Belki de son savaş, son şans…!
Bilindiği üzere Uluğ Türkistan’ın ayrılmaz bir parçası olan Güney Türkistan, 16 Türk Hükümdarlığının 7’sinin kurulduğu ve yönetildiği kadim Türk yurdudur.
Güney Türkistan özgürlüğünü kaybettiğinden beri asimilasyona maruz kalmış ve benliğinden uzak tutulmaya çalışılmıştır. Güney Türkistan’ın Müslüman-Türk halkı son 42 yıldır imkânsızlıklar içerisinde ve bir o kadar da insanüstü gayretle bölgede varlığını kaybetmeme gayretinde olmuştur. Uzun yıllar silahtan ve savaştan uzak kalan Güney Türkistan Türkleri, Mareşal Raşit Dostum’un liderliğinde savaşmaya ve askeri örgütlenmeye gitmiştir. 1882’den beri özgürlük hasreti çeken Güney Türkistanlılar, 1994’te kendi bölgesel hâkimiyetini kurup, kendi kendini yönetmeye başlamıştır.
Lakin Güney Türkistanlıların makûs talihi yine değişmemiş, 1994 sonrası dönemde Pakistan medreselerinde öğrenim gören talebelere askeri eğitim verilerek “Taliban” adlı bir örgüt kurulmuş, örgüte Afganistan’da alan açılmış ve zaman kaybetmeyen Güney Türkistan’a musallat edilmiştir.
Dört yıllık silahlı mücadele ve cephe savaşlarında sürekli olarak Türklere mağlup olan ve defalarca hezimete uğrayan Taliban örgütü, yok edileceği anda Batı desteğini de alarak, özel anlaşmalarla Güney Türkistan’ı savaşmadan 1998’de amiyane tabirle gasp etmiştir. Göz göre göre Güney Türkistan’da imkânsızlıklar içerisinde ve insanüstü gayretle kurulan tüm yapı tarumar edilmiş ve Güney Türkistan’ın 150.000 kişilik ordusu dağıtılmak zorunda bırakılmıştır.
2001 yılında tekrar bir ümitle askeri yapıyı teşkilatlandıran Raşit Dostum, ABD ile yaptığı anlaşma ile Güney Türkistan’ın iki ayda Taliban’dan temizleneceğini söyleyerek Amerikalı yetkilileri kendisine hayran bırakmış, verdiği sözü tutan Dostum, bir ayda Güney Türkistan’daki yedi şehri Taliban’dan temizlemiştir. Tekrar güçlenen Güney Türkistan Türkleri, bu sefer silahsızlanma projeleri adı altında ellerindeki silahları bırakmak zorunda bıraktırılmış, dahası savaş tecrübesi olanlar Merkezi devlet ordusuna alınmamış, alınanlar da kısa süre sonra Kabil yönetimi tarafından çeşitli bahaneler ile tasfiye edilmiştir.
2002-2014 yılları arasında Güney Türkistan Türkleri sistematik olarak bastırılmış ve devlet yapısından uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Afganistan’da kurulan 4 hükümette de ana rolü oynayan Türklerin destekledikleri kişi Afganistan cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 2014 seçimlerinde Afganistan tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak seçilen bir Türk, tüm tabuları kırmış ve Türkler siyasette en üst seviyede temsil edilmeye başlanmıştır. İlk defa bu denli üst seviyede temsil edilemeye başlanan Türklerin önü Merkezi Hükümet tarafından kesilmeye başlanmış ve çeşitli bahaneler ile Kabil siyasî muhitinden uzaklaştırılmışlardır.
2012 yılında Cumhurbaşkanı Kalem Müdürü olan Abdulkerim Hürrem yazdığı bir makalede Afganistan savaşının güney Afganistan’dan kuzey Afganistan’a kaydırılacağını ve Orta Asya ülkelerinin bu vesile ile tehdit altına alınacağını iddia emiştir. Fakat bu durum Karzai Hükümeti tarafından ciddiye alınmamış, üstelik de yalanlanmıştır. Çok geçmeden Merkezi Karzai Hükümeti’nin Taliban’ın askeri, lojistik ve stratejik olarak güçlendirmeye matuf destekleri de kanıtlanmıştır. Karzai de bizatihi kendisi bu durumu kabul etmiştir. Bununla da yetinmeyen Karzai, Taliban için “kardeşim” diye hitap etmekte bir sakınca da görmemiştir.
Peki Taliban, Güney Türkistan’da ne yapmak istiyor?
