Kılıçdaroğlu'nun sonu..
Baykal Mayıs 2010’da bir kaset komplosuyla istifa etmek zorunda bırakıldı.
Aynı kaset komploları 2011 seçimleri öncesi MHP’ye de uygulandı, yıpratılmak istendi, pek çok üst düzey parti yöneticisi adaylıktan çekildi veya istifa etti.
Aynı alçak ve kahpe komplolar, kasetler, videolar, uyduruk deliller Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarında da kullanıldı. Bir sürü insan zan altında bırakılmak, halk nezdinde müttehem duruma düşürülmek için ekstra suçlamalar ve isnatlara maruz kaldı.
17-25 Aralık süreciyle bu tehdit ve şantaj furyası AK Parti ve Erdoğan üzerinden sürdürüldü. Bilgi kirliliğinin had safhaya ulaştığı günleri yaşadık. Uyduruk ve şantaj tape’lerin, kasetlerin, tehditlerin olmadığı bir gün yok idi nerdeyse.
Kişilere, kurumlara, firmalara her boyutta tehdit ve şantajların olduğu bir süreç yaşadık. 15 Temmuz’a kadar halkı, kurumları, siyasileri, bürokratları sinsi ve alçak yöntemlerle sindirmeye çalışanlar, bu tarihte açıktan ve aleni Darbe Girişiminde bulundular.
15 Temmuz saldırısı alçaklığın finali idi.
Yeniden başa dönecek olursak; Devlet Bahçeli partisine ve yöneticilerine saldırılar karşısında eğilmedi ve FETÖ’nün tezgahlarına dik durup direndi. 2011 seçimlerinde millet MHP’ye oy vererek planlanan ve beklenen kötü sonucu yaşatmadı.
2011 ve 2014 seçimlerinde MHP’de istediği sonucu alamayan mihraklar, ince hesapla ve sinsice Genel Başkanlık seçimi süreci başlattılar. Tehditlere, şantajlara boyun eğmeyen Bahçeli’yi götürecekler, yerine FETÖ ile “uyum” içinde çalışacak bir kadro getireceklerdi. Ama “milli ve yerli”
olmayı temel prensip ittihaz edenler buna da taviz ve yol vermedi.
Bahçeli FETÖ tehdit ve tehlikesine dik durmaya devam etti ve kökünün kazınması için halen de çok ciddi bir mücadele sürdürüyor.
Ergenekon ve Balyoz operasyonuna maruz kalanlar pes etmedi, korkmadı ve sinmedi. Dik durdular ve mücadelelerini sürdürdüler. Geldiğimiz noktada ayaktalar ve atılan iftiralar, yapılan şantajlar, komplolar ortaya çıktı ve halk onlara sahip çıkarak, şantajcıları vicdanlarda mahkum etti.
Devlet ise, kanunları tatbik ederek, hainleri, şantajcıları, komplocuları muhakeme etmeye başladı.
AK Parti ve Erdoğan hiçbir saldırıya boyun eğmedi.
Dik durdu, eğilmedi, teslim olmadı.
Halk sahip çıktı. 2014 mahalli seçimlerde destek verdi, 10 Ağustos 2014 de Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptı.
Gelelim Kılıçdaroğlu’na….
15 Temmuz sonrası ancak 15 gün dayanabildi ve “kerhen” katıldığı “Yenikapı Ruhu” denilen Milli birlik ve Beraberlik “ruhuna” ağır geldi, yan çizmeye başladı.
Çünkü Baykal’ı kaset komplosuyla götürüp kendini oraya getirenlere diyet borcu vardı.
Hatırlayacak olursak; Baykal’ın istifa sürecinde 24 saat içinde hem aday olmayacağını ve sonra aday olacağını açıklayarak bugünlerin sinyalini veren “derin kıvraklığını” hepimize gösteren muazzam(!) “siyasi dehasını” ortaya koymuştu.
Bugün Kılıçdaroğlu’na diyet ödetenler, önce Baykal’ı istifa ettirdiler.
Sonra Önder Sav’ın desteğiyle Kılıçdaroğlu’nu getirdiler.
Daha sonra Kılıçdaroğlu’na Önder Sav’ı tasfiye ettirdiler.
Sonraki zamanlarda CHP içinde milli, ulusalcı, anti FETÖ’cü olan herkesi tek tek uzaklaştırıp, bugünün FETÖ’cülerini gizlice CHP’ye monte ettiler.
Bu süreçte millet ne yaptı?
Her girdiği seçimde CHP nezdinde Kılıçdaroğlu’na, vermediği oylarla haddini bildirdi. Her seçim hezimeti sonrası CHP’de sular bulandı. Her bulanmada Kılıçdaroğlu kendini Genel Başkan yapan isimleri tasfiye etmeye ve yarı yolda bırakmaya devam etti.
“Kifayetsiz Muhteris” olmak insana çok acı bedel ödetir.
Çünkü koltuk için ilkesizleştirir, silikleştirir ve kişiyi kendine bile yabancılaştırır.
Çünkü getirenler hep ister, hep taviz verdirir, kişiliğini sıfırlatır.
Ve böylesi “yetersiz kişiliği” öyle bir noktaya getirir ki; dün kendine sövenleri kendisine alkışlattırır.
FETÖ’cülerin, DHKP-C’nin, HDP’nin hamisi yaparlar,
Dün beyaz dediğine bugün kara dedirtirler,
Tükürdüğünü yalatılar…
Sürekli kendi söylediğinle çeliştirirler, komik duruma düşürürler, üstüne güldürürler.
Ve sonunda, “kullan-at aparat” gibi buruşturup atıverirler.
Kılıçdaroğlu ne yazık ki, tam da bu noktada…
Acziyet, şaşkınlık ve çelişkilerle, ne yaptığını bilmez tavırla sağa sola koşuşan “şaşkın ördek” gibi avareleşti.
Önümüzde olması muhtemel Anayasa Referandumu Kılıçdaroğlu’nun “siyasi mevta” olacağı zamandır.
Çünkü CHP’nin pek muhterem (!) Genel Başkanı diyetini ödenmiş ve miyadını doldurmuş olacaktır...
Aynı kaset komploları 2011 seçimleri öncesi MHP’ye de uygulandı, yıpratılmak istendi, pek çok üst düzey parti yöneticisi adaylıktan çekildi veya istifa etti.
Aynı alçak ve kahpe komplolar, kasetler, videolar, uyduruk deliller Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarında da kullanıldı. Bir sürü insan zan altında bırakılmak, halk nezdinde müttehem duruma düşürülmek için ekstra suçlamalar ve isnatlara maruz kaldı.
17-25 Aralık süreciyle bu tehdit ve şantaj furyası AK Parti ve Erdoğan üzerinden sürdürüldü. Bilgi kirliliğinin had safhaya ulaştığı günleri yaşadık. Uyduruk ve şantaj tape’lerin, kasetlerin, tehditlerin olmadığı bir gün yok idi nerdeyse.
Kişilere, kurumlara, firmalara her boyutta tehdit ve şantajların olduğu bir süreç yaşadık. 15 Temmuz’a kadar halkı, kurumları, siyasileri, bürokratları sinsi ve alçak yöntemlerle sindirmeye çalışanlar, bu tarihte açıktan ve aleni Darbe Girişiminde bulundular.
15 Temmuz saldırısı alçaklığın finali idi.
Yeniden başa dönecek olursak; Devlet Bahçeli partisine ve yöneticilerine saldırılar karşısında eğilmedi ve FETÖ’nün tezgahlarına dik durup direndi. 2011 seçimlerinde millet MHP’ye oy vererek planlanan ve beklenen kötü sonucu yaşatmadı.
2011 ve 2014 seçimlerinde MHP’de istediği sonucu alamayan mihraklar, ince hesapla ve sinsice Genel Başkanlık seçimi süreci başlattılar. Tehditlere, şantajlara boyun eğmeyen Bahçeli’yi götürecekler, yerine FETÖ ile “uyum” içinde çalışacak bir kadro getireceklerdi. Ama “milli ve yerli”
olmayı temel prensip ittihaz edenler buna da taviz ve yol vermedi.
Bahçeli FETÖ tehdit ve tehlikesine dik durmaya devam etti ve kökünün kazınması için halen de çok ciddi bir mücadele sürdürüyor.
Ergenekon ve Balyoz operasyonuna maruz kalanlar pes etmedi, korkmadı ve sinmedi. Dik durdular ve mücadelelerini sürdürdüler. Geldiğimiz noktada ayaktalar ve atılan iftiralar, yapılan şantajlar, komplolar ortaya çıktı ve halk onlara sahip çıkarak, şantajcıları vicdanlarda mahkum etti.
Devlet ise, kanunları tatbik ederek, hainleri, şantajcıları, komplocuları muhakeme etmeye başladı.
AK Parti ve Erdoğan hiçbir saldırıya boyun eğmedi.
Dik durdu, eğilmedi, teslim olmadı.
Halk sahip çıktı. 2014 mahalli seçimlerde destek verdi, 10 Ağustos 2014 de Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptı.
Gelelim Kılıçdaroğlu’na….
15 Temmuz sonrası ancak 15 gün dayanabildi ve “kerhen” katıldığı “Yenikapı Ruhu” denilen Milli birlik ve Beraberlik “ruhuna” ağır geldi, yan çizmeye başladı.
Çünkü Baykal’ı kaset komplosuyla götürüp kendini oraya getirenlere diyet borcu vardı.
Hatırlayacak olursak; Baykal’ın istifa sürecinde 24 saat içinde hem aday olmayacağını ve sonra aday olacağını açıklayarak bugünlerin sinyalini veren “derin kıvraklığını” hepimize gösteren muazzam(!) “siyasi dehasını” ortaya koymuştu.
Bugün Kılıçdaroğlu’na diyet ödetenler, önce Baykal’ı istifa ettirdiler.
Sonra Önder Sav’ın desteğiyle Kılıçdaroğlu’nu getirdiler.
Daha sonra Kılıçdaroğlu’na Önder Sav’ı tasfiye ettirdiler.
Sonraki zamanlarda CHP içinde milli, ulusalcı, anti FETÖ’cü olan herkesi tek tek uzaklaştırıp, bugünün FETÖ’cülerini gizlice CHP’ye monte ettiler.
Bu süreçte millet ne yaptı?
Her girdiği seçimde CHP nezdinde Kılıçdaroğlu’na, vermediği oylarla haddini bildirdi. Her seçim hezimeti sonrası CHP’de sular bulandı. Her bulanmada Kılıçdaroğlu kendini Genel Başkan yapan isimleri tasfiye etmeye ve yarı yolda bırakmaya devam etti.
“Kifayetsiz Muhteris” olmak insana çok acı bedel ödetir.
Çünkü koltuk için ilkesizleştirir, silikleştirir ve kişiyi kendine bile yabancılaştırır.
Çünkü getirenler hep ister, hep taviz verdirir, kişiliğini sıfırlatır.
Ve böylesi “yetersiz kişiliği” öyle bir noktaya getirir ki; dün kendine sövenleri kendisine alkışlattırır.
FETÖ’cülerin, DHKP-C’nin, HDP’nin hamisi yaparlar,
Dün beyaz dediğine bugün kara dedirtirler,
Tükürdüğünü yalatılar…
Sürekli kendi söylediğinle çeliştirirler, komik duruma düşürürler, üstüne güldürürler.
Ve sonunda, “kullan-at aparat” gibi buruşturup atıverirler.
Kılıçdaroğlu ne yazık ki, tam da bu noktada…
Acziyet, şaşkınlık ve çelişkilerle, ne yaptığını bilmez tavırla sağa sola koşuşan “şaşkın ördek” gibi avareleşti.
Önümüzde olması muhtemel Anayasa Referandumu Kılıçdaroğlu’nun “siyasi mevta” olacağı zamandır.
Çünkü CHP’nin pek muhterem (!) Genel Başkanı diyetini ödenmiş ve miyadını doldurmuş olacaktır...
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.