Tarih: 30 Mart 2014 - VIII. Ders.. Konu: Halkın seçimi!
Sanıldı ki tüm ülke; twitter, youtube yasaklanınca Erdoğan düşmanı olacaktı (bu arada yasakları asla tasvip etmiyorum)!..
Karara bağlanmamış, mahkeme süreci bitmemiş iddialarla Türkiye Erdoğan düşmanı olacak sanıldı…
Müzmin Erdoğan muhaliflerinin sesi çok çıktığı için, Ülkenin kahir ekseriyeti de onlarla hemfikir sanıldı, Erdoğan ya bitecek, ya mahkemelik olacak veya “helikopter”e binip kaçacaktı…
En çok bağıranın, en popüler olanın, sözüm ona en meşhur olanın seçim oyununun en belirleyicisi olacağı sanıldı…
Müttefik(pensilvanya) olanın Erdoğan’a muhalifleşmesiyle, muhalefet kendini güçlü sandı, kendisine katılan “zinde güç” cemaat-paralel yapı-pensilvanya ile Erdoğan’ı yıkacaklarını sandı. Ama konjonktürel olarak muhalefete destek gelen zinde güç bünyeyi zehirledi, muhalefeti şirazesinden çıkarttı. Ne kendindenlikleri kaldı ne de yeni bir güç oldular. Benzetmek gerekirse “ucube” bir muhalefete dönüştüler.
Şuanda muhalefetin durumu içler acısı… Hepsi birbirini suçlar halde. MHP kazık yedik CHP’den diyor, CHP adayları kazık yedik cemaatten diyor. “Yeni muhalefet Cemaat” ise; biz zaten, hiçbir partiye angaje olmadık diyor. Kılıçdaroğlu, cemaatle işbirliğini ispat etsinler gibi absürt iddiada bulunuyor, diğer yandan da CHP’nin Kastamonu ve Artvin başkan adayları mağlubiyetlerinin ana nedenini cemaatle özdeştirilmeleri olarak görüyor. Kılıçdaroğlu’na ispat kendi partisinden geliyor…
Evet; CHP, MHP, Cemaat ortak muhalefeti yanıldı, hem de çok pis yanıldı…
Yanlış hesap “sandık”tan döndü…
Çünkü, bu ortak muhalefet(CHP-MHP-Cemaat), halktan muhalefet etmeyi öğrendiler
Çünkü bunlar;
Oy sahiplerini küçümsediler, hor gördüler ve hatta yok saydılar. Çünkü sadece onlar “biliyor, anlıyor, görüyordu”.
Cemaat, legal siyasal muhalefeti, zehirledi, katletti, bitirdi…
Çünkü Cemaat muhtelif kamu kurumlarında elde ettikleri gücün esiri oldu. Adeta “güç zehirlenmesi”yle, kendilerini de, CHP-MHP ikilisini de zehirleyip siyasal komaya soktu…
Şimdi ise suçlu aranıyor…
Ey suçlu ayağa kalk…..
Ama eyvahhhh, suçlu yine Erdoğan..
Çünkü hangisi konuşsa kazanmış, hangisi konuşsa başarı elde etmiş, hangisi konuşsa zehirlenmemiş (cemaatleştirilmediklerimizden)
Adeta hep bir ağızdan koro halinde diyecekler; biz pensilvanya’nın “cemaatleştirilemediklerindeniz” diye…
Sahip oldukları basın, yayın ve sosyal medya imkanları ve “kurşun asker”leri sayesinde, “hipnotize” sarhoşluk ve “hormonlu beyin”leriyle halkı basiretsizleştireceklerini sandılar. Adeta seçim günü halk oy kullanmayacak sadece atılan ya da “iki katına” çıkartılan twitter’lar oy olarak sayılacaktı. Sanki halk oy kullanmayacak güvenilirliği kendinden menkul bir “haber ajansı”nın verileri tereddütsüz YSK tarafından kabul edilecekti.
Tüm bu nedenlerle dramatik durumlar yaşandı. Ankarada daha oyların % 12 si sayılmışken, CHP adayı o keramet sahibi “ajans”ın verileriyle kendisini başka ilan ediverdi. Çünkü halk diye bir mefhum yok idi, realite yok idi, sandıkta Ak Parti yok idi sözüm ona….
Evet Türkiye seçimini yaptı yine… Belki de bu ülkede her şeye rağmen en sağlıklı işleyen sistem seçimdir.. seçim günü geldi çattı, oylar kullanıldı ve yine tercih, Erdoğan oldu… Hem de her şeye rağmen tercih edildi…
Seçim sonrası herkes, “şapkasını önüne koyup, biz nerde yanlış yaptık” diyeceğine suçlu aramaya başladılar, çamur atmaya, seçim hileleri teraneleriyle “kaos” tellallığı yapmaya başladılar.
Beyler suçlu aramayın, çünkü suçlu sizlersiniz. Çünkü suçlu kendi öznelliğini bırakıp “pensilvanya”ya güvenip orayla iş tutan sizlersiniz… Tabanınızı kandırdınız, halkı kandırdınız, kendinizi kandırdınız, aday koyduğunuz arkadaşlarınızı bile kandırdınız…
Bu seçimin tek galibi var: TÜRKİYE VE HALKIN BASİRETİ….
Bu seçimin mağlubu ise: Medya(tv- gazeteler ve sosyal medya), CHP, MHP ve hepsinden de ötesi “GÜLENİZM”
Gülenizm dedim, özellikle bunu deme gereği hissettim, çünkü Cemaatte ülkesini önceleyen kahir ekseriyet, hipnotize olmuş kamikaze “gülenist”lere, yaptıkları tüm tahşidata, kara propagandaya ve ahlaksızca saldırılara rağmen itibar etmeyip yine Erdoğan dedi ve “namus” dedikleri oylarına sahip çıktılar. Tek Türkiye var dediler, Cemaatin samimi tabanı “fabrika ayarlarını” asla kaybetmediler…
Ama “gülenist”ler fabrika ayarlarına dönebilecekler mi acaba…
Hayır hayır artık “ok yaydan çıktı”, artık “zülfü yare”dokunuldu, artık “sende evlat acısı bende kuyruk sancısı olduğu için biz dost olamayız” diyen yılan menkıbesine benzendi.
Artık “gülenist”lerin gerçek yüzlerini ortaya çıkartmanın ve “iman, İslam, tebliğ, eğitim” kisvesinde halkı, ülkeyi, insanları aldatmamaları için gereğinin yapılması vaktidir.Artık meşruiyetini kendi kendilerinden alan ve bu alicenap halkın, merhametini, dini duygularını, yardım hislerini ve masumiyetlerini katleden, o kibar, zarif ve “ehli hizmet” kıyafetleri çıkartılmalı ve altındaki muhbirliğin, ahlaksızlığın, casusluğun aleniyet kazandırılması lazımdır ki, bir daha bu halkı kandıramasınlar…
Bu bağlamda Pensilvanya ile ilgili olarak “ kuş ile derviş” kıssasıyla yazımı sonlandırmak istiyorum. Kıssadan hisse hepimize…
"Hz. Süleyman zamanında bir kuş, kanadını bir dervişin kırdığından şikâyet ile Hz. Süleyman’a gelmiş. Hz. Süleyman da o kuşun şikâyetçi olduğu dervişi huzuruna getirtip sormuş: “Bak, bu kuş senden şikâyetçi. Niye bu kuşun kanadını kırdın?”
Derviş cevap vermiş: “Sultanım, Allah bu mahlûkatı bizim emrimize musahhar kılmıştır. Ben bu kuşu avlamak istedim, önce kaçmadı. Yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. O esnada da kanadını incittim. Ona kaçması için fırsat verdim, fakat o bekledi. Adeta “Gel beni tut, ne istiyorsan yap,” dedi.
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa hitaben demiş ki: “Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Neticede sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.”
Kuş, Hz. Süleyman’a şöyle cevap vermiş: “Efendim, ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı o zaman hemen kaçardım. Fakat bundan bana zarar gelmez diye öylece bekledim.”
Hz. Süleyman bu savunmayı beğenmiş ve kuşu da haklı bulmuş. Kısasın yerine gelmesi için: “Kuş haklı. Hemen bu dervişin kolunu kırın” diye emretmiş.
Kuş o anda: “Efendim, böyle yapmayın!” diye feryad etmeye başlamış.
“Ne yapayım?” diye sormuş Hz. Süleyman.
“Efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapmaya kalkar.”
Bu söz üzerine Hz. Süleyman: “Peki, ne yapalım?” diye sormuş tekrar.
Kuş bu sefer şöyle cevap vermiş: “Siz bunu derviş kıyafetinden, libasından sıyırın! Sıyırın ki benim gibi kuşlar aldanmasın!”
Karara bağlanmamış, mahkeme süreci bitmemiş iddialarla Türkiye Erdoğan düşmanı olacak sanıldı…
Müzmin Erdoğan muhaliflerinin sesi çok çıktığı için, Ülkenin kahir ekseriyeti de onlarla hemfikir sanıldı, Erdoğan ya bitecek, ya mahkemelik olacak veya “helikopter”e binip kaçacaktı…
En çok bağıranın, en popüler olanın, sözüm ona en meşhur olanın seçim oyununun en belirleyicisi olacağı sanıldı…
Müttefik(pensilvanya) olanın Erdoğan’a muhalifleşmesiyle, muhalefet kendini güçlü sandı, kendisine katılan “zinde güç” cemaat-paralel yapı-pensilvanya ile Erdoğan’ı yıkacaklarını sandı. Ama konjonktürel olarak muhalefete destek gelen zinde güç bünyeyi zehirledi, muhalefeti şirazesinden çıkarttı. Ne kendindenlikleri kaldı ne de yeni bir güç oldular. Benzetmek gerekirse “ucube” bir muhalefete dönüştüler.
Şuanda muhalefetin durumu içler acısı… Hepsi birbirini suçlar halde. MHP kazık yedik CHP’den diyor, CHP adayları kazık yedik cemaatten diyor. “Yeni muhalefet Cemaat” ise; biz zaten, hiçbir partiye angaje olmadık diyor. Kılıçdaroğlu, cemaatle işbirliğini ispat etsinler gibi absürt iddiada bulunuyor, diğer yandan da CHP’nin Kastamonu ve Artvin başkan adayları mağlubiyetlerinin ana nedenini cemaatle özdeştirilmeleri olarak görüyor. Kılıçdaroğlu’na ispat kendi partisinden geliyor…
Evet; CHP, MHP, Cemaat ortak muhalefeti yanıldı, hem de çok pis yanıldı…
Yanlış hesap “sandık”tan döndü…
Çünkü, bu ortak muhalefet(CHP-MHP-Cemaat), halktan muhalefet etmeyi öğrendiler
Çünkü bunlar;
Oy sahiplerini küçümsediler, hor gördüler ve hatta yok saydılar. Çünkü sadece onlar “biliyor, anlıyor, görüyordu”.
Cemaat, legal siyasal muhalefeti, zehirledi, katletti, bitirdi…
Çünkü Cemaat muhtelif kamu kurumlarında elde ettikleri gücün esiri oldu. Adeta “güç zehirlenmesi”yle, kendilerini de, CHP-MHP ikilisini de zehirleyip siyasal komaya soktu…
Şimdi ise suçlu aranıyor…
Ey suçlu ayağa kalk…..
Ama eyvahhhh, suçlu yine Erdoğan..
Çünkü hangisi konuşsa kazanmış, hangisi konuşsa başarı elde etmiş, hangisi konuşsa zehirlenmemiş (cemaatleştirilmediklerimizden)
Adeta hep bir ağızdan koro halinde diyecekler; biz pensilvanya’nın “cemaatleştirilemediklerindeniz” diye…
Sahip oldukları basın, yayın ve sosyal medya imkanları ve “kurşun asker”leri sayesinde, “hipnotize” sarhoşluk ve “hormonlu beyin”leriyle halkı basiretsizleştireceklerini sandılar. Adeta seçim günü halk oy kullanmayacak sadece atılan ya da “iki katına” çıkartılan twitter’lar oy olarak sayılacaktı. Sanki halk oy kullanmayacak güvenilirliği kendinden menkul bir “haber ajansı”nın verileri tereddütsüz YSK tarafından kabul edilecekti.
Tüm bu nedenlerle dramatik durumlar yaşandı. Ankarada daha oyların % 12 si sayılmışken, CHP adayı o keramet sahibi “ajans”ın verileriyle kendisini başka ilan ediverdi. Çünkü halk diye bir mefhum yok idi, realite yok idi, sandıkta Ak Parti yok idi sözüm ona….
Evet Türkiye seçimini yaptı yine… Belki de bu ülkede her şeye rağmen en sağlıklı işleyen sistem seçimdir.. seçim günü geldi çattı, oylar kullanıldı ve yine tercih, Erdoğan oldu… Hem de her şeye rağmen tercih edildi…
Seçim sonrası herkes, “şapkasını önüne koyup, biz nerde yanlış yaptık” diyeceğine suçlu aramaya başladılar, çamur atmaya, seçim hileleri teraneleriyle “kaos” tellallığı yapmaya başladılar.
Beyler suçlu aramayın, çünkü suçlu sizlersiniz. Çünkü suçlu kendi öznelliğini bırakıp “pensilvanya”ya güvenip orayla iş tutan sizlersiniz… Tabanınızı kandırdınız, halkı kandırdınız, kendinizi kandırdınız, aday koyduğunuz arkadaşlarınızı bile kandırdınız…
Bu seçimin tek galibi var: TÜRKİYE VE HALKIN BASİRETİ….
Bu seçimin mağlubu ise: Medya(tv- gazeteler ve sosyal medya), CHP, MHP ve hepsinden de ötesi “GÜLENİZM”
Gülenizm dedim, özellikle bunu deme gereği hissettim, çünkü Cemaatte ülkesini önceleyen kahir ekseriyet, hipnotize olmuş kamikaze “gülenist”lere, yaptıkları tüm tahşidata, kara propagandaya ve ahlaksızca saldırılara rağmen itibar etmeyip yine Erdoğan dedi ve “namus” dedikleri oylarına sahip çıktılar. Tek Türkiye var dediler, Cemaatin samimi tabanı “fabrika ayarlarını” asla kaybetmediler…
Ama “gülenist”ler fabrika ayarlarına dönebilecekler mi acaba…
Hayır hayır artık “ok yaydan çıktı”, artık “zülfü yare”dokunuldu, artık “sende evlat acısı bende kuyruk sancısı olduğu için biz dost olamayız” diyen yılan menkıbesine benzendi.
Artık “gülenist”lerin gerçek yüzlerini ortaya çıkartmanın ve “iman, İslam, tebliğ, eğitim” kisvesinde halkı, ülkeyi, insanları aldatmamaları için gereğinin yapılması vaktidir.Artık meşruiyetini kendi kendilerinden alan ve bu alicenap halkın, merhametini, dini duygularını, yardım hislerini ve masumiyetlerini katleden, o kibar, zarif ve “ehli hizmet” kıyafetleri çıkartılmalı ve altındaki muhbirliğin, ahlaksızlığın, casusluğun aleniyet kazandırılması lazımdır ki, bir daha bu halkı kandıramasınlar…
Bu bağlamda Pensilvanya ile ilgili olarak “ kuş ile derviş” kıssasıyla yazımı sonlandırmak istiyorum. Kıssadan hisse hepimize…
"Hz. Süleyman zamanında bir kuş, kanadını bir dervişin kırdığından şikâyet ile Hz. Süleyman’a gelmiş. Hz. Süleyman da o kuşun şikâyetçi olduğu dervişi huzuruna getirtip sormuş: “Bak, bu kuş senden şikâyetçi. Niye bu kuşun kanadını kırdın?”
Derviş cevap vermiş: “Sultanım, Allah bu mahlûkatı bizim emrimize musahhar kılmıştır. Ben bu kuşu avlamak istedim, önce kaçmadı. Yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. O esnada da kanadını incittim. Ona kaçması için fırsat verdim, fakat o bekledi. Adeta “Gel beni tut, ne istiyorsan yap,” dedi.
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa hitaben demiş ki: “Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Neticede sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.”
Kuş, Hz. Süleyman’a şöyle cevap vermiş: “Efendim, ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı o zaman hemen kaçardım. Fakat bundan bana zarar gelmez diye öylece bekledim.”
Hz. Süleyman bu savunmayı beğenmiş ve kuşu da haklı bulmuş. Kısasın yerine gelmesi için: “Kuş haklı. Hemen bu dervişin kolunu kırın” diye emretmiş.
Kuş o anda: “Efendim, böyle yapmayın!” diye feryad etmeye başlamış.
“Ne yapayım?” diye sormuş Hz. Süleyman.
“Efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapmaya kalkar.”
Bu söz üzerine Hz. Süleyman: “Peki, ne yapalım?” diye sormuş tekrar.
Kuş bu sefer şöyle cevap vermiş: “Siz bunu derviş kıyafetinden, libasından sıyırın! Sıyırın ki benim gibi kuşlar aldanmasın!”
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.