PKK'nın sonu da 'Tamil Kaplanları' gibi olmalı ve olacaktır..

Bir Devlet 'beka' sorunuyla mücadele ederken ve kendisine yönelmiş kalleş, kahpe ve hain terör eylemleri varken, terör ve teröristle mücadelede kimse demokrasi kelimesini ağzına almasın.
Demokrasi silahsız, hainsiz, birlikte yaşamayı sindirebilmiş, şiddeti yöntem görmeyen insanların olduğu bir zeminde olur ve konuşulur.

Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları örgütü dünyanın en büyük ve tehlikeli terör örgütü olarak bilinir. En fazla intihar eylemi düzenleyip, en fazla can kaybına sebebiyet veren bir terör örgütü idi.  1980’lerden sonra iyice organize olan bu örgüt, Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi’yi ve Sri Lanka  Cumhurbaşkanı Premadasa’yı  bile öldürecek düzeye gelmiş tehlikeli bir örgüttür.

Bunlar Sri Lanka nüfusunun % 17’sini teşkil eden etnik grup  Tamiller içinden çıkıp organize olmuş bir örgüttür. Bu terör örgütü zamanla uluslar arası arenada da destek bulmuş, finansal kaynaklar edinmiş, silah ve lojistik tedariki konusunda çok ciddi imkanlar elde eder hale gelmiştir.

Sri Lanka Devleti 1980’lerden sonra eylemlerini gün be gün artıran bu örgütle 1995-2005 yılları arasında  farklı nitelik ve boyutlarda ateşkesler  yaparak,  müzakereler için “çözüm süreçleri” başlattı. Bu terör örgütünün şiddet, kan ve ölüm eylemleri sürerken ülkede birkaç  cumhurbaşkanı ve Başbakan değişti.

Sri Lanka devleti, sorunun halline dair hemen her yolu denedi ama örgüt bir türlü eylemlerine son vermedi. Devletin yürüttüğü “çözüm süreçleri” ve örgütün etnik altyapısına ve sosyolojik boyutuna dair verdiği haklar, adeta bir taviz olarak algılandı.  devletin yaptıklarını  çözüme ulaşmada bir basamak olması  yerine; onların cesaretlenmesine ve daha da organize hareket hazırlıkları yapmasına sebebiyet verdi. Çünkü örgüt, artık bir kibir ve gurur içerisinde kendini Sri Lanka Devletinden daha büyük görür hale gelmişti.

Ta ki 2008 yılı gelince Sri Lanka Devleti havadan, karadan ve denizden örgüte yönelik çok ciddi bir harekât başlattı. Artık devlet, Tamil Kaplanları denilen bu örgütle radikal, kesin ve sonuca ulaşacak bir mücadele konusunda kararlı idi.

Zaten Devletin yürüttüğü çözüm süreçleri süresince de, örgütün büyük bir kolu olan Albay Karuna Amman yanlıları örgüt içinde farklı yaklaşımlar oluşturarak,  Tamil Kaplanları’ndan ayrıldı. Bu ayrılık örgütü daha da zayıflattı. Zaten oldukça kararlı hareket eden Sri Lanka devleti de topyekûn imhaya yönelik bir çizgide hareket etmeye başladı.

Tamillere karşı devletin başlattığı bu çok kapsamlı ve radikal harekât, bir yıl boyunca durmaksızın devam etti.Bir yılın ardından aldıkları büyük darbeyle sarsılan Tamil’ler 2009’da “eylemsizlik” çağrısı yaptı ama bu çağrı hükümet tarafından reddedildi. On beş gün sonra örgüt “tek taraflı eylemsizlik” kararı aldı ama hükümet Tamil’leri imha harekatına durmaksızın yine devam etti. Mayıs 2009 da Tamil’ler’in lideri Prabhakaran ve örgütün bütün üst düzey kadroları imha ve itlaf edilip, Tamil’ler  büyük bir yenilgiye uğratıldı. Örgüt tamamen yok edildi.

Kanlı Tamil Örgütünden ülkemize ve Kalleş örgüt PKK’ya gelince;

Evet, geldiğimiz noktada ülkemizde de başka yapılabilecek bir şey kalmamıştır. Çünkü PKK konuşma, görüşme, müzakere ve çözüm süreçleri bağlamında barışın gelebilmesi için her türlü alternatifi tüketti. Aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti de her yolu denedi ve  başka alternatifi kalmadı.

Çünkü çözüm süreçlerini,  devletin çeşitli kanallarla yaptığı görüşme ve önerileri, barışın tesisinde bir adım olarak değil de;  palazlanmak, büyümek, organize olmak için bir fırsat gibi telakki eden PKK Terör örgütünün de artık topyekûn imha edilmesinden başka yol kalmamıştır.

Devletimizin  ülkemizi terör ve teröristten temizlemek için başlattığı bu harekât, daha önceki harekâtlarda olmadığı gibi sonuna dek devam etmeli ve mutlak anlamda radikal bir sonuca ulaşmalıdır. Devlet mevcut yasalarıyla ve hatta gerek duyduğu anda yeni yasalar çıkartarak en şiddetli, tavizsiz ve yok edici şekilde harekâtı sürdürmelidir. Çünkü devletin verdiği haklar taviz olarak algılandı ve adeta devlet “zaaf” içindeymiş gibi bir hava oluşturulmaya çalışıldı.

Bu bağlamda yapılması gerekenler şunlardır;

PKK Terör örgütüne karşı başlatılan harekât aralıksız sürmeli, içte ve dışta bu harekâttan asla taviz verilmemelidir.

- Bu örgüte yardım ve yataklık edenler, bunları sözlü veya yazılı övenler, bunlarla direk veya dolaylı irtibatta olan herkes şiddetle tedip edilmeli ve bunlara asla müsamaha gösterilmemelidir.

Ülkemizin bu hayati mücadelesinde terör örgütü lehinde yazı yazanlar, güvenlik güçlerimizle ilgili olumsuz beyanda bulunanlar, kendini yazar-çizer-düşünür diye addedip de terörü tebrie edip bu mücadeleyi  “demokrasi, insan hakları, özgürlükler vb. gibi” lafların gölgesine sığınarak müttehem duruma düşürmek isteyenler, mutlaka ve mutlaka susturulmalı.  Ve bu aklı evvellere “ülke yoksa sen de yoksun” yaklaşımı hatırlatılmalı ve gerekirse beyinlerine sokulmalıdır.

Bu mücadele sürerken, -sözüm ona-  “demokratik kazanımlarımız, AB kriterleri, İnsan hakları beyannameleri” gibi söz ve söylemlerden uzak durmak zorundayız. Çünkü şuanda olağanüstü bir süreçteyiz. Ve bu sürecin gereği neyse o yapılmalıdır. Bu bağlamda gerekirse, “askeri güvenlik bölgeleri, sokağa çıkma yasağı hatta olağanüstü hal” bile ilan edilmelidir.

Artık ok yaydan çıkmıştır ve karşıdaki vahşi Terör örgütü hiçbir kural, kaide ve ilke düşünmeden, ihanet ve katliamına devam etmektedir. Hal böyleyken de şefkat göstermek, sakınmak, teslim olmalarını istemek ve beklemek devlet için  büyük zaaf olacaktır. Karşıdaki terör örgütünün kahpeliğine insani algı ve fiille karşılık vermek asla caiz değildir.

Demokratik mücadele veya demokrasi içinde terörle mücadele diyenlere bir çift sözümüz var;

Beyler siz hiç kan damlayan demokrasi gördünüz mü?

Demokrasi adına askerini, polisini,  vatandaşını korumayan devlet gördünüz mü?

Görmediniz evet, çünkü olmaz, olamaz..

Sizlerin örnek gösterdiği demokrasilerde böyle bir şey yoktur. Ama ekmeğini yiyip, suyunu içtiğiniz, beslenip, semirdiğiniz bu topraklarda kan damlayan kalemlerinizle bir anda “demokrasi havarisi” kesildiniz.

Kimse oturduğu rahat köşkünde, viski yudumlayarak kaleminden kan damlatmasın. Kandile gidip terör örgütü elebaşlarıyla “sırıtarak” yavşakça, haince, şerefsizce görüşmeler yapıp, onlarla kahkaha atanlar iyi düşünsün.  Be hey dangalak saplantılı yazar; Sen onlarla “fingirdeşiyorsun” ama ülkenin Cumhurbaşkanı’nı  “saplantı ve takıntı” haline getirip “nefret söylemi” geliştiriyorsun.

Şunu açıkça söylüyorum ve herkes bilsin ki; bu kanlı PKK terör örgütünün  sonu tıpkı yukarda anlattığım Tamil Kaplanları örgütü  gibi olacaktır ve olmalıdır..

Terör örgütüne toz kondurmayıp, devlete kurşun sıkarken ölen leşlere ağıt düzenleyip, şehitlerimizle ilgili rahmet bile dilemeyenlerin kanlarının rengini,  şerefsizliklerinin nasıl bu noktaya geldiğini, ekmek yediği topraklara düşmanlıkta nasıl bu kadar kahpeleştiklerini  hiçbir akıl, izan ve vicdan sahibi zaten anlayamaz.

Bu yazar, düşünür, medya temsilcisi olanlara tavsiyem şudur ki; güzellemeler yaptıkları terör örgütünün siyasi kanadının temsilcileri de zaten arkasını bir yerlere dayamayı çok seviyor. Sakın  merak etmeyin, Türkiye

Cumhuriyetinin kudret, şiddet ve gazabı, hepinizin kaşınan yerlerini çok güzel kaşıyacaktır..

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı