Fransa’da Macron, Türkiye’de Akşener mi?
Burada, Macron ve Fransa’nın kendine has tarihsel, konjonktürel ve reel politiğe dair güncel realitelerin bu başarıdaki etkilerini anlatmayacağım.
Macron’dan yola çıkarak Türkiye siyaset pratiğine bakmak istiyorum.
Türkiye siyasetinde, dikkat edilecek iki ana unsur olmak üzere, birkaç değişken var diyebiliriz.
Birincisi; MHP ve muhalifler,
İkincisi; 16 Nisan Referandumu sonrası % 48’lik Hayır oyu,
Üçüncüsü; Terörle mücadele çerçevesinde HDP özelinde ortaya çıkan muhakeme ve Kürt oylarının adres değiştirmeye başlaması,
Son olarak da; nitelik olarak farklı ve hepimizce acı gerçekliği malum,15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası yaşanılan FETÖ soruşturmaları,
AK Parti’nin 15 yıldır iktidarda olmaktan mütevellit görülen “metal yorgunluğu”, coğrafyamızdaki bölgesel karışıklıklar, genç seçmen kitlesi ve değişen tercihler gibi başka unsurlar da söylenebilir. Ama önümüzdeki sürece etki edebilirliği olan ana faktörleri dikkate verdim.
2019’a giderken farklı denklemler masaya gelmeye başladı…
“Hayır Bloku”,
MHP’li Muhalifler ve Meral Akşener başkanlığında yeni bir siyasi hareket veya parti,
Tüm muhalefetin ittifaken “Çatı Cumhurbaşkanı Adayı” düşünceleri, seslendirilmeye başladı.
Bu yazıda özellikle Meral Akşener ve arkadaşları tarafından başlatılan girişimleri ele alacağım.
Emmanuel Macron’un isimlerinin baş harfleriyle kurduğu (EM- En Marche) Yürüyüş Hareketi gibi, Meral Akşener(MA) Yürüyüş Hareketi mi kuracak?
Yoksa yeni bir partiyle mi yola devam edilecek?
Akşener’den bir Macron çıkar mı?
İmitasyon zihniyeti, maalesef zihnimizde çok hakim bir unsur olduğu için, Macron-Akşener siyasi korelasyonu sıklıkla dile getirilmeye başlandı.
Hatta konuya dair Emmanuel Akşener veya Meral Macron gibi söylemler bile dile getirilir oldu.
Konuya projeksiyon yaparak, bazı reel tespitleri sizlerle paylaşacağım…
Meral Akşener de Macron değil,
Meral Hanım’ın siyasi geçmişiyle, Macron’un iş ve siyasi geçmişi çok farklı,
Meral Hanım’ın geldiği siyasi damarla, Macron’u besleyen siyaset kaynağı apayrı,
Türkiye, Fransa değil,
Fransa’daki siyasi bakış, seçmen refleksi ile Türkiye’deki siyasi dinamikler çok farklı,
Günümüz özelinde ise; Fransa’daki güncel süregiden hayat akışı ile, ülkemizin son birkaç yıldır yaşadığı travmatik dinamikler bambaşka nitelik arz ediyor.
Bu farklılıkların yanında;
Macron’a verilen ulusal ve uluslararası finansal lobi desteğini Akşener Türkiye özelinde bulabilecek mi?
Akşener’in siyaset algısındaki, teorik düzlemde söylemsel olabilirlik, iş pratiğe gelince tahakkuk edebilecek mi?
Akşener ve ona ümit bağlayan “Hayır Cephesi”, AK Parti ve Erdoğan’ı Le Pen’leştirmek istiyor. Fikir, siyaset, kişilik ve başka pek çok özellik boyutuyla yanyana gelemeyecek farklılığı birleştirme çabası ütopik bir“siyasi fantezi”den öteye geçecek mi?
Macron, Le Pen’nin agresif ve negatif siyaset tarzına karşın, pozitif ve ümit verici siyaset söylemini tercih etti. Şuana kadar, MHP ve lideri özelinden hareketle “müzmin muhaliflik” imajı arzeden ve zaman zaman bunun farkına vararak, “pozitif ve geniş tabanlılık” mesajlı söylemlerde bulunan Akşener ve arkadaşları, heybelerinde olmayan pozitif siyasi enstrümanlarla, bu dönemeci aşabilecek mi?
Macron için Fransa siyaseti ve sosyolojisi günümüz Türkiye’sine kıyasla, homojen yapısıyla avantaj teşkil etti. Macron da, bu durumu çok komplike ve ince siyasete gerek kalmadan oy’a tahvil etti.
Bu boyut itibariyle Akşener ve arkadaşları, Macron kadar şanslı değiller.
Milliyetçi refleksi baskın bir partinin liderliğine soyunmuş birilerinin, Türkiye siyaseti düzleminde; HDP ile, CHP ile, milliyetçiliği demode gören liberallerle hem ittifak, hem ince ayrışma içerecek bir görüntü oluşturabilecekler mi?
Cesaret aldıkları % 48’lik “Hayır Bloku”nu konsolide edebilmenin zorluğu aşikardır. Klasik reddiyeci muhalif parti seçmenlerinin yanına, (Bahçeli MHP’si ve BBP hariç) AK parti ve Erdoğan karşıtlığını esas alan benzemezlerin oy vermesiyle referandumda bu sonuç çıkmıştır.
Peki şöyle düşünelim;
Akşener ve arkadaşları, Kılıçdaroğlu, FETÖ, pasif destekçi konumdaki HDP ve Milliyetçi siyasete yıllardır ağır eleştiriler getiren kitleler, yan yana veya el ele 2019 seçimlerine gidiyor.
Bu tablo çerçevesinde Akşener ve arkadaşları “iki artı iki dört eder sonucunu alabiliriz” diyebilecekler mi?
Hala “Hareket mi” yoksa “Yeni Parti mi” kararını bile verememişken; tüm bu dile getirdiğimiz zorluk ve açmazların üstesinden gelebilecekler mi?
Son olarak ise; 2019’a giderken AK parti hiç bir şey yapmadan, müdahale etmeden, sadece izleyecek mi?
“Siyasi Mühendislik” bağlamında ve Türkiye reel politiği çerçevesinde, son dönemlerin en maharetlisi ve “liderlik” vasfını haiz olan Erdoğan; kendi siyasi hareketinin eksiklerinin giderilmesi ve muhalefetin başarıya ulaşmaması anlamında adımlar atmayacak mı?
“Gelin bizimle yürüyün-We can do it- Milliyetçi, liberal, sosyal demokrat, kürt, Türk… kısaca herkes, hepimiz el ele, aynı 16 Nisan’daki gibi yapabiliriz” sloganik siyasi fantezi, siyaset mezarlığına gitmekten kurtulabilir mi?
Türkiye’nin siyasi geçmişi, “Ana akım partiden” yolunu ayıranların, kendi siyasetlerinde pek de başarılı olmayıp, zamanla eriyip bittiği örnekle doludur. Bu acı gerçeklik düşünülüyor mu?
Bir de; hırs, ihtiras, kin siyasette başarı için yeterli sebep midir?
Tüm bu muhal ve aşılamayacak imkansızlıklara rağmen Akşener’in, yeni bir parti veya Hareket’le,2019 seçimlere girmesi ne getirebilir...?
Eğer, AK Parti ve Erdoğan, gerekli revizyon ve yeniden yapılanma ile, yeni bir vizyon, dinamizm ve yörünge oluşturmaz veya oluşturamazsa; “Yapamıyorsan yık” hırs ve kızgınlığıyla hareket eden Akşener ve arkadaşları için başarma ihtimali yok değildir.
Çünkü bunlar başarıyı, Erdoğan’ı seçtirmemek veya Parlamento’da AK Parti’nin çoğunluğu almasını engellemek olarak düşünmektedirler. %51 ile Referandum kabul edilse bile, % 48 olarak verilmiş “Hayır” oyunu başarı olarak algılayan zihniyet için bit tabi ki, böylesi bir durum başarı kabul edilecektir.
MHP özelinde ise; oyların düşmesi Akşener ve arkadaşları için seçim zaferi olarak düşünülecektir. 2015 Cumhurbaşkanlığı sonucuna benzer bir sonuç çıksa bile, kendilerinin amaçlarına matuf edinimler elde ettikleri cihetinde, spesifik argümanlar bulmaları zor olmayacaktır.
Bu bağlamda bunların esas amacı; 15 Temmuz’a ve içinden geçtiğimiz savaş haline rağmen, “milli ittifak” inancı ve gereğiyle hareket eden Bahçeli ve Erdoğan’ı kaybettirmektir. Dolayısıyla; birinden birinin iktidar değişikliğine sebep olmayacak düzeydeki oy kaybı bile, başarı olarak lanse edilecektir.
Görünen odur ki; Akşener ve arkadaşlarının amacı, kendilerinin başarmasından ziyade, ülkemizde istikrarsızlığa asla tahammül yokken; FETÖ, PKK, İŞİD gibi terör örgütleriyle ve uluslararası sorunlarla uğraşırken, tek istekleri, özellikle Bahçeli’nin ve ikincilde Erdoğan iktidarının kaybetmesidir.
“Her şerde hayır vardır” bağlamında, bir de olumlu yandan bakacak olursak, bu yeni siyaset oluşturma düşünceleri ve oluşacak yeni siyasi tüzellik, AK Parti’nin kendini gözden geçirmesine sebebiyet verebilir. Bu ise; hayra medar bir neticesi olacaktır.
Aksi takdirde; AK Parti’nin, Erdoğan’a rağmen otokritik ve özeleştiri yapması pek mümkün görünmemekteydi. AK Parti’nin,15 yıldır muhalefetsizliğin yüzünden oluşan aymazlık ve ataleti üzerinden atması gerekiyordu. Umarım ve inşallah buna vesile olur ve olacaktır.
Sonuç olarak;
Halk, AK Parti’ye 7 Haziran’da bir mesaj verdi,
Daha sonra, 1 Kasım’da yeniden iktidar yaptı.
Ama AK Parti, 1 Kasım sonuçlarının sarhoşluğuyla mesajı unuttu.
Ama halk unutmadı.
En kritik süreçte, 16 Nisan referandumunda, hassas bir ayarla, oldukça “manidar” ve hayati bir mesaj daha verdi. Adeta bu son mesajım dercesine bir uyarı idi.
Akşener ve arkadaşlarının ve de CHP-HDP gibi diğer Muhalefetin kazanma şansı yoktur,
Bu anlamda, % 48 kimseyi hayallere sürüklemesin,
% 48 “Hayır”ı muhalefet kazanmadı, AK Parti’nin hoyratlığı getirdi.
Bu sebeple de; 2019 seçimlerini, ya AK Parti ve Erdoğan kazanır ya da kendi kendine kaybettirir.
Çünkü “muhalif müttefikler” kazanmada veya kaybettirmede, seçmen ittifakı tesis edemezler. Kazanmak değil de kaybettirmek üzere siyaset konumlanması yapan Akşener ve müttefiki muhalifler iktidarı düşüremez.
Son tahlilde, her şeye rağmen şunu diyebiliriz;
AK Parti’nin rakibi, muhalifi, düşmanı yine AK Parti’nin kendisidir, yaptıklarıdır ve yapmadıklarıdır…
Not-1: “Bir Portre” yazımı bu defa çıktığım Avrupa turunda Fransa'dan yazıyorum. Dolaştığım Hollanda ,Belçika ve Fransa'da bir çok temaslarda bulundum, toplantılara katıldım. Bu temaslarımın bir kısmı Avrupa'daki Türk dernekleri ile oldu. Diğer bölümü ise; Avrupa ve ABD'li önemli isimlerle geçti ve geçiyor.
Bu kapsamda yaptığım görüşmenin birisi özellikle çok önemli idi. Önümüzdeki günlerde çok önemli bir üst akıl lideri ülkemizi ziyaret ederek; ABD ve AB ile Türkiye arasındaki bir çok sorun için Erdoğan’la çözüm görüşmeleri yapacak. Ve de bu noktada Erdoğan'ın eli daha da güçlenecek kanaatini edindim. Bu bağlamda; bir çok hususta önümüzdeki ayların çok hareketli geçeceği kesin.
Not-2: Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizde AK Parti yöneticilerine yönelik saldırılarla Devletin refleksi test edilmeye çalışılıyor. Bunlar, Terör Örgütünün "ölümü yaklaşan köpeğin cami duvarına işemesi" şeklinde son ve beyhude çırpınışlarıdır. Test etmeye çalıştıkları devlet refleksi ve gücü kahredici şekilde terörü yok etmeye devam edecektir. Kimse bundan kuşku duymasın. Terörle mücadeledeki tavizsiz ve yoğun mücadele aralıksız sürecektir.
Hayatını kaybeden AK Parti Lice ve Özalp başkan yardımcılarına Allah'tan rahmet diliyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı başlattığı yenilenme hareketine, ara vermeden devam eder ve Dünya Siyasetinde yeni hamlelere imza atarsa, 2019 bir çok kesimin hayal ettiğinin aksine Erdoğan damgasıyla şekillenir. Siyasette zamanlama çok önemlidir. Geciken hamle, hamle sayılmaz. Ben, bu anlamda ülkem adına güzel günlerin geleceğini umut ediyorum. Zira dün olduğu gibi, her şeye rağmen Sayın Erdoğan'a güvenim tamdır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Macron’dan yola çıkarak Türkiye siyaset pratiğine bakmak istiyorum.
Türkiye siyasetinde, dikkat edilecek iki ana unsur olmak üzere, birkaç değişken var diyebiliriz.
Birincisi; MHP ve muhalifler,
İkincisi; 16 Nisan Referandumu sonrası % 48’lik Hayır oyu,
Üçüncüsü; Terörle mücadele çerçevesinde HDP özelinde ortaya çıkan muhakeme ve Kürt oylarının adres değiştirmeye başlaması,
Son olarak da; nitelik olarak farklı ve hepimizce acı gerçekliği malum,15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası yaşanılan FETÖ soruşturmaları,
AK Parti’nin 15 yıldır iktidarda olmaktan mütevellit görülen “metal yorgunluğu”, coğrafyamızdaki bölgesel karışıklıklar, genç seçmen kitlesi ve değişen tercihler gibi başka unsurlar da söylenebilir. Ama önümüzdeki sürece etki edebilirliği olan ana faktörleri dikkate verdim.
2019’a giderken farklı denklemler masaya gelmeye başladı…
“Hayır Bloku”,
MHP’li Muhalifler ve Meral Akşener başkanlığında yeni bir siyasi hareket veya parti,
Tüm muhalefetin ittifaken “Çatı Cumhurbaşkanı Adayı” düşünceleri, seslendirilmeye başladı.
Bu yazıda özellikle Meral Akşener ve arkadaşları tarafından başlatılan girişimleri ele alacağım.
Emmanuel Macron’un isimlerinin baş harfleriyle kurduğu (EM- En Marche) Yürüyüş Hareketi gibi, Meral Akşener(MA) Yürüyüş Hareketi mi kuracak?
Yoksa yeni bir partiyle mi yola devam edilecek?
Akşener’den bir Macron çıkar mı?
İmitasyon zihniyeti, maalesef zihnimizde çok hakim bir unsur olduğu için, Macron-Akşener siyasi korelasyonu sıklıkla dile getirilmeye başlandı.
Hatta konuya dair Emmanuel Akşener veya Meral Macron gibi söylemler bile dile getirilir oldu.
Konuya projeksiyon yaparak, bazı reel tespitleri sizlerle paylaşacağım…
Meral Akşener de Macron değil,
Meral Hanım’ın siyasi geçmişiyle, Macron’un iş ve siyasi geçmişi çok farklı,
Meral Hanım’ın geldiği siyasi damarla, Macron’u besleyen siyaset kaynağı apayrı,
Türkiye, Fransa değil,
Fransa’daki siyasi bakış, seçmen refleksi ile Türkiye’deki siyasi dinamikler çok farklı,
Günümüz özelinde ise; Fransa’daki güncel süregiden hayat akışı ile, ülkemizin son birkaç yıldır yaşadığı travmatik dinamikler bambaşka nitelik arz ediyor.
Bu farklılıkların yanında;
Macron’a verilen ulusal ve uluslararası finansal lobi desteğini Akşener Türkiye özelinde bulabilecek mi?
Akşener’in siyaset algısındaki, teorik düzlemde söylemsel olabilirlik, iş pratiğe gelince tahakkuk edebilecek mi?
Akşener ve ona ümit bağlayan “Hayır Cephesi”, AK Parti ve Erdoğan’ı Le Pen’leştirmek istiyor. Fikir, siyaset, kişilik ve başka pek çok özellik boyutuyla yanyana gelemeyecek farklılığı birleştirme çabası ütopik bir“siyasi fantezi”den öteye geçecek mi?
Macron, Le Pen’nin agresif ve negatif siyaset tarzına karşın, pozitif ve ümit verici siyaset söylemini tercih etti. Şuana kadar, MHP ve lideri özelinden hareketle “müzmin muhaliflik” imajı arzeden ve zaman zaman bunun farkına vararak, “pozitif ve geniş tabanlılık” mesajlı söylemlerde bulunan Akşener ve arkadaşları, heybelerinde olmayan pozitif siyasi enstrümanlarla, bu dönemeci aşabilecek mi?
Macron için Fransa siyaseti ve sosyolojisi günümüz Türkiye’sine kıyasla, homojen yapısıyla avantaj teşkil etti. Macron da, bu durumu çok komplike ve ince siyasete gerek kalmadan oy’a tahvil etti.
Bu boyut itibariyle Akşener ve arkadaşları, Macron kadar şanslı değiller.
Milliyetçi refleksi baskın bir partinin liderliğine soyunmuş birilerinin, Türkiye siyaseti düzleminde; HDP ile, CHP ile, milliyetçiliği demode gören liberallerle hem ittifak, hem ince ayrışma içerecek bir görüntü oluşturabilecekler mi?
Cesaret aldıkları % 48’lik “Hayır Bloku”nu konsolide edebilmenin zorluğu aşikardır. Klasik reddiyeci muhalif parti seçmenlerinin yanına, (Bahçeli MHP’si ve BBP hariç) AK parti ve Erdoğan karşıtlığını esas alan benzemezlerin oy vermesiyle referandumda bu sonuç çıkmıştır.
Peki şöyle düşünelim;
Akşener ve arkadaşları, Kılıçdaroğlu, FETÖ, pasif destekçi konumdaki HDP ve Milliyetçi siyasete yıllardır ağır eleştiriler getiren kitleler, yan yana veya el ele 2019 seçimlerine gidiyor.
Bu tablo çerçevesinde Akşener ve arkadaşları “iki artı iki dört eder sonucunu alabiliriz” diyebilecekler mi?
Hala “Hareket mi” yoksa “Yeni Parti mi” kararını bile verememişken; tüm bu dile getirdiğimiz zorluk ve açmazların üstesinden gelebilecekler mi?
Son olarak ise; 2019’a giderken AK parti hiç bir şey yapmadan, müdahale etmeden, sadece izleyecek mi?
“Siyasi Mühendislik” bağlamında ve Türkiye reel politiği çerçevesinde, son dönemlerin en maharetlisi ve “liderlik” vasfını haiz olan Erdoğan; kendi siyasi hareketinin eksiklerinin giderilmesi ve muhalefetin başarıya ulaşmaması anlamında adımlar atmayacak mı?
“Gelin bizimle yürüyün-We can do it- Milliyetçi, liberal, sosyal demokrat, kürt, Türk… kısaca herkes, hepimiz el ele, aynı 16 Nisan’daki gibi yapabiliriz” sloganik siyasi fantezi, siyaset mezarlığına gitmekten kurtulabilir mi?
Türkiye’nin siyasi geçmişi, “Ana akım partiden” yolunu ayıranların, kendi siyasetlerinde pek de başarılı olmayıp, zamanla eriyip bittiği örnekle doludur. Bu acı gerçeklik düşünülüyor mu?
Bir de; hırs, ihtiras, kin siyasette başarı için yeterli sebep midir?
Tüm bu muhal ve aşılamayacak imkansızlıklara rağmen Akşener’in, yeni bir parti veya Hareket’le,2019 seçimlere girmesi ne getirebilir...?
Eğer, AK Parti ve Erdoğan, gerekli revizyon ve yeniden yapılanma ile, yeni bir vizyon, dinamizm ve yörünge oluşturmaz veya oluşturamazsa; “Yapamıyorsan yık” hırs ve kızgınlığıyla hareket eden Akşener ve arkadaşları için başarma ihtimali yok değildir.
Çünkü bunlar başarıyı, Erdoğan’ı seçtirmemek veya Parlamento’da AK Parti’nin çoğunluğu almasını engellemek olarak düşünmektedirler. %51 ile Referandum kabul edilse bile, % 48 olarak verilmiş “Hayır” oyunu başarı olarak algılayan zihniyet için bit tabi ki, böylesi bir durum başarı kabul edilecektir.
MHP özelinde ise; oyların düşmesi Akşener ve arkadaşları için seçim zaferi olarak düşünülecektir. 2015 Cumhurbaşkanlığı sonucuna benzer bir sonuç çıksa bile, kendilerinin amaçlarına matuf edinimler elde ettikleri cihetinde, spesifik argümanlar bulmaları zor olmayacaktır.
Bu bağlamda bunların esas amacı; 15 Temmuz’a ve içinden geçtiğimiz savaş haline rağmen, “milli ittifak” inancı ve gereğiyle hareket eden Bahçeli ve Erdoğan’ı kaybettirmektir. Dolayısıyla; birinden birinin iktidar değişikliğine sebep olmayacak düzeydeki oy kaybı bile, başarı olarak lanse edilecektir.
Görünen odur ki; Akşener ve arkadaşlarının amacı, kendilerinin başarmasından ziyade, ülkemizde istikrarsızlığa asla tahammül yokken; FETÖ, PKK, İŞİD gibi terör örgütleriyle ve uluslararası sorunlarla uğraşırken, tek istekleri, özellikle Bahçeli’nin ve ikincilde Erdoğan iktidarının kaybetmesidir.
“Her şerde hayır vardır” bağlamında, bir de olumlu yandan bakacak olursak, bu yeni siyaset oluşturma düşünceleri ve oluşacak yeni siyasi tüzellik, AK Parti’nin kendini gözden geçirmesine sebebiyet verebilir. Bu ise; hayra medar bir neticesi olacaktır.
Aksi takdirde; AK Parti’nin, Erdoğan’a rağmen otokritik ve özeleştiri yapması pek mümkün görünmemekteydi. AK Parti’nin,15 yıldır muhalefetsizliğin yüzünden oluşan aymazlık ve ataleti üzerinden atması gerekiyordu. Umarım ve inşallah buna vesile olur ve olacaktır.
Sonuç olarak;
Halk, AK Parti’ye 7 Haziran’da bir mesaj verdi,
Daha sonra, 1 Kasım’da yeniden iktidar yaptı.
Ama AK Parti, 1 Kasım sonuçlarının sarhoşluğuyla mesajı unuttu.
Ama halk unutmadı.
En kritik süreçte, 16 Nisan referandumunda, hassas bir ayarla, oldukça “manidar” ve hayati bir mesaj daha verdi. Adeta bu son mesajım dercesine bir uyarı idi.
Akşener ve arkadaşlarının ve de CHP-HDP gibi diğer Muhalefetin kazanma şansı yoktur,
Bu anlamda, % 48 kimseyi hayallere sürüklemesin,
% 48 “Hayır”ı muhalefet kazanmadı, AK Parti’nin hoyratlığı getirdi.
Bu sebeple de; 2019 seçimlerini, ya AK Parti ve Erdoğan kazanır ya da kendi kendine kaybettirir.
Çünkü “muhalif müttefikler” kazanmada veya kaybettirmede, seçmen ittifakı tesis edemezler. Kazanmak değil de kaybettirmek üzere siyaset konumlanması yapan Akşener ve müttefiki muhalifler iktidarı düşüremez.
Son tahlilde, her şeye rağmen şunu diyebiliriz;
AK Parti’nin rakibi, muhalifi, düşmanı yine AK Parti’nin kendisidir, yaptıklarıdır ve yapmadıklarıdır…
Not-1: “Bir Portre” yazımı bu defa çıktığım Avrupa turunda Fransa'dan yazıyorum. Dolaştığım Hollanda ,Belçika ve Fransa'da bir çok temaslarda bulundum, toplantılara katıldım. Bu temaslarımın bir kısmı Avrupa'daki Türk dernekleri ile oldu. Diğer bölümü ise; Avrupa ve ABD'li önemli isimlerle geçti ve geçiyor.
Bu kapsamda yaptığım görüşmenin birisi özellikle çok önemli idi. Önümüzdeki günlerde çok önemli bir üst akıl lideri ülkemizi ziyaret ederek; ABD ve AB ile Türkiye arasındaki bir çok sorun için Erdoğan’la çözüm görüşmeleri yapacak. Ve de bu noktada Erdoğan'ın eli daha da güçlenecek kanaatini edindim. Bu bağlamda; bir çok hususta önümüzdeki ayların çok hareketli geçeceği kesin.
Not-2: Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizde AK Parti yöneticilerine yönelik saldırılarla Devletin refleksi test edilmeye çalışılıyor. Bunlar, Terör Örgütünün "ölümü yaklaşan köpeğin cami duvarına işemesi" şeklinde son ve beyhude çırpınışlarıdır. Test etmeye çalıştıkları devlet refleksi ve gücü kahredici şekilde terörü yok etmeye devam edecektir. Kimse bundan kuşku duymasın. Terörle mücadeledeki tavizsiz ve yoğun mücadele aralıksız sürecektir.
Hayatını kaybeden AK Parti Lice ve Özalp başkan yardımcılarına Allah'tan rahmet diliyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı başlattığı yenilenme hareketine, ara vermeden devam eder ve Dünya Siyasetinde yeni hamlelere imza atarsa, 2019 bir çok kesimin hayal ettiğinin aksine Erdoğan damgasıyla şekillenir. Siyasette zamanlama çok önemlidir. Geciken hamle, hamle sayılmaz. Ben, bu anlamda ülkem adına güzel günlerin geleceğini umut ediyorum. Zira dün olduğu gibi, her şeye rağmen Sayın Erdoğan'a güvenim tamdır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.