmemiş işleri olan ve bu sebeple de kendisinin bile farkında olmadığı ve psikolojik danışmanlığın hem bilimsel hem de etik ilkelerine uymayan abartılı davranışlar sergileyen; sancılar ve yer yer sanrılar içinde olan bir kadın…

İkisi de çocuğun hatalı davranışının nedenini ortaya koymaktan çok, kendilerini ispat etme ve aklama derdinde. Peki, çocuğu düşünen kim ve nihayetinde çocuğa ne oluyor?

Yazar Erdi Işık, oyundaki karakterlerin altını o kadar çizmiş ki oyunun konusunun ve derdinin de üstünü çizmiş farkında olmadan. Yazar, karakterlerle ilgili analizleri devamlı ortaya koymaya çalışırken, oyunda asıl vurgulanması gereken, ebeveyn-çocuk ilişkisi, ebeveyn davranışlarının çocuğa yansıması, özellikle annelerin duygularının çocuğa geçişi, çocukluk yaşantısının bireyler üzerindeki etkisi, toplum tarafından yüklenen ve bir bakıma atfedilen kutsallığın irdelenmesi, bireyi şiddete iten etmenlerin düşünülmesi gibi ana başlıklar ıskalanmış. Kaldı ki oyunun tanıtım metninde de belirttiğim hususlar vurgulanmışken oyunda bunları çok tali unsurlar olarak görüyoruz; hatta neredeyse yok hükmündeler… Öte yandan ikili arasında geçen tartışmalarda o kadar tekrarlar var ki seyirciyi neredeyse boğuluyor. Şayet amaçlanan şey, oyun kişilerinin sergiledikleri hatalı tutumdan dolayı içten içe rahatsız hissettikleri için dillerine de devamlı aynı cümlelerin vurduğunu ve bu sayede de kendilerini bir bakıma sorguya çektiklerini göstermek ise maalesef bu yansımıyor. Bilâkis seyirciyi rahatsız ediyor ve sıkıyor. Oyunun başlarında nedeni hemen anlaşılan tartışma, oyunun ilerleyen dakikalarında da devam ediyor ve tartışma rutinleştikçe rutinleşiyor. Öyle ki tarafların söyleyecekleri izleyiciler tarafından tahmin edilmeye başlanıyor. Bir yerde kırılma beklense de ne yazık ki o kırılma bir türlü gelmiyor.

Oyun Ekibi…

Yönetmen Serkan Üstüner, daha etraflıca bir dramaturgi çalışması yaparak oyunu derli toplu bir hâle getirebilirdi fakat rejide de aynı dağınık hâli görüyoruz. İç sesler, yüzleşmeler vs. gayet iyi ve yerinde ama biraz daha kurguya çalışılmalıydı. Zira karışıklığa sebebiyet veriyor.

Oyunun dekorunu tasarlayan Cihan Aşar, iddiasız, sade ve işlevsel bir sahne tasarlamış. Tek mekânda geçmesi hasebiyle de doğru bir tercih olmuş.

Işıklar, Alev Topal tarafından tasarlanan her ışık tasarımı gibi harikulâde olmuş. Oyunun en güçlü yanı da zaten ışık tasarımı. Özellikle de karakterlerin kendi iç dünyalarına geçişleri esnasında kullandığı ışıklar, oradaki dehşeti ayan beyan gözler önüne seriyor.

Oyuncular Nergis Öztürk ve Algı Eke, olabildiğince üst düzey performans sergiliyorlar. Öztürk, anne Zeynep karakterinin her duygusunu ve o annenin o duyguları hissetme nedenlerini çok iyi çözümlemiş ve bu çözümleme bedeninden mimiğine, sesinden tavırlarına kadar her şeyine yansımış. Algı Eke her ne kadar yer yer dağılıyor gibi görünse de öyle değil; bu aksama gibi görünen şey, tamamen psikolojik danışman Elif karakterinin daha profesyonel bir kişi olmasından kaynaklı. Profesyonel yaklaşması ve duygularından uzak şekilde davranması gereken psikolojik danışman, ara ara sadece Elif gibi davrandığını fark ettiği anda hemen kendisini 180 derece değiştirip yine profesyonel çizgisine dönmek zorunda. Eke, tam olarak bunu sahne üstünde yapıyor.

Ve son olarak bunu söylemeden geçemeyeceğim: Yazarın da yönetmenin de okul psikolojik danışmanlarını daha çok gözlemlemesi ve bu alanla ilgili daha çok araştırma yapmaları gerek. Zira oyun, aşırı derecede hatalı bilgilere sahip olduğu gibi sırıtan yerleri de çokça ihtiva ediyor.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın