Zulm ile Abad olan Kahr ile berbat olur

Zulüm nerden, kimden ve nasıl gelirse gelsin zulümdür. Zalim kime, nerde ve nasıl zulmederse etsin zalimdir. Kimsenin kimseye zulmetme hakkı ve ayrıcalığı yoktur. Zalim zalimdir, zulüm zulümdür.
Ve  dilimize pelesenk olmuştur; “zalim zulmüyle kalmaz” söylemi. Zalim ve zulmüyle ilgili hiç önemini kaybetmeyen en veciz söz; “Zulm ile Abad olan Kahr ile berbat olur

Evet,  ülkemizde 2007 den sonra bir “örgütlü yapı” tarafından  başlayan,Tahşiyeciler,KCK, Ergenekon, Balyoz vb gibi kişisel-kurumsal nitelikteki  operasyonlarla yapılan “zulüm” operasyonları, 17-25 Aralıkla zirveye ulaşmıştı. Ve o süreçler yaşanırken hiçbirimiz maalesef bunun idrakinde değildik. “Sureti haktan” görünen, kerameti cemaatinden menkul bu hareket öyle bir “algı operasyonu” yürüttü ki; hükümetin, başbakanın,  halkın ve pek çok kesimin basiret gözünü kör etti. Kendilerine o anda tehlike gördükleri ve ilerde olabilirliği muhtemel diye düşündükleri, vatanseverlikten başka hiçbir amacı olmayan kişi, kurum ve kuruluşları, oluşturdukları sahte bilgi, belge ve algılarla perişan ettiler.

İnsanlara suç isnat ettiler, delil uydurdular,  kutsal savunma hakkını yok saydılar; kimisini itibarsızlaştırarak, kimisini ekonomik olarak çökerterek, kimisini  tutuklayarak, kimisini de sindirerek zulmettiler, mağdur ettiler.

Adeta zalimle masum yer değiştirdi ..
Kendileri  sanki Allah’ın yeryüzündeki vekiliydiler… Tüm konuşmalarında orantısız bir “şirk-i hafi” kokan söylem ve içerik mevcuttu.

Gayretullah’ı hiçe sayarak kendilerine  yönelik hak ve doğru eleştirilere bile Gayretullah’a dokunur dediler. Çünkü kendileri adeta hatadan münezzeh  ilahi görevlilerdi. Hipnotize edilmiş “dai”ler gibiydiler. (dai: Hasan Sabbah’ın Büyük Selçuklu Devletini çökertmek için yetiştirdiği fedailer)

Hem zulmedip hem ağlayıp, zulüm mağduru kendilermiş gibi feryat ettiler, “timsah gözyaşları” döktüler…

Kuzu postuna bürünmüş kurt gibi, içten içe zalimlik dürtülerini beslediler, büyüttüler ve ne zaman ki; kendilerinde “ilahi bir güç tevehhüm” ettiklerinde o kuzu suretleri bir anda gözü dönmüş canavara dönüşüverdiler.
O ana dek başını yana eğerek, evrensel hoşgörü, dünya barışı, şefkat, merhamet  ve gönül erleri gibilik söylemleriyle “gözü yaşlı” anlatım ve vaazlarla, bu ülke insanının tüm hamiyet, şefkat ve fedakarlık duygularını sömürdüler. Ama maskelerini kaldırıp saldırıya geçtiklerinde, maskelerinin altındaki zulümkarlık, vicdansızlık, korkusuzluk, vatansızlık ve “Gayretullah’a mugayir” ne varsa ortaya çıktı.

“Şapka düştü kel göründü” ama maalesef olan olmuştu, Silivri diye ünlenen zulüm kalesi dikilmişti. Kimileri hayatlarını kaybetmiş, kimileri intiharla sonuçlanan acılar yaşamış, kimi aileler yıllarca acıyla kıvranıp  “ah” etmişlerdi. Allah, Peygamber, Kuran diyenler beddualarıyla, her tülü iletişim araçlarını kullanarak galebe çalmaya çalışırken, bu mağdur edilen kesim, aileleri ve bu zulmü müşahede edenler ise sadece “ah” edip, “Allah büyük” dediler.

