Siyasetsiz siyaset veya siyasetin siyasetsizleştirilmesi!..
Siyasetsizleştirme…
Yaşanan tam da bu; siyasetin siyasetsizleştirilmesi.
Ki bu da, ne yazık ki; siyaset kullanılarak yapılıyor.
Ne zamandan beri?..
Aslında, bu sorun Türk Siyasetinin en büyük çıkmazı ve kronik problematiği.
Fakat tolere edilebilir seviyenin üstüne çıkması ciddi bir anomali ve sosyal patolojiye dönüşüyor.
Son 5-6 yıldır yaşadığımız siyaset bu…
Yani, toplumsal yapıda ciddi kırılmalara yol açıyor.
Bu ise, birbirinden beslenen ve birbiriyle bağlantılı sorunların peş peşe gelmesine ve çözümsüzlüğe neden oluyor.
Çünkü toplum-devlet ve toplum-siyaset arasında, toplum boyutlu tepkisizlik, duyarsızlık, hissizlik olgusunu tetikliyor.
Gidişat öyle bir hal alıyor ki; "gayet de anormal" durumlar yaşanırken; devlet çıplaklaşırken, siyaset garip bir ucubeye dönüşürken, siyasetçi farklılaşıp, seçenden uzaklaşıp farklı gaye ve amaca yönelirken, toplum hiçbir şey olmamış ve her şey "gayet de normalmiş" gibi yaşayabiliyor.
Misal; Sedat Peker'in söyledikleri ve milyonlarca insan tarafından sanki bir dizi izler gibi takip edilmesi.
Öyle şeyler söylüyor ki;
İnsan, mafya mı devletin içinde yoksa devlet mi mafyanın içinde,
Veya, siyaset mi devleti yönetiyor yoksa mafya mı siyaseti yönetiyor(muş), diye düşünmekten kendini alamıyor.
Ama dile getirilen vahametin giderilmesi için bir aksiyon-reaksiyon veya toplumsal tavır var mı?
Yok yok…
Sadece "vay anasını beh… neler olmuş neler…" gibi, içsel bir hayret ve şaşkınlık…
İşte bu hal ve toplumda oluşan "halsizlik" inceden inceye işlenen "siyasetsizliğin" geldiği nokta ve kurumsal siyasetin "sorun çözücü" aktivitesinin minimize olmasıdır.
Bu siyasetsizliğin-siyasetsizleştirmenin kaynağı ne veya kim, diye sorarsak;
Başlatan ve yükselten manivela siyasal iktidarın elinde ve dolayısıyla da onun marifetiyle bu noktalara gelindi.
Çünkü siyasetle geldiği iktidarda, konum ve pozisyonunu pekiştirmek ve konsolide etmek için, -hele de meşruiyet kaygısını aştıktan sonra- bu yöntemi kullanmakta hiçbir beis görmedi ve bilakis bundan beslenmeye ve gücün kendinde temerküz etmesine çalıştı.
Böyle olunca, sebep de sonuç siyasal iktidar eliyle ortaya çıktı.
Peki iktidar böyle yaparken, siyaseti siyasetsizleştirirken muhalefet ne yaptı,
Buna engel olmaya çalıştı mı yoksa, adı siyasal iktidar olan siyasetsizleştirme değirmenine su mu taşıdı veya ekmeğine yağ mı sürdü?..
Bence, siyasetin geldiği bu patolojide muhalefetin payı çok büyük.
Çünkü pek bir şey yapmadı; sadece yapıyor gibilik gösterdi.
Son yıllarda yükselen-yükseltilen siyasetsizleştirmeye karşı durmayarak ve ortaya çıkan "gayet de anormal" durumu kanıksama-kabullenme ve "iktidar işte; bunlar zaten her şeyi yapar, bunlardan her şey beklenir…" şeklinde davranarak, farkında olmadan normalleştirici bir katalizör görevi yaptı.
Bu tavrın-duyarsızlığın ve rızanın etkileri sadece siyaset kurumu-siyasal partilerle sınırlı kalmadı.
Tavandan tabana, en üstten en alta kadar sirayet etti.
Ve bugün, Sedat Peker'in açıklamalarında dile getirilen konular ve olaylara neden bigane kalınıyor, neden toplumsal bir tepki gösterilmiyor ve niçin yargı yollarının açılmasına toplumsal bir baskı oluşturulmuyor diye şikayetleniliyor…
Durum, balık baştan kokar ve imam şunu yaparsa cemaat bunu yapar metaforu gibi…
Sen eğer, seçilmiş siyasetçi olarak yaşanan siyasetsizleştirmeye ve varlık sebebin siyasi zeminin yoklaştırılmasına tepki göstermez ve siyaset kurumunu korumazsan veya bunun için gerçek bir gayret göstermezsen; toplumun hassasiyetsizleşmesi, hissizleşmesi ve "anormali" kanıksaması, çok daha hızlı olur.
Ki, oldu da…
Düşünün;
Bir bakan, mafyadan on bin dolar alan siyasetçi var diyor,
Kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Bir siyasetçi, doğrudan devlet işi ve icraatı olan bir iddia ile ilgili, parti içi bir problemmiş gibi; "Hatalarımız varsa, biz temizleriz…" diyebiliyor…
Adalet müessesesinin yetkilendirdiği birisi, görevinin gereği olarak; "Neyin temizliği; bu, bizim soruşturmamız gereken bir konu…" diyerek, harekete geçemiyor ya da diyemiyor.
Kaldı ki; buna veya benzeri bir olaya dair harekete geçen yargı mensubu ise; ya açığa alınıyor veya görev yeri değiştirilerek, mobing'e maruz kalıyor.
Gelinen nokta;
Siyasetsiz siyasetin bir baskı aracına dönüşmesi; bağımsız yargının yargısızlaşması ve "bu yanlış arkadaş; siyaset böyle bir şey değil…" diyenin, kriminalize edilmesi safhasıdır.
Toplumun-kitlelerin hal-i pür melali ise, "afyonlanmış" bir rehavet-duyumsuzluk ve her şeye razı bir haldir.
En acı ve toplumsal-siyasal-kamusal olarak en dramatik olan ise;
Amacı- niyeti-beklentisi ne olursa olsun; kimilerinin mafya, kimilerinin illegal kişilik, kimilerinin "pislik-müptezel" dediği birinin siyasetin siyasetsizliğine-siyasetsizleştirildiğine dikkat çekip; "siyaset çıplak- açın gözünüzü, kurumsal ve toplumsal baskı oluşturun" diye, ilanat yapması ve bunun da, çok ciddi alıcı bulmasıdır.
Garip ve acınası bir paradoks yaşıyoruz.
Legal siyaset ve siyasi figürler antipatize olurken,
İllegalite ve onun bir figürü, modernize bir modifiye ile türkülere-hikayelere konu olan ve nostaljik sempatisi günümüze dek ulaşan "eşkıya" algısına ulaşıyor ve kitlesel bir muhabbete nail olabiliyor.
Yazık, çok yazık!..
Yaşanan tam da bu; siyasetin siyasetsizleştirilmesi.
Ki bu da, ne yazık ki; siyaset kullanılarak yapılıyor.
Ne zamandan beri?..
Aslında, bu sorun Türk Siyasetinin en büyük çıkmazı ve kronik problematiği.
Fakat tolere edilebilir seviyenin üstüne çıkması ciddi bir anomali ve sosyal patolojiye dönüşüyor.
Son 5-6 yıldır yaşadığımız siyaset bu…
Yani, toplumsal yapıda ciddi kırılmalara yol açıyor.
Bu ise, birbirinden beslenen ve birbiriyle bağlantılı sorunların peş peşe gelmesine ve çözümsüzlüğe neden oluyor.
Çünkü toplum-devlet ve toplum-siyaset arasında, toplum boyutlu tepkisizlik, duyarsızlık, hissizlik olgusunu tetikliyor.
Gidişat öyle bir hal alıyor ki; "gayet de anormal" durumlar yaşanırken; devlet çıplaklaşırken, siyaset garip bir ucubeye dönüşürken, siyasetçi farklılaşıp, seçenden uzaklaşıp farklı gaye ve amaca yönelirken, toplum hiçbir şey olmamış ve her şey "gayet de normalmiş" gibi yaşayabiliyor.
Misal; Sedat Peker'in söyledikleri ve milyonlarca insan tarafından sanki bir dizi izler gibi takip edilmesi.
Öyle şeyler söylüyor ki;
İnsan, mafya mı devletin içinde yoksa devlet mi mafyanın içinde,
Veya, siyaset mi devleti yönetiyor yoksa mafya mı siyaseti yönetiyor(muş), diye düşünmekten kendini alamıyor.
Ama dile getirilen vahametin giderilmesi için bir aksiyon-reaksiyon veya toplumsal tavır var mı?
Yok yok…
Sadece "vay anasını beh… neler olmuş neler…" gibi, içsel bir hayret ve şaşkınlık…
İşte bu hal ve toplumda oluşan "halsizlik" inceden inceye işlenen "siyasetsizliğin" geldiği nokta ve kurumsal siyasetin "sorun çözücü" aktivitesinin minimize olmasıdır.
Bu siyasetsizliğin-siyasetsizleştirmenin kaynağı ne veya kim, diye sorarsak;
Başlatan ve yükselten manivela siyasal iktidarın elinde ve dolayısıyla da onun marifetiyle bu noktalara gelindi.
Çünkü siyasetle geldiği iktidarda, konum ve pozisyonunu pekiştirmek ve konsolide etmek için, -hele de meşruiyet kaygısını aştıktan sonra- bu yöntemi kullanmakta hiçbir beis görmedi ve bilakis bundan beslenmeye ve gücün kendinde temerküz etmesine çalıştı.
Böyle olunca, sebep de sonuç siyasal iktidar eliyle ortaya çıktı.
Peki iktidar böyle yaparken, siyaseti siyasetsizleştirirken muhalefet ne yaptı,
Buna engel olmaya çalıştı mı yoksa, adı siyasal iktidar olan siyasetsizleştirme değirmenine su mu taşıdı veya ekmeğine yağ mı sürdü?..
Bence, siyasetin geldiği bu patolojide muhalefetin payı çok büyük.
Çünkü pek bir şey yapmadı; sadece yapıyor gibilik gösterdi.
Son yıllarda yükselen-yükseltilen siyasetsizleştirmeye karşı durmayarak ve ortaya çıkan "gayet de anormal" durumu kanıksama-kabullenme ve "iktidar işte; bunlar zaten her şeyi yapar, bunlardan her şey beklenir…" şeklinde davranarak, farkında olmadan normalleştirici bir katalizör görevi yaptı.
Bu tavrın-duyarsızlığın ve rızanın etkileri sadece siyaset kurumu-siyasal partilerle sınırlı kalmadı.
Tavandan tabana, en üstten en alta kadar sirayet etti.
Ve bugün, Sedat Peker'in açıklamalarında dile getirilen konular ve olaylara neden bigane kalınıyor, neden toplumsal bir tepki gösterilmiyor ve niçin yargı yollarının açılmasına toplumsal bir baskı oluşturulmuyor diye şikayetleniliyor…
Durum, balık baştan kokar ve imam şunu yaparsa cemaat bunu yapar metaforu gibi…
Sen eğer, seçilmiş siyasetçi olarak yaşanan siyasetsizleştirmeye ve varlık sebebin siyasi zeminin yoklaştırılmasına tepki göstermez ve siyaset kurumunu korumazsan veya bunun için gerçek bir gayret göstermezsen; toplumun hassasiyetsizleşmesi, hissizleşmesi ve "anormali" kanıksaması, çok daha hızlı olur.
Ki, oldu da…
Düşünün;
Bir bakan, mafyadan on bin dolar alan siyasetçi var diyor,
Kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Bir siyasetçi, doğrudan devlet işi ve icraatı olan bir iddia ile ilgili, parti içi bir problemmiş gibi; "Hatalarımız varsa, biz temizleriz…" diyebiliyor…
Adalet müessesesinin yetkilendirdiği birisi, görevinin gereği olarak; "Neyin temizliği; bu, bizim soruşturmamız gereken bir konu…" diyerek, harekete geçemiyor ya da diyemiyor.
Kaldı ki; buna veya benzeri bir olaya dair harekete geçen yargı mensubu ise; ya açığa alınıyor veya görev yeri değiştirilerek, mobing'e maruz kalıyor.
Gelinen nokta;
Siyasetsiz siyasetin bir baskı aracına dönüşmesi; bağımsız yargının yargısızlaşması ve "bu yanlış arkadaş; siyaset böyle bir şey değil…" diyenin, kriminalize edilmesi safhasıdır.
Toplumun-kitlelerin hal-i pür melali ise, "afyonlanmış" bir rehavet-duyumsuzluk ve her şeye razı bir haldir.
En acı ve toplumsal-siyasal-kamusal olarak en dramatik olan ise;
Amacı- niyeti-beklentisi ne olursa olsun; kimilerinin mafya, kimilerinin illegal kişilik, kimilerinin "pislik-müptezel" dediği birinin siyasetin siyasetsizliğine-siyasetsizleştirildiğine dikkat çekip; "siyaset çıplak- açın gözünüzü, kurumsal ve toplumsal baskı oluşturun" diye, ilanat yapması ve bunun da, çok ciddi alıcı bulmasıdır.
Garip ve acınası bir paradoks yaşıyoruz.
Legal siyaset ve siyasi figürler antipatize olurken,
İllegalite ve onun bir figürü, modernize bir modifiye ile türkülere-hikayelere konu olan ve nostaljik sempatisi günümüze dek ulaşan "eşkıya" algısına ulaşıyor ve kitlesel bir muhabbete nail olabiliyor.
Yazık, çok yazık!..
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.