Ne-neden ve nasıl oluyor?
Kim ne derse desin,
Bir gerçek var ki;
Hiçbir şey olmuyorsa kesin bir şeyler oluyor,
Cumhur İttifakı’nda ihtilaf yok deniyorsa kesin bir iç kaynama oluyor demektir.
Gündemdeki üç husus:
—Yaşanan gelişmelerin kaynağı bölgesel jeopolitik riskleri gören/öngören Devlet Aklı mıdır?
—Erdoğan ve Bahçeli, devlet aklına göre mi hareket ediyor?
—Bahçeli ve Erdoğan birbirinden haberdar mı, değil mi?
Bence ne oluyor, ne olmuyor?
Kimilerinin söylediği gibi millici veya bekasal,
Veya devlet aklı referanslı,
Yahut da yüce bir amaçsallık içeren gelişmeler olduğunu düşünmüyorum..
Kişisel ve partisel saiklerin öncelendiği,
“Tamamen duygusal” tadında,
Tamamen siyasal ve gücü elde tutma amaçlı”,
Aslında süregelen ama revize edilip yeni bir libasla sunulan fiili bir durum yaratıldığı kanaatindeyim.
Üstelik “ideolojik” bir arka plan,
Ve ulviyatlı bir motivasyon filan da yok...
Olanı özetlersek;
Tek kelimeyle pragmatizm,
İki kelimeyle siyasal faydacılık…
Görüntüde,
İki lider ve farklı referanslı iki tarz-ı siyaset var…
Mesela:
Bahçeli,
—Keskin çıkışları, sert dönüşleri ve tarih not düşüşleri sever.
—Radikal söylemlerden kaçınmaz.
—Ve güç edinimini böyle sağlamayı tercih eder…
Erdoğan ise,
—Amerikan tarzı at pazarlığı siyasetini önceler.
—Hem ipleri elinde tutar ama hem de riskli konularda başkalarını kullanmayı tercih eder.
—Vermeden almayı sever,
—İkna edemiyorsa veya ikna edemeyeceğini biliyorsa kafa karıştırma yönelimini kullanır,
—Yenemediği muhalefeti ya şeytanlaştırır ya da absorbe ederek/birleşerek/kendine dahil ederek bitirir.
Ama burada tüm farkları önemsizleştiren bir şey var.
O da, amaç ve hedef…
Mevzubahis siyasal gücü ele geçirmek/elde tutmak olunca ikisi için de,
Kırmızı Çizgiler biter,
Her yol artık mübahtır…
Neden?
Her şey siyaset içindir,
Ve siyaset de, sonuç almak,
Yani kazanmak, sadece kazanmak, ne olursa olsun yine ve yeniden kazanmak içindir!..
Peki, bu günlere nasıl gelindi?
Şu Bahçeli doğrusu ilginç bir siyasetçi,
Tam bir stratejist…
Belirleyiciliği ve sorumsuz güçlü olmayı sever.
Mesela; Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi…
Mimarı ve bugüne kadar etkin aktörü kim?
Erdoğan değil, bence Bahçeli…
Şimdilerde ceremesini çeken kim?
Bahçeli değil, bence Erdoğan…
Demek ki neymiş;
Bahçeli iktidara girmeden iktidar olmayı,
Davulu sırtlamadan tokmak vurmayı severmiş…
Sonra ne olmuş?
Devlet Bey, muhtemelen, Mayıs-2023’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılacağını ama zor kazanılacağını,
Sonrasında ise Erdoğan’ın kesin bir oyun planı olacağını öngörmüş olabilir.
Belli mi olur; belki de böyle bir duyumsaması olmuştur…
Böyleyken,
“Liderlik, olacakları olmadan gören,
Dahil edilmediği oyun planlarını boşa düşüren,
Ve ön almayı bilendir!” deyip; 28 Mayıs 2023’de, Erdoğan’ın yeniden kazandığı gece, sis mermisini göndermiş:
“Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor.
İnşallah Türkiye değişmez!”
Belki kazanmanın rehaveti,
Belki hezimetin kerameti; Bahçeli’nin bu cümlesi o zaman pek fark edilmedi ve kanımca tam anlaşılmadı.
Ama Bahçeli bir şeyi daha öngörmüştü;
AKP’nin, zor kazanılan Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası,
Yerel Seçimlerde büyük kan kaybını öngördüğünü de öngörmüştü.
Bu yüzden çok önce vazgeçtikleri seçmen bazlı siyasetin bir adım ötesine geçeceklerini,
Ve hazırlık yaptıkları siyasal mühendislik projesini başlatacaklarını biliyordu.
Süreç Bahçeli’nin düşündüğü ve beklediği gibi gelişti.
Yerel seçim kaybedildi,
Artık iktidar alternatifi bir CHP,
Ve iki tane de Erdoğan alternatifi isim vardı…
Hemen harekete geçti,
Ve Ferdi Tayfur şarkıları da dahil; örtülü-açık söylemlerle “Sakın, beni yok saymaya! Bensiz oyun planı kurma!” mesajları göndermeye başladı.
Erdoğan ne yaptı?
“Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından” misali, Bahçeli’nin yaş gününde yaşı sayısınca kırmızı gül götürdü.
Tam bir centilmen olan Bahçeli güllü ziyaretlerde gülümsedi ama bunun bir oyalama taktiği olduğunu da çok iyi biliyordu.
Artık sıra Erdoğan’da idi,
Ve oyun planını başlattı…
Başka çaresi yoktu çünkü…
Ekonomi kötü,
Halk perişan halde,
Oylar yarı yarıya düşmüş,
Kişisel karizması sarsılmış ve sahiciliği neredeyse minimize halde…
Oyun Planının omurgası ne?
Tabi ki Kürt Kartı…
Ama daha farklı enstrümanlarla, süslenmiş ve soslanmış şekliyle…
Nasıl?
Devlet referanslı,
Ve Devlet Aklı’nın gereğiymiş gibi…
Sözkonu devlet ve devlet aklı olunca Türkiye sosyolojisinin hassasiyeti hepinizim malumu…
Planın söylemsel boyutu “İç Cepheyi güçlendirmek” kavramıyla başladı.
Bahçeli ve Erdoğan’ın mutabık olduğu bir noktaydı.
Kaldı ki “iç cephe” elbisesi milliyetçi bir partinin lideri olan Bahçeli’nin üstüne daha cuk oturuyordu.
Ama Erdoğan için bu bir girizgahtı ve ana konuya doğru el yükselterek, “İsrail’in hedefinde Türkiye var!” hamlesini yaptı.
Bahçeli durur mu?
O da, DEM’li başkanların elini sıkarak, Özgür Özel’in de gönlünü alarak, asıl vurucu hamlesine doğru adım atıp, herkesi şaşırttı.
Ne yapıp edip, Erdoğan’ın “Kürt Kartını” kullanmasına fırsat vermeyecek, tek ve yegane güç olmasına taş koyacaktı.
Erdoğan bozuntuya vermedi ve hatta hoşuna gitmiş gibi davrandı.
Ama bence hiç de hoşlanmamış,
Hatta kızmış,
Ve oyun planında birkaç ay sonra sahaya süreceği B şıkkına mecbur kalacağını hissetmişti.
Bunu fark eden Bahçeli ne kadar kararlı, keskin ve tavizsiz olduğu gösterircesine, “Öcalan konuşsun” çıkışını yaptı.
Bu öyle bir şok etkisi yarattı ki sadece kamuoyu değil; muhtemelen Erdoğan ve kurmayların bile bu kadarını tahmin edememişti.
Tabi Erdoğan cephesi durur mu!
Hemen oyun planının bir taşla çok kuş hedefleyen-çok amaçlı B şıkkı hamlesi geldi.
Yine Kürt Kartı idi ama bu defa, eldeki havuç yerine sopaydı!
Kayyım süreci başladı..
Neydi amaç?
—CHP’nin DEM’e yakınlaştırma algısı, CHP ve İmamoğlu’nun kriminalize/marjinalize edilmesi,
Kayyım atamasında Esenyurt’un ilk olması bu yüzdendir.
—DEM cenahından ilk olarak Mardin Belediyesi ve Ahmet Türk seçilmesi,
Ve Öcalan’ın memleketi Halfeti’nin de pakete dahil edilmesi,
Hem DEM’E mesaj, hem de Bahçeli’nin “Öcalan çıkışına” karşılıktır.
—Ve en önemlisi,
Bahçeli’nin, uç ve uçuk hamlesine aynıyla karşılık vererek, bundan sonrasına dair sınırsız sertlik gösterileceği mesajının verilmesi..
Tüm bunlar olurken, herkes suskun Erdoğan’ın ne diyeceğini bekliyordu.
Ve konuştu:
“Devlet Bey tavır, konuşma ve siyasetiyle, tecrübesi ile, cesur çıkışlarıyla, daima tarihe not düşen, istikamet çizen bir liderdir.”