Evet  çok geçmeden  Allah, kuşkusuz “Azim” olduğunu  hepimize göstermeye başladı. Çünkü  kendi ülkesine ihanet eden intikam fedaileri yaptıkları zulmün arkaplanını bizlerden gizlediler, gizleyebildiler ama Herşeyi gören bile Allah “Müslümanımsı bu örgütlü yapı”nın bedduasını kendilerine çevirdi.

Hesap ödetenlerin hesap ödeme süreci başladı artık. 17-25 Aralık operasyonuyla gerçek yüzlerini, -onların bu şeytani mülahazalı sözde samimiyetlerin-i gerçek sanan hükümet ve devlet de gördü, fark etti. Aralık 2013’ün son günlerinde yazdığım yazılarda da dile getirmiştim. Zulmeden  ve hem de Allah adına zulmeden zalimin yaptığı yanına kar kalmaz diye.

Yaptıkları zulümlerden mağdur olan, Ülkesi ve milleti için gece gündüz çalışan başbakanın da, yıllarca ömrünü ülkesinin bekası için sarfeden ve bunun için ölümü göze alarak mücadele veren komutanların da, ülkesinin ekonomik gelişimine katkı sağlayan müteşebbisin de, en rütbesiz, makamsız, ama kalbi, vicdanı, gönlü,  kendi halinde üniversite öğrencisi evladı için çarpıp, Beşiktaş Adliyesi önünde iki dakikacık da olsa yavrusunu görmek için yağmur altında sekiz saat  bekleyen anne babanın da ahı Arşa ulaşmıştı. Tam da bu anda; zulmedip mazlum postuna bürünenlerin zalimliği, dillerinden düşürmedikleri “Gayretullah”a dokunmaya başlamıştı.

“Karınları çatlasın, beyin kanamasından ölsünler” vb. gibi beddualarla lanet kusanlar, adeta Gayretullah’ın lanetine maruz kalmaya başladılar ve bu süreç burda da kalmayıp, zalime yardım eden herkesin de bunun bedelini ödeyeceği süreç başladı artık. Pandora’nın kutusu açıldı, maskelerin altındaki vahşi yüzler ortaya çıkmaya başladı.

Şimdilerde bu “zulmet fedailerine”  hesap sorulmaya başlanırken, etraftan merhamet dilenircesine feryat etmeye başladılar. “bize yapılan zulümdür, haksızlık ve adaletsizliktir” gibisinden zulmettiklerinden medet umar haldeler. Ve maalesef ki; kimileri de şovmen bir tevazu- tekebbürüyle, -sözüm ona- alicenaplık ederek, “evet hükümet ve devlet bunlara haksızlık ediyor, basın susturuluyor” gibi söylemlerle, basını ihanet emelleri için kullananlar leyhinde lafazanlık etmektedirler. Kimse kızmasın ben böylesi “sahte şefkat” gösterilerini, bu örgütlü yapının zulmettiği binlerce mağdura saygısızlık olarak görüyorum ve trübüne oynamaktan vazgeçin, içinizden gelen gerçekleri dillendirin diyorum.

Namık Kemal’in şiiriyle “ehl-i beddua” olan ve ağlayarak zulmedip, boynunu yana eğerek mazlum postuna bürünen mihmandarının izinden giderek, zulmü engellemek isteyen devlete ve devletlülere;
“Muini zalimin dünyada erbâb-ı denâettir Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-insafa hizmetten”

(Dünyada zalimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir; İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan ancak köpektir)

Diyen “efendisinin yargıcı” olan, ve adalet tevziatçısı olması gerekirken,  ruhunu şeytana satan bir “sahte kabadayı”ya, aynı beyiti hatırlatıyor, aynen iade ediyor ve  Vatan Şairimizin aşağıdaki beyitleri ithaf ediyorum:

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez  ianetten  (kendini insan bilenler halka hizmet etmekten usanmaz, mürüvvet sahibi olanlar zavallılara yardım etmekten kaçınmaz.)

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten (felek her türlü eziyet yollarını toplasın gelsin, millet yolunda hizmetten dönersem kahpeyim.)

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet. Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten zulüm ile, işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak ne mümkün; eğer kendinde bir güç görüyorsan insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı