Başkanlık yolunda, 2015 Haziran seçimi
1950’de çok partili hayata geçişle birlikte işlevsellik kazanan bir Parlamenter sistem tüm handikaplarıyla sona ermeye ve Türkiye istikrarın ön planda olacağı yeni bir sistematiğe doğru ilerlemektedir. On yıllardır parlamenter sistemin çok ciddi sıkıntılarını da yaşamış olan Türkiye; tarihsel süreç de dikkate alındığında, kendi dinamikleri ve sosyo-kültürel ve zihni yapısına uygun bir yönetsel usule devşirilecektir.
Artık Koalisyonlar ve onlarla gelen istikrarsızlıklar, ortaklar arası ihtilaflar, çekişmeler tamamen sona erecektir.
2015 yılı Türkiye için Başkanlık sistemi temelinin atılacağı yıl olacaktır. Muhtemeldir ki 2015 seçim sonrasında ortaya çıkacak tablo bir Anayasa değişikliğini getirecek ve oluşacak parlamento bunu ya kendisi gerçekleştirecek veya halkoyuna sunulacaktır.
Bu konuda muhtemel iki senaryo düşünebiliriz:
Birincisi Başkanlık sistemini de içeren Anayasa değişikliğinin Halka götürülmesidir. 2014’deki 30 Mart ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları göz önüne alındığında bu yolla realizasyon çok mümkün olabilir görünmektedir. Çünkü popülaritesi Ak Parti’nin de önünde olan Recep Tayyip Erdoğan’ın da sahaya inmesi ve bu değişikliği sahiplenmesi ile değişiklik için gerekli asgari % 50 oy elde edilebilir ve mümkün olacaktır. Bu safhaya gelinmesi için de 2015 Haziran seçimlerinde Ak Parti’nin gerekli oy ve milletvekilini elde edebileceği kesin gibi görünmektedir.
İkincisi ise; bugünlerde HDP’nin seçimlere bağımsız adaylarla değil de parti olarak katılacak olmasıyla gerçekleşebilir. Çok zayıf ve uzak ihtimal gözükse de göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur. Bu durumda HDP % 10 barajını aşamadığı takdirde Ak Parti’nin 400’e yakın bir milletvekili çıkartması mümkündür. Böyle olunca da, Anayasa değişikliği için gerekli 376 sayısına ulaşılmış olacaktır. Kimilerince ütopik bir varsayım gibi görünse de “çözüm süreci” çerçevesinde düşünüldüğünde, siyasi denklemde olabilir denilecek varyasyonlara da muhtevi bir alternatif olarak dikkate alınmalıdır.
Bu alternatiflerden birinin gerçekleşmesi sonrasında ülkemiz ilk Başkan’ını seçmek üzere muhtemelen bir yıl içinde yeni bir seçime gidecektir. Bu süreçte yeni Anayasa hükümleri çerçevesinde parlamento oluşturulacak, hem de Türkiye Başkan’ını seçecektir. Sonrasında ise artık bambaşka bir süreç başlayacaktır.
Bu iki yol dikkate alındığında ikinci yöntem imkanlı hale gelmiş olsa da; şahsen değişikliğin Halk tarafından referandumla olmasından yanayım. çünkü bu yol ve yöntem Anayasa değişikliği ve onunla gelecek Başkanlık sisteminin meşruiyetini daha da pekiştirecektir.
Günümüzde Başkanlık sisteminin detayları, usul ve esasları pek bilinmeden ve hatta bilgi sahibi olmadan fikir yürütüldüğünden, kimilerince de tamamen Erdoğan ve Ak Parti husumetiyle hareket edildiğinden dolayı “otoriterleşme, tek adam yönetimi, vb. gibi” eleştiriler getirilmektedir. Halbuki mevcut sistem çok ciddi yaralar almış, yorulmuş, yıpranmış; “kuvvetler ayrılığı prensibi” sadece Anayasal söylemden ibaret kalmış, uygulamada hiçbir işlevselliği kalmamış, tabir caiz ise “güdük”leşmiştir.
Halbuki Başkanlık sistemiyle, her siyasi görüş ve parti parlamentoda temsil edilir hale gelecek, yönetsel sistem daha hızlı işleyip, ülkemiz daha etkin ve hızlı bir yönetim sistematiğine kavuşacaktır.
Parlamenter sistemin eksileri ve Başkanlık sisteminin pozitif getirileri konusunu başka bir yazıda paylaşmak istiyorum. Bu konuda sadece önyargıdan uzak, konuyu kişiselleştirmeden ve kişilerle özdeştirmeden, daha aklı selimle değerlendirmek gerektiğini dikkatlere sunuyorum.
Artık Koalisyonlar ve onlarla gelen istikrarsızlıklar, ortaklar arası ihtilaflar, çekişmeler tamamen sona erecektir.
2015 yılı Türkiye için Başkanlık sistemi temelinin atılacağı yıl olacaktır. Muhtemeldir ki 2015 seçim sonrasında ortaya çıkacak tablo bir Anayasa değişikliğini getirecek ve oluşacak parlamento bunu ya kendisi gerçekleştirecek veya halkoyuna sunulacaktır.
Bu konuda muhtemel iki senaryo düşünebiliriz:
Birincisi Başkanlık sistemini de içeren Anayasa değişikliğinin Halka götürülmesidir. 2014’deki 30 Mart ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları göz önüne alındığında bu yolla realizasyon çok mümkün olabilir görünmektedir. Çünkü popülaritesi Ak Parti’nin de önünde olan Recep Tayyip Erdoğan’ın da sahaya inmesi ve bu değişikliği sahiplenmesi ile değişiklik için gerekli asgari % 50 oy elde edilebilir ve mümkün olacaktır. Bu safhaya gelinmesi için de 2015 Haziran seçimlerinde Ak Parti’nin gerekli oy ve milletvekilini elde edebileceği kesin gibi görünmektedir.
İkincisi ise; bugünlerde HDP’nin seçimlere bağımsız adaylarla değil de parti olarak katılacak olmasıyla gerçekleşebilir. Çok zayıf ve uzak ihtimal gözükse de göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur. Bu durumda HDP % 10 barajını aşamadığı takdirde Ak Parti’nin 400’e yakın bir milletvekili çıkartması mümkündür. Böyle olunca da, Anayasa değişikliği için gerekli 376 sayısına ulaşılmış olacaktır. Kimilerince ütopik bir varsayım gibi görünse de “çözüm süreci” çerçevesinde düşünüldüğünde, siyasi denklemde olabilir denilecek varyasyonlara da muhtevi bir alternatif olarak dikkate alınmalıdır.
Bu alternatiflerden birinin gerçekleşmesi sonrasında ülkemiz ilk Başkan’ını seçmek üzere muhtemelen bir yıl içinde yeni bir seçime gidecektir. Bu süreçte yeni Anayasa hükümleri çerçevesinde parlamento oluşturulacak, hem de Türkiye Başkan’ını seçecektir. Sonrasında ise artık bambaşka bir süreç başlayacaktır.
Bu iki yol dikkate alındığında ikinci yöntem imkanlı hale gelmiş olsa da; şahsen değişikliğin Halk tarafından referandumla olmasından yanayım. çünkü bu yol ve yöntem Anayasa değişikliği ve onunla gelecek Başkanlık sisteminin meşruiyetini daha da pekiştirecektir.
Günümüzde Başkanlık sisteminin detayları, usul ve esasları pek bilinmeden ve hatta bilgi sahibi olmadan fikir yürütüldüğünden, kimilerince de tamamen Erdoğan ve Ak Parti husumetiyle hareket edildiğinden dolayı “otoriterleşme, tek adam yönetimi, vb. gibi” eleştiriler getirilmektedir. Halbuki mevcut sistem çok ciddi yaralar almış, yorulmuş, yıpranmış; “kuvvetler ayrılığı prensibi” sadece Anayasal söylemden ibaret kalmış, uygulamada hiçbir işlevselliği kalmamış, tabir caiz ise “güdük”leşmiştir.
Halbuki Başkanlık sistemiyle, her siyasi görüş ve parti parlamentoda temsil edilir hale gelecek, yönetsel sistem daha hızlı işleyip, ülkemiz daha etkin ve hızlı bir yönetim sistematiğine kavuşacaktır.
Parlamenter sistemin eksileri ve Başkanlık sisteminin pozitif getirileri konusunu başka bir yazıda paylaşmak istiyorum. Bu konuda sadece önyargıdan uzak, konuyu kişiselleştirmeden ve kişilerle özdeştirmeden, daha aklı selimle değerlendirmek gerektiğini dikkatlere sunuyorum.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.