Acaba bu cümleden “Devlet Bey ile hemfikirim/Aynı düşüncedeyim” gibi bir çıkarsamayı yapabilecek bir okur-yazar var mı?
Yoksa tam tersi olarak;
“2002’de erken seçim diyerek,
2017’de Cumhurbaşkanlığı Sistemi diyerek ne yaptığını, nasıl tarihe not düştüğünü ve nasıl istikamet çizdiğini iyi biliyorum” mesajı çıkmıyor mu?
Bunun üzerine Bahçeli ne yaptı?
Verdiği mesaja karşı, verilen mesajı aldı.
Ama hiç geri adım atmadığı gibi,
Öcalan çıkışına aynen devam etti.
İlave olarak, Erdoğan’ın oyun planını,
Ve onun ana amacının “yeniden seçilmek” olduğunu açık ederek tarihe not düştü.
Hatta açık etmekle de kalmadı,
Bence aba altından erken seçim sopasını gösterip
“Anketlere bak! Bitersin!” diyerek istikamet de çizdi!
Bunu nereden anlıyoruz?
Bahçeli “tek seçenek Erdoğan’dır ve yeniden seçilmelidir” dedi
Ama şarta bağladı:
“Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa,
Eğer enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse,
Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa…”
Peki, bunların olabilmesi mümkün mü?
Bence hayır. Aksini söyleyen beri gele…
O halde?
Onu da siz düşünün…
Erdoğan ne yapacak?
Revize ettiği,
Kayyım şıkkını öne çektiği oyun planına devam edecek.
Ama daha keskin ve daha sertleşerek…
CHP ve DEM’e direk vurarak,
Bahçeli’ye, dolaylı şekilde artan hamlelerle yüklenerek…
Bunun sinyalini de Macaristan dönüşü uçakta verdiği kanaatindeyim.
Ve bu bağlamda;
Önümüzdeki günlerde pek çok yargısal pratiklerle,
Hatta umulmadık, çeşitlenmiş ve tüm muhalefeti kapsayacak yargısal uygulamalarla karşılaşabileceğimiz düşüncesindeyim.
Bu arada bir şey daha gördüm,
Belki de ikilinin paydaş olduğu tek nokta;
İmamoğlu antipatisi…
Neden ki demeye hacet görmüyorum; herkes biliyor zaten…
Yeniden başa dönüp,
Yaşananların “ne-neden ve nasıl” olduğunu özetlersek şunu söyleyebiliriz:
—Aynı ittifakın mensubu olanların yaşadığı ihtilaflar,
—Ulvi amaç/ideoloji ve Devlet aklı gibi mefhumlarla gizlenmeye çalışılan güç savaşı,
—Seçmensiz siyaset,
—Siyasal mühendislik,
—Bilinçli bir şekilde sislendirilmiş, pislendirilmiş, puslandırılmış bir hava,
—Ve korkunç bir dezenformasyon!
Yani?
Yani, Devlet Bey’in Devlet Aklı ile Tayyip Bey’in Devlet Aklı bilek güreşinde…
Birisi, daha milliyetçi, daha gelenekçi, daha deneyimli olan,
Kanunen emekli ama fiilen aktif bir derin akılla adım atıyor.
Birisi daha ümmetçi, daha yenilikçi, daha az deneyimli olan,
Kanunen emekli olmayıp halen aktif görevlerde olan halef-selef ikilinin derin aklıyla adım atıyor…
Bakalım iki siyaset kurdundan hangisi kazanacak?
Bakalım, eski ve deneyimli derin aklın stratejisi mi yoksa yeni ve deneyimsiz derin aklın stratejisi mi galip gelecek?
Gelin bu sıkıcı yazıyı sarkastik bir anlatımla bitirelim:
Durum şudur:
Eski gücünü kaybeden ve yaşlanan ormanlar kralı ölmeme, ayakta kalma, yeniden ormana hakim olma çabasına tam gaz devam ediyor.
Sabrıyla insanı çatlatmaya muktedir Bozkurt ise “Tam havamdayım!” havasıyla, bulanan havanın keyfini çıkartmakta,
Atlamış 1988 Volvo’suna,
Başkent caddeleri turlamakta…
Teypteki kaset konsepte uygun,
Ahmet Kaya:
“Vakit tamam!.. Seni terk ediyorum!
Aşksa bitti...
Gülse, hiç dermedik…
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
esef