Taliban’ın her ne kadar dini bir yapılanma olduğu düşünülse de işin aslı hiç de öyle değildir. Aslında Taliban, çekirdek yapısı üzerine dini elbise kılıfı giydirilmiş etnisite temelli siyasi ve askeri bir örgüttür. Pakistan medreselerinde çocuk yaştan itibaren sözde “cihat” adı altında beyinleri yıkanarak yetiştirilen gencecik beyinler önce Afganistan’a akabinde de Güney Türkistan’a asker olarak gönderilmiştir. Örgüt elamanlarına hedef olarak Afganistan’da yabancı güçlere karşı mücadele etmek ve Türkistan coğrafyasında İslami bir devlet kurmak enjekte edilerek beyinleri yıkanmıştır. Örgütün her ne kadar günümüzde faaliyet alanı sadece Afganistan gibi görünse de Afganistan’a komşu tüm ülke halklarıyla temaslar sürdürülmektedir. 2001 yılında siyasi hezimete uğrayan Taliban’ın bu tarihten sonra siyasi ayağını da güçlendirmeye çalıştığı bilinmektedir. Çin’de kırmızı halılarla karşılanmalarını, Katar Dışişleri Bakanı vasıtasıyla ayrı ayrı ABD ile görüşülmesini ve en son Moskova’da Rus yetkililerle müzakerelerini bu yönde değerlendirmek yerinde olacaktır.
Taliban’ın üst düzey yöneticileri gibi alt kademelerini de Peştunlar (Afganlar) kontrol etmektedir. 2001’den önce örgütün tamamına yakını Peştunlardan (%95 ve daha fazlası) oluşmaktayken, bu tarihten itibaren Türk kökenli savaşçıları eğitip saflarına katan örgüt gözlerini bu sefer Güney Afganistan’a dikmeye başlamıştır. Güney Türkistan Türklerinin sayısının Taliban saflarında artmaya başlaması ile Taliban’ın Güney Türkistan’da hâkimiyet kazanmaya başlaması aynı döneme tekabül etmektedir ki, bizim “Taliban savaş alanını Afganistan’ın güneyinden kuzeyine yani Güney Afganistan’a yaymak istiyor” görüşümüz de bu hakikate dayanmaktadır.
Asıl bilinmesi gereken bilhassa ülkemizde “mücahit” olarak bilinen Afganlar veya Sovyetlere karşı savaşan “mücahit Afganistanlılar” (Türkler, Peştunlar, Tacikler,..)’ın bugünkü Taliban ile hiçbir ilgi-alakası olmadığı gerçeğidir. Dahası Sovyet işgalinin bitmesinden sonra Afganistanlı mücahitler Taliban’a karşı da savaşmışlardır. Sovyet işgaline karşı canıyla, malıyla karşı koyanların ve en büyük mücadeleyi verenlerin yine Afganistan Türkleri yani Güney Türkistanlılar olduğunu bu vesile ile ifade etmek yerinde olacaktır.
Siyasi, askeri ve ekonomik gücü elinde tutan Peştun Taliban yönetimi, Türkleri daha çok saha savaşlarında, lojistik ve haberleşme alanlarında kullanmış, kullanmaya da devam etmek istemektedir. Katar, Kuveyt, Pakistan ve Kandahar/Afganistan’dan yönetilen Taliban örgütünün, ABD ile vardığı mutabakat sonrası Güney Türkistan’a saldırıları artmış ve birçok ilçe Taliban’ın olmayan insafına terk edilmiştir.
Ele geçirdikleri coğrafyalarda dehşet saçan Taliban örgütü, Güney Türkistan’da yaptıkları zulüm ve yağmalamalar sonucu, Peştun Taliban ile Türk Taliban arasında zaman zaman fikir ayrılığı yaşamaya başlamıştır. Bunun en son örneği yakın zamanda Taliban eline düşen Faryab vilayetinin en stratejik ilçesi olan Andhoy’da yaşanmıştır. Örgüt, Andhoy’u ele geçirdikten sonra yağmalama gerçekleştirmiş, ticaret merkezler ateşe verilmiş ve devlette çalışan önemli kişiler katledilmiştir. Bu duruma rıza göstermeyen Türk asıllı Taliban ile Peştun kökenli Taliban arasında çatışma çıkmıştır.
Güney Türkistan’daki son durum merak edecek dostlara kısaca ifade edelim:
Maalesef il merkezleri hariç çoğu ilçeye Taliban hâkim durumdadır. Son iki ayda ilçelerdeki Afgan ordusuna ait askerler savaşmadan geri çeklince karargâhlar, silah ve mühimmatlarıyla beraber, Taliban’ın eline geçmiştir. Aslında olmayan Merkezi Hükümet birçok şeye göz yummakta, Taliban’a karşı tek üstünlüğü hava hâkimiyeti olmasına rağmen, hava saldırılarını %90 durdurmuş durumdadır. Güney Türkistan’da ölüm, vahşet ve dehşet kol gezmekte, Türkler ana yurtlarını terk etmeye başlamıştır.
Denilebilinir ki; Güney Türkistan Türklerinin bu son savaşıdır, şayet biraz siyasi ve biraz da lojistik destek sağlanırsa, dün olduğu gibi bugün ve muhtemelen yarın da, Uluğ Türkistan’ın Güney Afganistan kısmı can, mal ve namusunu koruyabilecek dahası belki de bu güzide bölge özgürlüğüne kavuşabilecektir!
Yarın ola hayr ola…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
ZAINULLAH SONMAS, Güney Türkistan
Ragıp YAZICIOĞLU