Önce birbirinden bağımsız ve bağlantısız gibi görülen birkaç gelişmeyi sıralayacağım.
—Uluslararası Ceza Mahkemesi Ukrayna'da savaş suçu işlediği gerekçesiyle Putin için tutuklama kararı çıkarttı.
—Trump önümüzdeki salı veya sonraki bir günde tutuklanabileceğini söyledi ve kitlesini sokağa davet etti.
—Amerika'da iki banka battı. Avrupa'da Credit Suisse hisseleri düşmeye başladı.
—Hollanda'da yapılan eyalet seçimlerinde bugüne kadar hiç olmayan bir şey oldu ve Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisi (BBB) bütün eyaletleri kazanarak bir ilke imza attı.
—Avusturalya' bir finans şirketinin 330 bin müşteri bilgisi/verisi siber saldırıyla çalındı.

Arkadaşlar,
Dünya 80'li yıllarla yeni bir sürece girmişti.
Bu sürecin temel özelliği bol para ve düşük faiz idi.
Sovyetler Birliği'nin de yıkılmasıyla birlikte adeta bir rehavet ortamı oluşmuştu.
2008'de görülen Mortgage Krizine kadar dünya sanki ekonomik bir "Asr-ı Saadet" yaşadı.
Bu kriz sonrası, Amerika veya Ekonomik Müesses Nizam diyebileceğimiz güç ve akıl sahipleri, yani FED düşük düzeyli bir parasal sıkılaştırmaya gitti.
Fakat bu yeterli olmadı.
Ama dünyanın üretim merkezi haline gelen/getirilen Çin, muazzam bir ekonomik potansiyele sahip olmaya başlamıştı.
Amerika parayı basıyor, Çin ise üretip satıyordu.
Bu durum Amerikan şirketlerinin de işine geliyordu.
Bizler gibi, görünene odaklı bireyler ve milletler bunu genel ekonomik gidişat çerçevesinde, Çin'in çalışkanlığı sonucu oluşan doğal bir süreç olarak algılıyorduk.
Fakat ilginç bir şey oldu ve 2017'de Trump Amerika'da başkanlığa geldi/getirildi.
Şaşırtıcı bir durumdu ve hatta bu nasıl olur diye Türkiye de dahil tüm dünya şaşırmıştı.
Fakat kazın ayağı öyle değildi.
Neden?
Çünkü küresel hakimler/akıl ve güç sahipleri/müesses yapı öyle uygun görmüştü.
Trump'ın gelişi bir planın parçasıydı.
Yapılacak/yaptırılacak işler ancak Trump gibi birine attırılacak adımlarla olabilirdi.
Göreve gelmesiyle başlayan Amerika-Çin Ticaret Savaşı olayı aydınlattı.
İşlevi sona erdi ve tek dönemlik başkan olarak tarihteki yerini aldı.
Şimdiyse tutuklanma riskiyle karşı karşıya…

Geldik 2020'lere,
Pandemi patlak verdi.
Amerikan Merkez Bankası/FED,
Yani paranın sahiplerinin başlatacakları parasal sıkılaştırma ve dolar çağırma işlemine zemin hazırlamak için en iyi fırsattı.
Bunun için biraz daha para basmaları ve piyasaya sürmeleri gerekiyordu.
İki senede tam 4 trilyon dolar daha basıldı ve FED'in bilançosu 8 trilyon dolarlara çıktı.
Bu ise kaçınılmaz olarak enflasyon demekti…
Ve öyle de oldu.
Sonra ise yükselttikleri enflasyonu indirmeleri gerekiyordu.
Alıştıra alıştıra faiz artışları başladı ve oranlar gitgide yükseldi.
Amerika'da başlayınca eli mahkum Avrupa Merkez Bankası da faize yöneldi.
Gelişmekte olan ülkeler ise bu durumdan en fazla muzdarip olanlardı.

Arkadaşlar,
Öncelikle bir realiteyi görelim.
Amerika'da olan bir durum, Avrupa da dahil tüm dünyayı etkiler ama Amerika'da ve harici dünyada yaşanan bir olay Amerika'yı pek etkilemez.
Goldman Sachs uzmanlarının bir tespiti var;
"Batan iki banka ve onlardan dolayı ortaya çıkan durum Amerikan finansal sisteminde sistemik bir soruna yol açmaz"
Doğru mu?
Bence doğru…
Ama başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada domino etkisi yapabilir.
Ki, yapıyor da…
Amerikan bankacılık sistemindeki esen kriz rüzgarı, Avrupa'da Credit Suisse'de sert bir etki oluşturdu.
Eğer ki bu rüzgar DC Bank'a da ulaşırsa; işte o zaman görün sonuçlarını!

Bir önceki yazımda söylemiştim; asıl amaç Rus ve Çin bankaları diye…
Ki, gidişat da oraya doğru.
Putin'le ilgili çıkartılan tutuklama kararının bu gelişmelerden bağlantısız ve bağımsız olduğunu sakın düşünmeyin.
Bu arada,
Putin bir yurtdışı seyahatinde, herhangi bir ülkenin hava sahasından geçerken,
Amerikan etkisiyle/Düzenin efendilerinin isteğiyle hava sahası kullanılan ülke tarafından uçağının indirilip tutuklanmayacağının garantisini kim verebilir…
Bu konuda bir şey mi duydum böyle söylüyorum; hayır.
Bazen şeytanın avukatlığını yapınca, akla gelmiyor değil……
Unutmayın,
Her şey her şeyle ve daha önemlisi küresel bazlı yaşanan her şey bir şeyle ilgilidir!

Sonuç:
Arkadaşlar,
Dijitalizasyon ve bilişim öyle bir noktaya geldi ki; küresel network ve internet tabanlı inisiyatifi elinde tutan, her şeyi kontrol imkanına sahiptir.
Ki, bu gücü de kimin kontrol ettiğini hepimiz biliyoruz.
Avusturalya'da bir firmanın müşteri bilgilerinin çalınmasını basit bir siber saldırı veya hacker fantezisi gibi sakın düşünmeyin ve mutlaka bu gözle de değerlendirin.
Bu demektir ki, bilgiyi ve kullanma gücünü elinde tutanın, her şeyi yapabileceği/muktedir olacağı ve hükmedeceği anlamına gelir.
Yani;
Ekonomik gidişatı da belirler,
Finansal kriz de çıkartır,
Ticaret savaşlarını da kazanır,
Ülkesel siyasetleri de belirler,
Yönetimleri de değiştirir,
Halkları da ayaklandırır,
Kaos da çıkartabilir…
"Yok efendim, biz bağımsız bir devletiz, kendi kararlarımızı kendimiz alırız" gibi, hamaset kokan lafları kim söylerse söylesin; Rusya bile/Çin bile Avrupa ülkeleri bile söylese, itibar etmeyin.
Çünkü yapılan sadece popülizmdir ve ancak kendi kendilerini ve halklarını kandırmaktan/uyutmaktan/manipüle etmekten öteye geçmez.
O birileri istediği an, istediği coğrafyada, istediği ülkede plan ve stratejisine uygun kriz de çıkartabilir/kaos da yaratabilir/siyasal gidişatı da değiştirebilir.
Böyle yazdığım için takdir ve tasvip ettiğimi asla düşünmeyin.
Ama ben, doğru veya yanlışlığı tartışmıyor sadece realiteyi dile getiriyorum.

Özetle,
Onlar için, her şey bir tuşa basmaya bakar,
Emin olun ki, her şey bu kadar basit…



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.